NECATÄ° KURÅžUNOÄžLU AÄžABEYDEN HÄ°ZMET HATIRALARI-3

ÜSTADIN MAHKEMEDEKİ FOTOĞRAFININ BULUNUŞU Erzurum’da müteahhit Osman beyin evinde dersteydik. Tarih yetmişli yıllardı; yetmiş iki veya yetmiş üç olabilir. Ders çıkışı Osman bey bizi uğurlarken merdivenin kenarına beni çekti, bana bir zarf verdi. Zarfın içerisinden bir


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2022-03-08 08:27:35

ÜSTADIN MAHKEMEDEKİ FOTOĞRAFININ BULUNUŞU 

Erzurum'da müteahhit Osman beyin evinde dersteydik. Tarih yetmişli yıllardı; yetmiş iki veya yetmiş üç olabilir. Ders çıkışı Osman bey bizi uğurlarken merdivenin kenarına beni çekti, bana bir zarf verdi. Zarfın içerisinden bir fotoğraf çıkardı. Baktım ki üstadın o zamana kadar görmediğimiz bir fotoğrafı. Fotoğrafta üstad mahkemeye girecek. Nezarette bekliyor, arkasında bir sandalye var. Ben bu fotoğrafı görünce çok sevindim, hayret ettim. Fotoğrafı çeken Remzi bey isminden bir istihbarat polisi. Kendisi Osman beyin kayınbiraderi oluyordu. Fotoğrafı bir mektupla Necmeddin Şahiner'e gönderdik. O da onu Bekir Berk ağabeye vermişti. Diğer ağabeylerin de onayı alındıktan sonra Tarihçe-i Hayat'ın o zamanki son baskısına konuldu. Bekir ağabey onu büyültüp çerçevelettirerek yanında Cidde'ye götürdü. Dönüşünde tekrar onu bize gönderdi. O Remzi bey emekli olmuş, İzmir'de kendisine bir çiftlik almış, orada oturuyormuş. Necmeddin Şahiner gitti, onunla röportaj yaptı.

Abdullah Yeğin ağabey bana Üstadın bizzat okuduğu Cevşen'ini hediye etmişti. Bayram ağabey de havlusunu.. Bu şereflere de nâil oldum.

BÄ°LECÄ°K GÃœNLERÄ°M VE Ä°STÄ°FAM

Biz 1973'de içeri girince memuriyetime son verildi. Sonra af çıkınca işime geri döndüm. Ama bu sefer Bilecik'e sürüldüm. Bilecik'e giderken ben bir sevinç duyuyordum; Osmanlı'nın kuruluş merkezi diye. Biz daha Bilecik'e varmadan Erzurum'dan Selami Didin bey kamyonla bizim eşyaları götürmüş, lojmanımızın olduğu yere indirmişti. Orada bizi bekliyordu. O da öyle fedakar bir kardeşimizdir. Gider gitmez ilk gün müydü, ikinci gün müydü, Edebali hazretleri'nin türbesini ziyaret ettik.

Biri Adana'dan biri Kastamonu'dan iki mesai arkadaşımla samimi olduk. Onlar da Bilecik'e sürülmüşlerdi. Ben Cuma namazlarına gitmeye başlayınca onlar da benden cesaret alıp Cuma namazına gitmeye başladılar. Yoksa o zaman bir korku var ki sorma..

Bağlı olduğumuz köy hizmetleri il müdürü sol fikirli birisiydi. Bir ikinci Cuma mı idi neydi, namazdan gelip odama girdim. Odacı geldi dedi ki; "müdür bey seni istiyor." Ben de aşağıdaki müdür odasına indim. Baktım ki bağırarak konuşuyor. Meğer o iki arkadaşı Cumaya gittikleri için fırçalıyormuş. Unutmuyorum, onlara kızıyor; "Agob muyuz? Mesai saatinde Cuma ne demek?" filan diyor. Oturdum, sessizce dinledim. Sonra; "Bitti mi Tahsin bey" dedim. "Bitti" dedi. O zaman dedim ki; "Burası Türkiye. Rusya değil. Komünist bir ülkede değiliz. Elhamdülillah Müslümanız. Cuma da farz ibadetlerden bir tanesidir. Mesaimize bir engeli de yok. Fazlasını da çalışırız. Bu şekilde haşlaman, bizi tehdit etmen hoş bir şey değil." Dedi ki; "ben sana söylemiyorum." Yani korktu bu çıkışımdan.

O arkadaşlar da şaştılar ama bir daha da benle Cumaya gelmediler. Bir hafta sonra tekrar odacı geldi; "Müdür bey seni istiyor" dedi. Gittim, tayin emrini önüme koydu; Tunceli..Bunun üzerine istifamı verdim.

Bilecik'te sürgün bir arkadaşla daha tanıştım. O da Mardin'li Abdurrauf hoca. Vaiz idi. Mardinli Arap olması hasebiyle arapçası da mükemmeldi. Tanışmamız şöyle oldu; Bir cuma namazına gittiğimde baktım ki biri vaaz ediyor. Vaazda Altıncı Söz'ü anlatıyor. Simasına baktım, nur yüzlü bir insan. Cuma bitti, kendisini dışarıda bekliyorum. Dışarıya çıkınca tokalaştık, tanıştık. Kısa zaman da birbirimizi çok sevdik. Bir kaç defa lojmanda, bizim evde arkasında namaz kıldık. Ben öylesine lezzetli namaz kıldığımı hatırlamıyorum. Bir müddet sonra o da Bilecik'ten ayrıldı ve genç yaşta vefat etti. Allah gani gani rahmet eylesin.

ESKÄ°ÅžEHÄ°R GÃœNLERÄ°M

Bilecik'teyken bir kaç defa Eskişehir'e girmiş, oradaki nur talebesi kardeşlerle tanışmıştık. Ben görevden istifa edince Eskişehir'deki kardeşler dediler ki; "ağabey seni buraya alalım. Eskişehir üniversite şehri. Burada hizmet et." Böylece Eskişehir'e geldik. Kiraladığımız ev de Çalışkan ailesinden İhsan Çalışkan ağabeyin evi idi.

Çalışkanlar hanedanından merhum Mehmet Çalışkan ağabeyin de çok himmet ve yardımlarını gördüm. Bambaşka bir zattı. Kendisi oğlu Sadık Çalışkan ile beraber mefruşatçılık yapıyorlardı. Zaman zaman derslere gelir, ben de onların dükkanına giderdim.

Çok samimi olduk. Bize çok destek oldu. Hatta bir gün; "Ben Kırkıncı Hocamı nasıl biliyorsam, filanı nasıl biliyorsam seni de öyle biliyorum" demişti.

Ayrıyaten Erzurum'dan hocam, Alaaddin bey ve merhum Vahdet Yılmaz kardeş beraber ziyarete geldiler. Sohbet arasında hocam bana dedi ki; "Senin bu hizmetin kabirde senin gözünün nuru olur."

Bir de o zamanlar hocamdan bizleri teşvik eden, azmimizi güçlendiren şöyle bir mektup aldım;

"Vefâkar Kardeşim Necati Bey,

Kalp ve vicdanınızdan çağlayan, ruhunuzdan nesim-i bahar gibi kopup gelen, muhabbet-i hakikiyeyi muhtevi mektubunuzu aldım.

Nezaketinize, insaniyetinize ve hüsn-ü terbiyenize âyine olan bu hasretnâmeniz cidden zevk ve şevkimi artırdı. Hususan, bir iştiyak-ı ruhani ile müştak bulunduğunuz hizmetinize;  ilim, irfan,  istikamet ve şecaat rükn-ü azimi ile müeyyed bulunan ve cihan tarihinin yegâne medar-ı iftiharı olan şanlı bır imparatorluğun neşv-ü nemâsına menba-ı feyz olmuş Eskişehir gibi bir beldeden hâkimane tedbir ve sâdıkane ihlas ile devam etmenizden dolayı ruhumun hissettiği sürûr-u namütenahiyi değil ki benim gibi, belki fenn-i belagatin künuz-u esrarına zarf ve sadef olan bir kalbin lisanı ancak şerh ve beyan eder dersem, sezâdır efendim..

Bilirsiniz ki, bu asırda iki cihana ait hizmetler içerisinde en revnaktar, saadetaver ve en mergub bir hizmet, muazzez Üstadımızın daire-i irfanda, efkara takdim ettiği hizmettir.

Aziz Efendim, İşte Feyyaz-ı Mutlak bizleri böyle en büyük bir dairede, en azim bır gayede, en kudsi bir hakikatte, en nezih ve ulvi bir davada, hiç bir erbab-ı irfanın kalemlerinin dökmeğe mecali olamadığı kudsi marifet ve hakikatler ile meşgul ediyor. Elhamdülillah..

Bu hizmetinizi Melek-i Mukarrebinler ve marifet burcunun feriştahları kendi kudsi makam ve menzillerinden kemâl-i takdir ve tebcil ile temaşa ederek tekeyyüf ediyorlar. Demek ki asumânın medar-ı şevki olan böyle bir hizmetten dolayı menazır-ı âlâ'nın murakabesi altındasınız, artık siz bilirsiniz.

Evet efendim, Mazi sizleri alkışladığı gibi, istikbal dahi sizleri bağrına basacak... Mazi ile istikbal arasında mutavassıt bir köprüsünüz. Köprü olmak kolay mı ki? Meşakkat, firak ve hasret gibi musibetlere tahammül edemeyenler köprü olamazlar. İstikametle cehd ve gayret içerisinde sımsıkı ve dimdik duranlar köprü olur. Asrın sıkletini çekmek için toprak gibi mütevazi, çelik gibi muhkem olmak lazım. Yeni nesillerin saadet ve necâtı fedakar, gayyur ve sebatkâr Necatiler ister. 

İşte böyle muhteşem bir hizmetin ve böyle bir saadet-i âliyenin kemâli iki şey'e mütevakkıftır: Marifet-i âliye, ikincisi fünun-u medeniyedir. O kemâl ve zafere vesile ise, her hazinenin anahtarı olan sabırdır.

Dün âlemin merkezinde bir dürr-ü yekta olan şu  devlet-i âli Osmaniyye mezkûr iki esas ile berkarar ve berdevam idi. Hatta bu sayede, dünyada her ne kadar saadet ve kemâlat var ise, cümlesi buradan tevzi ve takdim olurdu. Cihanın aktar-ı erbaasına ilim ve irfan, ahlak ve iffet buradan tebellür ederdi.

İşte benim sevgili cananım. Sizler de şu ecdadınızın şanına layık olmak için iradenizin dizginini acul ve sabırsız olan arzu ve hislerinizin elinden alıp, akıl ve marifetinizi his ve heyecanınıza hakim kılarak yeni yetişecek nesillere ilim ve fazilet, fedakarlık, sebat ve metanet gibi evsâf-ı âliyede örnek olmakla metin ve müstakim bir köprü vazifesini deruhte ediyorsunuz. Elhamdülillah.. biavnillah.. biinayetillah... bilütfullah..

Her zaman sizin medar-ı teselliniz, Hizmet-i Kur'aniyede muin ve müzahiriniz olan refikanız Münteha hanıma selam ve dua eder, ruh-u pürenvârınızı te'sid ve tenvire namzet olan Said ve Nuriye'nin de gözlerinden öper, sizlere hayırlı halef olmalarını Cenab-ı Allah'tan niyaz ederim. Şevket bey ve diğer kardeşlere selam ederim. Mehmet KIRKINCI

 Kısa zamanda Eskişehir'de güzel hizmetler oldu. Üç tane talebe dershanesi açıldı. Merhum Bayram ağabey çok müzahir oldu. Hatta beni Isparta hizmetleri için Isparta'ya davet etti. Afyon'dan çeşitli çevre il ve ilçelerden okuma programlarına öğrenciler göndermeye başladılar..İstanbul'dan merhum Fırıncı ağabeyler irtibat kurdular, ziyarete geldiler.

O zaman Eskişehir'de milletvekili Dr. Yusuf bey vardı. Hanımı da eczacıydı, benim hanımla tanışıyordular, beraber ders yapıyordular. Bir gün Yusuf bey bana dedi ki; "Necati bey dikkat et, burası masonların merkezidir, sen takip altındasın." O sırada otuza yakın talebe dershanelerimizde kalıyordu.

Hicri bey diye bir belediye başkanı vardı. Bir gün beni makam odasına çağırdı. Dedi ki; "Samsun'da 1956 senesinde Üstad Bediüzzaman'ın mahkemesi vardı. Samsun'da çıkan "Büyük Cihad" gazetesinde Üstad'ın bir beyanı neşredilmiş. Mahkeme açılmış. Kendisini Samsun'a celbetmek istiyorlardı. Ben "gidemez" diye hastahane raporu aldım. Bu bizzat Celal Bayar'ın emriymiş, "gidecek" diye."

Hicri bey'in dediğine göre o rapor üzerine Üstad Samsun'a gitmemiş, Eskişehir'de ifadesi alınmış. Sonra ben Samsun'a gittiğimde o gazetenin sahibi ile de tanıştım.

Bu arada o Hicri bey bana belediyede bir müdürlük verdi. Bir müddet sonra seksenlerin başlarında hocamın isteği ile Erzurum'da eski çalıştığım daireme döndüm.

SUNGUR AÄžABEYDEN BÄ°R HATIRA

Merhum Sungur ağabey ile de çok birlikte bulunmuşluğumuz var. Ama her şey birden hatıra gelmiyor. Bir keresinde Ankara garındaydım. Telefonla konuşacağım. O zaman manyetolu telefonlar var ya..Baktım yan taraftan Sungur ağabeyin sesi geliyor. Kulübeden çıktım, o da çıktı. Sarıldık. Dedim ki; "ağabey ben Eskişehir'e gitmeden önce bir rüya görmüştüm. Rüyamda yüksek bir kalenin ta burcunda duruyorum. Orada merdivenler var. Merdivenlerin altında hazret-i üstad duruyor. Kaleye çıkmak istiyor. Ben hemen koştum. Hazret-i Üstadı kucağıma aldım. Kaleye çıkardım, oturttum." Sungur ağabeye orada bunu anlattım. Dedi ki; "kardeşim, keşke sırtına alsaydın. Ben senin elinle Erzurum tarzının Eskişehir'de yerleşmesini çok arzu ettim, ama olmadı" dedi.

Üstadı rüyamda gördüğümde gözleri yeşile çalan bir mavi idi. Hocama söyledim; "aynen öyleydi" dedi.

"YAVAN YERÄ°Z"

 Merhum Sungur ağabey ile çok gezilerimiz olmuştur. Bir keresinde şöyle anlatmıştı; ilk tanıştıkları zamanlarda bir gün hocama demiş ki; "Hocam her yörenin meşhur bir yemeği var. Siz ne yersiniz?" O da "ağabey biz yavan yeriz" demiş. Sungur ağabey de kendi kendine; "demek ki bunlar çok fakir. Yavan ekmek yiyorlar" demiş. Halbuki yavan etli pilavlı bir yemek.

Bir gün Sungur ağabey Erzurum'a gelmişti. Ben de oradaydım. Dershanede namaz kılındı. Yemek yenecek odaya geçtik. Sofrada bir tencere dolusu pilav üzerinde de bütün et vardı. Sungur ağabey; "hocam bu ne?" Hocam; "ağabey işte yavan" dedi. Sungur ağabey bir kahkaha attı; "ya ben de yavanı sade ekmek sanıyordum. Demek sizin yavanınız buymuş" dedi.

 MEHMED KAYALAR AĞABEYİ ZİYARETİMİZ

Sungur ağabey ve Osman Demirci Hocamla-Allah her ikisine de rahmet eylesin-beraberdik. Merhum Mehmed Kayalar ağabey Fenerbahçe'de oturuyordu. Beni de aldılar, beraber onun evine ziyarete gittik. Çok yakışıklı bir insan. Ben hayatımda öyle yakışıklı bir insan görmedim. Uzun boylu, geniş göğüslü.. Ses tonu da bir acayipti. Latif bir sesi var yani. Bir de Bekir Berk ağabey de öyle bir ses vardı..

Kendisi Diyarbakır'da iken 500 kişi ile-1000 kişi ile ders yaparmış. Evine gittiğimizde sohbet ederken; "Sungur, Risale-i Nur bir feyizdir, feyiz" dedi ve devam etti; "Adam âlim olur ama Risale-i Nur dersinden hiçbir şey alamaz. Ama Allah kime ihsan ederse o onun kalbine akar" dedi.

HULUSÄ° AÄžABEYÄ°N DERSÄ°NE Ä°ÅžTÄ°RAKÄ°MÄ°Z

Erzurum'da 1973'te hapisten çıktıktan sonra idi. Beni siyasi sebeplerden dolayı işten atmışlardı. Ankara'ya gitmem icap etmişti. O zaman Vahdet Yılmaz beyle-Allah rahmet eylesin-Ankara'ya gittik. Duyduk ki Hulusi ağabey Ankara'da Bahçelievlerde, Feyzi Allahverdi'nin dershanesinde imiş. O zamanlar da sıkıntılı zamanlar. Nur dersleri basılıyordu. Kendi kendimize "nasıl edelim yani, daha hapishaneden yeni çıktık. Gidip orada basılırsak, bir de burada mı hapse gireceğiz?"dedik. Sonra aklımıza geldi ki, Üstad hazretleri Hulusi ağabeye "sen hapishaneye girmeyeceksin" demiş. Bunun üzerine biz kalktık, Hulusi ağabeyin misafir olduğu dershaneye derse gittik. Salon dolu.. Bayram ağabey orada..Hulusi ağabey orada.. Artık ne hikmetse, İhlas Risalesini bana okutturdu. Kendisi izah etti. O nurani siması hiç gözümün önünden gitmiyor. Hep tebessüm içerisinde..Semavi bir tebessüm.

Ders bitti. Çay geliyor. Vahdet'ten işaret geldi ki; "kalkalım." Sessizce kalkıp çıktık. Biz kalktıktan sonra merhum Hulusi ağabey; "Erzurumlular nerede" diye sormuş. Gittiğimizi söylemişler. Biraz sonra merhum Bayram ağabey merhum Hulusi ağabeyi minübüsle almış, götürmüş ve arkasından da polis dershaneye baskın yapmış.

ABDÃœLKADÄ°R BADILLI AÄžABEY Ä°LE TANIÅžMAMIZ

 Benim oğlum Urfa'da asistan olmuştu. Bizim de illa Urfa'ya gelmemizi istedi. Böylece gittik, Urfa'ya yerleştik. Urfa'da beş sene kaldık.

O zaman Badıllı ağabey ile irtibat kurduk, görüştük. Onun hususi bir cemaati vardı. İlk geldiğimizde Badıllı ağabey ile Abdullah Yeğin ağabey hoşgeldine geldiler.

Hocam Demirci hocamla beraber geldiler. "Burada nasıl rahat mısın" diye sordu. "Vallahi çok rahatım. Sevgi ve hürmetten başka bir şey görmedim. Hususan Mustafa Kılıç hocam'dan" dedim.

Kırkıncı hocam hamama gitmeyi çok severdi. Urfa'nın da meşhur Harran hamamı vardır. Hocamı aldım, Demirci hocamla beraber oraya götürdüm.

O gelişlerinde bir sabah da Abdülkadir ağabeyin medresesine kahvaltıya Kırkıncı ve Demirci hocamlarla beraber gittik.

 -Urfa'dayken merhum Badıllı ağabeyle de sık görüştüğünüz oluyor muydu?

 -Tabii..hatta Üstad hazretlerinin kendisinde emanet olan Mevlana Halid Bağdadi hazretlerinden kalma cübbesini giydirdi, sarığını sardırdı. İki rekat namaz kıldım o şekilde..

Badıllı ağabeyi açtınız, aklıma geldi. Onun yazdığı üç ciltlik Mufassal Tarihçe var. İstanbul'da iken ben ilk baskısını bir Ramazan ayında hanımla beraber okumuştum. Sonra Badıllı ağabeye kalpten gelen bir duyguyla bir mektup yazdım. O da o zaman beni tanımıyordu. Beni Abdullah Yeğin ağabeye sormuş. Onlar Abdullah ağabey ile çok yakındılar.

O sırada onun tarihçesine çok itirazlar vardı. Herkes tenkit ederken benim gönderdiğim takdir edici mektubu ağlayarak okumuş, bir takriz olarak kabul etmiş ve sonraki baskılarına takriz olarak koydu.

Not: O takrizi merhum Badıllı ağabeyin eserinden naklediyoruz;

Erzurumlu Muhterem Necati KurÅŸunoÄŸlunun takrizi

Muhterem efendim, aziz ağabeyim;

Pek muazzez Nur Üstadımızın, dağlar misâli imanını, denizler kadar engin, sabır ve şefkatini, Kur'anî ve Sünneti Peygamberî olan ahlâk'ı hamidesini, toprak misâli mahviyetini, ehl-i dalâlete karşı eşşiz şehametini, Cenab-ı Hakka olan acz ve fakrın bütün keyfiyetini, câmi' olan ibadetini, Kur'an'ın manevî mu'cizesi olan Risale-i Nurların yazılması anındaki mazhar olduğu maddî ve manevî feyiz ve kerametleri ile; ta çocukluğundan vefatına kadar dur-durak bilmeyen ve her cihetten vâris-i Peygamber olan üstadımızın, kahramanlık, şehamet, ihlas-ı etem, ilim ve bereket dolu olan ulvi hayatını anlatan, çok titiz bir hak perestlik gayretiyle yazdığınız üç ciltlik "Tarihçeyi Hayat" kitabınızı baştan sona kadar dikkatle, iştiyakla ve sürurla okudum. Çoğu zaman ailece okuduk. Beraber sevindik, beraber ağladık. Bizleri mesrur ettiniz. İmanımız tazelendi, şevkimiz arttı. Cihan-şumûl olan Risale-i Nurların pek yüksek hakikatını, pek ciddî olan davasını, ihlasın derin olan manasını, samimiyeti, şefkati, uhuvveti, sebat ve sadakatı, vefayı, ubudiyyeti çok daha yakından (âcizane) anlamak ve hissetmek nimetini kazandık. Cenab-ı Hak sizden ebeden razı olsun. Gayretinizi, şevkinizi artırsın.

Muhterem ağabey, siz bu çalışmanızla sadece bizleri memnun ve mesrur etmediniz. Aynı zamanda bir takım fitnenin de belini kırdınız. Acizâne kanaatım budur ki, nur cemaatimiz arasında da merak edilen gerek mübeccel Üstadımızın pek ulvî şahsiyetine dair olsun ve gerek kudsî hizmetimizin nurlu düsturlarına ait olsun, siyasî ve içtimaî meselelere bakan durumlar olsun v.s. bir çok mesele ve vesveseleri de izale ettiniz. Şahsen çok mutmain oldum.

Şüphesiz bir mektuba sığışmayacak bir kemiyyet ve keyfiyette olan bu çok ulvî hizmetinizi acizâne takdir ve tebrik eder, bu emsal daha pek çok eserlerinizin intişarını iştiyakla bekler, dualar eder, dualarınızı dilerim. Bilvesile hemşireniz Z.Münteha da dualar ile selam ve hürmetlerinizi arz eder.

Pür kusur

Necati KURŞUNOĞLU 

12 AÄŸustos 1991

Sahrayıcedid

Onun 70li yıllarda Erzurum'a geldiğini hatırlıyorum. Hocamla çektirdikleri bir fotoğraf da var.

OSMAN DEMÄ°RCÄ° HOCAM

Osman hocam heyecanlı, çok sadık, temiz, çok hoş bir insandı. Çok beraberliğimiz var. Üstad hazretleri de Kırkıncı Hocama rüyasında "Osman hocayı sana kardeş yaptım" demiş. Karşılıklı çok latifeleşirlerdi.

Her hafta salı günü Eminönü Camiinde vaaz ederdi. O vaazlara iştirak ederdim. Çarşamba günleri de Kadıköy'de Osmanağa camiinde vaaz ederdi. Orada buluşurduk. Karşıda Necmeddin Yazıcılar vardı, onların yazıhanesine giderdik. Orada sohbetler olurdu. Yıllarca öyle beraberliğimiz oldu.

Osman hocamın ders yaptığına hiç şahit olmadım. O genelde derslerin sonunda öylesine candan, coşkulu, eşsiz belagatli bir dua yapardı. O vefat ettikten sonra bir kaç kişiyle beraber hocam bana dedi ki; "O şimdi inşallah kabirde kıyamete kadar hep bu duayı okur."

OSMAN BEKTAÅž HOCA

Osman Bektaş hoca merhum, bir keresinde merhum Süleyman Arı ağabeyin evinde derse gelmişti. Dersi Kırkıncı Hocam izah etti. Akşam namazını kıldık. Tesbihattan sonra kardeşin biri Haşir Suresi okuyordu. La yestevi kısmından okumaya başladı. Osman Hoca "heyt dedi, onu susturdu. Çünkü camilerde ya hüvallehullezi kısmından veya Lev Enzalna'dan başlanır. Hocam; "o, okuyana göre değişir" deyince, Osman Hocam "peki" dedi sustu. Hocamdan yaşça çok büyük olmasına karşın o da hocama çok hürmet gösterirdi.

O, Cuma günler Lalapaşa Camiinde vaaz ederdi. Osman Hocam bir keresinde de; "azizim, siz Risale-i Nur'u bir de benden dinleseniz" demişti.

YUNUS KAYA HOCA

Yunus Kaya hoca Erzurum'un Tortum İlçesinin bir köyündendi. Kendisi medreseden hoca olduğu gibi, Mısır Ezher Üniversitesinden de mezundu. Bekardı, ömrü boyunca evlenmedi. Çok dürüst, çok değerli bir zattı. Bir ara Erzurum'a müftü de olmuştu.

Hocam beni ona götürürdü. 33. Sözdeki Pencerelerden ben okurdum. Hocam da Yunus hocaya izah ederdi. Yunus hoca sessizce dinlerdi.

O bir gün müftülük makamında iken bana dedi ki; "bana bir zaman rüyamda Kırkıncı Hocayı gösterdiler. Dediler ki; "gençleri bu irşad edecek." Ben o zaman anladım" demişti.

MOLLA NADÄ°R EFENDÄ°'NÄ°N KÃœMBET'E GELMESÄ°

Hocamın hocası Molla Nadir Efendi'yi Kümbet'i ziyareti sırasında gördüm. Çok manevi heybeti olan bir zattı. Ben hayret ettim onu görünce. Hocamın ona çok derin bir hürmeti vardı. Çok derin maneviyatı olan bir şahsiyetti. Bir veli, hani insan onları görünce Allah'ı hatırlar. Öyle bir zattı yani. Hocama da biraz benziyordu emin ol..

MANÄ°SA'DA EMÄ°N ZEYREK HOCAYI ZÄ°YARETÄ°MÄ°Z

1970 senesinde hanımla Manisa'ya gelmiştik. Muratpaşa camiinde bir kaç defa namaz kılmıştık. Bu vesileyle oradaki meşhur Emin hocayı evinde ziyarete de gittik. Aklımda kalan şu; bana demişti ki; "Kolonya abdesti bozar mı bozmaz mı? Kırkıncı Hoca ne diyor bunun için?" Ben ne cevap verdiğimi hatırlayamıyorum. Kendisi bu kolonya meselesinde çok hassastı. Emin hoca heybetli, çok tatlı bir zattı..

 MUZAFFER ARSLAN AĞABEY

Muzaffer ağabeyle de çok beraberliklerimiz olmuştur. Her şey birden hatırıma gelmiyor. Şunu anlatayım; hocam onu bir kere Kümbet'te imamete geçirmişti. Fatiha'da bir harfi yanlış okumuş.(ayn harfini gayn okumuş) Tekrar bir defasında Kümbet'e geldiğinde, namaz vaktinde hocamın tekrar kendisini imamete geçireceğini zannetmiş. İlerleyince, hocam kolundan tutmuş; "ben seni bir daha imamete geçirir miyim" demiş, gülmüşler. Böyle çok tatlı hatıralarımız var.

Hocam beni de bir defa hapishanede imamete geçirmişti. Bana da namazdan sonra " hâ yerine ha deyeceksin diye korktum" dedi.

Şercil ağabey beni çok imamete geçirmek isterdi, ama ben geçmezdim..

 HACI MUSA KIRKINCI

Hacı Musa ağabey ben Eskişehir'de hizmette iken bana 5000 lira para yollamıştı. Böyle bir adamdı. O sırada işim yok, orada hizmetteyiz. Beş bin lira o zaman büyük para. Akhisar'daki Şahin Yılmaz hocam da oradan bana bir ton zeytin yollamıştı. O zeytinleri bakkallara sattık. Sekiz bin lira kar elde ettik. Gerisini Şahin hocama yolladık.

Yani Hacı Musa çok değerli, yüksek ahlaklı ve faziletli bir insandı. Dedikodu ve gıybetten uzak, Kırkıncı Hocama çok derin hürmet ve sadakatle bağlı bir kardeşti. Oğulları da öyle..Çok temiz gençler..

O merhum sigara içerdi. Hapiste bulunduğumuz dönem bir gün hocam bana dedi ki; "Musa efendiye söyle, şu sigarayı bıraksın. Bu bize yakışmaz." Ben ona söyledim; "hocam böyle böyle söylüyor." Hafif kızardı, bir şey demedi. Ama sonra bıraktı mı bırakmadı, bilemiyorum.

ÅžAHÄ°N YILMAZ HOCAM

-Ağabey, merhum Şahin Yılmaz hocamla samimiyetiniz oldu mu? 

- Tabii..Akhisar'a hafızlık cemiyetlerine iştirak ederdik. Hanımla beraber onun evinde misafir de olmuştuk. Bana karşı çok hüsnüzan ediyordu. Şimdi İlahiyatta profesör olan bir kardeşimiz kendisinden Muhakemat dersi almak istiyordu. O ise beni göstererek; "sen onu Necati beyden al" demişti.

Erzurum'a geldiğinde Hocam onu Kurşunlu camiine götürürdü. Hutbeye onu çıkartırlar, namazı da o kıldırırdı.

-Ağabey, hatıralarınızı bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ederim. 

-Ben de size teşekkür ediyorum. İnşallah hizmete vesile olur..

 

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

MUSTAFA KARAMAN BEYİN GÖZÜNDEN MEHMED KIRKINCI HOCAEFENDİ

MUSTAFA KARAMAN BEYİN GÖZÜNDEN MEHMED KIRKINCI HOCAEFENDİ

“Cenab-ı Hak varlıkları bereket yönünden üç kategoriye ayırmış; Bereketli insanlar vard

VAHDET YILMAZ AÄžABEY

VAHDET YILMAZ AÄžABEY

50 yıllık bir hukukum vardı Vahdet ağabey ile. Beni ilk defa terziye götürüp elbise ve palt

MEHMET KIRKINCI HOCAMIZIN VEFATININ SENE-Ä° DEVRÄ°YESÄ° MÃœNASEBETÄ°YLE

MEHMET KIRKINCI HOCAMIZIN VEFATININ SENE-Ä° DEVRÄ°YESÄ° MÃœNASEBETÄ°YLE

Bugün rahmetli Mehmed Kırkıncı hocamın sene-i devriyesi. Kendisini minnet ve şükran ile anarÄ

PROF. DR. ŞENER DİLEK BEY’DEN KIRKINCI HOCAMIZLA ALAKALI HATIRALAR

PROF. DR. ŞENER DİLEK BEY’DEN KIRKINCI HOCAMIZLA ALAKALI HATIRALAR

Benim kanaatime göre hocamın mümeyyiz üç vasfı vardı; Birincisi: Kırkıncı Hocamda mükemme

NECATİ KILIÇOĞLU HOCAMIZDAN HATIRALAR-2

NECATİ KILIÇOĞLU HOCAMIZDAN HATIRALAR-2

HACI FARUK TİFNİKLİ EFENDİ Hacı Faruk efendi, Mustafa Necati Efendi’den sonra hocamın ikinc

NECATİ KILIÇOĞLU HOCAMIZDAN HATIRALAR-1

NECATİ KILIÇOĞLU HOCAMIZDAN HATIRALAR-1

Kıymetli ziyaretçilerimiz, Mehmed Kırkıncı Hocaefendi’nin talebelerinden, kendisinden İslami

NECATÄ° KURÅžUNOÄžLU AÄžABEYDEN HÄ°ZMET HATIRALARI-3

NECATÄ° KURÅžUNOÄžLU AÄžABEYDEN HÄ°ZMET HATIRALARI-3

ÜSTADIN MAHKEMEDEKİ FOTOĞRAFININ BULUNUŞU Erzurum’da müteahhit Osman beyin evinde dersteydi

MEHMED KIRKINCI HOCA’NIN ESERLERİ VE HAYATIM HÂTIRALARIM

MEHMED KIRKINCI HOCA’NIN  ESERLERİ VE HAYATIM HÂTIRALARIM

Bazı şahsiyetler vardır ki, fikirleriyle, eserleriyle, hizmetleriyle sembol olmuşlardır. Memlek

NECATÄ° KURÅžUNOÄžLU AÄžABEYDEN HÄ°ZMET HATIRALARI-2

NECATÄ° KURÅžUNOÄžLU AÄžABEYDEN HÄ°ZMET HATIRALARI-2

1979 senesiydi. Memlekette anarşi olayları en üst düzeye çıkmış, kan gövdeyi götürüyordu

NECATÄ° KURÅžUNOÄžLU AÄžABEYDEN HÄ°ZMET HATIRALARI-1

NECATÄ° KURÅžUNOÄžLU AÄžABEYDEN HÄ°ZMET HATIRALARI-1

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, yeni bir nehir söyleşimizi daha hizmetinize arz ediyoruz. Ya

BÄ°R IRMAÄžIN KIYISINDA DOLAÅžMAK-4

BÄ°R IRMAÄžIN KIYISINDA DOLAÅžMAK-4

HACI MUSA KIRKINCI AĞABEY Hacı Musa ağabey çok zeki bir insandı. Çok farklı bir insandı. Bi

İman edip iyi yararlı işler yapanları, muhakkak salihler (zümresi) içine katarız.

Ankebût, 9

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

İman ve İslam'ın Fazileti

"Mü'min kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır! Zira her işi onun için bir hayırdır. Bu durum, sadece mü'mine hastır, başkasına değil: Ona memnun olacağı birşey gelse şükreder, bu ise hayırdır; bir zarar gelse sabreder, bu da hayırdır" (Müslim, Zühd 64, (2

TARÄ°HTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI