KÄ°TLELER PSÄ°KOLOJÄ°SÄ°

Gustave Le Bon, Çev: Selahattin DEMİRKAN Yağmur Yayınevi 3. Basılış İst.1976 1. Unutulmaz tarihi vak’alar, insanların iç dünyalarındaki görünmez değişikliklerin, görünen eserleridir. (22)


Yusuf Çağlayan

y_caglayan@yahoo.com.tr

2020-07-15 08:32:22

Gustave Le Bon, Çev: Selahattin DEMİRKAN

Yağmur Yayınevi 3. Basılış İst.1976

1. Unutulmaz tarihi vak'alar, insanların iç dünyalarındaki görünmez değişikliklerin, görünen eserleridir. (22)

Bir toplumun psikolojik yapısının temelinde bulunan istikrarlı, köklü, sabit unsurların ağır basması (bu tür olayların olmasının sebebidir.)

2. Kitle kudretinin doğuşu, önce zihinlerde yavaş yavaş ekilen bazı fikirlerin yayılmasıyla, sonra da o zamana kadar nazariyatta kalmış bazı mefhumları fiiliyat sahasına çıkaran kimselerin tedricen birleşmesiyle hasıl olmuştur.(23)

3. Bilim bize, hiç olmazsa zekamızca anlaşılması mümkün münasebetleri öğretmeyi vaad etti. İlim bize hiçbir zaman ne sulh ne de saadet getireceğini vaad etmedi.(25)

4. Ahiret endişelerine kayıtsız...(25)

5. Mücerred nazariyelerden sadır olan kaideler, kitleleri idareye kifayet etmez. Onları ancak ruhlarına ilkah edilen tesirler cezbedebilir.(27)

6. Azasından her birinin ayrı ayrı şahsen uygun bulmayacağı hükümler veren jüriler, azasından her birinin ayrı ayrı red edeceği kanunları kabul eden millet meclisleri görülmüştür. (Bu, kitle psikolojisinin neticesidir.) (39)

7. Kitleler, zekâca münferit insanların aşağısındadırlar. Fakat hisler ve bu hislerin davet ettiği filler bakımından kitleler hal ve şartlara göre ya daha iyi veya daha fena olurlar. Her şey onlara yapılan telkinlerin nev'i ve tarzına bağlıdır. (40)

8. Tarpeinne kayası (Roma'nın kurulduğu 7 tepeden biri olup, buradaki kayadan suçlular aşağı atılırdı.) (45)

9. Kitle hayallerle düşünür. (46)

10. Kitleyi teşkil eden fertlerin çokluğu ve bu çokluğun vücuda getirdiği geçici kudret nispetinde kuvvetli olan cezasız kalmak kanaati, tek başına fert için mümkün olmayan his ve filleri, kitle için mümkün kılar. Kitlelerde bulunan budala, cahil ve haris olan fertlerde, hiçliklerinin ve iktidarsızlıklarının yerine geçici fakat büyük bir yıkıcı kuvvete sahip oldukları kanaati hasıl olur. (55)

11. Nezaket raÄŸbeti ...

12. Akıl ve muhakeme yolu ile değil de, telkin yoluyla vücuda gelen inançlarda durum hep aynıdır.(58)

13. Devlet Şurasında Napolyon şöyle diyordu: "Vendee harbini kendimi Katolik yaparak kazandım, kendimi Müslüman gösterdikten sonra Mısır'da yerleştim, kendimi Papa'nın nüfuzunu yaymaya taraftar gösterecektir ki, İtalya'da papazları elde ettim. Eğer Yahudi bir kavme hükmetseydim, Süleyman'ın mabedini yeniden inşa ederdim." İhtimal ki, İskender ve Sezar'dan sonra kitleler muhayyilesinin nasıl tesir altında bırakılacağını hiçbir büyük adam bu derece iyi anlatmamıştır.(73)

14. İnsan, yalnız bir uluhiyete inandığından dolayı dindar değildir, ruhunun bütün kuvvetlerini, iradesinin bütün itaatlerini, taassubunun ateşlerini, bir davanın yahut his ve fiillerine rehber olmuş bir kimsenin hizmetine vakfettiği vakit, dindardır. (78)

15. ...dışa vurmuş ifadesi...

16. İnsan var olduğu günden beri şu iki şeyle uğraşmıştır; kendisine bir an'aneler zinciri yapmak ve bunların faydalı tesirleri aşınmaya uğradıktan sonra bu an'aneleri yıkmak...(87)

17. Kavimlerin kaderini hükümetler değil, kendi karakterleri tayin eder.(91)

18. Devlet, toplumu bir süre sürükleyebilir; ancak kısa bir zaman sonra, toplum devleti sürüklemeye başlar...(-)

19. Toplumlardaki her yeni dönüşüm kalıcı bir durum değil, yeni bir sürecin başlangıcıdır...

20. İngiltere'nin anayasası zamanın ihtiyaçlarının tesiriyle tedricen ve kısmen değiştirilmiştir. Ve hiçbir nazari muhakeme yoluyla değişiklik yapılmamıştır. Uygunluk (Symetrie) kaidelerini dikkate almamak, faydalılıkla fazla ilgilenmek, bir anomaliyi sırf anomali olduğu için kaldırıp atmamak, bazı rahatsızlıklar kendini hissettirmedikçe asla yenilik yapmamak ve o zaman dahi ancak rahatsızlıklardan kurtulmaya yetecek kadar yenilik yapmak, çaresine bakılacak hususun dışına çıkacak derecede geniş tekliflerde bulunmamak... Kral Jean devrinden Kraliçe Victoria devrine kadar 250 parlamento müzakeresine umumiyetle rehber olan kaideler işte bunlardır.(92)

21. Kavimler her zaman seciyeleriyle idare olunurlar. Bu seciyeler üzerine tamamıyla uymayan bütün müesseseler ödünç bir elbise altında geçici bir kıyafet değiştirmektir.(93)

22. (...) Bizzat müesseseler hiçbir fazilete malik değildir. (93) (?)

23. Pratikte hiçbir işe yaramayan bilgiler kazanmak, insanı asi yapan en emin vasıtadır.(97)

24. Hayatta başarılı olmanın ana şartları muhakeme, tecrübe, teşebbüs ve seciyedir.(98)

25. Fikirler ancak tabii ve alışılmış çevrelerinde teşekkül eder. Fikir tohumlarının serpilmesini temin eden şey, genç adamın her gün atölyede, madende, mahkemede, avukat yazıhanesinde, gemi tezgahı üzerinde; hastanede ve aletlerin, işçilerin çalışmanın iyi veya fena yapılmış, karlı veya zararlı işlerin manzarası karşısında, aldığı sayısız intibalardır. Ve işte, gözlerin, kulağın, ellerin ve hatta burnun aldığı küçük idraklerdir ki, irade dışında, kendiliğinden birikerek, er veya geç ona yeni bir şey hazırlama, sadeleştirme, ekonomi, ıslah veya icat gibi kabiliyetleri hazırlar. (98)

26. Bir memleketin gençliğine verilen eğitim tarzı, o memleketin kaderini önceden görmeye yardım eder. (102)

27. Kitlelerin ruhu kısmen eğitim ile iyileşir veya bozulur. (102)

28. Gerçekten, Fransızca bir tabiri, Latince, yunanca yahut Sanskritçe bir tabir yerine koyduğumuz, yahut kendi dilimizde birkaç asır önce yazılmış bir kitabı anlamak istediğimiz vakit ne yaparız? Yeni hayatın zihnimizde yaratmış olduğu hayalleri, fikirleri; bizim yaşayış şartlarımıza benzemeyen başka bir yaşamaya tabi ırkların ruhunda bizimkilerden tamamıyla ayrı olarak yerleşmiş bulunan mefhumların, fikirlerin yerine koyarız. Yunanlıları, Romalıları kopya ettiklerini sanırken eski kelimelere hiçbir zaman taşımadıkları manalar vermekten başka bir şey yapmıyorlardı.(106)

29. Şu halde kelimelerin çağdan çağa, milletten millete değişen mütehavvil ve geçici manaları vardır.(108)

30. Cemiyetin muhtelif tabakaları görünürde aynı kelimeleri kullanırlar, fakat konuştukları lisan aynı değildir.(109)

31. Canlı varlıklardan bir kaçı bir araya gelir gelmez, bunlar hayvan ister insan kalabalığı olsun, insiyaki olarak bir reisin, yani bir önderin hükmü altına girerler.(118)

32. İmanın şiddeti, sözlerine büyük bir telkin kuvveti verir. Halk, kuvvetli iradeye sahip olan adamı daima dinler. Kitle halinde bulunan fertler, bütün iradelerini kaybettiklerinden, iradeye sahip olan kimseye insiyaki olarak dönerler.(118)

33. İman, daima insanın eli altında bulunan kuvvetlerin en büyüklerinden biri olmuştur.(Büyük önderlerin rolü, kuvvetli iman oluşturmaktır.(119)

34. En yükseğinden en aşağısına kadar her içtimai çevrede insan artık cemiyet içine girdiği andan itibaren derhal bir önderlik kanununun altına girer.(120)

35. Herhangi bir sebeple önder ortadan kalkar ve yerine hemen bir başkası geçmezse kitle dağınık ve mukavemetsiz bir kalabalık haline düşer.(120)

36. Nüfuz : kazanılan nüfuz/ şahsi nüfuz, Kazanılan nüfuz, ismin, rütbenin, unvanın, şöhretin verdiği nüfuzdur. Bu nevi nüfuz şahsi nüfuza bağlı değildir. Bazı unvanlar, mevki, servet (v.s.) şahsi değeri ne kadar ifade ederse etsin, insanı bir nüfuz halesiyle sarar. (Üniformasını giymiş bir asker, cübbesini giymiş hakim...v.s.)(129)

37. Fikirlerin, edebi ve güzel sanatlara dair eserlerin nüfuzları...(130)

38. **Yeni bir umumi inanç kabul edilinceye kadar bir kavim medeniyetinin unsurlarını değişikliğe uğratır ve o zaman kadar zaruri olarak anarşi içinde yaşar. Umumi inançlar(dominant kültür), medeniyetlerin en lüzumlu dayanaklarıdır; onlar fikirlere bir yön verirler. Ancak bu inançlar imanı ilham eder ve yeni vazifeler yakalar yaratırlar. (141)

39. Kudretini göstermiş olduğumuz sabit fikirlerin üzerinde daima doğan, ölen bir fikirler, düşünceler tabakası bulunacaktır. (Çok kısa ömürlü fikirler, bir neslin ömrünü geçmeyecek fikirler v.s......)(144)

40. Kitleler bir tahrik devri geçirdikten sonra, telkinlerle idare olunan basit, şuursuz otomatlar haline düştüklerinden...(157)

41. Kitleler: Telkine elverişlilik – çabuk inanırlık- hareketlilik- iyi veya kötü hislerde mübalağa ve ifrat, bazı ahlaki hallerin belirmesi... (gibi özelliklere sahiptir.)(159)

42. Cinayet işleyen kitleler, kendilerini cani olarak değil, hakimlik ve cellatlık vazifesi gören insanlar olduklarına inanırlar...(159)

43. Kitlelerin bazısı ikna edilebilir, lakin kastlar asla...(170)

44. Kitlelerin kendilerine kabul ettirilmiş fikirleri vardır, muhakeme mahsulü fikirleri hiç yoktur.(176)

45. Bizde "öğrenci"nin karşılığı olarak Fransızca'da "Etudiant" kelimesi kullanılır. Fransızcadaki manası : tetkik eden – araştırandır.(176-dipnot)

46. Dar kafalılık ile birlikte kuvvetli bir kanaatin nüfuzla sarılmış bir adama verdiği kudreti düşünmek insanı dehşete düşürür.(188)

47. meclisler, çalışmalarında görülen bütün zorluklara rağmen, kavimlerin kendi kendilerini idare etmek ve hususiyle şahsi istibdatların boyunduruğundan mümkün olduğu nispette kurtulmak için bulmuş oldukları usullerin bugün dahi en iyisidir. (.......) Şu kadar ki, bu meclislerde iki büyük tehlike vardır: hazinenin zaruri olarak israfı, şahsi hürriyetlerin tedricen kısılması...(193)

48. Dünyanın en mükemmel parlamentosu sayılan ve milletvekillerinin seçmenlerine karşı serbestliğini muhafaza eden İngiltere de bile, şahsi hürriyetlerin tedricen kısılması tehlikesinden tamamıyla uzaklaştırılmamıştır. (Herbert Spencer, zahiri bir hürriyetin genişlemesini, gerçek hürriyetin kısılması devrinin takip edeceğini bir tetkikinde göstermiştir.(195)

49. Günlük hayatın ehemmiyetsiz küçük hareketlerini Bizans'a has resmiyetlerle saran kanunların, nizamların çıkarılması... (ahalinin içinde serbestçe hareket ettiği çevreyi daraltır.) Kanunların çoğaltılmasıyla hürriyet ve müsavatın (düzenin) daha iyi korunacağı hakkındaki hatalı vehimlerin kurbanı olan kavimler(...) her gün daha ağır, daha tahammül edilmez boyunduruklara kendilerini teslim etmektedirler.(196)

50. Bazı milletlerin herhangi bir rejimde zahiren malik göründükleri bütün hürriyetlerin kısılması, bu rejim kadar onların da ihtiyarlamış olmasının bir sonucu olarak görülmektedir. Hürriyetlerin bu kısıntısı, şimdiye kadar hiçbir medeniyetin kurtulamamış olduğu çökme devresinin ilk alametlerinden biridir.(196-197)

51. Çevrenin aynı oluşu, birbiriyle münasebetlerin tekrarı ve devamı, müşterek bir hayat sürme zorunluluğu zaman içinde yavaş yavaş tesirini gösterir. Birbirine benzemeyen ünitelerin bir araya yığılması ve birbirinin içinde erimesiyle bir ırk (birlik ve beraberlik) teşekküle başlar, yani müşterek hisler ve tecrübeye sahip ve sonra irsiyetin tesiriyle meydana gelecek topluluk ortaya çıkar. O zaman kitleler bir kavim(.....) olmuştur ve bu kitle barbarlıktan(.....) çıkacaktır.(197-uyarlanacak)

52. (kitlelerin birliğinde) idealin tabiatı ehemmiyetli değildir. Bu ideal ister Roma mezhebi, ister Atina dini, ister başka şey; teşekkül yolunda bulunan ırken(....) bütün dertlerini tam bir hisle, bir düşünce ile birlik halinde tutacaktır.(198)

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Al-i Ä°mran,139

"Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir."

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Kim Müslümanlar arasından bir yetim alarak yiyecek ve içeceğine dahil ederse, affedilmez bir günah (şirk) işlememişse, Allah onu mutlaka cennete koyacaktır.

Tirmizi, Birr 14, (1918)

TARÄ°HTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI