MODERNİST İSLAMCILARIN BAZI İDDİALARI-2

. BİZ YAZAR, AYDIN, AKADEMİSYEN, KÜLTÜRLÜ VE BİLGİLİ KESİMLERİZ, BİZDEN BAŞKALARI CAHİL, DİNİ DAR, SIĞ DÜŞÜNCELİ VE AKLINI KİRAYA VERENLERDİR: İşte bu iddia da tamı tamına geçmiş ümmetlerdeki mütekebbir ve inatkâr kesimin Peygamberlere ve inanan halk kesimlerine karşı kullandıkları iddiaların aynısıdır. Mealist ve modernist kesim,


Seyda Musa Geçit Hocaefendi

musa_bazid04@hotmail.com

2024-05-02 10:40:47

5. BİZ YAZAR, AYDIN, AKADEMİSYEN, KÜLTÜRLÜ VE BİLGİLİ KESİMLERİZ, BİZDEN BAŞKALARI CAHİL, DİNİ DAR, SIĞ DÜŞÜNCELİ VE AKLINI KİRAYA VERENLERDİR:

İşte bu iddia da tamı tamına geçmiş ümmetlerdeki mütekebbir ve inatkâr kesimin Peygamberlere ve inanan halk kesimlerine karşı kullandıkları iddiaların aynısıdır. Mealist ve modernist kesim, astıkları diplomalara ve haksız yere işgal ettikleri makam ve kürsülere güvenerek kendisi dışındaki herkesle alay etmektedir. Bu alay ettikleri ve hakaretlerle andıkları şahsiyetler, sadece halkın avam kesimi değildir. Asıl düşmanları ve hedefleri âlimlerdir. Sahabeye karşı kin kusmakta, hepsini iktidar muhterisi olarak ilan etmektedirler.

İsterseniz son yıllarda çıkardıkları kitapların isimlerine bir bakınız: Sahabe devri iktidar mücadelesi, sahabe devrinde ilk iktidar kavgası, sahabe devri siyasi ihtilaflar vs.. bu isimler onların sahabeyi hedef aldığını çok net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Aynı şekilde müctehit imamlarla alay etmekte, onları cahil ve hurafeci diye göstermektedirler. Örneğin İmam Malik, İmam Şafii, İmam Ahmed b. Hanbel ve diğerlerinin Emevi ve Abbasîlerin kapıkulu uleması olduğunu söyleyerek, onların menfaat karşılığında hadis ve din uydurduklarını, fetva verip iktidarları meşrulaştırdıklarını iddia etmektedirler.

Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, İbn Mace ve Nesei başta olmak üzere tüm hadis âlimlerini yalancı, uydurmacı, iftiracı ilan etmektedirler. Birçok İslâm âlimine de kâfir, müşrik adını vermektedirler. Bu konuda daha çok büyük cinayetler de işlemektedirler. İşte bakınız aynı tavrı geçmiş ümmetlerin fasık, mütekebbir, münafık ve peygamber düşmanı, ümmet karşıtı kişi ve kesimleri de sergilemekte idi:
فَقَالَ الْمَلَاُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا نَرٰيكَ اِلَّا بَشَرًا مِثْلَنَا وَمَا نَرٰيكَ اتَّبَعَكَ اِلَّا الَّذ۪ينَ هُمْ اَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِۚ وَمَا نَرٰى لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِب۪ينَ ﴿27﴾ قَالَ يَا قَوْمِ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كُنْتُ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبّ۪ي وَاٰتٰين۪ي رَحْمَةً مِنْ عِنْدِه۪ فَعُمِّيَتْ عَلَيْكُمْۜ اَنُلْزِمُكُمُوهَا وَاَنْتُمْ لَهَا كَارِهُونَ ﴿28﴾
"Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: «Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Bizden, basit görüşle hareket eden alt tabakamızdan başkasının sana uyduğunu görmüyoruz. Ve sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Bilakis sizin yalancılar olduğunuzu düşünüyoruz.» (Nuh) dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbim tarafından (bildirilen) açık bir delil üzerinde isem ve O bana kendi katından bir rahmet vermiş de bu size gizli tutulmuşsa, buna ne dersiniz? Siz onu istemediğiniz halde biz sizi ona zorlayacak mıyız?" (Hûd Sûresi)

6. PEYGAMBER DE BİZİM GİBİ BİR İNSANDIR, BİZDEN ÜSTÜN TARAFI YOKTUR. BİZ ONUN SÖZÜNE DEĞİL, ALLAH'IN ÂYETLERİNE BAKARIZ: Mealist ve modernistlerin en çok vurgulayıp gündeme getirdikleri iddiaları da budur. Bu iddia ile artık Allah'ın elçisini tamamen devreden çıkararak kendi hevalarına uygun bir din anlayışını geliştirme ve bunu halka dayatma fırsatını yakaladıklarını zannederler. Önce dindar kesimlerin peygamberi aşırı sevdiklerini, onları uçurduklarını ve mucize, şefaat gibi olağan üstü yetkiler vererek tanrılaştırdıklarını söylerler, daha sonra da "o da bizim gibi bir insandır" veya "o sadece bir postacıdır" diyerek peygamberi tamamen itibarsızlaştırmaya çalışırlar. Bakınız aynı iddiayı eski müşrikler ve helak olan ümmetler de dile getirmişlerdi:
قَالَتْ رُسُلُهُمْ اَفِي اللّٰهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ يَدْعُوكُمْ لِيَغْفِرَ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرَكُمْ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ قَالُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۜ تُر۪يدُونَ اَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬نَا فَأْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ ﴿10﴾
"Peygamberleri de (onlara) şöyle demişti: "- Hiç gökleri ve yeri yaratan Allah'ın birliğinde şüphe edilir mi? O, günahlarınızı bağışlamak için sizi hak dine çağırıyor ve belirli bir vakte kadar size müsaade ediyor." Onlar da (Peygamberlerine) dediler ki: "- Siz de bizim gibi bir insansınız, bizi babalarımızın taptıkları şeylerden (putlardan) çevirmek istiyorsunuz. O halde, doğruluğunu isbat eder açık bir delil bize getirin." (İbrahim Sûresi)

قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ اِنْ نَحْنُ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَمُنُّ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ۜ وَمَا كَانَ لَنَٓا اَنْ نَأْتِيَكُمْ بِسُلْطَانٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ ﴿11﴾
"Peygamberleri, onlara dediler ki: "- Evet, biz de sizin gibi ancak bir insanız; fakat Allah, Peygamberlik nimetini kullarından dilediği kimseye ihsan eder. Allah'ın izni olmadıkça da (isteğiniz üzere) size bir mûcize getirmemize imkânımız yoktur; ve müminler ancak Allah'a tevekkül etmelidirler." (İbrahim Sûresi)

وَمَا مَنَعَ النَّاسَ اَنْ يُؤْمِنُٓوا اِذْ جَٓاءَهُمُ الْهُدٰٓى اِلَّٓا اَنْ قَالُٓوا اَبَعَثَ اللّٰهُ بَشَرًا رَسُولًا ﴿94﴾ قُلْ لَوْ كَانَ فِي الْاَرْضِ مَلٰٓئِكَةٌ يَمْشُونَ مُطْمَئِنّ۪ينَ لَنَزَّلْنَا عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مَلَكًا رَسُولًا ﴿95﴾ قُلْ كَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يدًا بَيْن۪ي وَبَيْنَكُمْۜ اِنَّهُ كَانَ بِعِبَادِه۪ خَب۪يرًا بَص۪يرًا ﴿96﴾
"İnsanların, kendilerine hidâyet (rehberi) geldiği zaman îman etmelerini «Allah bir beşeri mi peygamber gönderdi?» demelerinden başka bir şey men' etmedi. De ki: «Eğer (yüzün) de (insanlar gibi) sakin sakin yürüyen melekler olsaydı biz ancak onlara gökden melek bir peygamber gönderirdik». De ki: "Benimle sizin aranızda şâhid olarak Allah yeter! Şübhesiz ki O, kullarından hakkıyla haberdardır, (onları) hakkıyla görendir." (İsra Sûresi)

Aynı gerçeği şu âyetler de net bir şekilde ortaya koymaktadır. Burada sadece metnini vermekle yetiniyoruz. Saygıdeğer okuyucuları bu âyetlerin meal ve tefsirlerini okumaya davet ediyoruz:
فَقَالَ الْمَلَؤُ۬ا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِه۪ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يُر۪يدُ اَنْ يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَاَنْزَلَ مَلٰٓئِكَةًۚ مَا سَمِعْنَا بِهٰذَا ف۪ٓي اٰبَٓائِنَا الْاَوَّل۪ينَۚ ﴿24﴾ اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌ بِه۪ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا بِه۪ حَتّٰى ح۪ينٍ ﴿25﴾ (Mu'minun Sûresi)

وَقَالَ الْمَلَاُ مِنْ قَوْمِهِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ الْاٰخِرَةِ وَاَتْرَفْنَاهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ مَا هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۙ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ ﴿33﴾ وَلَئِنْ اَطَعْتُمْ بَشَرًا مِثْلَكُمْ اِنَّكُمْ اِذًا لَخَاسِرُونَ ﴿34﴾ (Mu'minun Sûresi)

كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَل۪ينَۚ ﴿141﴾ اِذْ قَالَ لَهُمْ اَخُوهُمْ صَالِحٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ ﴿142﴾ اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ ﴿143﴾ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ ﴿144﴾ وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ ﴿145﴾ اَتُتْرَكُونَ ف۪ي مَا هٰهُنَٓا اٰمِن۪ينَۙ ﴿146﴾ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۙ ﴿147﴾ وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَض۪يمٌۚ ﴿148﴾ وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِه۪ينَۚ ﴿149﴾ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ ﴿150﴾ وَلَا تُط۪يعُٓوا اَمْرَ الْمُسْرِف۪ينَۙ ﴿151﴾ اَلَّذ۪ينَ يُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ ﴿152﴾ قَالُٓوا اِنَّمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۚ ﴿153﴾ مَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۚ فَأْتِ بِاٰيَةٍ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ ﴿154﴾ قَالَ هٰذِه۪ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍۚ ﴿155﴾ وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُٓوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ ﴿156﴾ فَعَقَرُوهَا فَاَصْبَحُوا نَادِم۪ينَۙ ﴿157﴾ فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿158﴾ وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ ﴿159﴾ (Şuara Sûresi)

كَذَّبَ اَصْحَابُ لْـَٔيْكَةِ الْمُرْسَل۪ينَۚ ﴿176﴾ اِذْ قَالَ لَهُمْ شُعَيْبٌ اَلَا تَتَّقُونَۚ ﴿177﴾ اِنّ۪ي لَكُمْ رَسُولٌ اَم۪ينٌۙ ﴿178﴾ فَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُونِۚ ﴿179﴾ وَمَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۚ اِنْ اَجْرِيَ اِلَّا عَلٰى رَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ ﴿180﴾ اَوْفُوا الْكَيْلَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُخْسِر۪ينَۚ ﴿181﴾ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَق۪يمِۚ ﴿182﴾ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَۚ ﴿183﴾ وَاتَّقُوا الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ وَالْجِبِلَّةَ الْاَوَّل۪ينَۜ ﴿184﴾ قَالُٓوا اِنَّمَٓا اَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّر۪ينَۙ ﴿185﴾ وَمَٓا اَنْتَ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا وَاِنْ نَظُنُّكَ لَمِنَ الْكَاذِب۪ينَۚ ﴿186﴾ (Şuara Sûresi)

وَاضْرِبْ لَهُمْ مَثَلًا اَصْحَابَ الْقَرْيَةِۢ اِذْ جَٓاءَهَا الْمُرْسَلُونَۚ ﴿13﴾ اِذْ اَرْسَلْنَٓا اِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُٓوا اِنَّٓا اِلَيْكُمْ مُرْسَلُونَ ﴿14﴾ قَالُوا مَٓا اَنْتُمْ اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَاۙ وَمَٓا اَنْزَلَ الرَّحْمٰنُ مِنْ شَيْءٍۙ اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا تَكْذِبُونَ ﴿15﴾ قَالُوا رَبُّنَا يَعْلَمُ اِنَّٓا اِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ ﴿16﴾ وَمَا عَلَيْنَٓا اِلَّا الْبَلَاغُ الْمُب۪ينُ ﴿17﴾ (Yasin Sûresi)

كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِالنُّذُرِ ﴿23﴾ فَقَالُٓوا اَبَشَرًا مِنَّا وَاحِدًا نَتَّبِعُهُٓۙ اِنَّٓا اِذًا لَف۪ي ضَلَالٍ وَسُعُرٍ ﴿24﴾ (Kamer Sûresi)

اَلَمْ يَأْتِكُمْ نَبَؤُا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ قَبْلُۘ فَذَاقُوا وَبَالَ اَمْرِهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿5﴾ ذٰلِكَ بِاَنَّهُ كَانَتْ تَأْت۪يهِمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالُٓوا اَبَشَرٌ يَهْدُونَنَاۘ فَكَفَرُوا وَتَوَلَّوْا وَاسْتَغْنَى اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ غَنِيٌّ حَم۪يدٌ ﴿6﴾ (Teğabun Sûresi)

Kur'an ve Sünnet peygamberlerin beşer olduklarını reddetmemektedir. Ancak normal bir beşer ile Allah'ın kendisine ve dinine resul ve nebi olarak seçtiği bir beşer arasında da büyük farklar bulunmaktadır. İşte bu farkı da yine Cenab-ı Hak şöyle ifade etmektedir:
قُلْ اِنَّمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ رَبِّه۪ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّه۪ٓ اَحَدًا ﴿110﴾ (Kehf Sûresi)

"De ki: «Ben ancak sizin gibi bir beşerim. (Şu kadar ki) bana yalınız Tanrınızın bir tek Tanrı olduğu vahyediliyor. Artık kim Rabbine kavuşmayı ümîd (ve arzu) ediyorsa güzel bir amel işlesin ve Rabbine ibâdetde (hiç bir kimseyi ve hiç bir şey'i) ortak tutmasın»."
7. HZ. MUHAMMED KUR'AN, SÜNNET VE DİNİ MERASİMLERİ ÇEVREDEKİ ÜMMETLERDEN VE MİLLETLERDEN ALMIŞTIR:

Bu iddiayı ileri süren modernist ve mealist zevatın sayısı az değildir. Onlar eserlerinde bazen açık bir şekilde, bazen de sinsi bir şekilde Kur'an âyetlerinin bile Hz. Muhammed'in sözü olduğunu ve çevresinden etkilenerek dile getirdiklerini söylerler. Kuran konusunda bile bu kadar aşırıya giden bu güruh zaten namaz, oruç, zekât, hac, nikah, miras, ceza konularında Hz. Peygamberin, Raşid Hulefanın ve Müslümanların Yahudi, Hıristiyan, Mecusi ve Arap Cahiliyesinden etkilendiklerini ve sözü edilen taabbudi konularda bile büyük çapta eski dinlerin uygulamalarını devam ettirdiğini ifade etmektedirler. Aynı iddiayı bakınız kendilerinden önce kimler dile getirmiş:
وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّهُمْ يَقُولُونَ اِنَّمَا يُعَلِّمُهُ بَشَرٌۜ لِسَانُ الَّذ۪ي يُلْحِدُونَ اِلَيْهِ اَعْجَمِيٌّ وَهٰذَا لِسَانٌ عَرَبِيٌّ مُب۪ينٌ ﴿103﴾ اِنَّ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِۙ لَا يَهْد۪يهِمُ اللّٰهُ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿104﴾ اِنَّمَا يَفْتَرِي الْكَذِبَ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْكَاذِبُونَ ﴿105﴾ مَنْ كَفَرَ بِاللّٰهِ مِنْ بَعْدِ ا۪يمَانِه۪ٓ اِلَّا مَنْ اُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالْا۪يمَانِ وَلٰكِنْ مَنْ شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِنَ اللّٰهِۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ ﴿106﴾ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمُ اسْتَحَبُّوا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِۙ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ ﴿107﴾ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ طَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَسَمْعِهِمْ وَاَبْصَارِهِمْۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ ﴿108﴾ لَا جَرَمَ اَنَّهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ هُمُ الْخَاسِرُونَ ﴿109﴾
"Muhakkak biliyoruz ki kâfirler: "Kur'ân'ı Muhammed'e bir insan öğretiyor" diyorlar. Peygambere öğretiyor zannında bulundukları kimsenin dili yabancıdır. Bu Kur'ân ise apaçık bir Arapçadır. Allah'ın âyetlerine iman etmeyenleri, muhakkak ki Allah hidayete erdirmez ve onlara can yakıcı bir azab vardır. Yalanı ancak Allah'ın âyetlerine inanmayanlar uydurur. İşte onlar yalancıların ta kendileridir.
Kalbi iman ile sükûnet bulduğu halde (dinden dönmeye) zorlananlar dışında, her kim imanından sonra küfre kalbini açarsa, mutlaka onların üzerine Allah'tan bir gazab gelir ve kendilerine çok büyük bir azab vardır. Bu (azab) şundan dolayıdır ki, onlar, dünya hayatını sevmiş ve onu ahirete tercih etmişlerdir. Allah da kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez. Bunlar, o kimselerdir ki; Allah kalblerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlemiştir. Ve onlar, gafillerin ta kendileridir. Hiç şüphesiz onlar, ahirette perişan olup hüsrana uğrayanların ta kendileridir." (Nahl Sûresi

8. KUR'AN ÂYETLERİNİ VE HADİSLERİ KENDİ AKLİ SEVİYESİNE GÖRE YORUMLAMAK, UYMAYANLARI İNKÂR ETMEK:

Mealistlerin ve modenistlerin en belirgin huyu, her konuda kendi aklî seviyelerini ölçü kabul etmektir. âyet onların aklına uymazsa, yorum gücüyle istedikleri şekle uygun halde izah ederler. Hadis uymazsa derhal uydurma diyerek inkâr ederler. Hâlbuki ilim adamına yakışan anlamadığı konularda araştırmalara devam etmek ve daha üst seviyede bilgisi olanlara müracaat etmektir. Ne yazık ki mealistlerde bu ahlak olmadığı gibi, bir de anlamadıklarını alaya alır, eğlence havası içerisinde değerlendirirler. Örneğin ciş-i şerif, idrar-ı şerif, kıl-i şerif gibi kelimeler kullanarak, Hz. Peygamber'in şahsiyetine bile dokunacak ifadeler kullanırlar. Müslümanların Rasulullah'ın sünneti olarak telakkî ettikleri sakal, sarık, cübbe gibi kılık kıyafetlerle, nafile ibadetlerle alay ederler.

Yine Kur'an'a geçen kıssalara hikâye, masal, öykü gibi kelimelerle ifade ederek Allah'ın kelâmı hakkında konuşan birisinin takip etmesi gereken edebi takınmaktan uzaklaşırlar. Son yıllarda sahih islâm anlayışı adı altında sergilenen bu tavırlar çok değil, son iki asır içinde 20 sene öncesine kadar ittihad-terakkiciler, sosyalist ve komünistler, ateist ve materyalistler tarafından dile getirilmekteydi. Bu tür ifadeler Abdullah Cevdet, Aziz Nesin, İlhan Arsel ve Turan Dursunlar tarafından dile getiriliyor iken son yıllarda Edip Yüksel, Caner Taslaman, Mustafa İslâmoğlu gibi şahısların dilinden düşmemektedir. İşte bu tavırlar, Allah'ın gönderdiği peygamberlere karşı eski müşriklerin gösterdiği şu tavırdan farklı değildir:

اِقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ ف۪ي غَفْلَةٍ مُعْرِضُونَۚ ﴿1﴾ مَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنْ رَبِّهِمْ مُحْدَثٍ اِلَّا اسْتَمَعُوهُ وَهُمْ يَلْعَبُونَۙ ﴿2﴾ لَاهِيَةً قُلُوبُهُمْۜ وَاَسَرُّوا النَّجْوٰىۗ اَلَّذ۪ينَ ظَلَمُواۗ هَلْ هٰذَٓا اِلَّا بَشَرٌ مِثْلُكُمْۚ اَفَتَأْتُونَ السِّحْرَ وَاَنْتُمْ تُبْصِرُونَ ﴿3﴾
"İnsanların hesaba çekilmeleri yaklaştı. Hâlbuki onlar gaflet içinde yüz çevirmekteler. Rablerinden kendilerine ne zaman yeni bir ihtar gelse, onlar bunu, hep alaya alarak, kalpleri oyuna, eğlenceye dalarak dinlemişlerdir. O zalimler şöyle fısıldaştılar: Bu (Muhammed), sizin gibi bir beşer olmaktan başka nedir ki! Siz şimdi gözünüz göre göre büyüye mi kapılıyorsunuz?" (Enbiyâ Sûresi)

اِنَّهُ فَكَّرَ وَقَدَّرَۙ ﴿18﴾ فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ ﴿19﴾ ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ ﴿20﴾ ثُمَّ نَظَرَۙ ﴿21﴾ ثُمَّ عَبَسَ وَبَسَرَۙ ﴿22﴾ ثُمَّ اَدْبَرَ وَاسْتَكْبَرَۙ ﴿23﴾ فَقَالَ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُۙ ﴿24﴾ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا قَوْلُ الْبَشَرِۜ ﴿25﴾ سَاُصْل۪يهِ سَقَرَ ﴿26﴾

"
Çünkü o (Kur'an hakkında ne diyeceğini) uzun uzadıya düşündü, (kendine göre gûyâ bir) ölçü koydu. Hay kahr olası! Ne biçim ölçü kurdu o? Yine kahr olası, nasıl ölçü yapdı o?! Sonra baktı. Sonra (ümîdsizliğinden ve öfkesinden) kaşlarını çatdı, suratını asdı. En son arka çevirdi ve büyüklük tasladı da, «Bu, dedi, (sihirbazlardan öğrenilib) rivayet edilen bir sihirden başkası değil». «Muhakkak bu, insan sözünden başkası değil». Onu cehenneme sokacağım ben." (Müddessir Sûresi)

Sonuç olarak şunu net bir şekilde söylemek mümkündür: Bugünkü mealist ve modernist kesimin ağızlarıyla iddia ettikleri gibi Allah'a ve Kur'an'a mücmelen iman etmeleri dışında Kur'an ve Sünnet bütünlüğünü savunan, selef-i salihin ve müctehid imamlara değer veren, din anlayışını hem aklî hem de naklî delillere dayandıran, kısacası 14 asırlık ulema tarafından üzerinde ittifak edilen, icma edilen, amel edilen, yani bu muazzam gayretlerin bereketli ürünü olarak ortaya çıkan tefsir, hadis, kelam, fıkıh, siyer, tarih birikimine dayalı İslâm anlayışı ile bağdaşan bir tarafı bulunmamaktadır. Bu güruhun Müslümanlarla benzeşen yönleri de çok azdır. Hatta Müslümanlar arasındaki Ehl-i sünnet çoğunluğunu, tüm insanların arasındaki kâfir çoğunluğa kıyaslayarak "onların çoğu akletmezler, müşriktirler" anlamına gelen hakaretler de yaparlar. Halbuki kendi düşünce ve söylemlerini Kur'an'a arz ettikleri zaman geçmiş ümmetlerden kime nasıl benzediklerini daha iyi göreceklerdir. Bizim onlara tavsiyemiz, gurur, kibir ve hakareti bırakmaları, kendi bilgi ve akıl seviyelerini "selim aklın" ve "sahih naklin" yani "hak dinin" ışığında sorgulamalarıdır. Herkesten ve her şeyden evvel, analitik ve kritik bakışlarını kendilerine çevirmeleri, biraz da aynaya bakarak kendilerini görmeleridir.

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

“HZ. İBRAHİM (A.S.)’A İBO DEMENİN HÜKMÜ”

“HZ. İBRAHİM (A.S.)’A İBO DEMENİN HÜKMÜ”

Muhterem Müslümanlar! Bu yazımızda mealci ve sünnet inkârcılarının dördüncü iftirası o

KUR’AN’I TAHRİFTEN SONRA BİR DE TASHİH ETME-DEĞİŞTİRME TALEBİ

KUR’AN’I TAHRİFTEN SONRA BİR DE TASHİH ETME-DEĞİŞTİRME TALEBİ

Günümüzde bazı yazarlar ve akademisyenler Kur’an’ı Kerim’in bazı âyetlerinin akla ve ç

“PEYGAMBERLERE GEREK YOKTUR” DEMENİN HÜKMÜ

“PEYGAMBERLERE GEREK YOKTUR” DEMENİN HÜKMÜ

Muhterem Müslümanlar! Daha önceki yazılarımızda belirttiğimiz gibi mealci ve sünnet inkarc

ALLAH’A BİLGİSİZLİK İSNAT ETMENİN HÜKMÜ

ALLAH’A BİLGİSİZLİK İSNAT ETMENİN HÜKMÜ

Muhterem Müslümanlar! Daha önceki yazılarımızda, mealci ve sünnet inkârcılarının “Kur

KUR’AN’DA HATA OLDUĞUNU SÖYLEMENİN HÜKMÜ

KUR’AN’DA HATA OLDUĞUNU SÖYLEMENİN HÜKMÜ

Muhterem Müslümanlar! Günümüzde birçok ateist veya gayr-ı müslim âyet ve hadisleri okuyara

HACAMAT HAKKINDADIR

HACAMAT HAKKINDADIR

Muhterem Müslümanlar! Turan Dursun ve Selman Rüşdi olayından sonra Müslümanlar ülke ve dün

MODERNİST İSLAMCILARIN BAZI İDDİALARI-2

MODERNİST İSLAMCILARIN BAZI İDDİALARI-2

. BİZ YAZAR, AYDIN, AKADEMİSYEN, KÜLTÜRLÜ VE BİLGİLİ KESİMLERİZ, BİZDEN BAŞKALARI CAHİL

MODERNİST İSLAMCILARIN BAZI İDDİALARI

MODERNİST İSLAMCILARIN BAZI İDDİALARI

HADİS VE SÜNNET DELİL DEĞİLDİR, BİZE KUR’AN VEYA VAHİY LAZIMDIR Bu iddia aslında Peygam

İSRA VE MİRAÇ MUCİZESİNİ İNKAR EDENLERE CEVAPLAR

İSRA VE MİRAÇ MUCİZESİNİ İNKAR EDENLERE CEVAPLAR

Genelde muhterem ilim adamları delilsiz ve tesbitsiz konuşmazlar. Özellikle Kur'an’ı yorumlark

İMAM BUHARİ'YE ATILAN İFTİRALAR

İMAM BUHARİ'YE ATILAN İFTİRALAR

Hadis karşıtlarının sıkça kullandığı yöntemlerden biri de hadise en çok hizmet eden şahs

HADİS İNKARCILARIN DERDİ: EBU HUREYRE (r.a)

HADİS İNKARCILARIN DERDİ: EBU HUREYRE (r.a)

Peygamberimizin etrafında bulunan ve hiç yanından ayrılmayan sahabelerden biri de Abdurrahman b.

De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra da görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size bütün yaptıklarınızı haber verecektir.

Cum'a, 8

GÜNÜN HADİSİ

"Cebrail bana komşuya iyilik etmeyi tavsiye edip durdu. Neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım."

Buharî, Edeb 28; Müslim, Birr 140-141. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 28; İbni Mace, Edeb 4

TARİHTE BU HAFTA

*Nizamü'l-Mülk'ün Şehadeti(14 Ekim 1092) *II.Kosova Zaferi(17 Ekim 1448) *Gedik Ahmed Paşa'nın Vefatı(18 Ekim 1482)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI