ABDÜLFETTAH EBU GUDDE’NİN KALEMİNDEN ÜSTAD BEDİÜZZAMAN-2

Van valisinin daveti üzerine Türkiye’nin kuzey doğusundaki Van’a gitti ve burada 15 sene kaldı. Bu süre zarfında Horhor medresesinde ders verdi ve bir çok ulema ve şeyh ile karşılaştı. İrşad ve dinlerini öğretmek gayesiyle civardaki bir çok kabile ve aşireti dolaştı.


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2021-06-01 02:28:56

Van valisinin daveti üzerine Türkiye'nin kuzey doğusundaki Van'a gitti ve burada 15 sene kaldı. Bu süre zarfında Horhor medresesinde ders verdi ve bir çok ulema ve şeyh ile karşılaştı. İrşad ve dinlerini öğretmek gayesiyle civardaki bir çok kabile ve aşireti dolaştı.

Adeti üzere oradaki yetkililerle görüşmeleri esnasında şunu bildi ki; eski tarz İlm-i Kelam, asri ilimleri okuyanları ve tabii ilimleri ders görenleri iknada tek başına kafi gelmez. Bunun üzerine kısa zamanda Coğrafya, Matematik, Fizik ve Astronomi gibi fenlerin esaslarını öğrendi.(1)

Kendi nefsinde yakin hâsıl etti ve karar kıldı ki, bu zamanda maksad, asıl ve netice olan İslam akidesi ve dini ilimlerin yanında fenni ilimleri de tedris şarttır, tâ ki, sadece fenni ilimleri okuyanların İslam inancına hidayetleri için bir yol olsun. Kendi medresesinde bunu uyguladı ve hayatı boyunca da bu yolu takip etti.

Bunun neticesinde şu neticeye ulaşılır ki; İslam fıtratın dinidir. Ve bu, onun izlediği yol ve hareketinin başlangıç nüvesi oldu. Orada inşasına çalıştığı Medresetüz Zehra adlı üniversite, bu yolda atılan bir adımdan başka bir şey değildir. Ta ki insanlar -bütün insanlık- idrak etsin ki, İslam dini insaniyet dinidir ve fıtri bir dindir. Ve Kur'an hakka ve doğruya götüren bir mürşid kitabullahtır.

Ve medresesini Mısır'daki Camiü'l Ezher'i örnek alarak büyük bir İslami Üniversite olarak genişletmeye karar verdi. Burada Kur'ani ilimlerin yanında müsbet ilimler de okutulacaktı. Böylece bu üniversiteden çıkacak talebeler gitttikleri her yerde İslam'ın neşrine vesile olacaklardı. Bu onun aradığı fikirlerdi. Ve bu fikrin fikri merhaleden ameli merhaleye geçmesi gerekiyordu. Bunu gerçekleştirmek için İstanbul'a gitmeye karar verdi.

İstanbul'a geldiğinde ulema ve ileri gelenleri, geliş gayesini onlara anlatmak ve bu projeye ilmi ve maddi desteklerin talep etmek için toplantılara davet etti. Bu toplantılara katılanlar ondaki nadir zeka, ileri görüşlülük ve selim fikirleri fark ettiler ve onu çok beğendiler. Gelişinden bir müddet sonra bir yazar gazetesinde onu şöyle vasfetmişti; "Şarkın yalçın kayalıklarından, bir ateşpare-i zekâ, İstanbul âfâkında tulû' etti."

İstanbul'da bulunduğu sırada Mısır diyarının müftüsü ve oranın büyük alimi İmam Şeyh Muhammed Bahit-i Mutii kendisini ziyaret etti ve ona sordu;

 مَا تَقُولُ فِى حَقِّ اْلاَوْرُوبَائِيَّةِ وَ الْعُثْمَانِيَّةِ

 "Avrupa ve Osmanlılar hakkında ne diyorsunuz, fikriniz nedir?"

Bediüzzaman ona şöyle cevap verdi;

 "اِنَّ اْلاَوْرُوبَا حَامِلَةٌ بِاْلاِسْلاَمِيَّةِ فَسَتَلِدُ يَوْمًا مَا وَ اِنَّ الْعُثْمَانِيَّةَ حَامِلَةٌ بِاْلاَوْرُوبَائِيَّةِ فَسَتَلِدُ يَوْمًا مَا

"Avrupa, bir İslâm devletine hâmiledir, günün birinde onu doğuracak. Osmanlılar da Avrupa ile hâmiledir, o da onu doğuracak."

Bu cevabı dinleyen Şeyh yanındakilere şöyle dedi; "Bu gençle münazara edilmez. Ben bu cevapla ikna oldum."

İstanbul'da hayatı, bir derece siyasî idi. Meşrutiyetin ilan edilmesinden sonra bütün himmetini; hitabeler, kitaplar ve yazılarıyla İslam'da meşrutiyet mefhumu, siyasi hayat üzerinde İslam tesirinin ne olduğunu anlatmaya ve meşrutiyetin adab-ı İslamiye ile takviye edilmesi gerektiğine sarf etti.

Diyor du;

" Ey evlad-ı vatan! Hürriyeti sû'-i tefsir etmeyiniz, tâ elimizden kaçmasın. Ve kokuşmuş olan eski esareti başka kabda bize içirmekle bizi boğmasın.Zira hürriyet, müraat-ı ahkâm ve âdâb-ı şeriat ve ahlâk-ı hasene ile tahakkuk eder ve neşvünema bulur."

İnkilabdan sonra neşrettiği makalelerinden birinde, hâkim zümrenin garplılaşma ve ladiniliğe teveccühü esnasında şöyle demişti;

"Yaşasın Şeriat-ı Ahmedî (Aleyhissalatu vesselam) Şeriat-ı garra, kelâm-ı ezelîden geldiğinden ebede gidecektir. Nefs-i emmarenin istibdad-ı rezilesinden selâmetimiz, İslâmiyete istinad iledir. O hablülmetine temessük iledir. Ve haklı hürriyetten hakkıyla istifade etmek, imandan istimdad iledir. Zira Sâni'-i Âlem'e hakkıyla abd ve hizmetkâr olanın, halka ubudiyete tenezzül etmemesi gerektir. Herkes kendi âleminde bir kumandan olduğundan, âlem-i asgarında cihad-ı ekber ile mükelleftir. Ve ahlâk-ı Ahmediye ile tahalluk ve Sünnet-i Nebeviyeyi ihya ile muvazzaftır.

Ey devlet işlerini üstlenenler! Tevfik isterseniz, Allah'ın kainata koyduğu fıtrat yasalarına uygun hareket ediniz. Yoksa tevfiksizlik ile cevab-ı red alacaksınız. Bizim cemaatımızın meşrebi: Muhabbete muhabbet ve husumete husumettir. Yani beyn-el İslâm muhabbete imdad ve husumet askerini bozmaktır. Mesleğimiz ise, ahlâk-ı Ahmediye ile ahlaklanmak ve Sünnet-i Peygamberîyi ihya etmektir. Ve rehberimiz Şeriat-ı Garra ve kılıncımız da kati bürhanlar ve maksadımız i'lâ-i Kelimetullahtır."

Meşhur 31 Mart Hadisesinin akabinde tutuklananlar bereber o da tutuklandı.

Mahkemede hakim kendisine sordu;

-Sen de şeriat istemişsin?

Bedîüzzaman cevab verir:

-Şeriatın bir hakikatına, bin ruhum olsa feda etmeye hazırım. Zira şeriat, sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir. Fakat ihtilâlcilerin isteyişi gibi değil!

Bu mahkeme önündeki müdafasını daha sonra; "İki Mekteb-i Musibet Şehadetnamesi yahut Divan-ı Harb-i Örfî" adıyla neşretti.

 -Devam edecek-

Dipnot 

(1)Merhum Ebu Gudde'nin yazdığı bu husus, Tarihçe-i Hayat'ta şu şekilde dile getirilmektedir; "Bedîüzzaman Van'da bulunduğu müddet zarfında, o zamana kadar edindiği fikir ve mütalaalar ve ilmî ve dinî tedris usûllerini görmek ile ve zamanın ihtiyac-ı zarurîlerini nazar-ı itibare almakla kendisine mahsus bir usûl-ü tedris icad eder. Bu da, hakaik-i diniyeyi asrın fehmine uygun en yeni izah ve beyan tarzlarıyla isbat etmek suretiyle talebelerini tenvir etmektir."(Tarihçe-i Hayat, s. 47)

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Gökleri ve yeri yaratan, bunları yaratmakla yorulmayan Allah'ın ölüleri diriltmeye de gücünün yeteceğini düşünmezler mi? Evet O, herşeye kadirdir.

Ahkaf, 33

GÜNÜN HADİSİ

Kim Allah'ın Kitabını öğrenir ve sonra da onda bulunanlara uyarsa, Allah onu, dünyada dalaletten çıkarıp doğru yola sevkeder, ahirette de kötü hesabtan korur

Ravi:İbnu Abbas(r.a.)

TARİHTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI