BAKIŞ AÇISI-11

Abdi İpekçi'de direnen "Başörtüsüne özgürlük yürüyüşçüleri"ne ne oldu? Başörtüsünü "teferruat" sayanlar nezdinde zaten birer "fitneci" idiler; iyi ki sesleri kesildi değil mi?!! Okumak mı istiyorsun? Fitne çıkarmaya (!) lüzum yok; açarsın başını, paşa paşa gidersin okuluna!


Ebubekir Sifil(Doç. Dr)

esifil@yahoo.com

2020-08-17 07:50:41

Abdi İpekçi'de direnen "Başörtüsüne özgürlük yürüyüşçüleri"ne ne oldu? Başörtüsünü "teferruat" sayanlar nezdinde zaten birer "fitneci" idiler; iyi ki sesleri kesildi değil mi?!!

Okumak mı istiyorsun? Fitne çıkarmaya (!) lüzum yok; açarsın başını, paşa paşa gidersin okuluna!

Bu kadar basit, bu kadar ucuz ve bu kadar "pespaye". Milli Gazete - 19 Nisan 2005

İşte kitap tavsiye etmesi istenen herkes gibi benim sıkıntıya düştüğüm nokta da burası. Okuyucuya "şu kitaplar" diye isim verdiğinizde işaret ettiğiniz kitapların her satırını tekeffül etmiş oluyorsunuz.

Belki işaret edilen kitaplar hakkında, "aklınıza takılanları sormanız kaydıyla" şeklinde bir kayıt getirerek bu arızayı kısmen ortadan kaldırabiliriz. Bunun başka bir mükellefiyet getirdiğini ise ayrıca belirtmeye lüzum yok.

Bu anlamda "rahatlatıcı" bir unsur olarak "yayınevi hassasiyeti" devreye giriyor ve doğrusu epeyce de işe yarıyor. Eğer okuyucuda "falanca yayınevinin çizgisi şudur" şeklinde bir kanaat pekişmişse, bu, yazarın da işini kolaylaştırıyor Milli Gazete - 23 Nisan 2005

Efendimiz (s.a.v)'in en büyük mucizelerinden birinin, modern zamanlarda hadislerin güvenilmezliği tezi üzerinden Sünnet'e soru işaretleriyle yaklaşan bir tavra mesnet oluşturması gerçekten calib-i dikkat bir husus. İsra ve Miraç, pek çok anlam ve mesaj içeren kutsî bir yolculuğun birbirini bütünleyen iki merhalesidir ve ilki Kur'an nassıyla sabit olduğu için inkârı dinden çıkmayı getirir. İkincisi ise muhakkik ulemaya göre meşhur seviyesinde rivayetlerle sabittir ve münkirini fasık, bid'atçi yapar. Milli Gazete - 5 Mayıs 2005

Acaba Miraç rivayetlerini, mekânı ve zamanı aşan bir yolculuğun, mekâna ve zamana bağımlı bir dünyanın imkânlarıyla ifade edilişi olarak okuyamaz mıyız diye düşünüyorum. Beşerin algı ve ifade kapasitesinin sınıra dayandığı bu –kelimenin bütün ağırlığıyla– "mucize" başka türlü nasıl ifade edilebilirdi? Milli Gazete - 5 Mayıs 2005

Muhakkık ulema, Efendimiz (s.a.v)'in "iki yay mesafesi kadar veya daha yakın" olduğu varlığın Cebrail (a.s) olduğunu söylerken, bu ifadenin Allah Teâlâ'nın zatı ile vuku bulmuş mekânsal bir "yakınlaşma"yı anlattığını söylemek kabul edilebilir değildir. Allah Teâlâ ile "iki yay mesafesi veya daha yakın" olmanın manasızlığı ve dahi Efendimiz (s.a.v)'in Allah Teâlâ'yı görmediğini anlatan rivayetlerin mevcudiyeti, biraz tefekkür ile bu meselenin "mesele" olmaktan çıkarılabileceğini gösteriyor… Milli Gazete - 5 Mayıs 2005

Belli sınırlar içinde tutulmadığı zaman yanlışlıklara sebebiyet vermeye müsait yapısı sebebiyle her ne kadar Zâhid el-Kevserî tarafından Şah Veliyullah ed-Dihlevî'nin görüşleri bağlamında eleştiri konusu yapılmış ise de, "alem-i misal" kavramının, Miraç yolculuğu esnasında Efendimiz (s.a.v)'in yaşadığı bazı olayların beşer idrakine yaklaştırılması konusunda yardımcı olabileceğini düşünebiliriz Milli Gazete - 5 Mayıs 2005

Misyonerlik faaliyetleri sonucunda bir tek kişi dahi din değiştirse, bu vebalde, bu faaliyetlere zemin hazırlayan AB sürecinin ve diyalog faaliyetlerinin icracılarının hiçbir sorumluluğunun bulunmadığını söyleyebilir miyiz?

Diyalog faaliyetlerinin ülkemizde yürütüldüğü şekliyle siyasî, dinî, kültürel ve stratejik açılardan yanlış, sakıncalı ve tehlikeli olduğunu söylerken, konuyla ilgili olarak ortalıkta dolaşan ve bir okuyucum tarafından bana da ulaştırılan CD'yi –en azından üslup olarak– tasvip etmediğimi de son bir not olarak belirteyim. Milli Gazete - 7 Mayıs 2005

Hz. İsa (a.s) göğe kaldırıldıktan sonra Yahudiler, sadece İsevîler'e ağır baskılar yapmakla kalmamış, İncil'in yok edilmesi için de ellerinden geleni yapmıştır. Bu baskı ve sindirme ortamında İncil sadece şifahî rivayetler olarak hafızalarda şöyle veya böyle muhafaza edilmeye, fırsat bulunduğunda da akılda kalanların yazıya dökülmesine çalışılmış olmalıdır. Milli Gazete - 12 Mayıs 2005

"Feydu'l-Bârî"de el-Keşmîrî de Barnabas İncili'nin, bilahare İslam'a geçmiş bir mühtedi tarafından kaleme alındığı görüşünü desteklemiştir. Milli Gazete - 14 Mayıs 2005

Burada sadece şu kadarını söyleyeyim ki, Barnabas İncili'nin bilahare Müslüman olmuş birisi tarafından taassup saikiyle kaleme alınmış bir metin olmadığını gösteren en önemli noktalardan birisi, bu metnin Kur'an'a aykırı bazı hususlar ihtiva etmesidir. Dolayısıyla Barnabas İncili'ni Kur'an ile yüzde yüz örtüşen bir metin olarak değil, Allah Teâlâ'nın birliği, Hz. İsa (a.s)'ın bir "kul" ve "peygamber" olması, Hz. Peygamber (s.a.v)'in geleceğini haber vermesi… gibi "temel" noktalarda Kur'an'a uygun bir metin olarak görmek en doğrusudur. Milli Gazete - 14 Mayıs 2005

Bugün elimizde bulunan Barnabas İncili'nin, uzun yüzyıllar içinde birtakım müdahalelere maruz kalmış olsa da, Musevî-İsevî geleneğin temel unsurlarını muhafaza eden özelliğiyle otantik olduğunu söylemek dürüstlüğün gereğidir.

Bu İncil'in en önemli özelliği Hz. İsa (a.s)'ın tanrı veya tanrının oğlu değil, Allah Teâlâ'nın İsrailoğulları'na gönderdiği bir peygamber olduğunu tasrih etmesi, Hz. İbrahim (a.s)'ın kurban etmek istediği oğlunun –Yahudiler'in iddia ettiği gibi Hz. İshak (a.s) değil– Hz. İsmail (a.s) olduğunu belirtmesi, Hz. İsa (a.s)'ın çarmıha gerilmediğini açıkça zikretmesi ve Efendimiz (s.a.v)'in geleceğini müjdelemesidir. Milli Gazete - 14 Mayıs 2005

Dünyanın herhangi bir yerinde Müslümanlar ile başka din mensuplarının kimi problemlerin çözümünde birlikte hareket etmesi normal, hatta yerine göre "kaçınılmaz" olabilir. Hatta Haçlı seferleri esnasında birçok İslam şehrinin Müslüman, Yahudi ve Hristiyan sakinleri tarafından ortaklaşa savunulması gibi ilginç örnekler mevcuttur. Şu halde uyuşturucu, fuhuş, insan ticareti, çevresel tahribat… gibi, bütün insanlığın ortak problemleri karşısında iş ve güç birliği yapılmasında yadırganacak bir taraf olamaz.

Esasen bunun adı "Dinlerarası diyalog" değildir. Burada bütün insanlığın karşı karşıya bulunduğu tehdit(ler) vardır; çözüm de, gidişattan rahatsız olan bütün kesimlerin (sadece üç dinin mensuplarının değil) bir araya gelerek birlikte mücadele etmesinde yatmaktadır.

"Yahudi ve Hristiyanlar'lya diyalog yapmayalım da kavga mı edelim?" diyenlere bu noktada şu temel gerçeği hatırlatmak gerekiyor: Dinlerarası diyalog bizim dışımızda geliştirilmiş global ve dinî/siyasî bir projedir. Yani falan yerdeki cami mensuplarıyla kilise mensuplarının eşcinselliğe karşı mücadelesinden bahsetmiyoruz. Bu öyle bir proje ki, sonunda size, "üç din arasında ortak noktalar, hısımlıklar, hatta itikat ittifakları" tesis ettiriyor! Milli Gazete - 28 Mayıs 2005

Şu gün şu saat itibariyle dünyada Müslümanlar'ın yaşadığı problemlerin çözüm adresi, başlatanların beklentileri bakımından hiçbir kapalı nokta barındırmayan Dinlerarası diyalog faaliyetleri midir? ABD/İsrail merkezli küresel proje ve politikaların birer din olarak Yahudilik ve Hristiyanlık'tan bağımsız olduğu söylenebilir mi? Ya da Dinlerarası diyalog faaliyetlerinin "samimi" Yahudi ve Hristiyan taraflarının, İslam dünyasına yönelik bu yıkım proje ve politikalarının "yanlış" olduğunu söyleyebileceğine gerçekten inanıyor musunuz Milli Gazete - 28 Mayıs 2005

*İttihad ve Terakki'nin "içtihad kapısı"nı açma konusundaki kararlılığı ve Mansurizade Said Bey –dönemin Fazlur Rahman'ı–, Ziya Gökalp, "İctimaî Usul-i Fıkıh" garabetleri, Seyyid Bey ve benzeri isimlerin ve onların bugüne uzanan izdüşümlerinin çırpınmaları, evet hep "içeriden" gibi durmaktadır; ama kesinlikle "tefakkuh" olarak değil, "tekabbuh" olarak nitelendirilmelidir. Milli Gazete - 12 Haziran 2005

Modern dünyada Müslümanlar, Fıkh'ın "ağırlaştırdığı"(!) hükümlerden değil, dünyevileşmekten kaynaklanan "zihniyet dönüşümü"nden kurtulmalı, dikkatler önce bu noktaya çekilmelidir. Bizler dünyevileştikçe, modernleştikçe değerler sistemimiz, düşünme ve değerlendirme tarzımız "müslümanca" olmaktan uzaklaştıkça mezhepleri de ahkâmı da, hatta itikadî sahayı da "özgürlük", "yenilik", "çağdaşlık" gibi kavramların belirlemesi kaçınılmaz olacaktır. Bu durumda Fıkh'ı istediğiniz kadar kolaylaştırın, İslam ümmetinin "kendisi olma" konusunda yaşadığı problemin çözümüne asla katkı sunmuş olmazsınız Milli Gazete - 2 Temmuz 2005

Allah'ın rızasını arayan, "teslim olan" ve yüzü ahirete dönük olarak yaşayan insan tipi, yerini, kaytarmaya meyyal, rahatına düşkün ve dünyaya gark olmuş insana bıraktıkça yanlış sorular sorup yanlış cevaplar üreterek gönüllü aldanışımızı sürdüreceğiz… Milli Gazete - 2 Temmuz 2005

Kim, hangi değeri üretmiş de "mezhep taassubu" engeline takılmış? Müçtehid İmamlar'ın kimseyi kendilerini taklide çağırmadığı doğru; ancak bunun, çağdaş müctehidler tarafından kendi içtihadlarını terviç için kullanılması ahlakî değil!... Milli Gazete - 3 Temmuz 2005

Modern zamanlarda "suyu çıkarılan" kavramlardan biri "tecdid/yenileme." En kötüsü de, aslında kendileri başlı başına birer tartışma konusu olan "zamanın değişmesi", "ihtiyaçların farklılaşması", "kadimin eskimişliği"… vb. tezleri birer "kaziyye-i muhkeme" gibi takdim edip "tecdid/yenileme" adına olmadık işler yapılmasına galiba yavaş yavaş alışıyor oluşumuz. Aslında gerçek anlamda bir "tecdid", belki de önce bu tür "sahte tecdid" faaliyetlerinin önünü almakla mümkün olacaktır… Milli Gazete - 30 Temmuz 2005

* Bir diğer arıza Hz. İsa (a.s)'ın akıbeti konusundaki anlatımlarda kendisini gösteriyor. Özellikle bir kısım akademisyenlerin çalışmalarında Hz. İsa (a.s)'ın "nezd-i ilahî"ye kaldırılması hadisesinin, normal bir ölümle öldükten sonra ruhunun veya kadrinin yüceltilmesi tarzında anlaşılıp ifade edildiği dikkat çekiyor. Oysa ilgili ayetlerin vurgusu böyle bir yorumun ne kadar tutarsız ve tartışmalı olduğunu yeterince açık biçimde gösteriyor.

Buna ilaveten ilgili hadisler de her ne kadar konu hakkında hiçbir kapalı nokta bırakmıyor ise de, Müslümanlar'ın tarih içinde, itikat ilkesi ithal edecek kadar Yahudi ve Hristiyanlardan etkilenebileceklerine olan inanç, bu rivayetlerin (Hristiyanlık'tan geçmiş olabileceği gerekçesiyle) "ilmî değer"ini bir anda sıfırlıyor!.. Hadisleri bu şekilde devre harici tuttuktan sonra Kur'an'ı şu veya bu şekilde yoruma tabi tutmanın ne kadar mümkün ve kolay olduğunu, son yıllarda yaşadığımız dinî gündemli tartışmalar net olarak ortaya koydu…

Oysa ironiye bakın ki, Hz. İsa (a.s)'ın öldüğünü söyleyenler hem Hristiyanlar'la, hem de Yahudiler'le aynı çizgiye düşmüş oluyor! Zira arkasında ve önünde farklı kabuller bulunsa da her iki taife de bir noktada Hz. İsa (a.s)'ın öldüğünü söylemiş olmaktadır… Milli Gazete - 1 Ağustos 2005

*Bununla birlikte, Mahmut Aydın'ın da altını çizdiği gibi ("İsa Tanrı mı? İnsan mı?", 276), –oldukça azınlıkta bulunsalar da– Hristiyanlar'ın, bu tabirleri mecazi anlamda kullanan ve gerçekte Hz. İsa (a.s)'ın "kul-peygamber" olduğuna inanan –bu yüzden de resmî Hristiyanlık'tan oldukça yoğun tepki alan– kesimi ile diyaloğa girmelerinde fayda bulunduğunu da belirtmek durumundayız. Bugün yürütüldüğü şekliyle misyonerliğin Truva atı olarak işlev gören ve siyasi-kültürel boyutları ile aleyhimize işletilen bir sürecin ifadesi olan Dinlerarası diyalog faaliyetlerinin, bugüne kadar bize, "din değiştiren müslümanlar"dan başka bir yansıması olmadı; olamaz da. Diyalog yürütülecekse, asıl John Hick gibi veya kendilerine "Hür Hristiyanlar" diyenler gibi Hz. İsa (a.s)'ın "insan-peygamber" olduğunu kabul edenlerle yürütülmeli ve asıl amaç, "Biz Hristiyanız" diyenleri Hz. İsa (a.s)'ın tebliğ ettiği gerçekle buluşturmak olmalıdır.

Bunun yerine Hristiyanlar'ı bulundukları hal üzere kalmaya teşvik etmek ve hatta –S. Hüseyin Nasr'ın yaptığı gibi– "Teslis" doktrinini Allah Teala'nın Hristiyanlar için takdir ettiğini söylemek anlamına gelen tavırlar takınmak, ancak gazab-ı ilahîye paratonerlik yapmak olur!.. Milli Gazete - 8 Ağustos 2005

*Modern bir durum olarak bize kendisini dayatan "diyalog" vakıası, zemin teşkil ettiği birçok oluşum dolayısıyla –hiç şüpheniz olmasın– daha uzun zaman kendisinden söz ettirecek.

Diyalog faaliyetlerini yürütenler, sürece katılışlarının gerekçesini açıklarken özetle şu hususların altını çiziyor: Dünyanın yaşadığı yeni durum, yani küreselleşme, problemlerin de küreselleşmesini getirdi. Küresel problemler insanlığın tamamını tehdit etmekte, dolayısıyla mümkün en geniş katılımlı çözüm arayışlarını zorunlu kılmaktadır. Gerisini biliyorsunuz: Terör, savaş, uyuşturucu kullanımı, ahlakî çöküntü, insan hakları ihlalleri… vs.

Buraya kadar anlaşılmayan bir şey yok. Hatta "eğer böyleyse hay hay" dememek mümkün değil. Ancak süreç ilerledikçe, tabir yerindeyse "samimiyet arttıkça" meselenin veçhesinin değişmeye başladığı görülüyor. Yavaş yavaş "müşterekler" fark ediliyor, "aykırılık"lar rendeleniyor… "Küresel tehditlere karşı işbirliği arayışı ile dinler arasında müşterek noktalar icat ve ihdası gayretleri arasında nasıl bir irtibat olabilir?" diye sormadan edemiyorsunuz... Milli Gazete - 13 Ağustos 2005

Diyalog çerçevesinde yapılan hemen her toplantının ardından, Müslüman tarafın, İslam'ın güzelliklerini fark etmenin heyecanını yaşayan Hristiyan, Budist vs. diyalogculardan bahsedip durması "tek taraflı" bir yönelişin ifadesi olarak mı algılanmalı? Acaba "bizim taraf"ta da diğer dinlerin ihtiva ettiği "derin hakikatler" bulunduğunu fark ederek vecde gelenler oluyor mudur?.. Milli Gazete - 15 Ağustos 2005

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

BAKIŞ AÇISI-23

BAKIŞ AÇISI-23

*Aslında aklın fonksiyonu ve yetkisinin sınırları konusunda –yaygın kanaatin aksine– Mu'te

BAKIŞ AÇISI-22

BAKIŞ AÇISI-22

"Mademki Batı'dan geri kaldık, öyleyse dinin tarihte ortaya çıkmış olan tezahürü ile dinin

BAKIŞ AÇISI-21

BAKIŞ AÇISI-21

Modernizm yeni bir bilinç oluşturma peşindedir. Alışılagelmiş kabullerden, düşünce kalıpl

BAKIŞ AÇISI-20

BAKIŞ AÇISI-20

Artık dönemini doldurmuş, tekrarlana tekrarlana aşınmış, eskiye ait olan, bugüne hitap etmey

BAKIŞ AÇISI-19

BAKIŞ AÇISI-19

Kur'an müslümanlığı, Gerçek İslam, Yeniden yapılanma gibi kalıplar, bir önceki maddede kı

BAKIŞ AÇISI-18

BAKIŞ AÇISI-18

Hatta Kur'an ve Sünnet'in titizlikle teşvik ettiği "Şûra" ilkesine hayat veren de "farklı gör

BAKIŞ AÇISI-17

BAKIŞ AÇISI-17

Dînî hassasiyet insanlarda mezhep anlayışının zayıflamasıyla zayıflamaya başlıyor. İşte

BAKIŞ AÇISI-16

BAKIŞ AÇISI-16

Misyonerliğin, sömürgeleştirme hareketlerinin bir öncü kuvveti olduğunu biliyoruz. İkinci Va

BAKIŞ AÇISI-15

BAKIŞ AÇISI-15

A-k-l" kökünden türeyen bazı fiiller mevcut olmakla birlikte, Kur'an'da "akıl" formunun geçmed

BAKIŞ AÇISI-14

BAKIŞ AÇISI-14

Ümmetimin âlimleri Beni İsrail'in nebileri gibidir." Bu rivayetle ilgili olarak bu yılın 13 M

BAKIŞ AÇISI-13

BAKIŞ AÇISI-13

Mezhep" bir anlama sistemidir. Yaşadığımız hayatın ibadetten muamelata kadar her veçhesi hakk

Araf suresi 164.ayet

"İçlerinden bir topluluk, "Allah'ın helâk edeceği, ya da çetin bir azapla cezalandıracağı bir kavme ne diye nasihat ediyorsunuz" dediği vakit, o uyarıda bulunanlar dediler ki; "Rabbiniz tarafından mazur görülmemiz için, bir de belki günahlardan sakınırla

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Cebrail bana komşuya iyilik etmeyi tavsiye edip durdu. Neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım."

Buharî, Edeb 28; Müslim, Birr 140-141. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 28; İbni Mace, Edeb 4

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Nizamü'l-Mülk'ün Şehadeti(14 Ekim 1092) *II.Kosova Zaferi(17 Ekim 1448) *Gedik Ahmed Paşa'nın Vefatı(18 Ekim 1482)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI