BATININ İŞGAL PLANLARI VE İÇERİDEKİ İŞBİRLİKÇİLERİ

Modern tarihe vakıf olanların bildiği gibi haçlı zihniyetini tevarüs eden entrikacı batı, iki yüz seneyi aşkın bir süredir İslam dünyasını boyunduruk altına almanın planlarını yapmış ve bulduğu her fırsatta bu planları uygulamaya koymuştur.


Muhammed Salih Ekinci

sghursi@gmail.com

2021-07-01 09:38:50

I.Batının İslam Dünyasını Sömürgeleştirmesi ve Müslümanların Yakalandığı Esas Hastalık 

Modern tarihe vakıf olanların bildiği gibi haçlı zihniyetini tevarüs eden entrikacı batı, iki yüz seneyi aşkın bir süredir İslam dünyasını boyunduruk altına almanın planlarını yapmış ve bulduğu her fırsatta bu planları uygulamaya koymuştur. Bu doğrultuda karşılaştığı her fırsatı değerlendirmiş ve büyük bir kısmına egemen oluncaya kadar İslam dünyasını peyderpey istilâ etmiştir. Aslında Batı, İslam dünyasının geri kalan kısmını da istila edebilecek güçteydi. Ancak amaçladığı hedefler açısından geri kalan kısmı bilfiil işgal etmek yerine, özene-bezene eğittiği bazı yerli işbirlikçilere teslim etmeyi daha uygun gördü. Bunlar, köken itibariyle müslümanlardan olup onların diliyle konuşan kimselerdi. Ancak batıdan daha batılı, sömürgecilerden daha sömürgeci piyonlardı. Bunlar, batının bilfiil işgal ettiği topraklarda hedeflerini gerçekleştirmek için sarf ettiği gayretten çok daha fazla gayret sarf ediyorlardı.

Bu manzara, Ebu Davûd'un aktardığı şu nebevî mucizenin gerçekleşmesinden başka bir şey değildi:

"Pek yakında diğer ümmetler, aç insanların bir çanak başına üşüşmesi gibi sizin başınıza üşüşecek." Ashab-ı Kiram bunun üzerine: Ey Allah'ın Resûlü bu, müslümanların sayı bakımından az olmasından mıdır? diye sorunca Allah Resûlü cevaben şöyle der: "Hayır, aksine siz o gün çoksunuz. Ancak bu çokluk, sel üzerinde biriken çerçöpün çokluğu gibi olacaktır. Allah-û Teâlâ sizin kalplerinize vehen salacak ve düşmanlarınızın kalplerinden heybetinizi çekip alacaktır." Ey Allah'ın Resûlü vehen nedir? diyenlere de şu cevabı verir: "Vehen, dünya sevgisi ve ölüm korkusudur."(1)

İşte müslümanları paramparça eden ve onları düşmanları eliyle her türlü zillete düçâr kılan ve yaşamakta oldukları zillet ve bayağılığa maruz bırakan ve sonuçta müslümanı uysal koyundan daha hakîr kılan amansız hastalık budur. Hadis-i şerifte belirtildiği gibi bu hastalık, dünya sevgisi ve ölüm korkusudur.

İlk müslümanlar ise, bunun aksine ölümü (Allah yolunda şehit olmayı) seviyor ve dünyadan ikrah ediyorlardı. Onlar bu iki fazileti haiz olduklarından dolayı, sayı bakımından az oldukları halde bütün dünyaya meydan okuyup Allah uğrunda hakkıyla cihad ettiler. Çok kısa bir zamanda Allah'ın dinini yeryüzünün büyük bir bölümüne yaydılar. Sayı ve araç bakımından az oldukları halde dünyanın en büyük iki imparatorluğunu dize getirdiler. Hatta bu durum, birçok düşünürün şaşırıp kaldığı ve hakkında bir çözüm yolu bulamadığı en girift mesele haline geldi. Zira bunun çözümü; kahramanlar üreten, Allah yolunda şehadeti, hayata ve infakı biriktirmeye tercih eden şahsiyetler çıkaran İslamın, ilahî ve hak din olduğunu itiraf etmekte yatmaktaydı.

Evet, bu iki zaaf (dünya sevgisi ve ölüm korkusu) müslümanların bu gün düçâr olduğu çöküş, gerileme, zillet ve bayağılığın başlıca nedenidir. Bu nedenler arasında bazı tahlilcilerin ve düşünürlerin zikrettiği başka sebepler de bulunmaktadır ki; bunların bir kısmı yanlıştır. Doğru olan kısmı da zikrettiğimiz iki olumsuzluktan neşet etmekte ve ona dönüktür.

II. Batının İslam Dünyasını İşgal Etmekle Ulaşmak İstediği Hedefler 

Sömürgeci Batının İslam dünyasını istilâ etmekle güttüğü pek çok hedefi bulunmaktadır. Batı, bütün gücüyle bu hedefleri geçekleştirme peşindedir. Bu hedefler, çeşitli oldukları halde iki ana başlık altında ele alınabilir:

A. Maddî Hedefler 

Batının İslam Dünyasını işgal etmesinin maddî sebebi, müslümanların kaynaklarını ve zenginliklerini ele geçirip bunları batıya aktarmak ve işgal edilen bu zenginliklerle batının gelişmesini sağlamaktır. Şayet İslam dünyası batıya hammadde aktarımı yapmaktan vazgeçse, birkaç hafta zarfında batının sanayisi büyük oranda çöker.

B. Manevî Hedefler 

İşgalin manevî sebebi ise, müslümanları, onların muazzam ve eşsiz kuvvet kaynağı olan dinlerinden uzaklaştırmaktır. Batılılar, bu güç kaynağını çok iyi bilmektedirler. Bütün dünya, Kur'an'ı eline alarak Britanya parlamentosunda konuşan Gladston'un şu sözlerini duymuştur: "Bu Kur'an müslümanların elinde olduğu sürece onların topraklarında sürekli kalmamız mümkün değildir."

Batı, müslümanları dinlerinden uzaklaştırmak için değişik yollara başvurmuştur. Bunların en çirkin olanları, Batının, dinin esasları, sabiteleri ve teşrî' kaynaklarına dair ileri sürdüğü şüphe ve tereddütlerdir.

Batılılar, İslamî ilimlerde çeşitli araştırmalar yapmışlardır. Ancak bunu, ilim uğruna ve ilmî hakikatlere ulaşma amacıyla yapmamışlardır.

İslamî ilimlerin araştırılması ve öğrenimi için yüksek meblağlara mal olan büyük müesseseler kurmuşlardır. Ancak bütün bunlar, İslama ve İslamî esas ve sabitelere dair şüphe ve tereddütler üretmek amacıyla yapılmıştır. Nitekim onların selefleri de aynı yola başvurmuşlardı:

"Düşünüp taşındı, ölçtü biçti.

Canı çıkası ne biçim ölçtü biçti.

Sonra canı çıkası nasıl ölçü biçtiyse

Sonra baktı.

Sonra kaşlarını çattı, suratını astı

En sonunda sırt çevirip kibirlendi de:

'Bu Kur'an olsa olsa (sihirbazlardan öğrenilip) nakledilen bir sihirdir.

Bu, insan sözünden başka bir şey değildir.' dedi."(2)

Kur'ân-ı Kerim'den sonra teşrîin ikinci kaynağı olan Sünnet-i Nebeviye, bu şüphelerden büyük ya da en büyük payı alan kaynak oldu. Söz konusu çevreler, sünnetin müslümanların gönlündeki kudsiyetini zedelemek ve kat'î delillerle sabit olan hücciyetini yok etmek için değişik açılardan birçok şüphe ürettiler. Sünnetin hücciyetine delalet eden bu delillerin başında Peygamber'in (S.A.V) nübüvveti, ismeti ve ne önünden ne ardından hiçbir batıl unsurun kendisine yanaşmadığı Kur'an-ı Kerim gelmektedir. Adı geçen mihraklar, bu şüpheleri birçok İslamî esası reddetmek, ümmetin icmaına mazhar olan ve dinden olduğu bedahetle bilinen birçok hükmü dışlamak için bir payanda olarak kullandılar.

III. Batının İslam Dünyasındaki Uzantıları

Batı, bu şüphe dalgasını müslümanlar arasında yaymak için İslam dünyasında birtakım uzantılar edinmeye çalıştı. Bu kimselerin üniversite ve enstitülerde ilmî faaliyetlerde bulunan özellikle de İslam'ı araştıran ve islamî ilimlerle ilgilenen kimselerden olmasını tercih etti. İslam ülkelerinde üniversitelerde yer alan doktor vb. ünvanlı bazı akademisyenleri bu şüpheleri yaymak için istihdam ettiler. Bu kimseler, batı kafasıyla düşünmekte ve çalışmalarında batılı tezleri eksen almaktadırlar. Onların seslerini duyurmakta ve sözlerini papağanlar gibi tekrarlayıp durmaktadırlar.

Bütün bunlar, ilmî tetkikler ve bilimsel etütler ismi altında yapılmaktadır. Daha acı ve üzücü olanı bunların çoğu kez İslam'ı savunma ve İslam'ın hakîkatlerini açıklama ve doğru anlama adına yapılmış olmasıdır. Sanki ulemâ ve müçtehid imamlardan -hatta Ashabı Kiram'dan bu yana- İslam'ı doğru anlayan hiç kimse olmamış da sadece bu Yahudi, Hıristiyan ve dinsiz kâfirler doğru şekilde anlamışlardır. Evet, bunların İslam'ı anladığı doğrudur. Ama sapkın bir anlayışla ya da atalarının yaptığı gibi tahrif etmeye çalışan bir anlayışla anlamışlardır.

"Onlar, kelimeleri yerlerinden deÄŸiÅŸtirip tahrif ederler."(3)

Dipnotlar

1-Ebu Davud, Melâhim, 5, hadis nr: 4288.

2-Müddessir, 18-25

3-Nisâ, 46

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.

Tevbe, 119

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Kim ilim tahsili için bir yola girerse Allah ona cennete gidecek yolu kolaylaştırır."

Müslim

TARÄ°HTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI