ABDÜLFETTAH EBU GUDDE’NİN KALEMİNDEN ÜSTAD BEDİÜZZAMAN-4

Esaretten kurtulup Van’a döndüğünde Müslüman safları ve cemaatleri arasındaki İslami gayretlerine tekrar yöneldi. O zaman, nefsini İslam ümmetinin sorunlarına feda eden bu büyük adam


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2021-08-31 03:16:07

Esaretten kurtulup Van'a döndüğünde Müslüman safları ve cemaatleri arasındaki İslami gayretlerine tekrar yöneldi. O zaman, nefsini İslam ümmetinin sorunlarına feda eden bu büyük adam Ankara hükümetinin dikkatini çekti.(1)

Onu Ankara'yı ziyaret etmesi için bir çok davetler oldu. Arkadaşı, Van valisi Tahir Paşa'nın(2) ricası sonunda bu davetlere icabet etti. Kendisine coşkulu bir karşılama hazırlandı. Fakat orada arzuladığı ortamı bulamadı.

Hükümet, medenileşme ihtiyacı ve Türkiye'yi Avrupai bir devlet haline getirebilmek için, İslam ruhundan ve şearinden uzaklaşmıştı. Bunun üzerine şu ünvanda bir makale neşretti; "Ey Mebuslar! Siz büyük bir gün için diriltileceksiniz!" (Mutaffifin Suresi; 83/4, 5 ayetlerinden mülhem) Bu yazıda millet meclisinden on şey talep etti ki, onların esasları iki tanedir;

1-Hükümet İslam dinin şeairini ve onların başı olan namazı yerine getirmekle mükelleftir.

2-Hükümet bilsin ki, Avrupa'nın sefalet ve cehaletine uymak, ümmet için büyük bir tehlikedir.

Bu yazı neticesinde parlementodaki altmış milletvekili tekrar dinin şeairini yerine getirmeye döndüler. Bu talepler milletvekilleri ve ordu kımandanlarına tevzi edilince, Bediüzzaman ile devlet reisi arasında şiddetli bir münakaşa cereyen etti. Bir gün divan-ı riyasette, elli-altmış meb'us huzurunda M. Kemal Paşa ile Bediüzzaman toplanmışlardı. Devlet reisi dedi ki;

-Sizin gibi kahraman bir hoca bize lâzımdır; sizi, yüksek fikirlerinizden istifade etmek için buraya çağırdık. Geldiniz, en evvel namaza dair şeyleri yazdınız, aramıza ihtilaf verdiniz!" 

O zaman Bediüzzaman namazın dindeki yeri ve önemi hakkındaki ayet ve hadisleri okudu sonra şiddetle ve hiddetle iki parmağını ileri uzatarak:

-Paşa.. paşa! İslâmiyet'te imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduddur" dedi.

Risale-i Nur Külliyatından Haşir Gününden bahseden "Onuncu Söz" adlı eserini te'lif ettiği zaman İstanbul'da gizlice bastırdı.(3) Bu risale şehirde ve civar illerde yayılınca, hükümet bunu Bediüzzaman'ın tutuklanmasına bir bahane ittihaz etti. Kendisi ve 120 talebesi tutuklandı. Sonra o ve yanındakiler mahkemenin cereyen edeceği Eskişehir'e götürüldü ki, oradaki muhakeme celseleri de 10 ay sürdü.

Mahkeme neticesi talebelerinden 5 tanesinin altı ay ceza alması ile neticelendi.(4) Kanuni deliller muvacehesinde Şeyh Nursi'ye isnad edilen suçlamaların sübut bulmadığı anlaşıldı. Mahkeme buna rağmen Bediüzzaman'a mahkeme hakiminin tasarrufuyla bir sene hapis cezası verdi.

Mahkeme reisi bu hükümde Said Nursi'nin te'lifatıyla devletin laik rejimine muhalefet ettiği ve Kemalist Devrim esaslarının yıkılmasına çalıştığı hükmüne istinad ediyordu ki, onlardan birisi Tesettür Risalesi idi.

Kur'an'dan aldığı müdafaa ile hakim ve onun medeni kanununa karşı müdafaya çalıştı. Said Nursi kendisine ittiham edilen suçlara karşı Kur'andan aldığı müdafasında şöyle diyordu;

"Ey heyet-i hâkime! Eğer bu işkenceli tevkifim, yalnız hayat-ı dünyeviyeme ve şahsıma ait olsa idi; emin olunuz ki, on seneden beri sükût ettiğim gibi yine sükût edecektim. Fakat tevkifim, çokların hayat-ı ebediyelerine ve muazzam tılsım-ı kâinatın keşfini tefsir eden Risale-i Nur'a ait olduğundan, yüz başım olsa ve her gün biri kesilse, bu sırr-ı azîmden vazgeçmeyeceğim ve sizin elinizden kurtulsam, elbette ecel pençesinden kurtulamayacağım."

Bu büyük adam bir mahkemeden beraat ettiği an, başka bir mahkemeye suçlu olarak sevk ediliyordu. Bu bağlamda 1950-60 senelerine kadar 47 mahkeme açıldı. Hepsi beraatla neticelendi. Bu mahkemelerde devleti yönetenlere nasihatlarda bulunmayı ihmal etmedi. Ve devlet idarecileri nezdinde tebeyyün etti ki, bu topluluk sadece İslami çalışmaların serbestisini ve İslam davet alanlarının genişlemesini murad ediyor. Ve bu bu hal, devleti idare edenlerin bu topluluğun güvenini kazanması için en büyük payın, başta ezanın Arapça olarak okunması olmak üzere İslam şiarlarına müsamaha edilmesi olduğuna delalet etti.

Ve yine idarecileri o sırada İslam alemini kuşatmakta olan komünizm tehlikesine karşı uyardı. Diyordu ki; "İslam'a her yönden yönelen komünizmi gerçek dindarlar kabul etmezler. İslam tek başına komünizm kargaşasını def etmeye kefildir." Bunun da İslam'ın günümüz anlayışına uygun bir anlatımla anlatan ve müşkülleri mantıki ve akli delillerle halleden Risale-i Nur'un okunmasıyla olabileceğini söylüyordu..

Hükümetten Ayasofya camiinin tekrar ibadete açılması ve okullara din derslerinin zorunlu olarak konulmasını talep etti. Ve yine diğer İslam ülkeleri ile bağların ve ilişkilerin kuvvetlenmesinin zorunlu olduğunu dile getiriyordu.

Gelen parçalar, onun hükümet yetkililerine gönderdiği mektup ve nasihatlardan bazılarıdır;

"Hedefimiz ve proğramımız evvelâ kendimizi, sonra milletimizi i'dam-ı ebedîden ve daimî, berzahî haps-i münferidden kurtarmak ve vatandaşlarımızı anarşilikten ve serserilikten muhafaza etmek ve iki hayatımızı imhaya vesile olan zındıkaya karşı Risale-i Nur'un çelik gibi hakikatlarıyla kendimizi muhafazadır."(Tarihçe-i Hayat , s.560 )

" Reisicumhur'a ve Başvekil'e...

Kabir kapısında ve seksen küsur yaşında, birkaç hastalıkla hasta bulunan ve ölüme kendini yakın gören bir bîçare garib ihtiyar der ki: Size iki hakikatı beyan ediyorum: Evvelâ: Sizlerin Pakistan ve Irak'la gayet muvaffakıyetkârane ittifakını, bu millete kemal-i samimiyetle, sürur ve ferah ile kazanmanızı bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz. Bu ittifakınızı, inşâallah dörtyüz milyon İslâm'ın sulh-u umumîsine ve selâmet-i ammenin teminine kat'î bir mukaddeme olarak ruhumda hissettim. Ve namaz tesbihatındaki kuvvetli bir ihtar ile bunu size yazmaya mecbur kaldım. Otuz-kırk seneden beri dünyayı ve siyaseti terkettiğim halde, şiddetli bir alâka ile bu ihtar-ı kalbînin sebebi: Elli seneden beri imanı kurtarmak için gayet kısa bir yolu bulan ve Kur'anın bu zamanda bir mu'cize-i maneviyesi olan Risale-i Nur'un Arabistan ve Pakistan'da her yerden daha ziyade tesiratı olduğu ve makbul olması, hattâ aldığımız habere göre, mahkemece tesbit edilen mikdarın üç misli Risale-i Nur'un talebelerinin o havalide bulunmalarıdır. Bu sır için âhir hayatımda kabir kapısında bu netice-i azîmeyi görmek ve beyan etmeye ruhen mecbur oldum.

Sâniyen: Irkçılık fikri, Emevîler zamanında büyük bir tehlike verdiği ve hürriyetin başında "kulüpler" suretinde büyük zararı görülmesi ve birinci harb-i umumîde yine ırkçılığın istimali ile mübarek kardeş Arabların mücahid Türklere karşı zararı görüldüğü gibi, şimdi de uhuvvet-i İslâmiyeye karşı istimal edilebilir ve istirahat-ı umumiye düşmanları gizli dinsizler, yine o ırkçılıkla büyük zarar vermeğe çalıştıklarına emareler görünüyor. Halbuki menfî hareketle başkasının zararıyla beslenmek, ırkçılığın seciye-i fıtrîsi olduğu halde; evvelâ başta Türk milleti dünyanın her tarafında müslüman olduğundan onların ırkçılıkları İslâmiyetle mezcolmuş, kabil-i tefrik değil. Türk, Müslüman demektir. Hattâ Müslüman olmayan kısmı, Türklükten de çıkmışlar. 

Türk gibi Arablarda da Arablık ve Arab milliyeti İslâmiyetle mezcolmuş ve olmak lâzımdır. Hakikî milliyetleri İslâmiyettir. O kâfidir. Irkçılık, bütün bütün bir tehlike-i azîmdir..(Emirdağ Lahikası-2, s. 222 ) Onun kelamı burada sona eriyor. Rahimehullah.

Bu mücahid alim 130 küsur eser bıraktı, bunların üçte biri Arapçadır. Diğerleri Türkçedir. Kısa kesmek için isimlerini zikretmedim.

-devam edecek-

Dipnotlar 

1-Abdulfettah Ebu Gudde merhum burada bir zühul yapmış. Üstad esaretten dönünce(1918) İstanbul'a gelmiştir. İstanbul'da işgal güçleri aleyhindeki faaliyetlerinden dolayı, Ankara hükümetince davet edilmiştir. Ve Van'dan değil, İstanbul'dan Ankara'ya 1922'de gitmiş, 1923'te Ali Şükrü beyin katli hadisesinden sonra da Ankara'dan ayrılıp Van'a avdet etmiştir. Geniş bilgi için; Abdülkadir Badıllı, Mufasssal Tarihçe-i Hayat, Cilt: 1, s. 579, İst, 2019

2-Merhum Ebu Gudde burada da zühul etmiş. Tahir Paşa değil, Tahsin bey. Tahsin(Uzer) bey Tahir Paşa merhumdan sonra Van Valisi olmuştur. Tarihçe-i Hayat'ta da şöyle yazılıdır; "Eski Van Valisi, dostu meb'us Tahsin Bey vasıtasıyla davet edildiği için, nihayet karar verir ve Ankara'ya gelir.(Tarihçe-i Hayat, s. 139) 

3-Buradaki kısımlarda merhum Ebu Gudde konuları özetlemek ihtiyacından kısa ve kesik gitmiş. Halbuki Üstadın Ankara'dan 1923'de ayrılıp Van'a gitmesinden sonra, kısaca Van'daki 2 senelik kadar hayatı, Şeyh Said hadisesinden sonra Batıya sürgün edilmesi, sonra hükümetin dini neşriyatı yasak etmesine vs değinmek gerekirdi.

Ayrıca Haşir Risalesi gizlice bastırılmamıştır. Üstad Eskişehir mahkeme müdafaasında buna şöyle değinir; "Yalnız bu kadar var ki; "Onuncu Söz" namında haşre dair olan risaleyi, daha yeni harfler çıkmadan evvel tab'ettirdik. Hükûmetin büyük memurlarının ve meb'uslarının ve valilerinin ellerine geçti, kimse itiraz etmedi. Ondan, sekizyüz nüsha intişar etti."(Tarihçe-i Hayat s: 243)

4-Beş talebesi değil, 15 mazluma ceza verilmiştir; "Yüzonbeş adamdan onbeş masumlara beş-altı ay ceza verildi. (Tarihçe-i Hayat, s. 261 )

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

BEDİÜZZAMAN HAKKINDA ÖN-YARGI SEBEBİ OLAN İKİ MESELE-3

BEDİÜZZAMAN HAKKINDA ÖN-YARGI SEBEBİ OLAN İKİ MESELE-3

İkinci başlığıma geçiyorum. Bu taife yine diyorlar ki; “ Efendim, Said Nursî’ye vahiy gel

BEDİÜZZAMAN HAKKINDA ÖN-YARGI SEBEBİ OLAN İKİ MESELE-2

BEDİÜZZAMAN HAKKINDA ÖN-YARGI SEBEBİ OLAN İKİ MESELE-2

Bakın bu gün Regaib kandili. Benim kanaatim –ki siz de destekleyeceksiniz- şu an Türkiye’de

BEDİÜZZAMAN HAKKINDA ÖN-YARGI SEBEBİ OLAN İKİ MESELE

BEDİÜZZAMAN HAKKINDA ÖN-YARGI SEBEBİ OLAN İKİ MESELE

-Bediüzzaman Ne Demek?- -Yazdı mı? Yazdırıldı mı?-

AZÄ°Z ÃœSTADIMA

AZÄ°Z ÃœSTADIMA

Aziz üstadım; seni tanıdığıma, eserlerini okuduğuma şükür ediyorum. Sana talebe olma şe

MEĞER İŞ BİZİM ANLADIĞIMIZ GİBİ DEĞİLMİŞ

MEĞER İŞ BİZİM ANLADIĞIMIZ GİBİ DEĞİLMİŞ

Biz münevverler, ekseriyet itibariyle herhangi bir içtimai meselede gazete haberleriyle iktifa ede

BÂZI MÛTEBER KAYNAKLARDA BEDÎÜZZAMÂN’IN DOĞUM TÂRÎHİ

BÂZI MÛTEBER KAYNAKLARDA BEDÎÜZZAMÂN’IN DOĞUM TÂRÎHİ

1- Bedîüzzamân Saîd Nursî: Târihçe-i Hayâtı, Eserleri, Meslek ve Meşrebi, Doğuş Ltd. Şi

BEDİÜZZAMAN’IN KİM VE NE OLDUĞU

BEDİÜZZAMAN’IN KİM VE NE OLDUĞU

Rahmetli Said-i Nursi veya Kürdi'nin nasıl yaşadığını ve nasıl öldüğünü öğrenmek içi

SAÄ°D-Ä° NURSÄ°

SAÄ°D-Ä° NURSÄ°

Abdürrahim ZAPSU Yetmiş yıl evvel Van vilâyetinin Nurs köyünde doğdu. Babasının ismi Mirza

ABDÜLFETTAH EBU GUDDE’NİN KALEMİNDEN ÜSTAD BEDİÜZZAMAN-5

ABDÜLFETTAH EBU GUDDE’NİN KALEMİNDEN ÜSTAD BEDİÜZZAMAN-5

Bu anlattıklarımız, mücahid alim Said Nursi’nin hayatının bazı safhaları ve lem’alarıdÄ

ABDÜLFETTAH EBU GUDDE’NİN KALEMİNDEN ÜSTAD BEDİÜZZAMAN-4

ABDÜLFETTAH EBU GUDDE’NİN KALEMİNDEN ÜSTAD BEDİÜZZAMAN-4

Esaretten kurtulup Van’a döndüğünde Müslüman safları ve cemaatleri arasındaki İslami gayr

ABDÜLFETTAH EBU GUDDE’NİN KALEMİNDEN ÜSTAD BEDİÜZZAMAN-3

ABDÜLFETTAH EBU GUDDE’NİN KALEMİNDEN ÜSTAD BEDİÜZZAMAN-3

Bu kısa fetret dönemi sonrasında tüm himmetini bütün iÅŸlerde dinin tahkimine ve zayıflık gÃ

Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O, üstündür, hikmet sahibidir.

HAÅžR, 1

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Kim, müslüman kardeşinin namusunu ve şahsiyetini korursa, Allah onun yüzünü kıyamet gününde cehennem ateşinden uzak tutar."

Tirmizî.

TARÄ°HTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI