ŞEFKAT ARAS’A MEYDAN OKUYORDU

Hınıs Lisesi’nde okuyordum. 1975-1976 yıllarıydı. Mevsim kıştı. Her taraf bembeyaz kardı. Hınıs’ta dağlar göklere vurulmuş beyaz direkler, ovalar düzlere serilmiş beyaz halılardı.


İbrahim Köse

ibrahimkose60@gmail.com

2022-02-15 21:39:04

Hınıs Lisesi'nde okuyordum.

1975-1976 yıllarıydı.

Mevsim kıştı.

Her taraf bembeyaz kardı.

Hınıs'ta dağlar göklere vurulmuş beyaz direkler, ovalar düzlere serilmiş beyaz halılardı.

Şubat ayının soğuk bir günüydü. Sade köy evlerinin birinde bir bebek kundaklara sarılıydı. Biraz sonra Hınıs İlçesi'nin hastanesine götürülmek üzere yola çıkarılacaktı.

Atlar hazırlandı, kızağa koşuldu. Bir yaşındaki Elif kundaklara sarılmış, annesinin kucağına yatmıştı. Sıcak anne kucağı da Elif'in ağrılarını dindirmiyordu. Elif'in ciğerleri mi, yüreği mi, midesi mi ağrıdığı belli değildi. Öksürüyor, aksırıyor, ağlıyordu. O ağladıkça anne biraz daha bağrına basıyor, biraz daha göğsüne çekiyor, Elif'in başını, çenesinin altına alarak sallıyordu.

Atlar karla kapalı yolları yararak ilerliyordu. Yollar gece tipisiyle yer yer kapanmıştı. Elif'in babası atları sürüyor, yüzüne gelen tipi savruntularını ve at pisliklerini defetmeye çalışıyordu. Bir yandan da küçük kızını düşünüyor, ya hastalığı tehlikeliyse diye üzülüyordu. Elif'in on iki yaşındaki Muhsin abisi de kızaktaydı. Şehirde annesi ve babası hastaneye gidince; o, handa atlara bakacaktı. Yaklaşık bir saat yol aldılar. Bazı köylerin içinden bazı köylerin kenarından geçtiler. Yolda, kendileri gibi hasta taşıyan kızaklara rastladılar. Yoldan geçen bir tilkiyi gördüler. Yol kenarında kurt izlerine baktılar. Terleyen atlardan çıkan buharlar, ışıyan güneşte daha iyi parlıyordu.

Kızaklar, zamanın elimizden kayması gibi karlı yollardan kayıp yol aldılar. Elif"in kızağı ilçe hastanesinin önünde durdu. Anne Elif'i kucağından hiç indirmeyerek içeri girdi. Saat daha sabahın 09'uydu. Elif, ayakta duran annenin kucağında bir saat daha kıvrandı. Sıra Elif'e gelince çağırdılar. Doktor muayene etti. Hastalığın ilerlediğini, çocuğun durumumun ağır olduğunu, artık akciğerlerin görev yapamaz hale geldiğini, kalbin normal çalışmadığını, söyledi. Acele olarak Erzurum'a havale etti.

İlçe çarşısına geldiler. Atları ve kızağı hancıya teslim ettiler. Bir taksi kiralayarak yüz altmış kilo metrelik karılı buzlu yolda ilerlemeye başladılar. Taksi bazen kayıyor, bazen de patinaj yapıyordu. Kenarlarda yığılan karların ötesi görünmüyordu. Arabalar karşılaşınca geri geri gidiyorlar ve birbirlerine yol veriyorlardı. Yol, dağa doğru yükseldikçe sis artıyordu. Dağ aşıldı, Aras Nehri kıyısına inildi. Yol, nehir kıyısı boyunca uzanıyordu. Yol çok virajlıydı. Yanlardaki karlardan nehrin uzak mı da yakın mı olduğu bile görünmüyordu.

Elif gözlerini annesinin gözlerine dikmişti. Bu gözler çocuğu binlerce duyguyla sarıyordu. Gözlerin bağlı bulunduğu vücut sabahın köründen beri Elif'i kucağından ayırmıyordu, sanki çocuk bunun farkındaydı. "Beni kucağından indirme anne, dünyada bana bu kadar yakın kucak, dünyada bana bu kadar merhametli göz bulamam."diyordu. Anne, yavrusunun gözlerine baktı, baktı, baktı. Bu gözleri iki yudum su gibi içesi geldi. Bu gözlerden içeri girdi. Bir daha çıkmadı. Hayalinde Elif'in iyileştiğini, büyüdüğünü, güzel bir kız olduğunu, nişanlandığını ve evlendiğini görüyordu. Ya iyileşmezse diye düşününce de morali bozuluyordu, kurduğu güzel hayalleri dağılıyordu. Anne başını iki yana salladı, kendine geldi. Beyine baktı, sanki o da şoför gibi arabayı kullanıyordu. Arabanın durumuna göre şekil alıyor, boyun büküyor, sağa sola tutunuyordu. Muhsin de başını omuzuna koymuş ilerilere bakıyordu.

Üstte kar bulutları geçiyor, yanda uçurum kayaları gerilerde kalıyor, sol alt tarafta ise Aras nehri buzdan bir şerit gibi uzanıyordu. Çok taşlı yerlerde kırılan buzların arasında yer yer sular görünüyordu. Virajlar kıvrım kıvrım bükümlüydü. Araba her viraja girince korkuyorlar, her virajdan çıkınca seviniyorlardı.

Delikli Taş'a varmadan keskin bir viraja yaklaşıyorlardı. Tam viraja varınca karşıdan bir kamyon çıktı. Kamyon, virajı çok dar alıyordu. Yüzde yüz çarpacaktı. Kurtulmak için şoför arabayı sola kırdı. Araba kar yığınlarına çarptı. Kar yığınlarını aşamadı; ancak karlarla birlikte aşağıdaki nehre düşmeye başladı. Yaklaşık 5 metrelik yükseklikten karlarla birlikte düşerek nehrin yüzündeki buzlara çarptılar. Buz kırıldı, arabanın yarısından çoğu suyun içine girdi. Kimse yaralanmamıştı. Ancak suyun içindeki arabadan çıkmak zordu. Şoförle baba hemen çıktılar. Muhsin de çıktı. Anne bir eliyle çocuğu tutuyor, bir eliyle de kapıyı açıyordu. Açılan kapıdan çıktı. Bulunduğu yer derindi. Su belini aştı, ayağı da kayınca dengesini yitirdi. Çırpınmaya başladı. Elif artık annesinin kucağında değildi. Elif kundağıyla birlikte ağzı yukarıya dönük suyun üstünde buzlara doğru akıp gidiyordu. Anne doğruldu kalktı kenara çıktı. Artık herkes şok geçirmiş Elif'e bakıyordu. Bulunduğu yer insan boyunu aşardı. Kimse girmeye cesaret edemedi. Anne çığlıklar atarak çocuğunun kurtulmasını istedi. Kocasına oğluna ve şoföre baktı. İşaret etti, bağırdı. Gözler çocuğu takip ediyordu. Kundak ıslandıkça suya gömülüyordu ve buzlara yaklaşıyordu. Elif hâlâ sırt üstüydü ve ağzı yukarıdaydı.

Annenin içine bir kuvvet geldi. Kendisini dünyanın en kuvvetli insanı hissetti. Üzerindeki ıslanan ağırlıkların bir kısmını çıkarıp fırlattı. Yandan dolaşarak buzların üzerinden çocuğa ulaşacağı en yakın yere bir kuş gibi uçarak geldi.

Elif buzlara yaklaşmıştı. Kundağının çoğu suya gömülmüş, baş kısmı da suya gömülmek üzereydi. Anne bismillah diyerek çocuğunun yanına attı kendisini. Hiç korkmuyordu. Cesaretle Elif'i tekrar kollarının arasına aldı. Göğsüne doğru çekmeye başladı. Çocuğunu iyice kucakladı. Tekrar göz göze geldiler. Artık buzlarla birleşmişlerdi. Bundan sonraki birliktelikleri buzların altında devam edecekti. Yavaş yavaş suya gömüldüler. En son ikisinin başı da buzların altında kayboldu.

Artık yapacak bir şey yoktu. Yoldan geçen arabalar durmuş, herkes olay yerine yığılmıştı. Hemen jandarmaya haber verdiler.

O gün saatlerce buzlar kırılıp cenazeleri arama çalışması yapıldı. Tam akşam olmuştu ki en son kırılan buzun yanında bir taşın dibinde annenin oturmuş halde cesedi göründü. Cesede biraz daha dikkatlice bakanlar kucağında anne kollarının sarıldığı bir kundak gördüler. Cesedin yanına varan askerler kundağın içindeki Elif'i de gördüler. Artık ne anne ne de Elif hiç üşümüyorlardı. Birbirlerine ebedi olarak kavuşmuşlardı. Artık onları kimse ayıramazdı.

Şimdi herkesin gördüğü bir durum vardı.

Hava çok soğuktu.

Sular buz tutmuştu.

Nehir buzların altından akıyordu,

Buzların altında bir taş vardı.

Taşın dibinde bir anne vardı.

Annenin kucağında bir yavru vardı.

Herkes şahitti gördüklerine.

Bu topraklarda:

Suyun altında bir anne yavrusunu kucaklamıştı.

Bu topraklarda:

Şefkat Aras'a meyden okuyordu.

03.04.1993

Simav

İbrahim Köse

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

ŞEYTANIN KİBİRLENMESİ

ŞEYTANIN KİBİRLENMESİ

Bu kavga, Şeytan'ın kibirlenmesiyle başladı, Kabil ile Habil olayında al kanlara büründü,

KAŞIKÇI ALİ AMCA

KAŞIKÇI ALİ AMCA

Geçen gün caminin doğu kapısının duvarının dışında, hemen duvar dibinde gördüm Ali Amca

HOŞ GELDİN BAHAR

HOŞ GELDİN BAHAR

Nerede yaşadığımızı bilmiyoruz. Bazen oluyor ki aradıklarımızı bulmak için bütün uzay

MANA HAREKETİ

MANA HAREKETİ

Yüzlerce kişi bir arda bulunuyorduk. Bizim bir arada bulunduğumuz vakitte binlerce kişinin bir a

ŞEFKAT ARAS’A MEYDAN OKUYORDU

ŞEFKAT ARAS’A MEYDAN OKUYORDU

Hınıs Lisesi’nde okuyordum. 1975-1976 yıllarıydı. Mevsim kıştı. Her taraf bembeyaz kar

YAZMAK BUZDAĞINA BENZER

YAZMAK BUZDAĞINA BENZER

Aysberg denen buzdağının bir kısmı su yüzünde bir kısmı su altındadır. Buzdağının gö

AYAKLARINI UZATMA

AYAKLARINI UZATMA

Bir sabah namazı vaktiydi. Bursa Ulu Cami’deydik. Manevi havanın en yüce anları yaşanıyordu.

“ENSAR”

“ENSAR”

Dün kardeşimle Mahmudiye’ye gitmiştik. Caminin birinde yatsı namazını kılıp bir tanıdıkt

KÜÇÜK CİHADDAN BÜYÜK CİHADA DÖNÜYORUZ

KÜÇÜK CİHADDAN BÜYÜK CİHADA DÖNÜYORUZ

İki cihan serveri peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) söylediği sözlerin anlamı

İNSAN NE YAPAR?

İNSAN NE YAPAR?

Çocuklar, ellerindeki oyuncaklar alınınca ağlar. Yıllar sonra oyuncağın ne olduğunu anlayın

HADİSLERE GÖRE BEŞ BİLİNMEYEN

HADİSLERE GÖRE BEŞ BİLİNMEYEN

Şu namaz işi çok ciddi görünüyor. Onu emreden işi çok sıkı tutuluyor. Şu koca kâinatın

Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.

Kevser:2

GÜNÜN HADİSİ

İslam hakkında.

"İslam beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduguna şehadet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, Kabe'ye haccetmek, Ramazan orucu tutmak" Buhari-İman:1

TARİHTE BU HAFTA

*Nizamü'l-Mülk'ün Şehadeti(14 Ekim 1092) *II.Kosova Zaferi(17 Ekim 1448) *Gedik Ahmed Paşa'nın Vefatı(18 Ekim 1482)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI