Cevaplar.Org

ÖMER MUHTAR GRAZİANİ’NİN KARŞISINDA

... Graziani hatıratında diyor ki; “Ofisimin girişine geldiği zaman bana öyle geldi ki, ellerinde zincirler olmasına ve savaş esnasında aldığı yara ve kırıklara rağmen, onun şahsiyetinde sahrada karşılaştığım binlerce savaşçı toplanmış gibi idi.


Ahmet İzz

AH_f7ezzx2007@gmail.com

2023-09-17 23:31:38

Takdim

Kıymetli ziyaretçilerimiz, şehadetinin 92. sene-i devriyesini idrak ettiğimiz İslam ümmetinin aziz şehidi, tüm zamanların nadir kahramanlarından, çöl arslanı merhum Ömer Muhtar'ı bir kere daha rahmetle anıyoruz.

Bilindiği gibi, 11 Eylül 1931'de silahlı bir çatışma sonunda atının vurulması ile sömürgeci İtalyan askerlerinin eline esir düşen Sidi Ömer, 15 Eylül'de Berka(Cirenecia) Valisi Rodolfo Graziani'nin karşısına çıkarılmış, ardından göstermelik bir mahkeme sonrası, 16 Eylül sabahı şehadete yürümüştü.

Çoğumuz bu karşılaşmayı Mustafa Akkad merhumun ünlü "Ömer Muhtar" filminden hatırlarız. Tabii film senaryoları bire bir gerçeği yansıtmaz, gerçeğe yakın olsa da. Bundan dolayı biz bu görüşmede yaşananları Libyalı alim ve yazar  Muhammed Ali Sallabi'nin "Ömer Muhtar" adlı eserinden nakletmek arzu ettik.

Yazar da bu görüşmeyi, olayın bire bir tanığı Graziani'nin 1932'de neşrolunan "Ciranatica Pascifiata" adlı hatıra kitabından naklediyor. General kitabında bütün düşmanca ve tarafgir tutumuna rağmen اَلْفَضْلُ مَا شَهِدَتْ بِهِ اْلاَعْدَاءُ "Fazilet odur ki; düşmanlar dahi onu tasdik etsin" sözüne uygun olarak, Ömer Muhtar karşısında şaşkınlığını ve hayranlığını gizleyememiştir.

Bu vesileyle kısaca şunu da belirtelim; özellikle face, instagram vs gibi ortamlarda Ömer Muhtar'ı canlandıran Anthony Quinn'in bir fotoğrafı ile birlikte dolaşan ve merhumun "mahkemede müdafaası" şeklinde verilen konuşmaların da bir hayal mahsülü olduğunu belirtelim. Kaynaksız verilen bu tip yazılara da itibar edilmemesini rica ederiz.

Tercümeyi yapan Ahmed İz kardeşimizi tebrik ediyor, bu vesile ile başta büyük mücahid olarak Libya'da Faşist sömürgecilere karşı kahramanca direniş gösteren bütün şehid ve gazileri rahmetle anıyoruz. Ruhları şâd olsun. Salih Okur/cevaplar.org

 ... Graziani  hatıratında diyor ki; "Ofisimin girişine geldiği zaman bana öyle geldi ki, ellerinde zincirler olmasına ve savaş esnasında aldığı yara ve kırıklara rağmen, onun şahsiyetinde sahrada karşılaştığım binlerce savaşçı toplanmış gibi idi.

 Yüzü basıktı çünkü başı curad ile (Libya yerel kıyafeti) örtülüydü. Deniz yolculuğundan dolayı(1) zorla yürüyordu. Bana öyle geldi ki esaretin acılığını hissetmesine rağmen heybeti ve görünüşü ile karşımdaki bu adam sıradan bir adam değildi. Şimdi o, masamın önünde duruyor. Ona soru soruyoruz, sakin bir sesle ve açıkça cevaplıyordu. Yanımda özel tercümanım Halife Halid el- Gariyani var idi. Kendisini Trablus'tan(2) yanımda getirmiştim.

İlk soruyu kendisine (Ömer Muhtar'a) yönelttim: "Neden şiddetli ve devamlı bir surette Faşist hükümetle savaştın?

-Çünkü dinim böyle emir ediyor.

-Sen günlerden bir gün, bu kadar az bir kuvvet ve imkanla bizi Berka (Siraneyka)'dan kovabileceğini mi düşündün?

- Hayır, bu imkansızdı.

- O zaman neye ulaşabileceğini inanıyordun?

-  Hiçbir şeye... Sadece ülkemden sizi çıkartmak gayesindeydim. Çünkü siz gasıbsınız. Harp üzerimize farzdır. Zafere gelince, o ancak Allah katındandır.

Ama kitabınız diyor ki: "Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.(Âl-i İmran: 2/195) Kendinize ve diğer insanlara zarar vermeyin, Kur'an öyle diyor.

- Evet..

 - O zaman ne için savaşıyorsun?

 - Dediğim gibi, dinim ve vatanım için.

 Graziani hatıratında devamla şöyle diyor: "ona ancak böyle diyebildim: "sen ancak ülkenin ve halkın yıkımına sebep olan şu Senusi örgütü için savaştın. Aynı zamanda halkı kandırarak ellerinden mallarını haksız yere alan şu örgüt için. İşte sen sırf bu sebeple bizim ile savaştın, dediğin gibi din ve vatan için değil."

 Ömer Muhtar bana yırtıcı bir hayvanın sert bakışı gibi baktı ve dedi ki; "Bu sözlerde haklı değilsin, ve nasıl düşünmek istiyorsan düşün. Fakat üzerinde toz olmayan parlak hakikat şudur ki, ben sizinle dinim ve vatanım için savaştım, senin dediğin gibi değil."

Başındaki curad'ı çıkardıktan sonra yüzü belirgin oldu ve soruları sormaya devam ettim:

 -Ateşkesi niye bozdun ve Kasr Benigdem'e(3) hücuma emrettin?

 -Çünkü o tarihten bir ay önce mareşal Badoglio'ya bir mektup göndermiştim. Bana cevap vermedi ve hâlâ bir cevap almış değilim.

 General diyor ki: "hayır, sen bu ateşkesi kendi isteğinle bozdun, delil vereyim sana, dedim ve ona Mısır gazetelerinde onun imzasıyla çıkan beyanı okudum.(4)

 İlk başta cevap vermedi, düşünerek başını öne eğdi. Sonra: "evet, bu beyan benim imzamla Mısır'da neşredildi. Fakat bu bir delil değildir. Ancak savaşı tekrar başlatan sebep, sizin ateşkes şartlarını yerine getirmeye dair bize bir cevap vermemenizdir" dedi ve bir şey ilave etmeden yorgunluktan dolayı başını öne eğdi.

Devam ettim;

-Havacı subaylar Hobert ve Biati'nin öldürülmesi emrini verdin mi?

 -Evet, bütün hatalar ve ithamlar komutanın mesuliyetindedir; savaş savaştır.(5)

- Bu dediğin gerçek bir savaş olsa doğru olurdu, senin savaşın gibi cinayet ve yağma savaşı için değil.

-Bu bir görüş, şahsa göre değişir ve bu sözü sen söylüyorsun ve tekrar ediyorum ki savaş savaştır.

-Sen Kasr Benigdem vakasında Faşist İtalyan hükumetinin senin hakkında bütün merhamet ve af ümidini kaybettin.

-Takdir-i ilahi. Neyse, atım düştüğünde ve yakalandığımda yanımda altı mermi vardı Kendimi savunabilirdim ve bana yaklaşanı öldürebilirdim. Hatta sizin gönüllü süvari alayından beni yakalayan kişiyi de vurabilirdim. Ayrıca kendimi vurma imkanım da vardı.

-Neden yapmadın?

-Çünkü takdir edilen şey olur.

General diyor ki: "fakat yakalandıktan sonra ortaya çıktı ki, onun tüfeği sırtında idi, ve yere düştüğünde onu çıkartmaya gücü yetmedi ve devamında sağ elindeki kırık ve yaralardan dolayı tüfeğini süratle kullanma imkanı olmadı ve aslında bu takdirle anılmaya layıktır."

 Bu itiraf kan dökücü bir adamın zorbalığı ve azgınlığı ve zafer neşesi esnasında Ömer Muhtar'ın kuvvetini, eşi gösterilemeyen kahramanlığını ve cihadını itirafıdır.

 Mısırlı şair Ahmet Şevki merhum, Ömer Muhtar için yazdığı kasidesinde bu durumu şöyle tablolaştırır; 

"Uzaklardan çığlık atan bir yara, 

Kızıl özgürlüğü arayan bir kurban"

 Graziani devamla diyor ki; "Ömer Muhtar; "gördüğün gibi ben yaşlı birisiyim en azından bana oturmayı izin ver" dedi. Ona işaret ettim ve masamın önündeki koltuğa oturdu. Sıkıntılı durum zail oldu ve ona yan gözle baktım. Yüzünde bazı kızarıklar gördüm ve düşünmeye başladım; nasıl hükmediyor ve çatışmalarda komutanlık yapıyordu? Bizle konuşurken bakışları öne sabitti. Sesi derinden geliyor ve dudaklarının arasından kelimeler sabit ve sakince çıkıyordu. Yine düşündüm ki bu mübarekliktir. Çünkü onun bütün konuşmaları dinden ve cihat'tandı. Bu yüzden her şekilde tekidle delalet ediyor ki, bütün konuşmaları kahramanlık ve dinden tesir alan sadık bir mümindi.

Sonra birden ona dedim ki: "sen makamın ve nüfuzunla kaç gün içinde asilere hükmümüze boyun eğmelerini, silah bırakmalarını ve çatışmaları sonlandırmalarını emredebilirsin?"

Ömer Muhtar cevaben dedi ki; "asla esir olarak hiçbir şey yapamam" ve şöyle devam etti: "ve boşuna bir gayret. Biz hepimiz tek tek ölmeye ama asla teslim olmamaya yemin ettik. Ben bunu yapamazdım, bu kesin. Bu gerçek zannedersem sizin yanınızda da sabit."

 General şöyle yazıyor; "kendimi tutarak ona dedim ki: "önceden tanışmış olsaydık, bu mümkün olurdu. Sizden aldığımız uzun tecrübe ile ülkenin sakinleşmesi ve gelişmesi için en güzel bir yola ulaşmamız mümkün olurdu.

Ömer Muhtar kaşlarını kaldırdı ve yüksek ve sabit bir sesle dedi ki: "o bahsettiğin gün niye bu gün olmasın? Ona cevap verdim: "artık o geçti."

 Bu durumda aramızdaki konuşmayı bitirmek daha uygun olacaktı. Belki Ömer Muhtar düşündü ki, İtalya hükümeti tâbilerinin silah bırakmasını ve hükmümüze boyun eğmelerini sağlamak için onu dağa gönderecek. Fakat hayır, birkaç dakika önce onların topluca öleceklerini ancak asla pes etmeyeceklerini söylemişti. Onun üzerine "artık zaman geçti ve denemenin faydası olmayacağını sen söyledin. Az önce çıkan ümit söndü ve geri dönmedi" dedim.

 Sonra "bunu tanıyor musun?" diyerek gümüş çerçeveli gözlüğünü ona uzattım.

 -Evet bu benim. Çatışmalardan birinde benden düştü ki, o Vadi-yi Seniyya'daki çatışmadır.

General diyor ki : "onu tasdik ederek dedim: "o günden beri benim elime esir olacağına kanaat getirmiştim."

 Ömer Muhtar: "kader. Onu bana geri verir misin, çünkü onsuz iyi göremiyorum." dedi ve konuşmaya devam etti: "ama şimdi ne faydası var, o sahibi ile senin elindedir."

 Ona dedim ki: "bir zaman sen adil ve mukaddes bir dava için savaştığını ve bundan dolayı Allah'ın koruması altına olduğunu zan ediyordun."

 Ömer Muhtar:

- Evet ve orada hiçbir şüphe yok. Allah Teala buyurdu:

قُل لَّن يُصِيبَنَا إِلاَّ مَا كَتَبَ اللّهُ لَنَا

"De ki hiç bir zaman bize Allah'ın bizim için yazdığından başka bir şey isâbet etmez."(Tevbe: 9/51)

 -O zaman sana ne söyleyeceğimi dinle. Benim silahlı kuvvetlerim önünde Berka'da Nalut'tan Cebel-i Ahdar'a kadar bütün şeyhler ve asilerin liderleri bir kısmı kaçtı, bir kısmı savaş alanında öldü ve onlardan hiç birisi elime sağ olarak geçmedi. Bu garip bir şey değil mi ki, zamanın efsanesi olduğuna inanılan ve asla yenilmeyen, Allah'tan başkasının koruması altında olmayan bir kişinin benim elime sağ geçmesi?"

 Ömer Muhtar: "o, Allah'ın dilemesidir" dedi ve bunu azim ve kuvvetli bir sesle söyledi.

General diyor ki: "ona dedim: "hayat tecrübelerim senin kuvvetli olduğunu gösterdi, ve bu yüzden sana ne olursa ve hangi durumda olursan ol, aynı şekilde durmanı temenni ediyorum."

 Ayrılmak için hazırlandığı zaman onun alnı çok parlaktı. Sanki onu nurdan bir hâle kuşatyordu. Onun celaletli duruşu kalbimi titretti. Benki çöl savaşlarına ve dünya savaşı'ndaki çatışmalara katılmıştım, ve bana çöl aslanı lakabı takılmıştı. Buna rağmen dudaklarım titriyor ve bir harf bile söylemeye güç yetiremiyordum.

 Görüşme bitti ve akşamki muhakemeye yetişebilmesi için, onu hapishaneye geri döndürmelerine emrettim Ayağa kalktığında tokalaşmak için elini uzatmaya çalıştı ama yapamadı. Çünkü elinde zincir vardı .Ofisimden girdiği gibi çıktı, bu sırada ben ona her türlü takdir ve beğeni ile bakıyordum."

 Şevki rahimehullah der ki:

"Mahkum demir ağırlığını sürükleyerek geldi 

Benekli bir yılanı sürükleyen bir arslan" 

 Kaynak

Muhammed Ali Sallabi, Şeyhu'l Celil Ömer Muhtar, Daru İbnu Hazm, Beyrut, 2013, 1. Baskı

 Dipnotlar

1- Merhum Ömer el-Muhtar, 11 Eylül 1931'de esir edildiğinde ilk olarak sıkı güvenlik tedbirleri altında Apollonia'ya(Suse) götürüldü. 12 Eylül günü ise bir destroyer ile Bingazi'ye nakledildi. .(çevirmenin notu)

 2- Graziani'nin hatıralarında yazdığına göre ilk olarak Libya'ya atanması 1921 senesidir. O tarihte Trablus'a geldi. Daha sonra Fizan'daki direnişin sonlandırılması harekatlarına katıldı. Ardından Libya genel valisi Meraşal Badoglio'nun yardımcısı ve Berka askeri valisi olarak 1930'da Sireneyka'ya gelmişti.(çevirmenin notu)

 3- Filmdekinin aksine, Graziani'den önceki Berka valisi ve genel vali yardımcısı Sicilliani ile 1929 yazında Merc'de, daha sonra genel vali Badoglio ile Sidi Rahuma görüşmelerinde alınan ateşkes kararı iki ay sürdü. İtalyanların anlaşma şartlarını tatbike yanaşmamaları ve asıl amaçlarının zaman kazanma olduğunu gören Ömer Muhtar, 24 Ekim 1929'da ateşkesi bozdu. 8 Kasım 1929'da Kasr Benigdem mevkiinde bir İtalyan devriyesi pusuya düşürülmüş ve dört asker hayatını kaybetmişti. Bu olay çatışmaların başlangıcı oldu. (çevirmenin notu)

 4- Bu beyan 20 Ekim 1929 tarihlidir ve o zaman Mısır'da "El Ahdar" ve "el Muhattam" gazetelerinde Ömer Muhtar'ın ismi ile yayınlanmıştır.(çevirmenin notu)

5- Daktilo ile alınan mahkeme tutanağında konu ile alakalı Ömer Muhtar şöyle demiştir; "O(Biati) yakalanmıştı. Ve bir süre dor(gerilla kampı) ile birlikte yaşadı. Benim yokluğumda bir gün İtalyan askerleri Dor'a yaklaşınca Mohafdialar(gerillalara o zaman Libya'da verilen ad) onu öldürmüşler. Savaş savaştır. Gömülüp gömülmediğini bilmiyorum." (E. Santarelli, G. Rochat, R. Rainero, L. Goglia, Ömer Muhtar, Libya'nın İşgali Ve Direniş, çev. Hakan Demirhan, Ekin Yayınları, İst. 2017, s. 230)

 

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

NEDVİ’NİN KALEMİNDEN KUDÜS MÜFTÜSÜ EMİN EL HÜSEYNİ-2

NEDVİ’NİN KALEMİNDEN KUDÜS MÜFTÜSÜ EMİN EL HÜSEYNİ-2

Bundan sonra araya yeni bir fasıla girdi, ama bu ilki kadar uzun sürmedi. Ve onunla Mekke-i Müker

NEDVİ’NİN KALEMİNDEN KUDÜS MÜFTÜSÜ EMİN EL HÜSEYNİ-1

NEDVİ’NİN KALEMİNDEN KUDÜS MÜFTÜSÜ EMİN EL HÜSEYNİ-1

Kıymetli ziyaretçilerimiz, sizlere Filistin istiklal hareketinin mimarı, büyük aksiyon insanı,

İMAM MUHAMMED KASIM EN NÂNOTEVİ- 3. BÖLÜM

İMAM MUHAMMED KASIM EN NÂNOTEVİ- 3. BÖLÜM

Papazlarla Ve Hindu Bilginleri İle Münazaraları Şeyh, Meerut şehrinde ikamet ederken, papazlar

İMAM MUHAMMED KASIM EN NÂNOTEVİ- 2. BÖLÜM

İMAM MUHAMMED KASIM EN NÂNOTEVİ- 2. BÖLÜM

İngilizlere Karşı Cihadı 1857 yılında İngiliz yönetimine karşı Hindistan'da büyük bir a

ÖMER MUHTAR GRAZİANİ’NİN KARŞISINDA

ÖMER MUHTAR  GRAZİANİ’NİN KARŞISINDA

... Graziani hatıratında diyor ki; “Ofisimin girişine geldiği zaman bana öyle geldi ki, ell

İMAM MUHAMMED KASIM EN NÂNOTEVİ- 1. BÖLÜM

İMAM MUHAMMED KASIM EN NÂNOTEVİ- 1. BÖLÜM

Büyük imam, islam filozofu, rabbani alim, büyük ıslahçı, mücahid bir kahraman, İslam düşm

KURRA HAFIZ MEHMET GÜRGÜR HOCA EFENDİ (1937-2020 )

KURRA HAFIZ MEHMET GÜRGÜR HOCA EFENDİ (1937-2020 )

Mehmet GÜRGÜR Hoca Efendi 2 Mart 1937 yılında Dumlu Nahiyesine bağlı Akdağ köyünde dünyaya

ŞEYH MUHAMMED HAFİD (1928-2001)

ŞEYH MUHAMMED HAFİD  (1928-2001)

Şeyh Muhammed Hafid hazretleri, dedesi ‘Hazret’ namıyla bilinen Muhammed Ziyauddin hz.'nin ve

ABDULĞAFUR HAS EFENDİ(1936-2007)

ABDULĞAFUR HAS EFENDİ(1936-2007)

Abdulgafur HAS Hocaefendi 1936 yılında Çat ilçesi Babaderesi köyünde dünyaya geldi. Soyu sils

BABADERELİ SEYYİD AHMED EFENDİ(1890-1977)

BABADERELİ SEYYİD AHMED EFENDİ(1890-1977)

Babadereli Seyyid Ahmed Efendi, Seyyid Molla Resul Efendi’nin oğludur. 1890 yılında, ailesinin

MEHMED KIRKINCI HOCAEFENDİ

MEHMED KIRKINCI HOCAEFENDİ

1928 yılında Erzurum ili, Aziziye ilçesinin Güllüce(Eski ismi; Paşaki) köyünde doğdu.

Şu insanlar, çarçabuk geçen dünyayı seviyorlar da önlerindeki çetin bir günü (ahireti) ihmal ediyorlar.

İnsan, 27

GÜNÜN HADİSİ

"Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir, diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku (haluf), Allah indinde misk kokusundan daha hoştur."

Ebu Hüreyre

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Donanmayı Haliç'e İndirdi.(22 Nisan 1453) *T.B.M.M. Açıldı.(23 Nisan 1920) *Yavuz Sultan Selim Padişah Oldu.( 25 Nisan 1512) *Çernobil Nükleer Faciası.(26 Nisan 1986) *Sultan II.Abdülhamid Han Tahttan İndirildi.(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI