ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-11

Zulüm son haddine varmıştır dünya genelinde. Ve insanlığı dinden alıkoyma hareketleri eskisi gibi hapishane, işkence yoluyla falan değil: makam verme, para verme, unvan verme, bazı dünyevi imkânları önüne serme yoluyla insanların yolu sapıtılıyor.


Mahmud ToptaÅŸ

.

2020-10-22 09:16:15

*Zulüm son haddine varmıştır dünya genelinde. Ve insanlığı dinden alıkoyma hareketleri eskisi gibi hapishane, işkence yoluyla falan değil: makam verme, para verme, unvan verme, bazı dünyevi imkânları önüne serme yoluyla insanların yolu sapıtılıyor.

*Günümüzde de gerçekten Tevrat'a ve İncil'e, gerçekten inanmış sami­mi ilim adamları diğerlerinden biraz daha yakındır İslam'a girmeye. Ama günümüzde bir kısım papazlar veya hahamlar da vardır ki; sanki bir gerilla örgütünün lideri gibi veya yeraltı örgütünün veya mafya babası gibi faaliyet yürütüyorlar. Bu insanların İncil'e veya Tevrat'a olan inançla­rı da ona göre olduğundan, İslam'a kulak vermeleri mümkün değildir.

Meselâ, biz yani İslami ilimler sahasında araştırma yapan arkadaşları­mız, birçoğunu bilirim ki; İncil'i okumuşlardır, Tevrat'ı da okumuşlardır. Ama şu İstanbul şehrinde bir papaz veya bir haham Kur'an-ı Kerim'i Al­lah rızası için değil, acaba ne var diye okumamıştır.

"Efendim, ben gördüm bir papaz Kur'an'dan bazı ayetler biliyor." Biliyor ama kendi araştırması ile değil. Onun eline de yine diğer papazlar tarafın­dan yazılmış, Kur'an-ı Kerim'de bizden şöyle bahsediliyor diye yazılmış makaleler veya kitaplar vardır. Yani bizi, yani Kur'an-ı Kerim'i anlatan batıda yazılmış eserler vardır, oradan bilir.

*Mesela bizim içimizden ki olmuştur zaman içerisinde. Hâlâ yaşayan insanlar da vardır. Tevrat'ın, Talmud'un ve Yahudilerin aleyhin­de yazılmış kitaplar da vardır bu memlekette. Onun içerisinden 1-2-5 cümle almak suretiyle hücum kitaplarıdır, bunlar. Hâlbuki okuduğumuz­da, o Tevrat'tan aldığı o bir cümle Kur'an'da da vardır. O da onun farkında değil. Yani adı Türk ve Müslüman olan bu insan bunun da farkında değil­dir.

Oraya sataşmakla, Kur'an'da bir ayete de sataştığının farkına varmaz bu adam. Şimdi böyle bir kitabı okumakla, İncil ve Tevrat hakkında bilgi edinmemiş olursunuz. Yanlış yönlendirmiş olursunuz. "Peki, hocam biz de okuyalım mı?" Şunu diyeyim; Baştan sona Kur'an-ı Kerim'in hangi ayeti nerededir. Hangi sure nerededir diyebilecek kadar bir bilgiye sahip ol­duktan sonra okuyun. Size söylüyorum. Ama bunu bilmeden başka bir kitabı okumanın anlamı yok yani.

*Kitabımızı inkâr edenlere kitabımız adına üzülmeyiz. Çünkü "bunun doğru olduğunun şahidi Allah'dır" deriz. Bunun biz ispatıyla uğraşmıyo­ruz. Biz şunun için uğraşıyoruz; Bu ayet, bu insanın gönlüne de girsin ve bu insanın canı cehennemde yanmasın diye uğraşıyor, kabul etmeyene üzülüyoruz. Aramızda fark bu. Hani günümüzde kendi hukuklarını insan­lara zorla kabul ettirmek isteyenler, ya bunu kabul edin, ya bak ne kadar iyi yapılmış filan diye zorlamalar var. Bizim bu konuda zorumuz yok. Bu konuda mahcubiyetimiz yok. Bu konuda ezilmişliğimiz yok. Çünkü bu söz bizim değil. Bu söz bizi yaratan Allah (c.c.)'ündür. Bunun şahidi ken­disidir. Bizim üzüntümüz bu söz bu insanların yüreğine girmediğinden, iman etmediklerinden dolayı, bu insanların canı yanacak. Bu can yanmamalıdır diye üzüntü duyuyoruz o kadar. Benim için önemli de onun için diyorum. Yani moral bakımından önemli bu, dünyada tek başına kalsanız, bizler 7 milyar insan inanmıyor kitabınıza, şu tereddüdü geçirmeye­ceksiniz. "Acaba ben inanmıyorum ya, acaba ben mi yanılıyorum ki," bu gönlümüzden hiç geçmeyecek. Rabbim bu kitabın Allah kelamı olduğuna şahittir, ayeti kerimesiyle o şahit. Öyle olunca onun şahitliği karşısında onun yarattıklarının yalancı şahitliğinin hiç değeri yoktur.

*Günümüzde insanları severken de, yaşayan insanları, yani şu anda Mahmut hocayı seviyorsanız, Mahmut hocanın hata edebileceğini düşü­neceksiniz. Günaha girebileceğini de hesap edeceksiniz. Yani bu adam da günaha girer. Peki, günaha girerse bu adam ne yaparım. Muhabbetten eksiklik olmasın yine, sevginizden eksiklik olmasın. Uyarın: yani bu yaptı­ğın iş yanlıştır deyin. "Ama hocam, benim şıhim yanılmaz." İşte bu, Hristiyanların Hz. İsa'ya söylediklerinin bir benzeridir. Yanılmaz diye bir şey yok. Peygamber ya­nılmış. Allah (c.c.) uyarmış bunları..

*Mesela bazı arkadaşlar tanırım bir efendiyle beraber çalışmışlar, ça­lışmışlar derken aleyhine geçivermiş. Şimdi başka bir efendi ile beraber öbürünün aleyhinde veryansın ediyor. Kendisine dedim ki, "Bak aradan 1,2 sene geçmez onun da aleyhinde aynen konuşursun sen. Çünkü dil alışkanlığı yapmışsın, bu işte." İnsanları, hani Mevlana'nın güzel bir sözü var. "Dostsuz kalmış dünya'da hatasız dost arayan." Hatasız dost, hatasız şeyh, hatasız ilim adamı, hatasız insan bulmak mümkün değildir. Dost isek biz; hatasını şeyhimiz de olsa söylemek gerekir.

"Aman hocam şeyhe söylenir mi o?" Niye söylenmesin ki. Hz. Ömer şeyh gibi değil ki. Hz. Ebubekir şeyh gibi değil ki. Bütün şeyhler Hz. Ömer- Hz. Ebubekir- Hz. Osman ve Hz Ali'nin ayağının tozu olamaz. O hutbede iken, "aşağıdan birisi valla varmayayım yanına ha!" deyiveriyor yani. Yaptığın yanlışı düzeltirim diyor. Kılıncımla düzeltirim seni" diyor. Ve hesap soruyor. Ve o hesap soracak bir topluma sahip olduğundan do­layı da Hz. Ömer Rabbine hamdediyor.

*Hani Yunus Emre "Gelin bugün yanalım, yarın yanmamak için" diyor. Yani yarın öbür dünyada yanmamak için bu dün­yada bazı nefsin istediği şeyleri vermeyelim. Bunlar belki bize sıkıntı ve­rir ama öteki dünyada da kişiyi sıkıntıdan kurtarıverir.

Maide Suresi

*İnsanın gönlünden geçenler dili yoluyla dışarıya çıkınca, sorumluluk başlar. Dilinize dikkat ediniz. Yumruğunuzun etkisi kolunuzun ulaştığı yere varabilir. Dilinizden çıkan ise dünyayı dolaşabilir. Sizden bin sene sonra gelene faydalı veya zararlı olabilir.

*Arapçayı bilmeyen, Kur'an okumasını öğrenmeyen kişiler, meal oku­yarak, okuduğu meali yazan muhteremi mezheb imamı edinerek, "Kur'anda haramlığı yazılı olanlar dışında her şey helâldir" diyorlar.

*Bazı Müslümanlarımız Hristiyanlara "kâfir" kelimesinin kullanılma­sını hoş karşılamazlar. Hatta fikirlerini hakkı batılla karıştırdıkları dergi ve gazetelerinden de ilan ederler. Kur'an-ı okusalardı birçok ayette Yahudi ve Hristiyanlara "kâfir" keli­mesinin kullanıldığını göreceklerdi.

Hristiyanların "Meryem oğlu Mesih, Allah'ın kendisidir" dedikleri, için kâfir olduklarım Kur'an haber verir. Bugün papazların kilisede oku­dukları Yuhanna İncil'i 1/14 nde "ve kelâm beden olup inayet ve hakikat­le dolu olarak aramızda sakin oldu. Biz onun izzetini, Babanın biricik oğ­lunun izzeti olarak gördük" cümlesi de aynı şeyi tekrarlamakta.

Allah (c.c.) Meryem validemizi öldürüyor, Hz. İsa'yı göğe kaldırıyor, kimse engelleyemiyor. Yine papazların okuduğu matta 16/16 da "sen hay olan Allah'ın oğlu Mesihsin" diyor.

Biz ise "Lem yelid ve lem yûled" doğmadı, doğurmadı diye iman ve ikrar ediyor ve bu ayette ifade edildiği gibi göklerin ve yerin mülkiye­ti de hükümranlığı da Allah'a aittir. İçlerinden birini oğul edinmeye ihti­yacı yoktur. O zaman sormak gerekir, niçin kız edinmedi. Biz bütün oğullar ve kızlar Allah'a aittir diyoruz..

*Haksız yere akıtılan bir damla kan terazinin bir kefesine konsa, öbür kefesine de dünyanın bütün altım, gümüşü, incisi, mercanı konsa, bir damla kan ağır gelir.

*Ergenlik yaşına gelmiş, aklı başında bir insan zaruret hali yokken, bir şahsa ait ve korunmakta olan değerli bir maldan on dirhem gümüş değe­rinde bir malı çalarsa hırsız kabul edilir. Ayette belirtilen cezanın uygulanması için fakihler öyle şartlar ileri sürmüşler ki nerede ise el kesme cezası uygulanamaz haldedir. Efendimiz de "Had cezalarını şüphelerle kaldırın, buyurmuş.

İslam'da kötülüğü önlemenin çeşitli yollarından birisi vikai tedbirler (önleyici tedbirler) ikincisi cezai tedbirlerdir. Vikai tedbirler alınmadan cezai tedbirlere başvurulmaz. İslâm huku­kunun genel kaidelerinden biri "Nimet külfete göredir, ganimet garamete göredir."

*Fıkıh (Hukuk) kitaplarımızda hırsızlık cezasının uygulanabilmesi için şu şartların hepsinin bulunması gerektiğini yazmışlar.

1- Hırsız akıllı olacak (delinin eli kesilmez)

2- Baliğ olacak (çocuğun eli kesilmez)

3- Çalınan şey mal olacak.

4- Çalınan şeyin değeri on dirhem (iki koyun karşılığı) değerinden az olmayacak.

5- Açıktan değil gizlice çalınmış olacak.

6- Çalınan mal gizlenen korunan mallardan olacak.

7- Hırsızın çaldığı malda zerre kadar hissesi olmayacak.

Bu hukukçularımız devletin vikai tedbirleri aldığını herkese iş veya aş'ın verildiğinin nazar-ı itibara alarak bu şartları koymuşlar.

Yoksa Hz. Ömer (R.A.) vikai tedbirler alınmadan, vatandaşların kar­nı doyurulmadan cezai müeyyidelere gitmeyi yasaklamış ve açlık nedeni ile hırsızlık yapan birini cezalandırmamış, açlık kıtlık yıllarında valileri­ne gönderdiği tamimde hırsızlık suçlarından dolayı el kesilmemesini em­retmiş.

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Gökleri ve yeri yerli yerince yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş ancak O'nadır.

et-Teğabün: 3

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Her kim bir namazı (kılmayı) unutursa (onu) hatırladığında kılsın. Onun bundan başka keffâreti yoktur.

Sahih-i Buhari, KİTÂBU MEVÂKÎTİ'S-SALÂT

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Nizamü'l-Mülk'ün Şehadeti(14 Ekim 1092) *II.Kosova Zaferi(17 Ekim 1448) *Gedik Ahmed Paşa'nın Vefatı(18 Ekim 1482)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI