KIZIL İCAZ YEDİNCİ BEYİT- 10. DERS(2)

Ders: Kızıl İcaz 10. Ders(7. ve 8 Beyitler)-devam- İzah: Ali Haydar Çetintürk Hocaefendi Ali Haydar Hocaefendi; Burada cümle-i haberi olan “صلي” ile geldi, cümle-i inşaiye olan li yusalli ile gelmedi. Hazret-i Üstad bunu izah sadedinde diyor ki;


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2024-01-31 23:13:23

Ders: Kızıl İcaz 10. Ders(7. ve 8 Beyitler)-devam-

İzah: Ali Haydar Çetintürk Hocaefendi

Ali Haydar Hocaefendi; 

Burada cümle-i haberi olan "صلي" ile geldi, cümle-i inşaiye olan li yusalli ile gelmedi. Hazret-i Üstad bunu izah sadedinde diyor ki;

لان رد الخير اشد من رد السؤال

"Çünkü cümle-i haberiyeyi red etmek, sual(istek) manasına gelen cümle-i inşaiyei red etmekten daha zordur."

Not: Merhum Molla Abdülmecid Nursi(r.h) Haşiyede diyor ki; 

يعني ان الطلب والسؤال بلفظ الماضي يجبر المسؤول علي ان لا يكذب السائل ويحمله علي ان يوفي بالمسؤول عنه بحيلة لان الماضي اخبار ورد الاخبار قبيح  

"Yani mazi sigasıyla talep ve istek, talebi yerine getirmesi istenen şahsı, taleb istenen şahsı taleb edilene karşı yalan söylememeye mecbur kılar. Ve ayrıca o şahsı yapması gereken konu hakkında hile yapmamaya zorlar. Çünkü mazi sigası bir haberi cümledir ve ihbari cümleyi red etmek çirkindir."(Akgündüz, Kızıl İcaz Şerhi, s. 59)

Prof. Dr. Niyazi Beki Hocamız bunu şöyle izah etmektedir; "Müellif, Hz. Peygambere(s.a.v) salavat getirirken inşa cümlesiyle; " Allah'ım onun üzerine salat eyle" demeyip, "Allah ona salat eyledi(eylesin manasına) fiil-i mazi kalıbını kullanması, görünürde haber cümlesi ile salat getirmeyi tercih etmesi, isteğinin daha fazla kabul edilmesini sağlamaya yöneliktir. Zira geleceğe yönelik bir isteği red etmek, geçmişte yapıldığı bildirilen bir isteği red etmekten daha kolaydır."(Niyazi Beki, Kızıl İcaz Şerhi, s. 28)

Ahdari'nin beytini tekrar verelim;

صلي عليه الله مادام الحجا يخوض من بحر المعاني لججا

"Allah celle celaluhu akıl mana denizinden taşkın sulara dalmaya devam ettikçe, Rasulullah'a(aleyhissalatu vesselam) salat etsin"

İbarede min lafzı geçiyor, Burada min yerine fi olması gerek miyor mu? Bir yere dalınır, bir yerden dalınmaz ki. Burada Hazret-i Üstad diyor ki;

 تبطن من في للدخول والخروج

Burada min lafzı fi lafzını içine alır, duhul ve huruç manası sabit olduğu için. "

Çünkü ne diyorsunuz bakın;

يخوض من بحر المعاني

Mana deryalarından dalmaya. Nereye?

 لججا

Taşkın sulara. Siz mana deryalarından taşkın sulara dalacaksanız evvela mana deryasına dalmanız lazım. Dolayısıyla oradaki "min" de "fi" manası" var yani.

Muhlis Körpe Hoca; 

-Burada hafif bir katkı sağlamak için şunu ifade etmek isterim; Okuduğumuz metin mantık metni. Malum, ulema hangi ilme dair bir eser yazdıysa, mukaddemesini, hamdini, salvelesini ona göre yapar.

Şimdi ilk beyte gittiğimizde, Ahdari

 الحمد لله الذي قد اخرجا نتــــــائج الفكــــر لارباب الحجــــــــــا

Dedi. Yani; "Akıl erbabından fikir meyvelerini çıkaran Allah'a hamd olsun" diyerek o usulle Cenab-ı Hakka hamd etti. Bu, mantık ilmine münasip bir hamd.

Şimdi bakıyoruz, Ahdari hazretleri aynısını salatta yapıyor; 

صلي عليه الله مادام الحجا يخوض من بحر المعاني لججا

Hocam buradaki

 الحجا

Kelimesi için akıl deniyor. Bir de aklın bir sıfatı, bir melekesi deniyor. Bu ne yapar? Bir cümlenin müfredini çıkartır veya Mantıkta ilim ikiye ayrılır;

1-Tasavvur 

2-Tasdik. 

Eğer sizin zihninizde dönen bir meseleye dair bir hüküm vermiyorsanız, onu tefekkür ediyorsanız, onun hakkında bir kanaat belirtmiyor sanız, biz buna tasavvur diyoruz. Eğer bir hükme varıyorsanız, biz buna tasdik diyoruz. Gerçek ilim de tasdiktir. Çünkü bunda bir dava var, bir hüküm var, bir iddia var. İşte burada الحجا kelimesine atıf yaparak, aklın tasavvurdan tasdike her dalışında hüküm vermediği bir konuyu araştırıp, tahkik edip, bir hükme vardıkça, vardığı müddetçe Rasulullah'a (aleyhissalatu vesselam) salatu selam olsun.

Hazret-i Üstadın nur talebelerine bıraktığı tesbihatta, Peygamber aleyhissalatu vesselama selam getirirken "bi adeti emvacil bihar" (denizlerin dalgaları sayısınca) deniliyor. Şimdi Ahdari de diyor ki; "her tasavvurdan tasdike akıl geçtikçe, yani zahirden hakikate, lafızdan manaya akıl intikal ettikçe Ya Rab, sen Habibin aleyhissalatu vesselama salat et.

Peki bir insan bir saniyede, bir dakikada, bir günde ne kadar hakikate geçiş yapıyor? Onun zihni, aklı ne kadar intikal ediyor? Suretten hakikate, lafızdan manaya geçiş? Durmuyor ki akıl. Aslında burada her an, zihin çalıştığı müddetçe salat et diye, çok güzel bir nükte var.

Ali Haydar Hoca;

-Devam ediyorum. Ahdari merhum devamla diyor ki;

وآله وصحبه ذوي الهـــــــــــدي من شبهوا بانجم في الاهتداء

Önce yine kırık mana verelim, sonra toplu mana verelim, sonra şerhine bakalım inşallah.

Daha Allahu Teala kimse salat etsin?

 وآله oradaki hi zamiri Rasulullah'a gidiyor. Onun âline. Yani ehline, ehl-i beytine. âl kelimesi aile manasına geliyor.

Ve daha kime?

وصحبه

Ve ashabına. Öyle al ve ashab ki, ذوي الهـــــــــــدي hidayet sahibi. ذوي kelimesi malumunuz tesniyedir. Esma-i Sitte-i Mutelleden olan zu kelimesinin tesniyesidir. Cemisi de "ulu" şeklinde gelir "Ulul elbab" (akıl sahibleri) gibi.

Necmi Atik Hoca;

-Hocam âl kelimesi sadece Rasulullah'ın ailesini mi içine alıyor? Daha geniş bir manası, her ümmet-i Muhanmedi bu mana içerisine sokma yok mu?

Ali Haydar Hoca 

- Âl kelimesi mutlak olarak zihredildiğinde Efendimiz aleyhissalatu vesselam'ın ailesi akla geliyor. Amma bu sizin demiş olduğunuz yorumu, şerhi bazı kitaplarda gördüm. Yani Efendimize( aleyhissalatu vesselam) kıyamete kadar uyan Müslümanlar da bunun içine girer" diyenleri gördüm.

Hazret-i Üstad bu konuda bir şey demiş mi bilemiyorum, onu hocalarımız söylesin, bizim sözlerimiz zaid olmasın.

Muhlis Körpe Hoca;

-Hazret-i Üstad âli ikiye ayırıyor.

1- Bizzat kan bağıyla gelen âldir. Biz buna seyyid, şerif deriz.

2- Ümmetin salihleri başta olmak üzere, ki üstadımız orada bir hususiyet ifade ediyor; özellikle sünnet-i seniyyesini ihya edenler.

Necmi Atik Hoca;

-Efendimiz( aleyhissalatu vesselam) âlini tarif ederken Hz. Abbas'ın ailesini, Hz. Cafer'in ailesini içine katıyor. Yani Üstad Bediüzzaman'ın birinci âl'deki ifade sadece seyyid ve şerifler mi?

Muhlis Körpe Hoca;

-Hayır hayır bakın ikiye ayırıyor. Bir bizzat neslinden gelenler, buna sizin demin saydıklarınız da giriyor. ,

İki; Bütün ümmet, ama özellikle sünnet-i seniyeyi yaşama, yaşatmaya, neşretmeye çalışanlar.

 Necmi Atik Hoca;

-Eyvallah...

Muhlis Körpe Hoca;

-Burada İmam-ı Şafii'nin güzel bir naklini yapayım. İmam-ı Şafii hazretleri "âl"i izah ederken;

1-Haşim ve Muttaliboğullarının müminleri

2-Eğer bu dua makamındaysa -ki burada dua makamı-o zaman âl'den murad bütün müminlerdir.

3-Eğer siz âl'i methu sena makamında kullanırsanız, Peygamber Efendinizin âlini yüceltme makamında kullanırsanız, o zaman ehl-i takvadır" diyor.

Süreyya Saltık;

-Ben burada Üstadın bir izahını kısaca okumak isterim. Sadece son bir paragraflık kısmı okuyacağım; 4. Lem'a'da diyor ki;

"İşte bu sırra binaendir ki; Kitab ve Sünnete ittiba ünvanıyla bu hakikat-ı hadîsiye bildirilmiştir. Demek Âl-i Beytten, vazife-i risaletçe muradı: Sünnet-i Seniyesidir. Sünnet-i Seniyeye ittibaı terkeden, hakikî Âl-i Beytten olmadığı gibi, Âl-i Beyte hakikî dost da olamaz."(Lem'alar, s. 21 )

Necmi Atik Hoca; 

-Diğer bir sorum, sahbihi kelimesi Sahabe zamanında kullanılıyor muydu, Yoksa sonra mı eklendi?

Ali, Haydar Hoca; 

-Kaynaklara baktığımız zaman tabiin döneminde bunun kullanıldığını görüyoruz.

Evet beyte dönersek,

O âl ve ashabtan bedel من o kimseler ki, شبهوا benzetildiler. Neye benzetildiler?; بانجم Yıldızlara. Hangi hususta? في الاهتداء Hidayet hususunda.

Yani metnin toplu manası; "Hidayet hususunda yıldızlara benzetilen, hidayet sahibi olan âl ve ashabına da Allahu Teala salat etsin."

Not: Sahabenin yıldızlara benzetilmesi, İmam Beyhaki'nin naklettiği;

 اصحابي كالنجوم فبأيهم اقتديتم اهتديتم  

"Ashabım yıldızlar gibidir" hadisine işarettir.

Üstadın şerhine geçebiliriz;

 اسم جمع صحابي وتذكرهم بالصلاة حق علينا لانهم الواسطة بيننا وبينه عليه السلام

Yalnız ondan önce, Abdülmecid Efendi'nin sahabi kelimesi hakkında Haşiyede söyledikleri zikredilirse, mesele daha iyi anlaşılır zannediyorum.

وهو منسوب الي صحاب وهو مصدر كالذهاب وليس الصحب بجمع لان فعل ليس من اوزان الجموع هو اسم لكل من رآي النبي او النبي رآه ومات علي الايمان

 Sahabi kelimesi sahab kelimesinin ism-i mensubudur ve sahab, zehab gibi masdardır. Sahb kelimesi cemi değildir. Çünkü فعل cemi vezinlerinden değildir. Sahabi, Hz. Peygamberi gören veya Hz. Peygamberin kendisinin gördüğü(Abdullah bin Mektum radiyallahu anh gibi âmâ kimseler gibi) ve imanla vefat etmiş herkese verilen isimdir.

Üstad diyor ki;

 اسم جمع صحابي وتذكرهم بالصلاة حق علينا لانهم الواسطة بيننا وبينه عليه السلام

Sahabi kelimesinin çoğulu olarak ismi cemidir. (İsm-i Cem'i; birlik mefhumu taşıyan topluluğa verilen ad, topluluk ismi; Ordu, alay, tabur, sürü gibi(Akgündüz, Kızıl İcaz, s. 60)

Mesela kavm kelimesi de ism-i cemdir. Bir topluluğun kavim olması için en az üç kişinin bir araya gelmesi lazım. Mesela rahtun (kafile), veya ceyşun(ordu). Bunların da cemi gelirse biz buna cem'in cem'i diyoruz, Akvam, cüyuş gibi. Bazı cemilerin ise müfredi yoktur; Nisa, İbil gibi. Nisa kelimesinin müfredi imreatün, ibil kelimesinin müfredi cemeldir. Sahabe kelimesini cemisi de sahbun geliyor, buna ism-i cemi diyoruz.

Not: Niyazi Beki Hocaefendi diyor ki; Sahb kelimesi çoğul olmamakla beraber "sahabi" kelimesi nin ismi cem'i olarak bütün sahabileri içine alan (takım, bölük, ordu ve kabile gibi) bir topluluk ismidir. (Niyazi Beki,Kızıl İcaz Şerhi, s. 29)

Üstad devamla diyor ki,

 وتذكرهم بالصلاة حق علينا لانهم الواسطة بيننا وبينه عليه السلام

Onları salatu selam ile anmak üzerimize bir hakdır, bir borçtur. Çünkü onlar bizimle Peygamber aleyhissalatu vesselam arasında vesiledirler.

-Devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

KIZIL İCAZ YEDİNCİ BEYİT- 10. DERS(3)

KIZIL İCAZ YEDİNCİ BEYİT- 10. DERS(3)

Ders: Kızıl İcaz 10. Ders(7. ve 8 Beyitler)-devam- İzah: Ali Haydar Çetintürk Hocaefendi *

KIZIL İCAZ YEDİNCİ BEYİT- 10. DERS(2)

KIZIL İCAZ YEDİNCİ BEYİT- 10. DERS(2)

Ders: Kızıl İcaz 10. Ders(7. ve 8 Beyitler)-devam- İzah: Ali Haydar Çetintürk Hocaefendi A

KIZIL İCAZ YEDİNCİ BEYİT- 10. DERS(1)

KIZIL İCAZ YEDİNCİ BEYİT- 10. DERS(1)

Ders: Kızıl İcaz 10. Ders(7. ve 8 Beyitler) İzah: Ali Haydar Çetintürk Hocaefendi صلي

KIZIL İCAZ ALTINCI BEYİT- 9. DERS(2)

KIZIL İCAZ ALTINCI BEYİT- 9. DERS(2)

Kendisine uyulanların seyyidi, efendisi...Niçin? Üstad diyor ki; لان كتابه جمع ال

KIZIL İCAZ BEŞİNCİ VE ALTINCI İ BEYİT- 9. DERS

KIZIL İCAZ BEŞİNCİ VE ALTINCI İ BEYİT- 9. DERS

Ders: Kızıl İcaz (9. Ders) İzah: Ali Haydar Çetintürk Hocaefendi Musa Körpe Hoca: Benim K

KIZIL İCAZ BEŞİNCİ BEYİT- 8. DERS(3)

KIZIL İCAZ BEŞİNCİ BEYİT- 8. DERS(3)

Ali Haydar Hoca; Devam ediyorum. من قد ارسلا (gönderilmişlerin en hayırlısı) ya

KIZIL İCAZ BEŞİNCİ BEYİT- 8. DERS(2)

KIZIL İCAZ BEŞİNCİ BEYİT- 8. DERS(2)

Ders: Kızıl İcaz; 8. Ders: 5. Beyt İzah: Ali Haydar Çetintürk Hocaefendi Antalya Hayrat Vakf

KIZIL İCAZ BEŞİNCİ BEYİT- 8. DERS

KIZIL İCAZ  BEŞİNCİ BEYİT- 8. DERS

Ders: Kızıl İcaz; 8. Ders: 5. Beyt İzah: Ali Haydar Çetintürk Hocaefendi Not: Kızıl İca

KIZIL İCAZ DÖRDÜNCÜ BEYİT-4

KIZIL İCAZ DÖRDÜNCÜ BEYİT-4

Ders: Kızıl İcaz (7. Ders, 4. Beytin İzahının Devamı) İzah: Ali Haydar Çetintürk Hocaefen

KIZIL İCAZ DÖRDÜNCÜ BEYİT-3

KIZIL İCAZ DÖRDÜNCÜ BEYİT-3

Ders: Kızıl İcaz, 4. Beyt devam İzah: Ali Haydar Çetintürk Hocaefendi Hazret-i Üstad diyor

KIZIL İCAZ DÖRDÜNCÜ BEYİT(DEVAM)

KIZIL İCAZ DÖRDÜNCÜ BEYİT(DEVAM)

Ders: Kızıl İcaz, 4. Beyt devam İzah: Ali Haydar Çetintürk Hocaefendi Ahdari merhum diyor ki

Nâziât, 37-38-39

Azana ve dünya hayatını ahirete tercih edene, şüphesiz cehennem tek barınaktır.

GÜNÜN HADİSİ

Emin ve doğruluktan ayrılmayan ticaret ehli (ayette sırat-ı müstakim ashabı olarak zikredilen) peygamberler, sıddikler, şehidler ve salihlerle beraberdir.

Tirmizi, Büyu 4, (1209); İbnu Mace, Ticarat 1, (2139)

TARİHTE BU HAFTA

*Nizamü'l-Mülk'ün Şehadeti(14 Ekim 1092) *II.Kosova Zaferi(17 Ekim 1448) *Gedik Ahmed Paşa'nın Vefatı(18 Ekim 1482)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI