NESLİN EĞİTİMİNDE MAARİFE DÜŞEN VAZİFELER

Mânevîyatsız ilmin, beşeriyete felâh ve huzur yerine, şüphe, tereddüt, hatta ızdırap verdiği bir hakikattir. Gençlerimiz bir taraftan fen ve teknik sahasında terakkî ederken, diğer taraftan huzur ve saadeti temin edecek mânevî ilimlerle teçhiz edilmelidirler.


Mehmed Kırkıncı

.

2023-10-07 01:00:44

Mânevîyatsız ilmin, beşeriyete felâh ve huzur yerine, şüphe, tereddüt, hatta ızdırap verdiği bir hakikattir. Gençlerimiz bir taraftan fen ve teknik sahasında terakkî ederken, diğer taraftan huzur ve saadeti temin edecek mânevî ilimlerle teçhiz edilmelidirler.

Gençlerimizin rûhunu istikamet, âlicenaplık, vatanperverlik gibi kudsî değerlerle tezyin etmek elzemdir. Ferdî ve içtimâî hayatı tahrip eden, kin, nefret, intikam ve iftirak gibi zararlı hissiyatın bedeline, onların ruhlarında, kalplerinde, vicdanlarında, muhabbet, şefkat, samimiyet, fedakârlık gibi güzel seciyeleri neşv-ü nemalandırmak gerekir.

Eğitimcilerimiz mânevî boşlukları doldurulmamış milletlerin bir gün çökeceklerini göz önünde tutarak sadece bugünü değil, yüz sene sonrasını, hatta kıyâmete kadar gelecek nesilleri düşünmek mecburiyetindedirler.

Mukaddes değerlerimizi körpe dimağlara ne pahasına olursa olsun sevdirmeli ve devletimizin, milletimizin, birlik ve beraberliğimizin her nevi düşmanlarını onlara her vesile ile tanıtmalı ve çocuklarımızı bu tehlikelere karşı daima müteyakkız kılmalıdır.

Tarafsızlık adına, kendi değerlerimizle yabancı kültür değerlerinin gençlerimize birlikte ve eşit şartlarda verilmiş olmasının milletimize ne kadar pahalıya mal olduğunu göz önünde bulundurarak gençlerimizi dinden, milletten, vatandan, iffetten, doğruluktan yana güçlü olarak yetiştirmelidirler.

Gençlerimizi birbirinden farklı birçok yabancı kültürlerin erozyonuna maruz bırakmamalı, onlara yabancı kültürleri ezberletmek yerine, kendi öz kültürümüzü yaşatmalıdırlar. "Hepiniz çobansınız, hepiniz idare ettiği raiyetinden mes'ûldür."(1) Hadis-i şerifi, hâne reisinden devlet başkanına kadar herkesi, çevresinde olup bitenlere karşı kendi çapında mes'ul tutuyor. Bu mesuliyette en büyük hisse, maârife düşmektedir.

"Vatan dahi bir millî ailenin hânesi"(2) olduğundan, millî eğitim bu hânenin çocuklarının, gençlerinin kalp ve ruhlarına îman, istikamet, fazilet, hamiyet, fedakârlık gibi mukaddes mefhumları vermekle mükelleftir.

Maârif, fonksiyonunu tam mânâsıyla icra edemez de, gençlerimizin hissiyatı, ulvî değerler yerine sefâhat ve sarhoşlukla heyecana gelirse, o zaman fikir ve kültür hayatımız hezimete uğrar ve neticede yabancı kültür ve âdetler karşısında maddî ve mânevî hayatımız gitgide erir ve sonunda izmihlâle uğrar.

Gençlerimiz, kat kat çelik istihkâmları delip geçen radyasyon şualarını andıran sefâhat ve dalâlet fırtınalarıyla kalplerinde, ruhlarında, vicdanlarında, iffetlerinde tedavisi çok müşkil derin cerihalar alırken, maârifimiz bu hâle karşı ne tedbir düşünüyor?

Bu gençlerin îmanını, mukaddesâtını, iffetini vurarak onları benliğinden uzak, gayesiz, davasız ve şuursuz bir güruh hâline getiren menfî cereyanlara nasıl müsaade ediliyor? Milleti ayakta tutan müesseseler önem sırasına göre ele alındığında, en başta maârif ve camiası gelmektedir. Çünkü bu milletin aklına, fikrine, vicdanına yön veren maâriftir. Şayet bu camia kendine düşeni hakkıyla yapmazsa, milletin ve hele gençliğin yarınlarının ne hâle geleceği düşünülsün.

Maalesef bugüne kadar maârifimiz, bu milletin ruh ve hissiyatına yabancı kalmış, O'nun öz cevherine uygun bir tâlim ve terbiyeyi hedefleyememiş, milletin pak vicdanının sesini dinleyememiştir. Bilhassa 'tek parti' döneminde dinî ve millî değerlerimize karşı amansız bir savaş açılmıştır. Onları ya küçümsemiş veya zararlı unsurlar olarak vehmedip öylece telkin etmiştir. Ecdadın kültür ve irfanını gençliğimize verememiştir. Hatta bu kültür ve irfana arka çevirip bütün değerler manzumesini tahrip yahut dejenere ederek nesl-i cedidin ruh ve vicdanını derinden yaralamıştır.

Hâlbuki maârif, mazinin değerlerini daima göz önünde tutup hâl ve istikbâlin muhasebesini yaparak bu milletin kendisine has orijinal üslubuyla sanatı, mimariyi, tekniği, edebiyatı çocuklarımızın rûhuna nakşetmeliydi. Millî vahdeti temin ederek, milleti millet yapan değerleri gönüllere hâkim kılmaya azami gayret sarf etmeliydi. Talebenin rûhuna sarsılmaz bir azim, kalbine mukaddes heyecanların membaı olan îman ve fazileti telkin etmeli, mazinin şehâmet ve celâdetini nazarlarda daima canlı tutmalıydı. Artık bu hatadan dönmenin zamanı gelmiştir, hatta geçmektedir.

Eğitimcilerimizin faraziyelerden ziyâde, yaşanmış ve muvaffak olmuş tecrübelerden istifade etmeleri zarurîdir. Tarihî bir gerçektir ki, Avrupa Rönesans'a doğru şahlanmadan önce hem İslâm Kültür ve Medeniyetini araştırmış, hem de Milat öncesi Roma ve Yunan Medeniyetine inerek, faydalı bilgileri elde etmiş, böylece keşifler çağına doğru hızlı adımlarla ilerlemiştir.

Hâl böyle iken, neden bizim eğitimcilerimiz parlak muzafferiyetleriyle insanlık âlemine tac olmuş ecdadımızı yükselten, medenî kılan, saadete ve huzura kavuşturan unsurları keşfetmek zahmetine katlanmıyorlar?

Eğer maziyi yücelten ruh, bu millete yeniden verilebilse, hiç şüphe yok ki, aziz milletimiz, harika bir muvaffakiyetle, kısa zamanda Avrupa'yı gerilerde bırakacaktır. Evet, bu necip millet bu ruh ve cevheri hamildir. Yeter ki ferd ile cemiyetin vicdanı bir potada eritilsin ve ona sağlam ve müstakim bir hedef gösterilsin. O zaman ilme, irfana, sanata doğru nasıl şaşaalı hamlelerin yapılacağı görülecektir.

Mehmed Kırkıncı

Nasıl Bir Maarif adlı eserinden

Dipnotlar

1- Buhari, Cuma, 11, I, İstanbul 215; Müslim, Sahih, Dâru İhyai't

Türasi'l Ârabî, Beyrut 1955; İmâra, 20, III, 1459.

2-Bediüzzaman Sâid Nursî, Asâ-yı Mûsâ, Envâr Neşriyat, İstanbul,

1993, s. 45.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

EMİR ŞEKİB ARSLAN (1869-1946)-2. BÖLÜM

EMİR ŞEKİB ARSLAN (1869-1946)-2. BÖLÜM

1927 yılında Emir, Kuzey Amerika'ya gitti. Orada Detroit beldesinde göçmenlerin sorunları için

İSTİKBAL İSLAM’INDIR-2

İSTİKBAL İSLAM’INDIR-2

II. HZ. PEYGAMBERDEN GELEN BEŞARETLER Hayatı boyunca ümmetine karşı gösterdiği ilgi, şefkat

ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR

ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR

“Annemin memnun bir eda ile: “Bu sabah kahvaltıdan önce ne yaptığımı dünyada tahmin edeme

YUSUF ÜNLÜ(1936 -)

YUSUF ÜNLÜ(1936 -)

Cübbeli Ahmed Ünlü hocaefendinin babası Yusuf Ünlü 1936’da Giresun’un Göreli İlçesinde

ZÜLKARNEYN'DEN ZÜLKARNEYN'E: FİLİSTİN

ZÜLKARNEYN'DEN ZÜLKARNEYN'E: FİLİSTİN

Zülkarneyn isim değil sıfattır. Dünyaya gelmiş nadir dört veya beş cihangirden birisidir. Bu

ALLAH’A BİLGİSİZLİK İSNAT ETMENİN HÜKMÜ

ALLAH’A BİLGİSİZLİK İSNAT ETMENİN HÜKMÜ

Muhterem Müslümanlar! Daha önceki yazılarımızda, mealci ve sünnet inkârcılarının “Kur

NURDAN VECİZELER-12

NURDAN VECİZELER-12

| Tabiat Dedikleri “Tabiat, âlem-i şehadet denilen cesed-i hilkatin anâsır ve âzâsının ef

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-31

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-31

Maide: 11: Nadîroğulları, Rasulullah (s.a.v.)'ın başına değirmen taşı atmak ve Rasulullah

MESİH PAŞA

MESİH PAŞA

Rum asıllıdır. Ağabeyi Has Murad Paşa ile İstanbul’un fethi sırasında esir düşmüş ve h

KONFÜÇYÜS'ÜN MECLİSİNDE SOHBET

KONFÜÇYÜS'ÜN MECLİSİNDE SOHBET

Konfüçyüs bir gün öğrencileri ile sohbet ediyordu. Konfüçyüs dedi ki: “Bilgi edinmek içi

SENİN SUSMAN İYİYMİŞ

SENİN SUSMAN İYİYMİŞ

İmam Ebû Yusuf'un hiç konuşmayan bir öğrencisi vardı. Bir gün Ebû Yusuf, onun konuşmasın

Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları bilir.

Al-i İmran, 115

GÜNÜN HADİSİ

İşçinin alın teri kurumadan hakkını veriniz.

İbn-i Mace

TARİHTE BU HAFTA

*Prut Barış Antlaşması (Osmanlı-Rusya) 22 Temmuz 1711 *İkinci Meşrutiyet'in ilanı 23 Temmuz 1908

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI