HALDEN ANLAMAK-1

Halden anlamak bir sanattır. Yeryüzünün en büyük sanatlarından biridir. Halden anlamak: ruhta ahenk, gönülde estetik, kalpte ritim, akılda ölçü demektir.


İbrahim Köse

ibrahimkose60@gmail.com

2021-06-23 06:19:15

Halden anlamak bir sanattır.

Yeryüzünün en büyük sanatlarından biridir.

Halden anlamak: ruhta ahenk, gönülde estetik, kalpte ritim, akılda ölçü demektir.

İnsan davranışları bilimlerinde empati yapmak, karşısındakini tanımak, anlamak; onun durumunu, onun halini hissetmek, onu keşfetmek, onu öğrenmek çok önemlidir. Bu alanda ilerlemeyen kişiler bilhassa sosyoloji ve psikoloji meydanlarında at koşturamazlar. Yani insanları etkileme, eğitme, yönetme alanlarında başarılı olamazlar.

Aşıklar, sözden ziyade hâle vurgundurlar. Halden anlamayanlar aşık olamazlar. Şair Rıza Tevfik "Gözlerin" şiirinde diyor ki:

"Ruhumda gizli bir emel mi arar, 

Gözlerime bakıp dalan gözlerin?

Aklıma gelmedik bilmece sorar,

Beni hülyalara salan gözlerin."

Ruha hitap etmenin en güzel yolu gözlere bakmaktır, yüze bakmaktır, jestlere mimiklere bakmaktır. Saça sakala, ele avuca, elbiseye ayakkabıya bakmaktır. Hatta sadece bakmak yetmez, anlamak da gerekir. Acaba, eğitmenlik, belletmenlik, müdebbirlik mürebbilik, kısacası bunların tümünü içine alan öğretmenlik sanatı bir aşık kadar da mı dikkat edilmeye ve halden anlamaya layık değildir?

Şairler değil insanın; dağın, denizin, ağacın ve çiçeğin bile halinden anlar. Yahya Kemal Beyatlı "Açık Deniz" şiirinde diyor ki:

...

"Rûhunla karşı karşıya kaldım o med günü,

Şekvânı dinledim, ezelî muztarip deniz!

Duydum ki rûhumuzla bu gurbette sendeniz,

Dindirmez anladım bunu hiç bir güzel kıyı;

Bir bitmeyen susuzluğa benzer bu ağrıyı."

Bu mısralarda şair adeta denizle konuşuyor. Denize ne kadar çok dikkatli bakıyor ki yükseldiğini görüyor, kıyısını fark ediyor , ıstırabını anlıyor ve denizi kendi ruhuyla özdeşleştiriyor. Veya diğer bir ifadeyle şair, ruhundaki duyguları ifade ederken denize, kendisiyle özdeşleşecek kadar dikkatli bakıyor.

Yunus Emre de, kırlardaki sarı çiçeğin halinden, dilinden anlayarak, onunla konuşuyor ve ona halini soruyor:

SORDUM SARI ÇİÇEĞE

Sordum sarı çiçeğe: Benzin neden sarıdır?
Çiçek eydür: Ey derviş ahım dağlar eritir.

Yine sordum çiçeğe: Boynun neden eğridir?
Çiçek eydür: Ey derviş kalbim Hakk'a doğrudur.

Yine sordum çiçeğe: Gözün neden yaşlıdır?
Çiçek eydür: Ey derviş bağırcığım başlıdır.

Acaba bir öğretmen, bir öğretici; öğrencisine şairin denize baktığı gibi baksa, kendisiyle olan yakınlıklarını ve benzerliklerini bulsa ne olur? Yunus'un çiçeğe sorduğu gibi o da öğrenciye: "Anen baban var mıdır, ne iş yapar?"diye sorsa öğrencisini tanısa ne kaybeder? Şairin doğayı tanıdığı kadar öğrencisini tanımayan, Yunus'un sarı çiçekle konuştuğu kadar öğrencisiyle konuşmayan bir öğretmen, bir eğitmen veya bir müdebbir, nasıl halden anlayabilir? Nasıl öğrencinin derdine derman olabilir?

Diğer ünlü bir şairimiz olan Ahmet Haşim ise "O Belde" şiirinin konumuzla ilgili bölümünde şöyle diyor:

...

Ne sen,
Ne ben,
Ne de hüsnünde toplanan bu mesa, (akşam)
Ne de alam-fikre bir mersa, (liman)
Olan bu mai deniz
Melali anlamayan nesle aşina değiliz. 

...

Kadınlar orda güzel, ince, saf, leylidir,
Hepsinin gözlerinde hüznün var,
Hepsi hemÅŸiredir veyahut yar;
Dilde tenvim-i ıstırabı bilir.

...

Şair, bu şiirde öyle bir nesil istiyor ki insanın melalini, yani insanın üzüntüsünü bilsin, derdini, sıkıntısını anlasın. Şair yine yukarıdaki mısralarında, kadınları sadece ya eş ya da kardeş olarak gördüğü mısralarında; öyle kadınlar istiyor ki gönüldeki ıstırabı bilsin, eşini çocuğunu akrabasını tanısın, onların dertlerine deva olsun, kederlerine ortak olsun, mutluluklarına mutluluk katsın. Demek ki insan şair gibi hayallerinde bile insanın üzüntüsünü, ıstırabını ve kederini bilen birilerini arıyor.

Ne olur acaba bir öğretmen öğrencisinin üzüntüsünü, ıstırabını bilse, öğrencisini dinlese, onu anlasa. İlla da insanların üzüntüsünü, ıstırabını anlamak için hayal ülkesi "O Belde"ye gitmek gerekmez. Her öğretmen bunu her sınıfta yapabilir. Ne yavrularımız var ki dertlerini içine atıp susmaktadır. Ne çocuklarımız var ki yanını çeke çeke yanımızda durmaktadır. Ne evlatlarımız var ki gözlerimize baka baka dertlerini, acılarını, sıkıntılarını kalbine gömmektedir.

Öğretmenlik, eğitimcilik sanatı öğrencinin hüzün ve ıstırabını bilme sanatının taa kendisidir. Hele hele günümüzde şehit çocuklarının, bölünmüş aile çocuklarının, huzursuz aile çocuklarının ve gurbette yaşayan aile çocuklarının, ne kadar çok kendisini tanıyan ve halinden anlayan öğretmenlere ihtiyacı vardır.

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

ANTAKYA DEDİKLERİ ÇÖKELEK YEDİKLERİ

ANTAKYA DEDİKLERİ ÇÖKELEK YEDİKLERİ

Antakya’da iki yıl görev yaptıktan sonra, öğretmenlikte Reyhanlı yıllarımız başladı.

TUVALETLERDE BEKLEYEN ÇOCUK

TUVALETLERDE BEKLEYEN ÇOCUK

Soğuk bir ocak ayıydı. Bir iş için Ankara’ya gitmiştim. Diyanet İşleri Din Eğitimi Genel

HALDEN ANLAMAK-2

HALDEN ANLAMAK-2

Hüzünler, dertler ve acılar şairi Fuzuli de çeşitli gazellerinde bakın neler söylüyor:

HALDEN ANLAMAK-1

HALDEN ANLAMAK-1

Halden anlamak bir sanattır. Yeryüzünün en büyük sanatlarından biridir. Halden anlamak: r

ÇİÇEK, KOYUN, ÖĞRETMEN

ÇİÇEK, KOYUN, ÖĞRETMEN

Çiçeklerin dilinden anlamak isterdim. Kelebeklerle, arılarla, uğur böcekleriyle karşılaşın

ÖĞRETMEN BAŞKA BİRİSİ DEĞİLDİR

ÖĞRETMEN BAŞKA BİRİSİ DEĞİLDİR

Bugün okulda iken şöyle bir çanta muhabbeti oldu. Okulun en çok sevilen, kibar, efendi, tatl

ÖĞRETMENDEN İSTENEN

ÖĞRETMENDEN İSTENEN

Bir eve fareler köstebekler alışmış. Ev halkı çare olarak yavru bir kediyi eve getirerek düÅ

ÖĞRETMENLİK BİR SEVDADIR

ÖĞRETMENLİK BİR SEVDADIR

“Gözlerim kapalı ama görüyorum, Şimdi Türkiye’nin bütün okullarında zil çalıyor.

Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah'ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.

TAHRÃŽM,6

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Evlad ve Akrabalara Ä°yilik

"Bir baba çocuğuna güzel ahlaktan daha üstün bir miras bırakamaz" [Tirmizi, Birr 33, (1953)]

TARÄ°HTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI