ŞİA’YA NASIL BAKMALI VE İSLAMİ İNANÇ ATLASI İÇİNDE NASIL KONUMLANDIRMALI?

Molla Musa beyin prensip olarak Sünnilikle Şiilik arasındaki ihtilaflı meseleleri bu kadar teknik/soğuk bir kalıpta ele alması ve dolayısıyla bilvesile meselenin hafife alınması doğru bir yaklaşım sayılamaz


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2020-12-24 17:37:04

Molla Musa beyin prensip olarak Sünnilikle Şiilik arasındaki ihtilaflı meseleleri bu kadar teknik/soğuk bir kalıpta ele alması ve dolayısıyla bilvesile meselenin hafife alınması doğru bir yaklaşım sayılamaz. http://www.cevaplar.org/index.php?content_view=8615&ctgr_id=123

Tarih boyunca Şiiliğin felaket boyutundaki rahneleri ortadadır. İmamet onlarda sadece hilafetle sınırlı olmayıp kevni bir velayettir ve imamların açık veya örtülü bir biçimde vahiy aldıklarına kaildirler. Hatta Allah'ın yerine kâinatta tasarruf ederler. Humeyni de 'El Hükümet el İslamiye' adlı kitabında bu minvalde görüşler serdetmektedir. Hatta bizde Şii olmasa da, Alevi meşrep olan Niyazi Mısri, 'Mevaid el İrfan' (İrfan Sofraları) adlı eserinde Hazreti Fatıma, Hasan ve Hüseyin'in vahiy aldığına kaildir.

İmamet meselesi bu kadar basite indirgenecek bir mesele değildir. Sadece Peygamberin sıfatlarını değil aynı zamanda Allah'ın da bazı sıfatlarını paylaşmaktadırlar.

Dolayısıyla, imamları peygamberlik mertebesine denk ve yakın görülüyorlar. Hatta onlar arasında imamlar ulu'l azm peygamberlerden mertebece daha ulu ve yücedir. İmamet onlarda furu'dan olmayıp usüldendir. Dolayısıyla akaidin temel meselelerindendir. Buradan da birçok mesele teferri etmekte dallanıp budaklanmaktadır.

Bu, tekfir meselesiyle de bağlantılıdır. İmamet meselesi usulden olduğu için Şii dairesinde olmayanlar hakiki veya gerçek Müslüman sayılmazlar. Bundan dolayı arkalarında namaz kılınmazdı. Humeyni Sünnileri müellefe-i devrim ve mezhep görerek takiyye ile bunu tadil etmiştir. Şafilerden İbn-i Hacer veya Hanefilerden İbni Abidin'den nakledilen husus dakik görünmüyor. Hazreti Ebubekir'i sahabe saymaları ve Hazreti Aişe'yi aklamalarının yeterli olacağı sözü sahabeleri bir sınıf olarak görmemeyi de ihtiva eder. Oysa Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve Aşere-i Mübeşşere ve sair sahabeler de bu meselenin içindedir. Hazreti Ebubekir ile birlikte diğer sahabeleri de kabul etmeleri gerekir. Yoksa bir çiçekle bahar gelmez. Bu husustaki Şah Veliyyullah Dihlevi'nin İzaletü'l Hafa an Hilafeti'l Hulefa adlı eseri sahasında yazılmış en mufassal kitaplardan birisidir. Farsça'dan Arapçaya da aktarılmıştır. Bu hususta şafi ve kâfi kitaplardan birisidir.

Sahabeler ile ehli beytinin bir parçası olan ümmühat ül müminin de aynı şekilde Şiiler tarafından hüsnü kabul görmeli ve tebcil edilmelidir. Hazreti Faruk'un kızı Hafsa gibi müminlerin cümle anneleri de aynı şekilde hürmete layıktır.

 İslam'ın birinci kaynağı olan Kur'an hakkında da Şiiler ileri geri laf ederler. Bu hususta aralarında bir ittifak bulunmamaktadır. Kur'an- ı Kerim'in tahrif edildiğine dair geçmişten günümüze Şii müellifler arasında tartışmalar ve farklı görüşler dinmemiştir. Et-Tabersi, Faslul Hıtab fi ispati Tahrifi Kitabi Rabbil Erbab adlı eserinde Kur'an- i Kerim'in tahrif edildiğine kail olmuştur. Otantik ve tahrif edilmeyen Kur'an-ı Kerim hakkında da farklı görüşler serdederler. Sözgelimi, bunlardan birisi Fatıma Kur'an'ı adıyla andıkları mevhum kitaptır. İkincisi de Mehdi ile ortaya çıkacak üç kat hacimli ve büyüklüğündeki kitaptır. 

 İslam'ın ikinci kaynağı hadisler konusunda da ortaklığımız yoktur. Zira Sünni hadis koleksiyonlarına ve mecmualarına itibar etmez veya rivayet zincirini benimsemezler. Bunun nedeni; zincirde kendilerince onlarca makbul olmayan sahabenin yer almasıdır. Sahabe algılarından dolayı da kendi rivayet zincirlerini muttasıl ve merfu halinde Hazreti Peygambere kadar uzatmazlar. Dolayısıyla onların rivayet zinciri genelde Cafer-i Sadık yani Ebu Abdilllah'a dayanır. Oradan yukarı çıkmaz. Hazreti Peygamber yerine Cafer-i Sadık'a (Ebu Abdullah)dayandırırlar. Böylece sahabeler yerine farklı bir silsile ve zincir ikame ederler. Sahabeleri zincirden sakıt ve bypass ederler.

 Onların hadis senetleri külliyen metinleri de az çok farklıdır. Elbette mezhep konusunda Sünni mezheplerden birisine tabi değildirler. Cafer-i Sadık'a atfen Caferiye mezhebini esas alırlar. Bununla birlikte hadisler konusunda nasıl ki Cafer-i Sadık farklı bir merci ise, fıkıh konusunda da öyledir. 

Fıkhın kaynakları yani edille-i şer'iyye anlayışı da farklıdır. Sözgelimi kıyasa karşı çıkarlar. Hanbeliler kıyası dar dairede kullansalar da, Sünni mezhepler arasında ahkamın delilleri arasındadır. Bu konuda hilaf yoktur. Sadece Zahiri mezhebi farklı bir yol tutturmuştur. Hem hadis mevzuunda hem de Cafer-i Sadık'a dayandırılan fıkıh külliyatında (merviyat ve ahkam) meselelerin Sünnilerce makbul olması için her tabakada sahih bir şekilde nakledilmesi gerekir. Bu şekilde bize kadar ulaşması gerekir. On İki İmamcı anlayış akaitte merci olmadığı gibi, Mahmut Şeltüt ve Ezher'in son dönemlerdeki takındığı tutumun haricinde Caferilik de sahih bir mezhep telakki edilmemiştir. İranlılar ve Şiiler yalandan sakınmadıkları için Ehli Beyt adına birçok meselede katıp karıştırmada (des) bulunmuşlardır.

İmam-ı A'zam'ın Cafer-i Sadık'ın talebesi olduğu hususuna gelince; çağdaş olduklarında kesinlik varsa da talebelik de bu kesinlik yoktur. En azından yöntemleri farklıdır. Muhammed Ebu Zehra'nın Ebu Hanife kitabında değindiği gibi aralarında kıyasa dair bazı tartışmalar yaşanmıştır. Lakin talebeliği ve hangi konularda Cafer-i Sadık'tan istifade ettiği hususu kapalı ve buna dair kesin bir bilgi yoktur. Aksine kimi Şiiler Ebu Hanife'ye kötü maksatlar atfeder ve Cafer-i Sadık'ı zehirlediğini ileri sürerler. Alevilerin elinde yer alan Hüsniye kitabı bile Ebu Hanife'ye nasıl baktıklarını gösterir. Elbette Ehli Beytten olması nedeniyle başımızın tacıdır ve Cafer-i Sadık hakkında Sünni kesimler hürmet beslerler. Bazı Sufiler ise fakihleri ilzam için İmam-ı Azam'ın ondan iki yıl boyunca tasavvuf dersi aldığını savunurlar. Bu da ispatı mümkün olmayan bir kaziyedir.

 Bununla birlikte, Sünni kesimler dar dairede oluşturulan mezhep veya rivayetler zincirini itibara almazlar. Bunlar arasında doğru ve istifade edilebilecek hususlar elbette ki vardır. Lakin bu külli bir kabulü gerektirmez. Ehli tetkik ve tahkik elbette ki karşılaştırma düzeyinde ve dışında istifade edebilir. Cafer-i Sadık ile İmam-ı Azam arasında mezhep usulü noktasında pek benzerlik yoktur. Caferiye mezhebiyle Hanefi mezhebi arasında köprü kurmak da pek isabetli görünmüyor. Lakin Şiilerin, huruç hareketi sırasında arka çıkmadıkları aksine Ebu Hanife'nin destek verdiği İmam Zeyd ise fıkhi görüşleri itibarıyla Hanefi mezhebine yakındır. Mutezile ile de köprü kuran ve Vasıl Bin Ata'nın talebesi olduğu ifade edilen İmam Zeyd gibi, katıksız bir Mutezile olan Zemahşeri ve sair bazı Mutezile imamları da füruda Hanefi mezhebini benimsemişlerdir.

 İmamet anlayışında şurayı değil Allah tarafından tayini esas alırlar böylece bu mesele füru meselesi olmaktan çıkar usul/akait meselesi halini alır. Şiilerce 12 imam Allah tarafından tayin edildiği için onlara aynen Peygamber muamelesi yapılır ve onlar gibi tabi olunur. Ama Cafer-i Sadık'ın dışında kalan diğer imamlar sanki suskun imamlardır. Kendilerinden kayda değer nakiller yapılmamıştır. Tayinde insanın veya ümmetin tercih hakkı yoktur. Peygamber Allah tarafından tayin edilir halifeleri ise ümmet tarafından seçilir. Beni İsrail de ise peygamberler şeriat ve hüküm anlamında diğer peygamberlerin halifesidir. Zira o dönemde peygamberlik silsilesi kesilmemiştir. İslam'da ise Hazreti Muhammed ile birlikte kesilmiştir. Şiiler ise imamete yükledikleri anlam itibarıyla kesilmemiş gibi davranıyor. Bu ise bedihi olarak yanlıştır. Hristiyanlar dışında Allah'a çocuk atfeden ve peygamberi ilahlık seviyesine isal eden bir din olmadığı gibi Şiilik haricinde de kıyamete kadar imamet silsilesi öngören başka bir din veya mezhep bulunmamaktadır. 

Yahudilikteki Kohenler(Cohen) Harun Aleyhisselamın soyundandırlar ve dini alanı tedvir ile mükelleftirler. Ama muayyen bir sayıları ve dünyevi bir unvanları yoktur. Ehl-i Sünnet merkezli Ehli Beyt anlayışı gibidir. Kaldı ki, kendi ifadeleriyle de imamet meselesinde boşluk oluşmuştur. Bu boşluğa gaybubet demektedirler. Onlara göre hepten yok olmasa da Mehdi gaiptir. O zaman ümmete ilahi kılavuzluğu akla getiren tayinden maksat hâsıl olmamıştır! Tayin boşluğu ortadan kaldırmak içindir, hâlbuki Mehdi'nin gaybubetiyle bu hikmet ortadan kalkmıştır. Sonuç yanlış ise dayandığı imamet meselesi de yanlıştır. Demek ki Allah imamları tayin etmemiştir ve on iki imamcı Mehdi ve intizar telakkisi aklın sınırlarını zorlamaktadır. Aklın kabul etmeyeceği sadece zorlama ile kabul edilebilecek bir meseledir. Humeyni de Mehdi'nin zuhurundan bir nevi ümidini kestiği için onun yerine ikame edilen bir sistemi yani velayet-i fakihi hayata geçirmiştir. Sünnilere göre ise Hazreti Ebubekir'in seçilmesinde olduğu gibi halifenin seçimi de şura esasına göre şekillenir.

Sonuç olarak; Şia'yı elbette toptan aklamak doğru olmadığı gibi toptan tekfir etmek de yanlıştır. Bu nedenle de ehli bidat olarak tasnif edilmişlerdir. Dai olanla olmayan da ayrılmıştır. Bugünkü İran rejimi dai mesabesindedir ve bu açıdan da galiz mukabeleyi hak etmektedir.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

Mustafa Özcan, 2021-01-25 20:31:30

Nasıl İsrail'e karşı çıkıyorsak İran'a da aynı şekilde karşı çıkıyoruz. Çıkmak da hakkımız ötesinde vazifemiz. Kimse bize niye İsrail'i takıntı haline getirdin diyemezse (Yahudiler hariç) kripto Şiiler veya Şiiciler hariç kimse de bize niye İran'a taktın diyemez. Adamlar milyonlarca ehl-i İslam'ı kılıçtan geçiriyor. İsrail ve Batı'nın payandasıdır. Alaeddin Burucerdi gizlice mesaj teati ettiklerini söylerken İranlı kadın Sözcü Marziya Afham bunu reddetmektedir. Aradaki fark, takiyye dolgusudur. İran'ı İsrail gibi görmezsen zulümlerine çanak tutarsın. Mesele ona nasıl gözle baktığında. Ehl-i bidata olumlu bakarak virüs kapmış olabilirsin. Dolayısıyla bu nokta takıntın haline gelir. Ben ise İran'ı İsrail'e eşdeğer olarak görüyorum İslam dünyası açısından. Birisinin varlığı diğerine, birisinin yokluğu da diğerine bağlıdır. Şerler birbirini besliyor. Şerrin panzehiri ancak haktır, bu da Ehl-i Sünnet dairesinde yatmaktadır. Mustafa Özcan

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

KEMAL SAVMAN, 2021-01-21 21:00:52

Mustafa Hoca Şia\'ya yönelik değerlendirmesinde genellemeci davranmıştır. Bu, bütün Şiileri şimdi şia yöneticilerinin suçuna ortak kabul etmek anlamına gelmektedir. Elbette Şiilerin katılmadığımız bir çok görüşleri vardır. Ancak müslümanlar olarak küfre girmeye sebeb olmayan konulardaki ihtilaflarımızı müsamaha ile karşılamaktan başka çaremiz yoktur. Aksi takdirde vahet, islam birliği, ittihadı islam davasından bahsetmek sadece kuru bir laftan ibaret olacaktır. yahut islam birliği denildiğinde sadece sünnilerin birliği söz konusu edilmiş olacaktır ki, sünniler bile kendi aralarında bir çok görüş ayrılığına düşmüşlerdir. Bence hamset dilini bırakırsak bu çağda şiisiyle sünnisiyle tüm müslamanları islam birliği çatısı altında birleşmeye davet etmek gerekmektedir. bu bazı farklılıkları gündeme getirmemeyi gerektirmektedir. selamlar

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

serkan çakır, 2020-12-24 18:47:31

selamün aleyküm mustafa hocamıza bu tahkikli ve tasnifli yazısından dolayı teşekkür ediyoruz.Bölgemizde islam coğrafyasında yaşanılanlar göz önüne getirildiği vakit bazı değerlendirmelerin ne kadar hassas olduğu ve kaleme ele alırken de bu ciddi hususu göz ardı etmememin öneminin ifade edildiği biz yazı olmuş müteşekkiriz.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DÄ°ÄžER YAZILAR

HZ. AİŞE’NİN (radiyallahu anhâ) EVLİLİK YAŞINA DAİR

HZ. AİŞE’NİN (radiyallahu anhâ) EVLİLİK YAŞINA DAİR

Batılı inkarcılar ve onların fonladığı çevreler yaman bir çelişki içerisindedirler. Buda,

ÜRETİLEN ALGILARLA FİKİR SAHİBİ OLMAYA ÇALIŞMAK

ÜRETİLEN ALGILARLA FİKİR SAHİBİ OLMAYA ÇALIŞMAK

Vehhabilik meselesi zamanla dallanıp budaklanmıştır. Vehhabilik şemsiyesi altında birçok fikr

YEREL ORYANTALÄ°STLER

YEREL ORYANTALÄ°STLER

Din mücedditliği için yola çıkanlardan bir kısmı süreçte din münekkidi haline geldi. Zira

İTTİHAD-I İSLAM’IN ÖN ADIMLARI

İTTİHAD-I İSLAM’IN ÖN ADIMLARI

Ä°ttihad-ı Ä°slam, bize balon gibi uçarak gelmez. Belki, bizim ona gitmemiz lazım. Yollar daÄŸdaÄ

Ä°MANIN ÅžEHAMET-Ä° MANEVÄ°YESÄ°

Ä°MANIN ÅžEHAMET-Ä° MANEVÄ°YESÄ°

İslam ahlakının dinamik gücü, imandır. Çünkü, “İman hem nurdur hem kuvvettir. Evet, haki

MUHALEFET KULVARLARI

MUHALEFET KULVARLARI

Hak namına ve hakikat hesabına sırf gerçeği görmek ve göstermek, meseleleri tahlil etmek, sı

UYUYAN DEV UYANMIÅžTIR

UYUYAN DEV UYANMIÅžTIR

Evet, millet uyandı. İçerdeki hainler, dışardaki alçaklar ne yaparlarsa yapsınlar, artık Ana

YANLIÅž VE HAKSIZ Ä°NTERNET PAYLAÅžIMLARI

YANLIÅž VE HAKSIZ Ä°NTERNET PAYLAÅžIMLARI

dir. İnternet paylaşımlarındaki kaynak vermemek, metnin yazarını yazmamak, doğruluk olmadığ

MASONLAR VE ESAD AÄ°LESÄ°

MASONLAR VE ESAD AÄ°LESÄ°

Masonluk meselesi dallı budaklı bir mesele olduğundan ve yüksek dozda manipülasyon içerdiğind

OSMANLI DÜŞMANI BİR BARELVİ’NİN HEZEYANLARI

OSMANLI DÜŞMANI BİR BARELVİ’NİN HEZEYANLARI

Belki biraz garip gelecek ama peşinen söyleyelim ki anlatılan husus doğrudur. Stalin’in hocala

KADİROV:  KADİRİ-VEHHABİ KIRMASI 

KADİROV:  KADİRİ-VEHHABİ KIRMASI 

Ramzan Kadirov başkanlığındaki Çeçenlerin Suriye’den sonra Ukrayna’da da arz-ı endam etme

Kim Allah'a ve Rasûlü'ne îman etmezse, (bilsin ki) biz inkâr edenlere alevi çılgın bir ateş hazırladık.

(Fetih, 13)

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Yeryüzünde bir kötülük işlendiği vakit, ona şahid olan bunu takbih ederse (kötü olduğunu te'yid ederse), o kötülüğü görmemiş gibi zararından kurtulur. O kötülüğe şahid olmadığı halde, işittiği zaman memnun kalan kimse, sanki şahid olmuş gibi manen zarar

Ebu Davud, Melahim 17, (4345)

TARÄ°HTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI