HADÄ°SLERÄ°N TEDVÄ°NÄ°-3

Müslümanların "sahih hadis"i tespit amacıyla ortaya koyduğu benzersiz ilimlerden biri de cerh ve ta'dil ilmidir. Müslümanlardan önce bunu gerçekleştiren hiçbir millet yoktur. Bu ilim, ravilerin tanınması ve incelenmesi esasına dayanır. Dr. Abdülkerim Zeydan bu konuda şunları kaydeder: "Hadis alimleri cerh ve ta'dil ilmini başka bir ifadeyle


Muhammed Salih Ekinci

sghursi@gmail.com

2022-01-21 21:28:13

Müslümanların "sahih hadis"i tespit amacıyla ortaya koyduğu benzersiz ilimlerden biri de cerh ve ta'dil ilmidir. Müslümanlardan önce bunu gerçekleştiren hiçbir millet yoktur. Bu ilim, ravilerin tanınması ve incelenmesi esasına dayanır. Dr. Abdülkerim Zeydan bu konuda şunları kaydeder: "Hadis alimleri cerh ve ta'dil ilmini başka bir ifadeyle ricâl ilmini inşâ etmekle çok büyük ve çok hayırlı bir iş başarmışlardır. Bu ilim dalı Müslümanlara mahsus olup benzersizdir. Cerh ve tadilden maksat, ravileri inceleyip adil ve zabıt olanları, adil ve zabıt olmayanlardan ayırt etmektir."

Cerh ve tadil ilmi; ravilerin hâl ve yaşayışlarını, temâyül ve sıfatlarını, ahlakî yapılarını, yetişme tarzlarını ve inançlarını konu edinir. Nitekim konunun uzmanı olan âlimler râvilerin hâl ve yaşayışlarını ortaya koymak için büyük gayretler sarfedip bu uğurda nice zahmetlere ve uzun yolculuklara katlanmışlardır. Cerh ve ta'dil mütehassısı olan âlimler ravilerin durumunu incelerken son derece objektif davranmışlardır. Arkadaşlık, akrabalık, hemşehrilik ve mezhepdaşlık gibi bağların etkisinde kalmadan hareket etmişlerdir. Zira onların nazarında Allah Rasülünün sünneti bütün mülahazaların üstünde bir konuma sahipti. İşte bu husustan dolayı Sünneti aktaran ravileri tarafsız ve titiz bir incelemeye tabi tutuyorlardı. İnceleme sonucunun olumlu ya da olumsuz olması onları ilgilendirmiyordu. Onları ilgilendiren yegâne şey inceledikleri şahsiyetlere ait kimliğin gerçek şekliyle ortaya çıkması ve rivayetlerinin güvenilirlik derecesinin anlaşılmasıydı.

Onları bir yönüyle laboratuarda ele aldığı maddenin özelliklerini anlamaya çalışan bir kimyagere benzetebiliriz. Böyle bir kimyageri, sonucun ne olacağı ya da incelediği maddenin nasıl çıkacağı ilgilendirmez. Cerh ve ta'dil âlimi, ravi hakkındaki incelemesini bitirince onu tanıtıcı sembolik ifadeler kullanır. Bu ifadeler âlimin, uzun tetkikler neticesinde elde ettiği sonucu gösterir. Bu sembollerden bazıları şöyledir:

* Sika: Ravinin güvenilir olduğunu ifade eder.

* Adil: Ravinin Müslüman, âkil ve bâliğ olma gibi şartlar yanında, onu küçük düşüren bütün davranışlardan uzak olmasını sağlayan mânevî ve ahlâkî temel vasıflara sahip olmasını ifade eder.

* Leyyin: Ravinin gevÅŸek olduÄŸunu ifade eder.

* Lâ be'se bih: Ravinin doğru sözlü ve hadis alınabilir nitelikte bir kimse olduğunu ifade eder.

* Kezzâb: Râvinin adâlet sıfatına sahip olmadığını gösterir.

* Seyyiü'l-hıfz: Râvinin hâfızasının zayıf ve bozuk olduğunu belirtir.

İşte bu parlak ve her türlü nefsanî arzulardan uzak, takva ve ihlas eşliğinde sahih hadisleri yabancı unsurlardan ayıklamak idealiyle yapılan titiz çalışmalar neticesinde cerh ve ta'dil âlimleri, Cenab-ı Hakk'ın inayetiyle sahih sünneti yabancı unsurlardan ayıklayabilmişlerdir. Böylece Sünneti ortadan kaldırmak ya da onu Müslümanlar nazarında şüpheli konuma düşürmek suretiyle İslam'ı yıkmak isteyen İslam düşmanlarının tuzaklarını boşa çıkarmışlardır.(1)

Dr. Mustafa Sibâî şöyle der: "İşte cerh ve ta'dil ilmi başka bir deyişle ricâl ilmi bu kutlu gayretlerin sonucudur. Bu ilim, ravilerin hâllerini, güvenilirlik, adalet ve zabt açısından inceler."

Dr. Sibâî, ardından şu açıklamayı yapmaktadır: "Sözü geçen o kutlu gayretlerin neticesinde ortaya çıkan bu ilim, tarihte emsâli görülmemiş bir ilimdir. Bu ilmi ortaya çıkaran sâik, sahih hadisi sahih olmayandan ayırmak için râvilerin hâl ve hareketlerini incelemeye duyulan ihtiyaç ve bu konudaki hassasiyettir. Cerh ve ta'dil âlimleri, çağdaş oldukları ravilerle bizzat görüşüp onları tanımış, daha önceki dönemlerde yaşayanları ise soruşturarak tanımaya çalışmıştır…"(2)

Muhakkik âlimlerden Ahmed Muhammed Şâkir şöyle demektedir: "Hadis âlimleri sahih olsun olmasın râvilerin Allah Rasülünden aktardığı bütün hadisleri derlemişlerdir. Sonra aktarılan hadislerin -harfine varıncaya dek- güvenilir olup olmadığını tetkik etmişlerdir. Ravilerin hâl ve hareketlerini incelemiş ve son derece ihtiyatlı davranmışlardır. Ravilerin davranışlarında görülen ve ilim erbabı nezdinde adaleti zedeleyen ufak bir şüphenin olması halinde bile hadisin zayıflığına hükmetmişlerdir. Ravinin hadis aktarımı dışında normal bir olayda bile olsa yalan söylediğini tespit ettiklerinde onun rivayetini uydurma (mevzû') olarak niteleyip terk etmişlerdir.

Buraya kadar belirttiklerimiz hadislerin, ravinin adaleti yönünden incelenmesiyle ilgiliydi. Cerh ve ta'dil alimleri hadislerin, ravilerin zaptı/hafızası bakımından tetkiki konusunda da aynı hassasiyeti göstermişlerdir. Ele aldıkları ravinin aktardığı hadisi hem aynı şahıstan hem diğer ravilerden aktarılan rivayetlerle karşılaştırmışlardır. Bu karşılaştırma sonucunda ravinin rivayetinde hata oranının fazla olduğunu ya da hafıza bakımından zayıf olduğunu gördüklerinde aktardığı bütün rivayetleri zayıflıkla nitelemişlerdir. Ravinin doğru sözlü olması, sonucu değiştirmez. Zira doğru ve güvenilir de olsa bu nitelikteki ravilerin hafıza bakımından yanılma riski vardır."(3)

Cerh ve ta'dil âlimleri ricâl konusunda ravilerin güvenilirlik derecesini inceleyen kitaplar telif etmişlerdir… Sahih ya da zayıf hiçbir hadis yoktur ki ravisi cerh ve ta'dil kitaplarında incelenmiş olmasın. Her hangi bir şekilde hadislerde zikredilen bir râvi mutlaka muhaddisler tarafından değerlendirmeye konu olmuştur. Sözü geçen bu kaynaklardan bazısı sika, bazısı da zayıf ravilere tahsis edilmiştir. Bazı kitaplar; sadece sahabeye, bazıları da sadece râvi tabakalarını tanımaya ayrılmıştır. Diğer yandan ravilerin isim ve künyelerini, isimleri birbirine karıştırılan ravileri, ravi lakaplarını ve vefat tarihlerini konu edinen müstakil eserler yazılmıştır. Böylece sonradan gelenlerin giderebileceği hiçbir eksiklik bırakmamışlardır.

Bu çalışmalar sonucunda ilmu mustalahi'l-hadis ismiyle anılan hadis usûlü ortaya çıkmıştır. Usûl ilmi, haberlerin sahih olup olmadığını tespit etmek için kurallar vazeden bir ilimdir. Bu ilmin ortaya koyduğu kural ve usuller, tarihte rivayetlere ilişkin ortaya konan en sahih kaide ve kurallardır. Hatta diyebiliriz ki tarihte bu kuralları ilmî bir şekilde ve hiçbir boşluk bırakmadan temellendiren ilk şahsiyetler Müslüman âlimler olmuştur.(4)

Muhaddis âlimler her hadisin yanına onun sıhhat derecesini belirten bir sıfat kullanmışlardır. Bu cümleden olarak mütevâtir, sahih, hasen, zayıf ve mevzû gibi dakik ve açık sıfatları zikretmişlerdir.

Sahih hadis; adil, zâbıt bir râvinin -Allah Rasülüne varıncaya kadar- adil ve zâbıt ravilerden aktardığı, içinde illet ve şüzûz bulunmayan hadistir.(5)

Bütün ravileri zâbıt ve adil kişilerden oluşmayan ya da içinde illet ve şüzûz bulunan hiçbir hadis sahih olarak telakki edilemez. Şüzûz, güvenilir (sika) bir ravinin kendisinden daha güvenilir bir raviye aykırı olarak rivayette bulunması demektir. İllet ise ancak hadis ilminde mütehassıs olan kimselerin fark edebildiği metin ya da senede ilişkin gizli kusur demektir.

Mütevatir hadise gelince mütevatir, sahih hadisin en üst mertebesinde yer alır. Zira mütevatir, yalan üzere birleşmeleri mümkün olmayan bir topluluğun yine kendisi gibi güvenilir ve zabıt olan insanlardan aktardığı hadistir. Başka bir ifadeyle belirtmek gerekirse: Mütevatir hadis, bütün ravileri adalet ve zabıt vasfıyla bilinen kimselerden oluşan bir rivayet zincirinin Allah Rasülünden aktardığı, sonra bu hadisin aynı niteliklere sahip bir başka ravi zinciri tarafından da nakledildiği, sonra bu nakil işleminin başka ravi zincirleri tarafından da devam ettirildiği hadistir. Bu zincir sayısı kimi alimlere göre en az 5, kimine göre 12, kimine göre 20, kimine göre 40, kimine göre de 70 olması gerekmektedir. İşte bu tarzda aktarılan haberler mütevatir olup katiyet arz ederler.

Dipnotlar 

1-Ekrem Ziya Ömeri, Buhûsun fi Tarihi's-Sünneti'l-Müşerrefe, s. 8-9.

2-Mustafa Sibâî, es-Sünne ve Mekânetuhâ, s. 127-128.

3-Ahmet Şakir, el-Bâisu'l-Hasîs, s. 8.

4-Mustafa es-Sibâî, es-Sünne ve Mekânetuhâ, s. 125.

5-Abdülğani Mahmud, Mustalahu'l-Hadis, s. 14; el-Bâisu'l-Hasîs, 21.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever.

AL-Ä° Ä°MRAN,134.AYET

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Alî b. Ebî Tâlib (r.a.)'dan :

"Benim ağzımdan yalan uydurmayınız. Her kim benim ağzımdan yalan söylerse Cehennem'deki yerine hazırlansın."

TARÄ°HTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI