Cevaplar.Org

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-14

Isrî, benim ahdim demektir. Lugatta asıl itibariyle ağırlık manasınadır. Zemahşerî şöyle der: “Ahid, sağlam yapılan ve kuvvetle bağlanan şeylerden olduğu için ona ısr denmiştir.”


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2023-09-01 07:24:32

81. Ayet; 

ذَلِكُمْ إِصْرِي

Isrî, benim ahdim demektir. Lugatta asıl itibariyle ağırlık manasınadır. Zemahşerî şöyle der: "Ahid, sağlam yapılan ve kuvvetle bağlanan şeylerden olduğu için ona ısr denmiştir."

İbn Abbas şöyle der: "Allah gönderdiği her peygamberden, Muhanımed gönderildiğinde sağ olursa mutlaka ona iman edeceğine ve yardımcı olacağına dair söz almış ve bu hususta ümmetinden ahid almasını da ona emretmiştir Allah buyurdu ki: "Bu ahdi kabul ve itiraf ettiniz mi? Ümmetinizden benim adıma ahid aldınız mı? Peygamberler, "itiraf ettik" dediler. Allah, "Kendinize ve ümmetinize şahit olunuz. Ben de hem size hem de onlara şahidlerdenim."

*83. ayet; Soru edatı olan hemze, inkâr ve kınama ifade eder.

84. Ayet; Burada gaiplikten muhataba dönüş sanatı vardır. Zira daha önce gaip sıygası olan geçmişti.

*86. Ayet; Abdullah b. Abbas şöyle der: "Ensardan bir adam İslam dininden dönerek müşriklere katıldı. Sonra da pişman olup kavmine haber gönderdi ve: "Ben pişman oldum, acaba benim tevbem kabul olur mu? Benim için bunu Rasulullah (s.a.v.)'e sorun" dedi. Bunun üzerine "kâfir olan kavmi Allah nasıl hidâyete erdirir?" cümlesiyle başlanıp "Ancak bundan sonra tevbe edip yola gelenler müstesna. Çünkü Allah, çok afvedici ve merhametlidir." âyetiyle sona eren bölüm nazil oldu. Kavmi, bu haberi dinden dönen adama yazdı, o da tekrar gelerek müslüman oldu." 

كَيْفَ

Buradaki soru edatı hayret ve olayın büyüklüğünü ifade eder. Yani iman ettikten sonra tekrar kâfir olan bir kavim hidâyete nasıl lâyık olur. Muham-med (s.a.v.)'in Allah'ın Rasulü olduğuna dair onlara şahidler, mucizeler ve apaçık deliller gelip te hak ortaya çıktıktan sonra tekrar kafir olan bir kavim nasıl hidâyete hak kazanır? Allah zalimler topluluğunu saadet yoluna girmeye muvaffak etmez. Hasan-ı Basri şöyle der: Bu kavimden maksat, Yahudi ve Hıristiyanlardır. Onlar kitaplarında Hz. Muhammed'in vasıflarını gördüler, onun hak Peygamber olduğuna şahid oldular. Ancak kendi milletlerinden değil de Araplardan geldiği için kıskandılar ve daha önce iman ettikleri Peygamberi inkâr ettiler.

*Bu âyet-i kerimeler kâfirleri üç kısma ayırdı:

1. Sadıkane bir şekilde tevbe eden ve tevbesinden fayda görenler. "Bundan sonra tevbe edenler müstesna..."(89) âyeti buna işaret eder.

2. Pasif bir tevbe ile tevbe edip, tevbesinden fayda göremeyenler. "imanlarından sonra kafir olup sonra da küfürlerini artıranlar."(90) âyeti bunlara işaret eder.

3. Hiç tevbe etmeyip küfür üzere ölenler. "kâfir olup ta küfürleri üzere ölenler" (91) âyeti de bunlara işaret eder.

*Buhâri ve Müslimin Enes b. Malik'ten rivayet ettiklerine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur: "Kıyamet gününde cehennem ehlinden olan adama şöyle denir: "Ne dersin, şu anda yeryüzündeki bütün servet senin olsaydı, kurtuluş için onu fidye olarak verir miydin? Rasulullah (s.a.v.) buyurur ki: "Adam, evet, der." Yüce Allah şöyle buyurur: "Ben senden bundan daha azını istemiştim. Sen babanın sulbünde iken, bana şirk koşmayacağına dair senden söz almıştım. Fakat sen şirkten başka bir şeyi kabul etmedin."(Buhârî, Enbiya; Müslim, Münafıkîn, 51)

* 92. ayet; 

الْبِرَّ

"bütün iyilik türlerini içine alan bir kelimedir. Burada cennet manasınadır.

*93 ve 96. ayetler ile alakalı açıklama;

Bu mübarek âyetler Ehl-i kitabın iki şüphesini defetmek için gelmiştir.

1. Yahudiler Rasulullah (s.a.v.)'a şöyle dediler: "Sen İbrahim'in dini üzere olduğunu iddia ediyorsun, ama onun şeriatına aykırı hareket ediyorsun. Çünkü sen devenin etini ve sütünü helal sayıyorsun. Halbuki bunlar İbrahim'in dininde haramdı. Yüce Allah, İsrâîl-oğullarına bütün yiyecekler helaldi.." âyeti ile onların iddialarını reddetti.

2. Yahudiler: "Beyt-i Makdis, ilk mescit olup bütün peygamberlerin kıblesidir. Kıble olmaya en lâyık olan da odur. Ey Muhammed! Nasıl oluyor da sen, peygamberlerin getirdiği dinleri tasdik ettiğini iddia ettiğin halde oraya yönelmiyorsun?" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah İnsanların, Allah'a ibadet etmesi için yeryüzünde yapılan ilk mescid Mekke'deki (Ka'be) dir" âyetini indirerek onların iddialarını reddetti...

* 96.ayet; Bekke Mekke'nin adıdır. Buraya hem Bekke, hem de Mekke denir. Zorbaların boyunlarını vurduğu için kendisine bu isim verilmiştir. Mekke'ye hangi zorba kötülük yapmak istemişse, Allah mutlaka onun belini kırmıştır.

بِبَكَّةَ

"Mekke'deki ev" demektir. Burada ism-i mevsulun mevsufu olan "beyt" kelimesinin hazfedilmiş olması, onun büyüklüğünü açıkça gösterir.

*Mübarek, bereketli demektir. Bereket, fazlalık ve çok hayır manasınadır.

مَّقَامُ إِبْرَاهِيمَ

İbrahim (a.s.)'in ayakta durduğu yerdir. Ka'be'nin duvarları yükselirken, üzerinde durarak çalıştığı taş.

وَمَن كَفَرَ

"Kim kâfir olursa,.." Burada lafzı, "Kim haccetmezse...." yerine kullanılmıştır. Bu durum haccın farz olduğunu tekit eder, bu emri terkedenin büyük bir günah işlediğini gösterir.

Ebussuûd şöyle der:

وَلِلّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِمَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ الله غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ

bundan daha iyi ifade edilemiyecek birçok edebi sanat vardır:

a) Kesinlik ifade eden haber sıygası tercih edilmiştir.

b) Subût ve devamlılık ifade eden isim cümlesi ile açıklanmıştır. Bu ifade tarzı, haccın, Allah'ın insanlar üzerinde farz kılınmış bir hakkı olduğunu vurgulayacak şekilde gelmiştir.

c) Ayette önce umumî olarak haccın bütün insanlara farz olduğu ifade edilmiş daha sonra gücü yetenlere tahsis edilmiştir.

d) Hacc meselesi önce mübhem olarak sonra da açıkça anlatılmıştır.

e) Ayrıca hacc meselesi önce özetle, sonra geniş olarak açıklanmıştır.(Ebussuûd, 1/255)

99. ayet; İvec, meyl ve eğrilik demektir. Ebu Ubeyde şöyle der: "İvec; din, söz ve amelde eğrilik; avec ise duvarın ve damın eğriliği mânâlarmadır."

* 100. ayet; Rivayet edildiğine göre, Evs ve Hazrec kabilelerinden bir takım sahabe, bir mecliste otururlarken Şas b. Kays adında bir Yahudi, yanlarından geçer, Câhiliyye devrinde aralarında şiddetli düşmanlık ve husumet bulunan bu zevatın, İslamdan sonra aralarındaki bu ülfet, yakınlık ve sevgiyi görünce öfkelenir ve: "Bunlar böyle toplandıkça, bize rahat ve huzur yoktur." der ve bir Yahudi delikanlısına gidip onların yanına oturmasını, onlara "Buas" gününü hatırlatmasını ve o gün söyledikleri şiirlerden bazı parçalar okumasını emreder.

Buas günü, Evs ve Hazrec kabilelerinin birbirleriyle savaştığı ve Evs'in zaferi ile sonuçlandığı bir gündür. Delikanlı onun dediklerini yapar, derken aralarında münakaşa çıkar, taraflar birbirlerine karşı Övünmeye ve birbirlerine kızmaya başlar. Bunun üzerine: "Haydi silâh başına, silâh başına" derler. Durum Rasulullah (s.a.v.)'a intikal edince, Rasulullah (s.a.v.) yanında bulunan Muhacir ve Ensardan bir grup ile onların bulunduğu yere gider ve şöyle der: "Ben aranızda iken Câhiliyye davası mı güdüyorsunuz? Allah sizi İslam ile şereflendirerek Câhiliyye âdetlerinin kökünü kestikten ve sizi barıştırıp birleştirdikten sonra, hâlâ o davayı mı güdüyorsunuz?" Bunu duyan Evs ve Hazrecliler, yaptıkları işin bir şeytan tuzağı ve düşman hilesi olduğunu anlar, silâhlarını bırakır ve ağlayarak birbirlerini kucaklamaya başlarlar. Sonra Rasulullah (s.a.v.)'in emrini dinleyip ona itaat ederek beraberce giderler. Bunun üzerine: "Ey iman edenler! Eğer kendilerine kitap verilenlerden bir gruba uyarsanız imanınızdan sonra sizi yeniden kafir ederler" mealindeki âyet nazil olur.(Vahidî, Esbâbu'n- nuzûl; s.66 Keşşaf, 1/301)

* 102. ayet ; 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اتَّقُواْ اللّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ

"Ey iman edenler! Allah'tan hakkıyle korkun, veya şanına yakışır bir şekilde korkun.. İbn Mesud şöyle der: "Bu, Allah'a isyan etmeyip itaat etmek, O'nu unutmayıp hatırlamak ve O'n; nankörlük etmeyip şükretmekle olur." Âyetteki 'nin mânâsı: "Şanına lâyık bir şekilde korkunuz" demektir. Bu da bütün masiyetlerden sakınmakla olur. 

103. Ayet;

وَاعْتَصِمُواْ بِحَبْلِ اللّهِ جَمِيعاً

"Allah'ın ipine sarılınız...." Bu cümlede istiâre-i tasrîhiyye yoluyla Kur'an-i Kerim ipe benzetilmiştir. Müşebbehün bih olan kelimesi, müşebbeh olan kelimesi yerinde müstear olarak kullanılmıştır. Benzetme yönü ise, her ikisinin de kurtuluş vesilesi olmasıdır.

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-27

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-27

Nisa: 97: İbn Abbas’ın şöyle dediği rivayet olunur: “Müslümanlardan, İslam’ı hafife a

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-26

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-26

Nisa: 76 إِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَعِيفاً “Haddi za

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-25

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-25

Nisa: 58 ayet: إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤدُّواْ الأَ

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-24

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-24

46. ayet:, مِّنَ الَّذِينَ هَادُواْ يُحَرِّفُونَ الْكَلِم

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-23

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-23

32.Ayet: Mücâhid'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ümmü Seleme (r.anhâ): "Ya Rasulallah!

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-22

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-22

11.Ayet: Rivayet olunduğuna göre Sa'd b. Rabi'nin karısı, iki kızını alarak Rasulullah (s.a.

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-21

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-21

Nisa Suresi *Bu mübarek sûre kadın, ev, aile, devlet ve toplumu ilgilendiren önemli kanunlardan

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-20

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-20

Yüce Allah bu mübarek sûreye tevhid, ulûhiyet ve nübüvvet delillerini zikrederek başladı ve

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-19

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-19

172.Ayet; Karh, yara; kurh ise yaranın acısı demektir. 173. Ayet: وَقَالُواْ حَس

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-18

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-18

*Ayet: 159: فَبِمَا رَحْمَةٍ مِّنَ اللّهِ لِنتَ لَهُمْ “Al

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-17

SAFVETÜ’T TEFASİR NOTLARI-17

Uhud savaşında müslümanların başına gelen bazı musibetlerden sonra Rasulullah (s.a.v) Medine

İnsan, bizim kendisini kerih bir nutfeden yarattığımızı görmez mi ki, şimdi o apaçık bir hasım kesilmektedir.

Yasin, 77

GÜNÜN HADİSİ

Evlad ve Akrabalara İyilik

"Bir baba çocuğuna güzel ahlaktan daha üstün bir miras bırakamaz" [Tirmizi, Birr 33, (1953)]

TARİHTE BU HAFTA

*Çanakkale'de Kirte Zaferi(28.04.1915) *Gazneli Mahmud'un vefatı(30.04.1090) *Cezzar Ahmet Paşa Akka'da Napolyon'u püskürttü.(2.05.1799) *Fatih Sultan Mehmed'in vefatı(3.05.1481) *Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb Ensari'nin vefatı (4.05.677)(İ.hatip takvimi)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI