TAKRİZ
Allah’a hamd, Hz. Muhammed (s.a.s.)’e, âline, ezvacına, ashabına salât ve selâm olsun. Her müslümanın malumudur ki, Allahu Teâlâ Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar insanlara istikamet yolunu göstermeleri, onları ifrat ve tefritten sakındırmaları için ard arda peygamber göndermiştir. Diğer Peygamberler gibi bizim peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) de Allah’ın son Nebisi ve Resulü olarak insanları hidayete ulaştırmak üzere bizzat Allah (c.c.) tarafından seçilerek gönderilmiştir
Allah'a hamd, Hz. Muhammed (s.a.s.)'e, âline, ezvacına, ashabına salât ve selâm olsun. Her müslümanın malumudur ki, Allahu Teâlâ Hz. Âdem'den Hz. Muhammed'e kadar insanlara istikamet yolunu göstermeleri, onları ifrat ve tefritten sakındırmaları için ard arda peygamber göndermiştir. Diğer Peygamberler gibi bizim peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) de Allah'ın son Nebisi ve Resulü olarak insanları hidayete ulaştırmak üzere bizzat Allah (c.c.) tarafından seçilerek gönderilmiştir. Nitekim Yüce Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ شَاهِداً وَمُبَشِّراً وَنَذِيراً وَدَاعِياً إِلَى اللَّهِ بِإِذْنِهِ وَسِرَاجاً مُّنِيراً
"Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı; Allah'ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik." (Ahzâb,33/ 45-46).
Allah'ın hidayet önderi ve aydınlatıcı kandil olarak gönderdiği Hz. Muhammed'in etrafını saran sahabeler de tıpkı onun gibi ilahi bir koruma altına alınıp bizlere bizzat Kur'an ile tanıtıldı. Bu bağlamda Yüce Allah /c.c.) şöyle buyurmaktadır:
مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعاً سُجَّداً يَبْتَغُونَ فَضْلاً مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَاناً سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْراً عَظِيماً
"Muhammed, Allah'ın Rasûlü'dür. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûya varırken secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, çiftçilerin hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah onlardan iman edip salih ameller işleyenlere mağfiret ve büyük mükâfat vadetmiştir."(el-Feth; 48/29).
Buradan da anlaşıldığı gibi Hz. Muhammed (s.a.s.) Allah'ın emri ve vahyiyle İslâm dinini biz insanlara tebliğ edip, vadesi geldiğinde vefat ederken arkasında birkaç emanet bıraktı. Bu emanetlerin ilki Kur'ân-ı Kerîm, ikincisi Sünnet-i Seniyye, üçüncüsü Ehl-i beyt, dördüncüsü de sahâbe-i kirâmdır. Bu sebeple ilk dönemlerden günümüze dek söz konusu dört unsur, dinimiz ve bu dine iman getiren ümmetimiz içerisinde âdeta imtiyazlı ve özel bir konumda kabul edilmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'de ve Hz. Peygamber'in (s.a.s.) hadislerinde bunların ehemmiyeti konusunda oldukça fazla tavsiye, teşvik, tedbir ve te'dib mahiyetli hükümler bulunmaktadır. Bu durum İslâm âlimlerinin İslâmî ilimlerin teşekkülünde her dört unsuru da birincil derecede göz önünde bulundurmasını, yazdıkları kitaplarda bu konuda büyük bir literatür oluşturmalarını gerekli kılmıştır. Müslüman milletler de tarih boyunca Kur'an'a, Sünnet'e, Ehl-i beyt ailesine ve sahâbe-i kirâma sevgi, saygı, itibar göstermişler; onları kendileri için öncü, rehber, lider ve model olarak kabul etmişlerdir.
Ancak Hz. Peygamber'in vefâtından belli bir dönem sonra sahabe arasında bazı hadiseler yaşandı. Dâhilȋ ve haricȋ sebeplerin alevlendirdiği bu hadiselerde Müslümanların gönüllerini yaralayan acı olaylarla karşılaşıldı. Böylece ümmet arasında tartışmalar, ihtilaflar baş gösterdi. Bu da farklı itikadi mezheplerin doğmasına, dolayısıyla sahabe hakkında bir takım eleştirel ya da ithamcı iddiaların zühuruna neden oldu. İlk dönemden bugüne kadar sahabe, tabiun, etbau't-tabiȋn, selef uleması ve müctehid imamlar çizgisine mensup olan İslâm âlimleri bizleri sahabe konusunda ikaz ve ihtar etmiş, İmam Ebu Hanife'nin dediği gibi "Bizler sahabeleri hayırdan başka bir şekilde anmayız" şeklinde formüle edilen bir sınır çizilmiştir. Bu sebeple da sahabe aleyhinde konuşmalara hoş bakılmamış, onlara yönelik edep çizgisini aşan görüş ve tavırlara âlimlerimiz tarafından bir takım cevabȋ reddiyeler yazılmıştır.
Elinizdeki çalışma da, 1980'li yıllarda Türkiye'de baş gösteren Hz. Muaviye aleyhtarı eğilimin sahabe karşıtı temayüllerini meşrulaştırmak amacıyla, yazarının da tasvib etmediği bazı emelleri doğrultusunda kullanmak istediği bir kitaba yönelik reddiye olarak yazılmış, ancak bugüne kadar bazı sebeplerden dolayı yayına verilmemiştir.
Kitabın müellifi olan Molla Musa Celâlȋ bu kitabını yazdıktan sonra ülkemizin yetiştirdiği son dönem İslâm âlimlerinden Molla Sadreddin Yüksel Hoca'ya götürüp göstermiş, rahmetli de kitabı kısa sürede gözden geçirdikten sonra şifahi selamıyla birlikte kitabı merhum Sıddık Şeyhanzade Hoca'ya bastırması için götürmesini söylemiştir. Bunun üzerine müellif Molla Musa, merhum Şeyhanzade'nin yanına gidip, kitabı Sadreddin Hoca'nın selamıyla teslim edip durumu izah edince, müellife "Seyda, siz beni zor bir karar arasında bıraktınız. Hz. Muaviye'yi müdafaa etmek üzere bir kitabı yazmanız iyi bir şeydir. Ancak bu kitapta reddiye yazdığınız Doç. Dr. İhsan Süreyya Sırma hocamız da çok değerli bir hocamızdır. Bu dönemde üniversitelerde böyle değerli hocalarımıza sahip çıkmamız gerekir. Bunu basarsak İhsan Hoca'ya karşı ayıp da olur." demiştir. Bunun üzerine müellif merhum Şeyhanzade'ye "Madem öyle diyorsunuz, ben sizi Hz. Muaviye'nin hatırı ile İhsan Süreyya Hoca'nın hatırı arasında bir tercihe davet ediyorum. Kitabı size emanet ediyor, buna göre matbaaya verip vermeme konusunda karar vermenizi bekliyorum." diyerek medresesinin bulunduğu Doğubeyazıt'a dönmüş, daha sonra da bu eser el yazması halinde kalıp matbaaya verilmemiştir.
Ancak bazı aracılar bu reddiye hakkında Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma hoca'ya bilgi vermişler, müellif ile İhsan Hoca Erzurum İlahiyattaki odasında görüşmüşler ve bu konuda örnek bir tavır göstererek birbirleriyle dostluklarını sürdürmüşlerdir. İhsan Hoca 2012 yılının Mayıs ayında Müftülüğün düzenlediği bir Konferans'a gelirken, akşam vakitlerinde müellifin medresesine gelip, müellifi ziyaret etmiş, yaklaşık üç saat boyunca sohbet etmiş, bu reddiye hakkında da konuşmuşlardır. İhsan Hoca oradaki gençlere bu yazılan reddiyenin örnek bir reddiye olduğunu belirterek hiçbir rahatsızlık ifadesinde bulunmamış, böylece orada hazır olan cemaat birisinin diğerine reddiye yazdığı iki âlimin ne kadar müsamahakâr, ne kadar nazik ve ne kadar sevgi ve saygı ifadeleri içerisinde birbirleriyle musahabe ettiklerine hayran kalmışlardır. Zira bizim kültürümüzde bulunan reddiye örnekleri her zaman bu derece güzel sonuçlanmamakta, hatta zaman zaman âlimler arasında kırgınlıklara sebep olmakta iken bu reddiye vesilesiyle iki âlim dost olmuşlardır.
İşte bu örnek tavrı birçok vesileyle anlatan İhsan Süreyya Hocamız'ı 2015 veya ona yakın bir tarihte İstanbul Beyazıt Meydanındaki Kitap Fuarında Beyan Yayınları standında gördüğümde, selam ve hürmetle yanına gittim. Beni görür görmez yanında bulunan bir arkadaşını çağırarak "Hele buraya gel sana bir şey söyleyeyim" dedi. Arkadaşı yanına geldiğinde beni gösterip şöyle dedi: "Sen bu genci tanıyor musun?" O da beni hiç görmediğinden "Hayır, tanımıyorum" dedi. İhsan Hoca ona "Bu genç benim hakkımda ilk defa güzel bir reddiye yazan kıymetli bir âlimin oğludur." dedi. Ben de orada İhsan Hocamızın bu örnek nezaket ve ahlakına bir kez daha şahid oldum. Müellifin oğlu olarak babamın da İhsan Süreyya'nın adının zikredildiği her anda onun hakkında takdirkâr ve medihkar sözler sarf ettiğini, İslâm'a büyük hizmetler yapan örnek bir şahsiyet olarak tanıttığını gördüm. Bu nedenle müellifin evlatları olarak İhsan Hoca'nın bütün kitaplarını evimizde bulundurup, büyük kısmını okumuş ve tavsiye etmişiz.
Bu olayları hem âlimlerimizin yakın tarihte yaşadıkları bazı hadiselerin gün yüzüne çıkması, hem de günümüzde yapıcı tenkide muhtaç bir bilimsel zihniyetin geliştiği, insanların birbirini tenkid ederken edep sınırlarını aşarak hakaret ve düşmanlık üreten bir takım üslupları kullandıkları bir dönemde "yapıcı eleştiri" kültürünün gelişmesine örnek olması itibarıyla zikrettim.
İşte elinizdeki eser, İhsan Süreyya Hocamızın daha önce yazdığı "Hilafetten Saltanata" isimli kitabında Hz. Muaviye'ye yönelttiği bazı tenkitlere dair bir reddiye olarak hazırlanmıştır. Her iki müellifin de hayatta olduğu, dostluklarının devam ettiği, insanların bu iki âlimin örnek tavrına muhtaç olduğu bir dönemde bir kardeşimizin talebi üzerine eserin gün yüzüne çıkmasının önemli bir hizmet olacağına olan inancımızdan dolayı cevaplar.org sitesi için yayına hazırlanmıştır. Ayrıca sahabe hakkında aşırı tenkitlerin yapıldığı, Hz. Muaviye'den başlayıp bütün sahabeleri itibarsızlaştırma cereyanının çok ileri safhalara ulaştığı bir dönemde bu eserin birçok kardeşimizi ifrat ve tefrit noktalarından kurtarıp istikamet yoluna çekeceğini ummaktayız.
Burada sözlerimi sonlandırırken hem müellif Molla Musa el-Celâlȋ'ye, hem de Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma hocamıza uzun ömürler, sıhhat, selamet, afiyet ve mutluluklar diler, İslâm'a hizmet konusunda nice nice eserleri bırakacak kuvvet ve kudretin Yüce Mevlamız tarafından kendilerine nasip edilmesini niyaz ederiz. Sözümüzü ahsenu'l-kelâm olan Kur'an'ın şu ayetiyle bitiriyoruz:
وَالَّذِينَ جَاؤُوا مِن بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْإِيمَانِ وَلَا تَجْعَلْ فِي قُلُوبِنَا غِلّاً لِّلَّذِينَ آمَنُوا رَبَّنَا إِنَّكَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
"Bunların arkasından gelenler şöyle derler: Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok merhametlisin!" (Haşr: 10)
Doç. Dr. Mehmet Salih GECİT
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi-Ağrı/08.12.2020
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
Kim sabreder ve affederse şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir.
Şûra, 43
GÜNÜN HADİSİ
Zühd hakkında
Kendisine çok konuşmama ve zühd duygusu verilen kimseyi gördüğünüz zaman ona yaklaşın.Zira o hikmet telkin eder.İbn-i Mace-Zühd:1
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...