SÜNNETE BAŞVURMADAN KUR’AN’LA AMEL ETMENİN İMKANSIZLIĞI

Sahâbe, dinî hükümleriKur’an-ı Kerim’den alıyordu. Ancak çoğu kez Kur’an ayetleri tafsîlattan uzak bir şekilde mücmel olarak ve takyîde gitmeden mutlak bir şekilde nazil oluyordu. Mesla Kur’an’da namazı emreden ayetler mücmel olarak varid olmuştur. Bu ayetlerde namazın rekat sayısı, şekli ve vakti açıklanmış değildir. Keza zekatı emreden ayetler de mutlak olarak nazil olmuştur. Zekatın hangi mallarda vacip olduğu, vacip olduğu malın alt sınırı ve hangi miktar ve şartlarda vacip olduğu beyan edilmemiştir.


Muhammed Salih Ekinci

sghursi@gmail.com

2022-02-23 12:24:37

Sahâbe, dinî hükümleri Kur'an-ı Kerim'den alıyordu. Ancak çoğu kez Kur'an ayetleri tafsîlattan uzak bir şekilde mücmel olarak ve takyîde gitmeden mutlak bir şekilde nazil oluyordu. Mesla Kur'an'da namazı emreden ayetler mücmel olarak varid olmuştur. Bu ayetlerde namazın rekat sayısı, şekli ve vakti açıklanmış değildir. Keza zekatı emreden ayetler de mutlak olarak nazil olmuştur. Zekatın hangi mallarda vacip olduğu, vacip olduğu malın alt sınırı ve hangi miktar ve şartlarda vacip olduğu beyan edilmemiştir.

Kur'an-ı Kerim'de varid olan ahkamın çoğu bu kabildendir. Bunları izah eden şart ve rükünlere bakmadan, bunlarla amel etmek mümkün değildir. Bu açıklayıcı bilgiler Kur'an'da yer almamaktadır.

Kur'an, bu emirlerle ilgili detaylı bilgi edinmek ve amel etmek için Peygamber'i (S.A.V) referans verir.

أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ

"İnsanlara, kendilerine indirileni beyan etmen için ve düşünüp anlasınlar diye sana bu zikri (Kuranı) indirdik"(1) gibi pekçok ayet bu manaya delalet etmektedir.

Allah Rasûlü (S.A.V) de ayetteki "tebyin"i kendi sözleri şeklinde tefsir etmiştir.

"Benim namaz kıldığım şekilde namaz kılınız."(2)

"Hac ibadetlerinizi benden alınız"(3)

Kur'an-ı Kerim, insanlar arasında vuku' bulan bütün anlaşmazlıklarda Peygamber'in (S.A.V) hükümde ifadeye kavuşan ilahî hükme başvurmalarını gerekli görmektedir.

إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ

"Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana kitabı hak ile indirdik."(4)

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ

فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجاً مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيماً

"Hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp, sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar."(5)

Cenab-ı Hakk, ilahî hükümler haricinde başka hükümlere başvurmaktan sakındırmış ve bunu şirk addetmiştir.

يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلاَلاً بَعِيداً 

"Tağuta inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, tağutun önünde mahkemeleşmek istiyorlar. Hâlbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor."(6)

أَمْ لَهُمْ شُرَكَاء شَرَعُوا لَهُم مِّنَ الدِّينِ

"Yoksa onların, Allah'ın izin vermediği bir dini getiren ortakları mı var?"(7)

Bir başka ayet-i kerimede Cenab-ı Hakk, Allah'ı bırakıp rahiplerin ve hahamların vaz'ettiği dine uyan müşrikler hakkında şöyle buyurmaktadır:

اتَّخَذُواْ أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَاباً مِّن دُونِ اللّهِ وَالْمَسِيحَ ابْنَ مَرْيَمَ

"[Onlar] Allah'ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını), rahiplerini ve Meryem oğlu Mesîh'i rabbler edindiler."(8)

Zira onlar, din adamlarının helal kıldıklarını helal, haram kıldıklarını haram sayıyorlardı.

Cenab-ı Hakk, müslümanların bütün anlaşmazlıklarda ilahî şeriata başvurmaları gerektiğini belirtmektedir. Söz konusu anlaşmazlıkların muamelât, mîras, vasiyet, evlenme veya ceza hukukuyla ilgili olması sonucu değiştirmez.

Öte yandan kesin olarak biliyoruz ki, Kur'an'da bu konulara ilişkin ayetler, konuya dair hükümlerden pek azına yetebilecek orandadır. Bunun da ötesinde bunların önemli bir kısmı detaylandırılmaya ihtiyaç duyan mücmel ayetlerden oluşmaktadır. Bu nedenle Cenab-ı Hakk, Kur'anî vecibeleri yaşayabilmeleri için mükellef kimseleri Kur'an ahkâmının tafsilatını öğrenmek üzere kendi Rasûlü'ne havale etmiştir. Ona ittibaı vacip kılmış; ona yapılacak itaatı kendisine itaatla özdeşleştirmiştir.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَرَسُولَهُ

"Ey iman edenler, Allah'a ve Rasûlü'ne itaat ediniz."(9)

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً

"Andolsun ki, Rasûlullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir."(10)

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ

"De ki eğer Allah'ı seviyorsanız, bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın."(11)

مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَن تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظاً 

"Kim Rasûl'e itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur. Yüzçevirene gelince seni onların başına bekçi göndermedik."(12)

Dolayısıyla müslümanın ilahî emir ve nehiyleri yaşayabilmek için Peygamber'in (S.A.V) sünnetine başvurmaktan başka bir çaresi yoktur.

Burada sünnetin hücciyetini ispatlayan başka bir delil dahortaya çıkmaktadır: Sünnete başvurmadan Kur'an'la amel etmenin imkansızlığı.

Allah Rasûlünün çevresinde bulunan sahabîler, konuyu böyle anlamış ve konuya böyle inanmışlardır. Onlar, Peygamber'in emir ve nehiylerine bağlanmış ibadât, muamelât ve diğer bütün işlerde onu izlemişlerdir. Ancak Peygamberin şahsına münhasır olduğunu bildikleri hususları müstesna tutmuşlardır. Bu bağlılık öyle bir düzeye varmıştı ki sebebini bilmeden veya illet ve hikmetini sormadan Peygamber'in yaptıklarını yapıyor ve terkettiklerini de terkediyorlardı.

İbn Ömer anlatıyor: "Allah Rasûlü (S.A.V) altından bir yüzük edindi. Bunun üzerine insanlar da altın yüzük edinmeye başladı. Sonra Allah Rasûlü (S.A.V) 'Ben artık bunu ebediyen takmayacağım' diyerek onu attı. Bunun üzerine insanlar da yüzüklerini attılar."(13)

Ebu Said el-Hudrî şöyle der: Allah Rasûlü (S.A.V) ashabıyla namaz kıldığı bir esnada ansızın nalinlerini çıkarıp soluna bıraktı. Diğerleri bunu görünce onlar da nalinlerini çıkarıp attılar. Allah Rasûlü (S.A.V) namazı bitirince "sizi nalinleri çıkarıp atmaya sevkeden neydi?" diye sordu. Ashab "senin nalinleri çıkarıp attığını görünce biz de nalinlerimizi çıkarıp attık."diye cevap verdi. Allah Rasûlü (S.A.V) şöyle buyurdu: "Cibrîl gelip nalinlerimde pislik veya rahatsız edici bir şeyin olduğunu söyledi."(14)

Sahâbenin Peygamber'e ait söz ve davranışları izleme arzusu o kadar ileriydi ki, bazıları nöbetleşerek gün aşırı Peygamber'in meclisine devam etmeye çalışıyordu. Mesela Ömer b. el-Hattab, Buharî'nin kendisinden aktardığı bir rivayette şöyle der: "Ben ve Ensardan bir komşum Benî Umeyye b. Zeyd denen semtte idik. Nöbetleşerek Peygamber'in (S.A.V) yanına varıyorduk. Bir gün o gidiyordu, bir gün ben. Ben gittiğimde o güne ait haberleri naklederdim. O gittiğinde aynısını o yapardı." (15)

Aynı şekilde Medine'den uzak olan kabileler islamî hükümleri öğrenip, kavimlerine tebliğ etmek ve onları irşad etmek üzere bazı elemanlarını Peygamber'e (S.A.V) gönderiyorlardı. Hatta sahâbeden biri sadece nazil olan bir meseleyi veya şer'î bir hükmü sormak için uzun mesafeler katedip Allah Rasûlü'ne gelebiliyordu.

Ukbe b. el-Haris'ten nakledildiğine göre kadının biri Ukbe ile hanımını emzirdiğini söyler. Bunun üzerine Mekke'de oturmakta olan Ukbe, bineğine atlayıp Medine'ye doğru yola çıkar. Allah Rasûlü (S.A.V)'ne varıp: "süt kardeşiyle bilmeden evlenip daha sonra emziren kadının haber vermesiyle bunu öğrenen kişi hakkında Allah'ın hükmü nedir?" diye sorar. Allah Rasûlü (S.A.V) bunun, verilen bir haber olduğunu [ve gereğiyle amel etmek gerektiğini] söyleyerek cevap verir. Ukbe'nin bu kadından ayrılması üzerine kadın başka biriyle evlenir.(16)

Öte yandan kadınlar, Allah Rasûlü'nün eşlerine, zaman zaman da Allah Rasûlü'ne gidip gelmek sûretiyle ve sormak istedikleri hususları sorarak dinlerini öğreniyorlardı. Kadına açıkça söylenemeyen bir durum olduğunda Peygamber (S.A.V) zevcelerinden birini sözkonusu meseleyi açıklamakla görevlendirirdi. Hayızdan nasıl temizlenilmesi gerektiğini anlatan Hz. Aişe hadisini buna örnek olarak zikredebiliriz.(17)

İşte, en hayırlı dönemin insanlarının sünnet-i mutahharaya gösterdiği hassasiyet bu tarzdaydı. Sahâbe, Peygamber'e (S.A.V) tam olarak itaat edip onun emir ve nehiylerine uymuş, onun hükmüne teslim olup onun davranış ve hayat tarzına bağlı kalmış ve onun sünnetini öğretme konusunda son derece istekli ve hırslı davranmıştır.

Bu hassasiyet Peygamberin hayatıyla sınırlı kalmamış, vefatından sonra da devam etmiştir.

Dipnotlar 

1-Nahl, 44

2- Buharî, Ezan, 18, hadis nr: 631; Fethu'l-Bârî, III/11

3-Müslim, Hac, 51, hadis nr: 3124

4- Nisa, 105

5- Nisa, 65

6- Nisa, 60

7- Şura, 21

8- Tevbe, 31

9- Enfal, 20

10- Ahzab, 21

11-Al-i İmran, 31

12- Nisa, 80

13- Buharî, Libâs, 46-47, hadis nr: 5866-7; Fethu'l-Bârî, X/318

14- Ebu Davud, Salât, 88, hadis nr: 646; İbn Sa'd hadisi bir kaç tarikle rivayet etmektedir. Bkz. İbn Sa'd, Tabakat, I/480

15- Buharî, İlm, 27, hadis nr: 89; Fethu'l-Bârî, I/185

16- Buharî, İlm, 26, hadis nr: 88; Fethu'l-Barî, I/184

17- Buharî, Hayz 13, hadis nr: 314; Fethu'l-Bârî, I/414

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

"Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" dediler.

Âl-i İmrân; 173

GÜNÜN HADİSİ

Hastayı ziyaret edin, açı doyurun, esiri kurtarın.

Risayü'z-Salihin

TARİHTE BU HAFTA

*İmam-ı Azam Ebu Hanife(r.a.) Vefat Etti.(6 Mayıs 765) *İkinci Dünya Savaşı Sona Erdi.(8 Mayıs 1945) *Osman Gazi'nin Doğumu(9 Mayıs 1252) *Ahmed Cezzar Paşa'nın Akka'da Napolyon'u Yenmesi.(10 Mayıs 1799) *1897 Türk-Yunan Savaşı Türk Zaferiyle Sona Erdi

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI