KEHANET VE KAHİNLİK
Eskiden bir takım adamlar gaipten haberler verir ve bunların semavî sırlarla ilgili olduğunu söylerlerdi. Bazı sözleri de doğru çıkardı. Bunlara Araplar (Kâhin, Arraf) derlerdi. Yani gaipten haber veren ve gaipleri bulan, gönülleri bilen adamla
Eskiden bir takım adamlar gaipten haberler verir ve bunların semavî sırlarla ilgili olduğunu söylerlerdi. Bazı sözleri de doğru çıkardı. Bunlara Araplar (Kâhin, Arraf) derlerdi. Yani gaipten haber veren ve gaipleri bulan, gönülleri bilen adamlar demekti. Gerçekten bazı fesatçı kimselerin şeytanî faaliyetlere müsait oluşu onları cinlere, hülyalara, evhamlara sevk etmiş ve kâhinliği meslek haline getirmelerine sebep olmuştur.
Rasûlüllah (Sallellahü aleyhi vesellem)in peygamberliğinden önce müfsid cinler kâinat idaresine ait bazı haberleri Mele-i Â’lâ’dan kulak hırsızlığı yaparak çaldıkları bazı haberleri kâhinlere ve sihirbazlara ulaştırırlardı. Sahih-i Müslim’de Hz. Aişe (Radıyallahü Anha) validemizden rivayet edilen hadis-i şerif şöyledir:
Hz. Aişe (R.Anha) Rasulüllah (s.a.v.)’a şöyle suâl açtığını hikâye eder: “Ya Rasulellah! Kâhinler bize bazı şeyler söylüyorlar, onları doğru buluyoruz!” Efendimiz (s.a.v.) Hz.leri cevaplarında: “O bir hak kelimedir, yani doğru sözdür ki, onu cinni ezberler ve dostunun kulağına atar; ve o doğruya yüz yalan ekler” buyurdular.
Cinlerin ve insanların fesadda işbirliği yapmaları sonucu ortaya çıkan kâhinlik yüzde bir doğru ile piyasaya sürülmüş batıl bir meslektir. İşte bu kâhinler ve benzerleri, türlü şeytanlıklar ve yaldızlı sözlerle, parlak ve cazip yalanlarla kalpleri kendilerine meylettirmekte ve fesada sürüklemektedirler.
Eskiden olduğu gibi zamanımızda da kâhinler vardır. Ruh çağırmalar, uyutmalar, cinlerin rehberliğinde define aramalar, cinleri toplayıp kâselere baktırmalar, tütsülerle cin cemiyetleri tertip etmeler, kurşun dökmeler, fincan falları açmalar, aç kuşların gagalarından geleceğe ait haber beklemeler, hatta gazete sütûnlarında yer alan burç falları hep bu cümledendir, fal ve sihir nevinden şeylerdir.
İslâm böyle yalancılığa dayanan asılsız, oyalayıcı teşekkülleri tamamen yıkmış ve yerine hakikatler teşkilâtını koymuştur.
Yine Sahih-i Müslim’deki bir hadis-i şerifte:
“Bir kimse bir biliciye, bir falcıya varıp ondan bir şey sorar ve ona inanırsa: kırk günlük namazı kabul olunmaz” buyurulmuştur ki bir müslümanın böyle batılların ve efsanelerin peşine ve pençesine düşmemesi için şiddetli bir ikaz (uyarma) dır. Zira İslâm efsaneler yolu değil hakikatler nizamıdır.
Yalnız fal ile (tefe’ül) ü biribirine karıştırmamak lâzımdır.
TEFE’ÜL:
Tefe’ülde faldaki gibi gaipten haber verme ile ilgisi bulunmayan bir hakikat vardır. Buharî’nin (Kitabü’t-tıb)ta Enes (r.a.)’den rivayet ettiği hadis-i şerifte bu hakikat şöyle ifade edilmiştir. “Adva-yani uyuz ve taûn gibi hastalıkların kendi kendine başkalarına geçmesini kabulden ibaret olan inanç-yoktur. Tıyere: -yani hayvanların ve kuşların hareketlerini uğursuz saymak da yoktur. Ancak iyi bir tefe’ül yani hayra yormak hoşuma gider. Sordular fâl-i hayır, hüsn-ü tefe’ül nedir ya Rasûlellah? Buyurdular ki: Güzel bir kelimedir.”
Evet dilimizde “Fâl-i hayır”, “hüsn-ü tefe’ül” denilen şey ki: güzel bir kelimeden hayır manası çıkarmaktır. Meselâ: Ameliyat veya tedavi için hastahaneye giderken kulağınıza ezan veya Kur’an sesinin gelmesi, salah ve felâh gibi kelimelerin bulunmuş olması bir hayır tecellisidir.. Sizi ameliyat edecek doktorun meselâ; Salim, Hayati, Necati gibi bir isim taşıması; selâmet, hayır ve kurtuluş manalarını göstermekle bunun neticesinin hayırlı olacağını tefe’ül edebilirsiniz.
Rasûl-ü Ekrem (Sallallahü Aleyhi Vesellem) bunun gibi hayra işaret eden kelimelerden hoşlanır ve onları fâl-i hayır sayardı. Kendilerine gönderilecek elçilerin isimlerinin ve şahıslarının güzel olmasını arzu buyurmaları da bundandı.
Hudeybiye andlaşmasında (Hicri/6, Zilka’de, Miladî 13 Mart/628) imza salâhiyetini haiz olan müşriklerin temsilcisinin adı (Süheyl b. Amr) idi. Resûl-ü Ekrem (s.a.v.) bunu fal-i hayır sayarak “İşler kolaylaştı.” buyurmuşlardı. Çünkü temsilcinin adı kolaylık manasını taşıyordu.
Bunun misalleri çoktur. Biz burada bir iki misal daha vermekle yetineceğiz.
Ebü’l-Kasim el-Kuşeyri (986-1074 M.) diyor ki: Ebu Bekr b. Fürek El-İsfehanî (? - 406 H.) den dinledim. Diyordu ki: “Ben bir fitne yüzünden bağlı olarak Şiraz’a götürülmüştüm. Sabah vakti şehrin kapısına yaklaşmıştık. Çok üzgündüm. Aydınlık başlayınca gözlerim şehrin kapısının yanında bulunan bir mescidin mihrabı üzerindeki yazıya takıldı. Orada “Allah kuluna kâfî değil mi?” âyeti yazılı idi. Bunu görünce hemen kalbime bir kanaat geldi ki ben bu fitneden doğrudan doğruya Allah’ın yardımı ile yakın bir zamanda kurtulacağım. Ve öyle de oldu.
Tefe’üle Osmanlı tarihinden de bir misal: Avusturyalı Hammer tarafından kaleme alınıp Mehmet Ata tarafından dilimize terceme edilen Osmanlı tarihinde: Fatih’in 1473 M. Ve 878 Hicri yılında Uzun Hasan ile yaptığı savaştan önce gördüğü ve sonradan ayni hakikat olarak çıkmış bir rü’yasının, Evliyaullah’tan Akşemseddin (Kuddise sirruhu) Hz.leri tarafından tabir edildiği kaydedildikten sonra aynen şu satırları okuyoruz: “Kendisi -Yani Akşemseddin (k.s.) Hz.leri Kur’andan tefe’ül ederek “Emsalsiz bir zafer ile Allah seni -düşmanlarına- galip ve üstün getirecektir.” (Feth/3) âyet-i kerimesi zuhur ettiğini, âyet-i kerimenin -ebced hesabı ile- 878 tarihini gösterdiğini ve kâf-ı hitap Hz. peygambere işaret olup nâm-ı padişahî Muhammed olmakla nusretin bu tarafta olacağına delâlet eylediğini söylemiştir.
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
BURCUMUZ KADERİMİZİ ETKİLER Mİ?
Burç; güzel olmak, örtülerinden sıyrılmak ve yükselerek görünür olmak anlamına gelen “b
KEHANET VE KAHİNLİK
Eskiden bir takım adamlar gaipten haberler verir ve bunların semavî sırlarla ilgili olduğunu s
İSABET-İ AYN (GÖZ DEĞMESİ) VE HÜKMÜ
Türkçemizde göz değmesi, göz dokunması, nazar gibi tabir (deyim)lerle bildiğimiz “İsab
RUH ÇAĞIRMA SEANSLARI VE BEKLEYEN TEHLİKELER
Amerika’da bazı kimseler ölülerin ruhları ile konuştuklarına inanırlar. Bu maksatla tam
Çünkü Allah, haktır. O'ndan başka taptıkları ise hiç şüphesiz batıldır. Gerçekten Allah çok yüce, çok büyüktür.
Lokman, 30
GÜNÜN HADİSİ
Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur.
Tirmizi, Savm 82, (807); İbnu Mace, Sıyam 45, (1746)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...