DÖRDÜNCÜ NOKTA: NEDİR HAYATIN MAHİYETİ?

Hayatın mahiyeti, esmâ-i İlâhiyenin definelerini açan anahtarların mahzeni ve nakışlarının bir küçük haritası ve cilvelerinin bir fihristesidir.[ Şualar, RNK, s. 70 ] İnsan mahiyet ve hakikat itibariyle kâinatın büyük hakikatlerine ince bir mikyas ve mizandır. Ve Hayy-ı Kayyûmun mânidar ve kıymettar isimlerini bilen, bildiren, fehmedip tefhim eden yazılmış bir kelime-i hikmettir.


Prof. Dr. Şener Dilek

marifet.nurlari@gmail.com

2024-02-16 10:42:33

Hayatın mahiyeti, esmâ-i İlâhiyenin definelerini açan anahtarların mahzeni ve nakışlarının bir küçük haritası ve cilvelerinin bir fihristesidir.[ Şualar, RNK, s. 70 ]

İnsan mahiyet ve hakikat itibariyle kâinatın büyük hakikatlerine ince bir mikyas ve mizandır. Ve Hayy-ı Kayyûmun mânidar ve kıymettar isimlerini bilen, bildiren, fehmedip tefhim eden yazılmış bir kelime-i hikmettir.

Dikkat edilirse, bu son cümlede anahtar hükmünde üç kelime vardır: Cenab-ı Hakk'ın isimlerini "bilen, bildiren, fehmedip tefhim eden"…

Bu cümledeki mesajı açtığımızda şöyle bir hükmiyet karşımıza çıkmaktadır:

Bilmek: ilim.

Bildirmek: tebliğ,

Fehmedip tefhim etmek,(fehm: anlamak, kavramak; tefhim: anlatma, bildirme) yani tahkiki anlama ve anlatma dirayetine yükselmek, diğer bir tabirle mütalaa ve müzakere ciddiyeti, tedrisatta derinlik

Evet Hayatın bu tarzdaki hakikati bin derece kıymet kazanıyor ve bir saat devamı bir ömür kadar ehemmiyet alır.[ Şualar, RNK.S. 70]

Demek ki, Esma-i ilahiye ile ilgili hakikatlerde ilmen ve fikren derinleşmek, bu manaları tebliğ etmek ve mütalaa ciddiyeti içinde akıl, kalb ve duygularını nakş etmenin bir saat devamı, bir ömür kadar kıymet alır.

Evet, bu açılımın önemi üzerinde ciddiyetle durmak gerekmektedir. Malum Kur'an'ın lisanıyla, Leyle-i Kadir 1000 aydan daha hayırlıdır. 1000 ay yaklaşık 83 sene eder. O geceyi ihya eden bir mümin, bir ömür kadar ibadet etmiş olur.

O gece, Kur'an indi… Kur'an'ın şerefine o gece kıymet kazandı. Bu kazanç bizi "zarf-mazruf" ilişkisine götürür. Bu bir kanun: Zarfın kadr ve kıymeti, itibar ve şerefi mazruftan kaynaklanır. Ramazanlarda fakir fukaraya "sadaka zarfı" dağıtılır. Birisi zarfa 100 lira koyar, bir başkası 1000 lira… Mazruf paha itibariyle ne kadar ne kadar ağır ve kıymetli ise, o derece zarfa itibar edilir.

Tefekkür ufkumuzu biraz daha derinleştirmek mümkündür. Mesela, Mekke bir "zarf". Kâbe-i muazzama bir "mazruf" … Mekke'nin kadr ve kıymeti içindeki mazruftan gelmektedir. Nitekim, Kâbe'de kılınan namaz başka yerlerde kılınan 100.000 namaza bedeldir.

Medine bir "zarf" … Mescid-i nebevi "mazruf" … Çünkü orada kâinatın incisi yatıyor. Mescid-ı nebevi, Kubbe-i Hadra orada…

Evet, mücerret manada zaman ve mekânın bir kudsiyeti yoktur. Zaman ve mekân mazrufundan dolayı kıymet kazanır. Kur'an-ı Azimüşan kadir gecesi indi. Geceyi 83 sene ile şereflendirdi.

Peki Kur'an-ı Azimüşşan bir müminin kalbine inerse ne olur?

Düşünmek lazım…Herhalde "İnsan-ı kâmil" olur.

Bu makamda çok önemli bir sırdan bahsetmek icab eder. O da şudur:

"Zaman" da bir zarftır. Zamanın da bir "yatay boyutu", bir de "dikey boyutu" vardır.

Yatay boyut, saniye, dakika saat, gün, ay, yıl ve asır olarak uzanıp gider.

Müdakkik müminlerin dünyasında matlup ve maksud dikey boyuttur.

"Dikey boyut" da çok derinlik vardır. Arifler ve kâmil insanlar genellikle hep dikey boyutta derinleşmişler.

Zamanın en küçük birimi "an" dır. Dikey boyutta asıl mesele, o "an-ı seyyale" nin içinde derinleşmektir.

Evet, o anın içine pek çok şey sığar. O an derinleştikçe derinleşebilir. Nasıl yani?

Şöyle:

O anın için önce ihlası koy… Sonra edep ve hayayı, sebat ve sadakati, iffet ve istikameti, itaat ve inkıyadı, tevekkül ve teslimiyeti koy…

O anın içine aşk-ı İslamiyet'i, dava-yı Kur'aniye'yi, hizmet-i imaniyeyi koy…

Sonra o anın içinde cevelana başla! Esma ve sıfat-ı ilahiyye'de tayaran, aşk ve muhabbet-i ilahiyye'de seyaran eyle…

Bu derinlik devam ederse, o zaman o "an"lar bereketlenir; maya tutar, kıvam ve keyfiyeti şuhudî bir keyfiyete insanı çıkartabilir. "Anınla ol… (kul ol)… Anınla O'nunla ol" sırrı zuhur edebilir.

Evet, "zarf-mazruf" ilişkisinin pek çok şeye şümulü vardır. Mesela birkaç misal: Akıl da bir zarftır. Kalb, ruh ve gönül de bir zarftır. Ömür de bir zarftır.

"Eyvah aldandık. Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zayi ettik." [ Sözler.RNK. s.232 ] Dememek için uyanık olmak lazım ve elzemdir. Din, kalbin uyanıklığıdır. Aksi halde, şu güzeran-ı hayat bir gaflet uykusu olur, bir rüya gibi geçer. Şu temelsiz ömür elimizden sıyrılır, bir rüzgâr gibi uçar gider.

Evet, o anların en kıymettarı, en şereflisi ve beka namına en ehemmiyetlisi ise, sekerattaki ölüm anındır. O anda derinlik olmazsa, sekaret zorlaşır. Akıbet meçhulledir.

Adamın biri, ölürken "Bitmeyen hülyaların saçlarını taradım. Ne kendime yar oldum. Ne başkasına yaradım." Diye mırıldanmış. Öyle gitmiş…

"Zarf-mazruf" ilişkisinde bir başka önemli sır da şudur:

Eşyanın bir sikke-i itibarı vardır. Kuyumcuya gittiğimizde üst rafta altın bilezik ve yüzükler, orta katta gümüşten yapılmış takılar… Alt katta ise, bakır ve diğer maddelerden yapılmış eşyaları görürüz. İtibar önce altına, sonra gümüşe ve en sonunda diğer maden ve taşlaradır. Aynen öyle de her bir ibadetin bir sikke-i itibarı vardır. Ya farzdır ya vaciptir. ya müntahaptır. Hakeza…Bu sırra mebni peygamber efendimiz Hz. Ali'ye: "Ya Ali! Avam-ı nas nafilelerle meşgul olurken sen farzlarla meşgul ol!" buyurmuştur.

Bu itibarla "iman hakikatları"ni tebliğ etmek farz bir ibadettir. Beş vakit namaz, ramazan orucu, zengine hac ve zekât farzdır. Bu farzlar yüzlerce nafile ibadete müreccahtır.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

EMİR ŞEKİB ARSLAN (1869-1946)-2. BÖLÜM

EMİR ŞEKİB ARSLAN (1869-1946)-2. BÖLÜM

1927 yılında Emir, Kuzey Amerika'ya gitti. Orada Detroit beldesinde göçmenlerin sorunları için

İSTİKBAL İSLAM’INDIR-2

İSTİKBAL İSLAM’INDIR-2

II. HZ. PEYGAMBERDEN GELEN BEŞARETLER Hayatı boyunca ümmetine karşı gösterdiği ilgi, şefkat

ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR

ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR

“Annemin memnun bir eda ile: “Bu sabah kahvaltıdan önce ne yaptığımı dünyada tahmin edeme

YUSUF ÜNLÜ(1936 -)

YUSUF ÜNLÜ(1936 -)

Cübbeli Ahmed Ünlü hocaefendinin babası Yusuf Ünlü 1936’da Giresun’un Göreli İlçesinde

ZÜLKARNEYN'DEN ZÜLKARNEYN'E: FİLİSTİN

ZÜLKARNEYN'DEN ZÜLKARNEYN'E: FİLİSTİN

Zülkarneyn isim değil sıfattır. Dünyaya gelmiş nadir dört veya beş cihangirden birisidir. Bu

ALLAH’A BİLGİSİZLİK İSNAT ETMENİN HÜKMÜ

ALLAH’A BİLGİSİZLİK İSNAT ETMENİN HÜKMÜ

Muhterem Müslümanlar! Daha önceki yazılarımızda, mealci ve sünnet inkârcılarının “Kur

NURDAN VECİZELER-12

NURDAN VECİZELER-12

| Tabiat Dedikleri “Tabiat, âlem-i şehadet denilen cesed-i hilkatin anâsır ve âzâsının ef

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-31

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-31

Maide: 11: Nadîroğulları, Rasulullah (s.a.v.)'ın başına değirmen taşı atmak ve Rasulullah

MESİH PAŞA

MESİH PAŞA

Rum asıllıdır. Ağabeyi Has Murad Paşa ile İstanbul’un fethi sırasında esir düşmüş ve h

KONFÜÇYÜS'ÜN MECLİSİNDE SOHBET

KONFÜÇYÜS'ÜN MECLİSİNDE SOHBET

Konfüçyüs bir gün öğrencileri ile sohbet ediyordu. Konfüçyüs dedi ki: “Bilgi edinmek içi

SENİN SUSMAN İYİYMİŞ

SENİN SUSMAN İYİYMİŞ

İmam Ebû Yusuf'un hiç konuşmayan bir öğrencisi vardı. Bir gün Ebû Yusuf, onun konuşmasın

İyiliğin karşılığı, iyilikten başka bir şey midir?

Rahman, 60

GÜNÜN HADİSİ

Her ölenin amel defteri kapanır. Yalnız Allah rızası için yurt sınırında nöbet bekleyenler müstesnadır

Riyazü's Salihin, 2/1297

TARİHTE BU HAFTA

*Prut Barış Antlaşması (Osmanlı-Rusya) 22 Temmuz 1711 *İkinci Meşrutiyet'in ilanı 23 Temmuz 1908

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI