ŞİFA TEFSİRİ NOTLARI-8

Bugün kâfir güçlerin ekonomik, siyasi ve askeri güçlerini her gün radyo, televizyon ve basın aracılığıyla yaymaya ve insanlara korku sal¬maya çalışanlar, şeytanın ordusuna girmiş ve şeytanlaşmış insanlardır.


Mahmud ToptaÅŸ

.

2020-10-01 07:43:32

*Bugün kâfir güçlerin ekonomik, siyasi ve askeri güçlerini her gün radyo, televizyon ve basın aracılığıyla yaymaya ve insanlara korku sal­maya çalışanlar, şeytanın ordusuna girmiş ve şeytanlaşmış insanlardır.

İran'da, Amerikan Büyük Elçiliği'ndeki casuslar bir sene rehin tutuldular. Amerika hiçbir şey yapamadı. Dört uçakla en eğitimli askerlerini kurtarma operasyonu için gizlice gönderdi. Ama dört uçak birbirine çarparak yere düştü ve sağ çıkan ol­madı. Nerede bunların gücü?

Beyrut'ta Müslümanların elindeki rehineleri on sene aradı, yerlerini bulamadı, nerede o haber alma örgütünün gücü? Daha geçenlerde(1990'lar) Irak Haber Alma Örgütü'nü çökertmek için milyar­larca dolara mal olan bomba patlattı. Bağdat televizyonunun ses sanatçısı­nın evine rast geldi. Nerede güdümlü mermileri?

Olimpiyat şampiyonalarında Amerikan kalesine bir gol girse, yüz ül­keden yüz bin insan sahada sevincinden ayağa fırlıyor. Nerede siyasi gü­cü?

*Dinimizde asıl olan sıhhattir. Bizim görevimiz sıhhati koru­maktır. Hastalık geldiğinde de "O Rabbimden geldi ne güzel misafir" di­yerek bir an önce gidebilmesi için Rabbimin tabiata indirmiş olduğu ve Kur'an'ında indirmiş olduğu ilaçları kullanmak suretiyle alel acele gön­dermek bizim görevimizdir. Bunu yaparsa kişi hem tedavisinden dolayı sevaba giriyor, hem sabrından dolayı sevaba giriyor ve günahlarının da dökülmesine sebep oluyor.

*Tefsir derslerimi­ze ilk nazil olan Alak suresinden başladık. O zaman gördük ki, ilk sûrelerde ilk âyetlerde Cehennem üzerinde fazla duruluyor. Biz de her yazımızda her konuşmamızda makalemizde, hitabımızda, buna biraz değinmemizde fayda vardır. "Cemaatı kaçırırız hocam" diyorlar. Biz de Cehennem'i gündeme getirmeden Cenneti günde­me getireceğiz. Cennet'in nimetleri Kur'an-ı Kerim'de fazla anılıyor. Ama Cehennem de ara ara veriliyor. Çünkü bu insanların kursaklarına giren haramların geriye çıkması, Cehennem korkusuyla olabilir. "Cennet'in ni­metleri veresiye, Ben peşine bakarım, veresiyeye bakmam" diyor. Ama Cehennem'in alevinin korkusu yüreğine giriverecek olursa, durum değişe­biliyor. Onun için deneyin, hep haramla, rüşvetle, imansızlıkla uğraşan insanlara, oğlum bunun ahirette yanması vardır. Katran kazanlarının içe­risinde, ateş tabutlarının içerisine gireceksin, yanacaksın deyin. "Fazla derine dalmayalım" diyor, adam. Yüreğine bir korku giriveriyor. Onun için bazı insanlara bunların hatırlatılmasında fayda vardır.

*Akıllı adam, kurtuluşa eren adam, kazançlı adam, Cehennem'den paçayı kurtarıp, Cennet'i kazanabilen adamdır.

*Ölümden korkmayın, ölüm için amel hazırlamaya bakın.

*Günümüzde âyetleri laik ve demokratların hoşuna gidecek şe­kilde yorumlayanları gördük. Bunları da din adına yaptıklarını söylüyor­lar. Neuzübillah.

Nisa Suresi

*Bazıları kitap yazmış günümüzde, "kadının adı yok" diye. Bizim ki­tabımızda kadının adı var! Nisa Sûresi diye bir sûre onlar adına isimlen­dirilmiş; onun dışında erkeklere hitap eden bütün âyetler, kadınlara da hitab etmektedir. Ve müştereklik vardır. Bütün âyetler hem erkekler, hem de kadınlara yöneliktir. Kadınların haklarını özellikle bildiren bu Nisa Sûresi ve Nûr Sûresi'nde ağırlık kadınlar hakkındadır. Yani bizim kitabı­mızda kadının adı vardır.

*Tefsircilerimiz o bir tek candan kasıt, Hz. Âdem'dir, onun eşinden kasıt da Hz. Havva vâlidemizdir. Peki bunu tefsirciler kendileri mi uydu­rur? Hayır. Bunu da onlar Peygamber Efendimiz (a.s.v)'ın hadis-i şerifle­rinden alırlar. Peygamber Efendimiz Aleyhisselâtü Vesselam, âyet-i keri­me ışığında; Hz. Havva'nın, Hz. Âdem'in kaburga kemiğinden yaratıldı­ğını haber vermiştir. Hemen bütün hadis kitaplarının rivayet ettiği bu hadisi, Batılı ilim adamları doğrulamadığından, bir kısım Batıya imanı İslam'a imandan önde gelenler inkâra yöneldiler. "Efendim İsrailiyattanmış. Tevrat'tan geçmiş" diyorlar. Tevrat'ta geçen birçok şey var ki Kur'an'da da geçer. "Efendim akıl kabul etmezmiş" Topraktan Hz. Âdem'in yaratıldığına inanan bu akıl, bir canlının parçasından Hz. Havva'nın yaratıldığına haydi haydi inanır. Meniden insan yaratıldığını görüyoruz.

"Efendim, Allah başka şeyden yaratamaz mıydı?" Bu sorunun sonu gelmez. Hz. Âdem'i ağaçtan yaratamaz mıydı diye de sorulabilir ve soru­lar devam eder.

Yarın Batılılar Rabbimizin bu âyetle («Ondan eşini yarattı») işaret et­tiği Efendimizin de açıkladığı bu olayı ilmi metodlarla ispata başladıkları zaman, bu hadise ve âyete ilk sarılacak olanlar da onlar olacak.

*Günümüzde derslerimize devam eden sevdiğim bir ahbabım der ki; "Hocam, bizim yakın bir dostumuz var. Her şeye inanıyor da, Hz. Âdem'in topraktan yaratıldığına inanmıyor, bunu bir görüştürelim seninle." dedi. Görüştük, TRT'den kemancılıktan emekli olmuş. İyi bir insan, gönlü hoş bir insan ama aklı buna takılmış kalmış. Buna âyet okumanın anlamı yok. Yani anlamaz. Anlaması müm­kün değil. Hani, adam Allah'ı inkâr ediyormuş, karşısındaki de, "Yahu nasıl inanmazsın, kul hüvallahu ehad" diyormuş. Öbürü de diyormuş ki, "Yahu ben özünü inkâr ediyorum, sen sözünü bana delil getiriyorsun" di­yormuş. "Şimdi buna âyet okumayayım" dedim. Dedim ki; "Sen evine git, bir tane domates al, yaz gününde şöyle elinde bir sık ve ondan sonra koyuver oraya. Üç gün değme. Üç gün sonra var onun yanına. Ne göre­ceksin! Yüzlerce sinekçik göreceksin üzerinde. Bir sinekçiğin yaratılmasıyla, bir insanın yaratılması; zorluk bakımından bizce, insanlık âlemince, ilim âlemince aynıdır. Yani, ilim âlemi bir tek sinekçiği yaratabilse, insa­nı yaratabileceğine hükmedecek. Çünkü orada bir cân var. bütün mesele o canın o tene verilmesindedir. Orada binlerce sinekçiğin domatesin üze­rinde belirivermesini görüyorsun değil mi? görüyorsun. Peki, buna niye itiraz etmiyorsun? Yani domatesten böyle pırt diye canlı çıkıverir mi diye niye söylemiyorsun? Çünkü görüyorsun da ondan. Yumurtanın içinden civcivin çıkıverdiğini hep görüp durduğumuzdan bize normal bir olay gi­bi geliyor. Ama hiç görmemiş bir insan için çok fevkalâde bir olaydır bu. Allah (c.c) da ilk zamanda Hz. Âdem'i topraktan yaratmış. Nasıl ki, top­raktan bembeyaz gülü, nasıl ki topraktan mor menekşeyi, nasıl ki toprak­tan kırmızı karanfili yaratıyor, Allah (c.c). Nasıl ki biz hepimiz, babaları­mızın, menisinin beş milyonda biri kadar olan, küçücük bir suyun şekil­lenmiş haliyiz. Nasıl oluyor? Allah (c.c)'ın tabiata koymuş olduğu kanun­lar doğrultusunda oluyor. Tabi televizyonun dili ile doğa yapıyor. Bizim dilimizle Allah yapıyor bunu. Özellikle imansızlar Allah yapıyor demeyi sanki yasaklamış gibidir.

*Geçenlerde bir tanesi de yazı yazmış. Efendim, din dersi ile diğer dersler arasında çelişki var. Din dersi, her şeyin yaradılışının Allah olduğunu söylüyor, diğer kitaplar da doğa olduğunu söylüyor. Onun için din dersi okullardan kaldırılsın! Çocuklar çelişkiye düşürülmesin diyor. Bunu profesör yazmış! Gazetenin birinde, kocaman devlet parasıyla profesör olmuş bu adam, bu memleketin ekmeğini yemiş, suyunu içmiş; Avru­pa'lara, Amerika'lara bu memleketin parasıyla gitmiş ve geriye dönmüş. Avrupa adına ajanlık yaparak, insanları imansızlaştırma yolunda çalışı­yor.

*Anadolu'da vaiz­dim. Bir köye konuşmak için gittim, kahvede konuşmamız gerekiyor. Ca­mi cemaati az. Muhtar ve köyün imamı ile kahveye gittik. Kahvede lüksler (aydınlatıcı) var, elektrik yok. Tabii lüks lambasının ışığında ko­nuşuyoruz. Herkes oyunu bıraktı. Fakat masanın birinde dört tane deli­kanlı bırakmadılar, devam ettiler. Ben de müdahale etmedim. Etsem dur­dururum, ama müdahale etmedik, oynasınlar dedik. Konuşurken, bir ta­nesi hem oyunu oynuyor, hem de diyor ki; "Ne diyorsun yani; İslam ikti­dar olsun da, bir adam dört kadınla mı evlensin? Dört kadının dört tane kayınvalidesi olur. Biz birinin dırdırını çekemedik" diyor adam. O zaman dedim ki; "Kes şu kumarı. Bırak onu." dedim. Bıraktı, "Dön bu tarafa", döndü. Dedim ki, "Bir kere konuşmamız evlilik üzerine değil. Yani ko­nuyla ilgisi bile yok. Sen niye bunu söyledin? Peki! Benim de sana sorum var" dedim. "Muhtara soralım, köyün nüfusu kaç?", "Yüz altmış" dedi. "Küçük bir köy. 160 nüfuslu bir köy. Kaçı erkek, kaçı kadın?" dedim. "75'i erkek, 85'i kadın". Şimdi ona döndüm. "Bugünkü sisteme göre 75 erkeği 75 kadınla evlendirebilirsin. Geriye kaldı 10 kadın, ne yapacak­sın?" dedim. "Hiç düşünmedim" dedi adam. Senin zaten görevin düşün­memek. Kumar oynamak düşünmeyi önler. İçki içmek düşünmeyi önler. Onun için geri kalmış ülkelerde bunlar çok fazla işleniyor. Üçüncü dünya ülkeleri birinci sırada geliyormuş bu tür içki tüketmede. Özellikle adam­ları içiriyorlar, düşünmesinler diye. Ama sana bu aklı verenler düşünmüş­ler. Onlar pek boş değiller. Yani sana bu fikri veren adam düşünmüş. On­lar da iki kısma ayrılmış. Bir kısmı diyor ki; "Biz fuhşa karşıyız. Sosyal bir devlet kuralım. Sosyal bir devlette 75 erkek 75 kadınla evlenir. Geriye kalan 10 kadına devlet eli ile evler yaparız. Ona devlet eli ile geçinebile­ceği kadar bol miktarda maaş bağlarız. Yani onu kimseye muhtaç etme­yiz" diyor. Onların yanıldığı nokta şurası: İnsanın ihtiyacı yemek, içmek değildir. Allah (c.c) fıtratımıza vermiştir. Erkek kadına karşı meyyal, ka­dın da erkeğe karşı meyyaldir. Yemek, giymek gibi, içmek gibi, uyumak gibi insanın da derdini açacağı, bağrına başını yaslayacağı bir eşe ihtiyacı vardır. Kadının da erkeğe ihtiyacı vardır. Bu 10 tane kadının bu ihtiyacını nasıl karşılayacaksınız? İşte bu noktada bugünkü Batı âlemi ve (Türkiye de, medeni hukukunu oradan almıştır.) Türkiye de dâhil olmak üzere, çıkar yolu her kazaya bir genelev yapmakta bulmuşlar.

*İslam dinine giren İngiliz şarkıcı Yusuf İslam, Türkiye'ye geldiğinde basın tarafından epeyce gündemde tutuldu. Üniversitede öğretim görevli­si bir doçentimiz ona tercümanlık yaptı. Gazetecilerden dil bilenleri, ken­dileri röportaj yapıyor. Bilmeyenlere de aracı oluyor. Dinime düşman ga­zetelerden bir tanesi geldi. Fakat Yusuf İslam uyanık. Gazetenin ne niyet­te olduğunu biliyor. Mesela; Muhabir geliyor diyor ki; "Ben filan gazete­denim" diyor. Yusuf İslam biliyor, o gazetenin nasıl faaliyet yürüttüğünü. Demiş ki, "Seninle bir şartla röportaj yaparım" gülerek dedi. "Söyledikle­rimi aynen yayımlayacaksan yaparım" dedi. O da dedi ki; "Söz veriyo­rum. Aynen yayınlayacağım. Peki!" Sordu. Birinci sorusu; "Girdiğiniz bu İslam dininde bir erkeğin dört kadınla evlenmesine ne diyeceksiniz? Yani bunun mantığını nasıl kabul edeceksiniz? Siz, bir Batılı aydın şarkıcı, sanatkâr insan olarak bunu nasıl kabul ettiniz?" O da diyor ki; "Ben Müslüman olmadan önce binlerce İngiliz kadınıyla yattım, kalktım. Siz o za­man gelip de bunu niye yaptın? Ayıp be adam! Bin tane kadınla yatılır mı? diye niye sormadınız. Şimdi Allah'a çok şükür Müslüman oldum ve bir tek kadınla evliyim. Yani böyle de devam ettirme niyetindeyim. Ve tek kadınla evliliğime ve Kur'an-ı Kerîm'de de; eğer adil davranamayacaksanız tek kadınla evlilik,o teşvik ediliyor âyet-i kerîmede. Fakat dörde kadar evlilik zaruri haller olduğunda..

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Kendilerine ait bir takım menfaatlara şahit olsunlar; Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları kurban ederken Allah'ın adını ansınlar; siz de onlardan yiyin, yoksulu ve fakiri doyurun.

Hacc Suresi:28

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Sadakaların en efdali, iki kişi arasını düzeltmektir.

Seçme Hadisler, s.237

TARÄ°HTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI