MUSTAFA ÖZCAN İLE A’DAN Z’YE-17

Hindistan Hindistan siyasi ve dini heteredoksinin buluşma, uğrak yeri veya himaye merkezidir. Selman Rüşdi gibi küresel dönekler veya mürtetler bu ülkeden çıktığı gibi, Bangladeşli Teslime Nesrin gibi yenileri de Batı’da himaye görmüş ve ardından Hindistan’a intikal etmişlerdir. Teslime


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2019-12-13 15:47:19

Hindistan

Hindistan siyasi ve dini heteredoksinin buluşma, uğrak yeri veya himaye merkezidir. Selman Rüşdi gibi küresel dönekler veya mürtetler bu ülkeden çıktığı gibi, Bangladeşli Teslime Nesrin gibi yenileri de Batı'da himaye görmüş ve ardından Hindistan'a intikal etmişlerdir. Teslime Nesrin irtidat ettikten sonra Batı'da dolaştı, eğleşti. Ardından ise Hindistan'a yerleşti. Halen Müslümanların tepkisine rağmen Hindistan'da ikamet etmektedir. Hasina Vacid, Teslime Nesrin'in siyasi yüzüdür.

Hizbullah

*Hizbullah direniş, IŞİD ise hilafet üzerinden gönüllere ve zihinlere hitap ediyor. Tam bir algı operasyonu. Hizbullah bugüne kadar direniş reklamı üzerinden epey gönle girdi ve zihinleri çeldi. Direniş reklamıyla zihin çelen ve gönül çalan bir örgüt. Lakin Suriye'de Esat ile birlikte eş katil olmasıyla kazandıklarını kaybetti.

*İsrail Savunma Bakanı Moşe Yalon'un da ifade ettiği gibi, Hizbullah UNIFIL aracılığıyla İsrail'e tırmandırma yanlısı olmadığı mesajını iletmiştir. Zira Hizbullah'ın Suriye halkını öldürmek gibi daha mühim işleri var.

*Yıllar sonra bunun karşılığında Hizbullah'ın kalleşliği açıkça ortaya çıkmışken birileri hala hakkında Hizbuşşeytan deyimi kullanmakta tereddüt ediyor.

*Hizbullah gibi konularda zamanında gerekli uyarı ve ikazlar yapılmadığı için ümmetin gözüne ve yüreğine perde inmiştir. Doğru ile yanlışı ayırt edemediğinden yanlış büyümüş ve IŞİD gibi bünyeye zarar vermiştir. Mesele mezhepçilik değil, ümmetin perişanlığıdır. Ehl-i bidat meselesi hafife alınabilecek bir mesele değildir; İslam ümmetini parçalayan ve düşmanlarının emellerine hizmet eden bir araçtır. Humeyni devriminin sonuçları ve Ebubekir Bağdadi'nin faaliyetleri bizi kendimizi yeniden gözden geçirmeye sevk etmelidir. Başkalarının şöyle veya böyle araçlarıyla yollarımızı ayırmalıyız. Batılla çoğalmaktansa hak ile yalnız kalmak evladır.

*Hizbullah Suriye bataklığından dolayı itibardan düştüğü gibi Suriye ve Lübnan'da kan kaybediyor. 

Hürriyet

*İştah ve şehvetine düşkün olanlar bağımlı ve hamakat sahibidirler. Bu eğilimleriyle mücadele ettikçe hürriyetlerine kavuşurlar.

*Efendilik veya hürlük ancak ruhen yücelmekle mümkün olabilir. Ruhen yücelmekte bedeni tortulardan veya bedeni bağımlılıklardan azade olmak ve kurtulmakla mümkündür. Beden ağırlaştıkça şeffaf olan ruha baskı yapar. Beden maddeden azat oldukça ruh hafifleşir. Dünyaya taalluk ve düşkünlük ise ruhu ezer ve yorar. Demek ki esaret, günahlara bağımlı olmakta ve kalmaktadır. Günahlardan ve günahlara giden yollardan kurtulmak ise esaret basamaklarının aşılması ve zincirlerinin kırılmasıdır. 

*Özgürlük ahlaksızlığın köprüsü müdür? Ayrıca, özgürlük bir gün esaretiniz olabilir. Özgürlük, kuralsız olur ve ibahiye sınırlarına dayanırsa ahlaksızlıkla eş değer hale gelir. Günümüzde öyle olmuştur. Özgürlük pınarı olarak görülen Batı'da bile her şeyin bir sınırı vardır. Biz de ise sınırsızlık var. Kurallarda ve cezalarda aşınma ve boşluk var. Ya da dini gelenek zayıfladığından sosyal kurallar da çözüldü. Yerine resmi kurallar da ikame edilemedi. Ahlaki kurallar gevşedi.

*Batı'da her şey kurallıdır. Bununla birlikte şarkta ülkeleri ve toplumları zayıf düşürmek için kuralsızlığı teşvik ederler. Sadece toplum ve ahlakını zayıf düşürecek kuralların sıkı takipçisi olurlar. Batılıların İslam ülkelerinde ahlaki ihlallerden dolayı veya faziletin ikamesi için hiç feveran ettiklerini ve kazan kaldırdıklarını duydunuz mu? Varsa yoksa faziletin öldürülmesi için seferber olurlar. Hürriyet ve özgürlük de bunun kılıfıdır. Özgürlük deyip ibahiyeyi kastederler.

*Hasan el Benna'nın ifade ettiği gibi, İslam dünyasını tehdit eden iki şey vardır. İlhad, dinsizlik ve ibahiyedir. Bunun beslendiği kaynaklardan birisi frenkmeşreplik yani Batı sevdasıdır. Frenk meşreplerin bünyeleri harama alışmış ve haram bünyeleri sarmış ve alışkanlıkla Batı'nın zehrine tav olmuşlardır. Uyuşturucu müptelaları gibi ibahiyeye mübtela olmuşlardır. Hâlbuki onları içten içe çürütmektedir. Lakin alışkanlık kesp ettikleri için uyuşturucu müptelalarının kendilerini bundan kurtarmak isteyenlere isyan etmeleri gibi isyan etmektedirler. Bünyelerinin müptela olmasından dolayı ölümüne alışkanlıklarını sürdürmek istiyorlar.

*Hürriyet ahlaksızlık, istikrarsızlık ve istikrara müdahale aracı değildir ve olamaz.

Irak

2003 işgal sonrasında ise Suud dışişleri Bakanı Suud el Faysal'ın ifadesiyle Irak altın bir tepki içinde İran'a teslim edilmiştir. İçeride de Şii hegemonyası kurulmuştur. Sünniler sadece vitrin pozisyonuna düşürülmüştür.

*Irak'ta Amerikalılar, Şiiler ve Kürtler ve IŞİD birbiriyle savaş pozisyonunda ayrı gayrı olsa da içlerinde tek bir grup bile hak ehli değildir ve Enfal Suresinin 37. ayetine muhataptır. Hepsi şeytanlıkta birbirinden daha mahir ve birbirinden daha mütemerrittir.

*Amerikalılar Irak'ı bölünmeye hazır hale getirdiler. Bu seçeneği şimdi askıda tutuyorlar. Iraklıların işine geldiğinde değil kendi işlerine geldiğinde bölünmeyi devreye sokacaklar. Zira Irak bölünse belki de büyük parçası tamamen İran'ın kontrolü altına girecek ve Kürt bölgesiyle yetinmek zorunda kalacaklar. Bu halde ne öldürüyorlar ne olduruyorlar. IŞİD üzerinden de gerileyen rollerini yeniden takviye etmenin hesaplarını yapıyorlar. 'Bizim şemsiyemiz altına girmeden kendi göbeğinizi kendiniz kesemez ve çekişmeden kurtulamazsınız' demek istiyorlar. Böl-yönetin hikâyesi budur.

* ABD 11 Eylül sonrası yaptığı gibi bir kez daha IŞİD ve terör meselesini kullanarak yeniden bölgeye dönmek istiyor. IŞİD bunun kapılarını açtı. 2010 yılında ABD ile anlaşmayı aktifleştirmeyen Maliki, Sünnilerle ve Kürtlerle anlaşamadığı için ABD'nin dönmesine yeşil ışık yakmak zorunda kaldı. Yerel hasımlarını ABD ile tasfiye etmek istiyordu. Lakin IŞİD Irak satranç tahtasında yaman bir piyon haline gelmişti. Maliki IŞİD üzerinden Şii rüzgârını veya kampını arkasına almış, bu mesele neredeyse Maliki'yi kurtarıcı haline getirmişti! Maliki IŞİD köprüsü üzerinden üçüncü dönem de başbakanlığını garanti etmek istiyordu. ABD ise acele etmeyerek IŞİD'i, Maliki'yi devirmek için kullandı. Sonuçta, ABD hem IŞİD düşmanlarıyla hem de Maliki düşmanlarıyla köprü kurmuş oldu. Yani dört ayak üzerine düştü. Sıfır maliyetle Irak'ın ikinci defa kurtarıcısı oldu! Böylece Mukteda Sadr gibi güya Amerikan düşmanlarının nazarında bile ABD kurtarıcı hale gelmiştir. Onları hem Maliki hem de IŞİD derdinden kurtarmıştır veya kurtarmaktadır.

*Evet! Bush Irak'ı, Obama da Suriye'yi patlatmıştır. Ama her ikisinde de ortakları İran'dır. İkisinin bileşimi de bölgeyi patlatmıştır. Bundan dolayı ben daima Obama'ya 'pasif Bush' diyorum. Kötülüğün pasifliği de böyle oluyor. Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın ifadesiyle, Irak işgali pandoranın kutusunu açtı. Burada İran'ın çirkin yüzü ve mezhep savaşları ortaya çıktı. Obama da kasıtlı olarak Suriye cephesinde çözüme izin vermeyerek meseleyi derinleştirdi. Yanlışın bütün tarafları bölgenin yanması pahasına kaybetmeye başladı. ABD ve işgalin Şii araçları 'zero sum/kaybet kaybet' oyunu oynadılar ve kaybettiler. Olan bitenin özeti budur.

*Irak'ta ilk günah Amerikalılara aittir. Sonra da işgalden itibaren sekterci kontenjan politikasına ram olan Amerikan ortağı Şiiler ve Kürtler de sürecin olumsuz gelişmesinden sorumludurlar.

*Çifte kıskaç veya çevreleme politikasını Martin Indeyk denilen Yahudi tasarlamıştır Clinton ise benimsemiş ve resmiyete dökmüştür. 11 veya 12 yıl boyunca ambargo nedeniyle kötü beslenmeden dolayı yarım milyon Iraklı çocuk telef olmuştur. Bu sorulduğunda yine bir Yahudi olan dönemin Dışişleri Bakanı Madeleine Albright 'değmedi mi?' diye küstahça bir karşılık veriyor.

İçtihad

Zaten ilcaat-ı zamanın getirdiği bazı yeni konuların fetva yoluyla halline imkân vardır. İçtihat yoluyla hayatı asrileştirmek veya modernize etmek, laikleştirmek ise dinin öngörmediği bir tarzdır. Din zamanı aşan bir boyuttur onu zamana uydurmak özünün dışına çıkarmaktır. Genellikle içtihat taraftarları dini asrileştirmek veya güncelleştirmek için bu yola başvuruyorlar.

İdam Cezası

Son sıralarda idam cezaları kamuoyunun gündemine gelmiş lakin hükümet savsaklamıştı. Artık artan ve vahşi hale gelen adi suçlar Türkiye'nin elini idam cezasını geri getirmeye zorlamaktadır. Bunun mutlaka siyasi yönü de var. Sözgelimi PKK elemanlarının yeniden şiddete dönmeleri halinde idam cezaları bu unsurları da kapsamalı. Mesele Kenan Evren'in dediği noktaya gelmiştir. Asmayayım da besleyelim mi? Elbette onun gibi mühendislik yaparak bir sağdan bir soldan idam ederek dengeyi sağlayalım demiyoruz. Lakin hak edenin cezası kesilmeli.

*Ta burada AB kriterlerine veda etmenin zamanıdır. Herkesin sosyolojisi farklı olduğu gibi aynı zamanda hukuku da farklı olmak zorundadır. Veya fark kaçınılmazdır. Farklı bir sosyolojik zeminden AB kriterlerini baz almak zorunda değiliz. Zaten yürümüyor. Hukuk çarpıklığı sonunda bizi ya devlet başa ya kuzgun leşe ayrımına sürüklüyor.

*İdam kaldırıldıktan sonra suç ile ceza arasında bir denge kalmamıştır. Caydırıcılık yok olmuştur. Son dönemlerde psikolojik ve sosyal terbiye eksikliği nedeniyle toplum çarpık hale gelmiş ve psikoloji ve sosyoloji bozulmuştur. Bunun sonucunda toplumda dengeli adam oranı azalırken psikopat ve canilerin sayısı hızla yükselmiştir.

İhvan-ı Müslimin(Müslüman Kardeşler)

*Demem o ki, 80 yıldır Müslüman Kardeşler mazlumiyet halini yaşıyorlar. Hala da bu mazlumiyet perdesi üzerlerinden kalkmış değil. Arap Baharı yüzlerine güldü, güldürecek derken heyhat süreç tepetaklak oldu ve Müslüman Kardeşler Arap Baharı ile yüzeye ve üste çıkacakları yerde tekrar alta düştüler. Makûs talih yakalarını bir türlü bırakmıyor. Müslüman Kardeşler ve Suriye halkı 20'inci yüzyılda olduğu gibi 21'inci yüzyılın da mazlumu ve muzdaripleri olma yolunda ilerliyorlar. Kitlesel mazlumiyet. Tek suçları da 'rabbim Allah' demekten ibaret.

*1952 yılına kadar değerleri temsilde değil ama teşkilatlanmada Müslüman Kardeşler ile Cemaat arasında bir benzeşme olduğunu söyleyebiliriz. Onların da gizli yani hem askeri hem de sivil birimleri vardı. Her şeyle ilgileniyorlardı. İrtibat kural veya kitap üzerinden değil, teşkilat ve biat üzerinden yapılıyordu. Nasır'la birlikte 23 Temmuz darbesini veya devrimini yaptılar lakin daha sonra Kermit Roosevelt gibi CIA elemanlarının da devreye girmesi ve akıl vermesiyle birlikte Nasır Müslüman Kardeşlere ters dönmüştür.

*Müslüman Kardeşler, mihne/çile silsilesinin son faslında tamamen durulmuş ve esbabın sukut ettiği noktada ümitlerini doğrudan doğruya Allah'a bağlamış bulunuyorlar. Müslüman Kardeşler yeni bir çile dönemi içinde yeni bir Medrese-i Yusufiye faslı yaşıyorlar. Dışı alev, kor içerisi ise 'berden ve selamen' denildiği gibi esenlik diyarı.

*Mısır'daki Sisi darbesinden sonra İhvan düşmanlığı bulaşıcı hale geldi. Mısır'dan sonra Suudi Arabistan'ın da hareketi yasaklaması ve hatta terörist örgüt kapsamına alması dünyada yankı buluyor. İsrail Parlamentosu Knesset'te Yahudi asıllı olduğunu iftiharla ilan eden İngiltere Başbakanı David Cameron yasakla yakından ilgileniyor. İngiltere'nin Riyad Büyükelçisi Sir John Jenkins bu salgını kaptıktan sonra üstlerine de telkin etmiş. Şimdi İngiltere Müslüman Kardeşleri yasaklamayı etüt ediyor. Demek ki Müslüman Kardeşler düşmanlığı bulaşıcı. Hal böyle iken Mısır'da Sisi taraftarları ve ulusalcılar BBC'yi Müslüman Kardeşler yanlısı olmakla suçluyorlar. Güler misin ağlar mısın diye buna derler herhalde.

*Daha önce de aktif olarak Sisi darbesine destek veren Obama Müslüman Kardeşler yanlısı olarak ilan edilmiş ve aşırı çevrelerce Kenya'daki biraderinin de Müslüman Kardeşlerin Afrika sorumlusu olduğu ilan edilmişti. Sakın şaka yaptığımız zannedilmesin. Mısırlıların dilinin kemiği yoktur ve ağzına geleni söylerler. Bu iddia Vefd gazetesi tarafından dile getirilmişti. Mısır'da yayınlanan Yedinci Gün (Yevm es Sabi) Yazı İşleri Müdürü Adil Senhuri BBC'nin Müslüman Kardeşler bağlısı ve yanlısı olduğunu ve Mısır'daki faaliyetlerini de desteklediğini ileri sürmüştür. Bunlar Nasır'dan beri devam eden iftira ve yalan sağanağının son faslı. Maalesef bu meşrepte ve kırattaki Mısırlılar sistematik bir biçimde sunturlu yalanlar atmaya alışkındırlar.

*Müslüman Kardeşlere yönelik olarak küresel kampanya davetçilere karşı da sürüyor. Bu da onları yer ile gök arasında asılı bırakıyor. Davetçilerin kaderi bu. 

*Müspet hareket statik değildir. Konumdan konuma değişir. İki modern ekolden hem Müslüman Kardeşler hem de Risale-i Nur müspet hareketi esas alır ve yöntem ve irşat usulü olarak benimser. Bununla birlikte Müslüman Kardeşlerin müspet hareket düsturu devrime katılmalarını engellememiştir. Buti anlayışı ise karşı çıkmasını gerektirmiştir. Hangisi doğru? 

*Bediüzzaman meslek olarak haliliyet mesleğini benimser. Aslında merhum Hasan el Benna da mesleğini bu esas üzerine oturtur. İhvanü'l Müslimin bir haliliyet mesleğidir. Hedefi, Müslümanların dağılan birlik ve beraberliklerini onarmaktır. Bununla birlikte Filistin meselesi ve bu meseleye angaje olmaları nedeniyle Risale-i Nur mesleğinden biraz ayrılırlar. Risale-i Nur'dan farklı olarak yapılarının merkezinde kitap değil rehber (mürşid-i am) vardır ve İhvan baştan beri siyasetle ilgilenir ve merkeze alır. Hem irşat hem de siyasi faaliyeti birlikte yürütür. Bir de Filistin meselesi nedeniyle buna fedai hareketi eklenmiş ve bu da gizli faaliyetlere ve yapılanmalara neden olmuştur. Bu meseleden dolayı Müslüman Kardeşler sürekli olarak yaftalanmış ve karalanmışlardır. Halen de devam etmektedir. 1950'li yıllarda mesleklerini tadil etmişlerdir. Siyasetle ilgileri devam etse de örgütlü yapıları ve darbeci anlayışları geride bırakmışlardır. Kısaca kendilerini gözden geçirmişlerdir.

*Müslüman kardeşler İmam Rabbani ve Bediüzzaman gibi siyasi alanı irşat mesleği yerine hem bunu hem de doğrudan siyasi alanda aktör olmayı seçmişlerdir. Bu yönüyle İhvan'ın en yakın dostlarından olmasına rağmen Ebu'l Hasan en Nedevi bu yolun muhataralı olduğunu söylemiş ve elzem mesleğin Bediüzzaman'ın dediği gibi siyasetin faktörü olmak yerine aktörü olmaktan sakındırmıştır. Bu dindarların siyasetle iştigal etmeyecekleri anlamına gelmez. Ama irşat eksenli hizmetlerin cemaat adına siyasete girmelerine itirazdır. Zira bu durumda din rekabet alanı haline gelecek ve dini temsil edenler dini siyaset veya iktidar için istismar etme pozisyonuna düşeceklerdir.

*Müslüman Kardeşler tarihi mihne/çile tarihidir. En büyük çileyi de Suriye İhvanı çekmiştir. Özellikle de Nuseyri azınlık rejiminin gölgesi altında. İslami kesimler bu Nuseyri azınlık rejiminin tehlikesini yeteri kadar idrak edememişlerdir. Suriye'den sonra mihne-çile ikinci derecede merkez ülke Mısır'ı vurmuştur. Bu fiiliyatta İslami hareketler haritasında Suriye'nin merkez olduğunu göstermektedir. Ve günümüzde yine en büyük iki çileden birini Suriye diğerini de Mısır çekmektedir. Esat-Sisi tiranlığı girdabında!

*Küresel bir İslam düşmanlığı olduğu gibi küresel bir İhvan, küresel bir Osmanlı düşmanlığı bulunuyor. İslam fobisinin yerini bazı yerlerde İhvan fobisi almaktadır.

*İran, Suriye'de 1982 yılından beri İhvan düşmanlığı ve Esat hanedanlığı dostluğu yapıyor.

*Birinci İhvan düşmanı blok, İran ve eksenidir. İkinci İhvan düşmanı blok ise Körfez ülkeleridir.

*Bizde ulusal basın köktendincilik deyince nedense aklına Suud Arabistan gelse de Suudluların aklına da İhvan modeli geliyor!

*Nur şakirtleri ve Müslüman Kardeşler mensupları yirminci yüzyılın mazlum kardeşleridir. 

*Mısır Müslüman Kardeşler kolu da başlarda temkinli ve ihtilatlı idi. Lakin sürece yuvarlandılar. Başlarda 'bir cemaat bir devleti yönetemez' diyorlardı. Topyekûn iktidara asılmak istemiyorlardı. Bu mantıklı ve makul bir yaklaşım olsa da bir ordu bir devleti mütemadiyen 60 yıldır yönetiyor. Bülent Yıldırım, Genç Öncüler dergisine yaptığı bir değerlendirmede Mısır'da İhvan'ın seçimlere Türkiye'nin zoruyla girdiğine değiniyor. Türkiye'nin telkinleri cesaretlendirmiş olabilir. Lakin bu tek başına bir faktör değil. Muhaliflerince devrime sonradan katıldığı ısrarla ileri sürülen Müslüman Kardeşler sonraki süreçte devrimi çalmakla ve devleti ve organlarını İhvanlaştırmakla, devletin mafsallarını ele geçirmekle suçlanmıştır. Bu da bühtandır. Hareketin kendi dinamikleri ve iç faktörleri de cumhurbaşkanı adayı çıkarmalarında etkili olmuştur. Sonuçta bir yıl içinde beş seçim kazanmışlardır. Varsayalım ki, Türkiye telkinlerinde yanlış yapmıştır bununla birlikte sürecin her aşamasında yanlışlık bulacaklar vardır. Sözgelimi hem Bediüzzaman hem de Ebu'l Hasan en Nedevi gibi zevata göre siyaseti merkeze alan veya sonuç yerine sebep dairesinde bu alana tevessül eden yaklaşımlar hatalıdır. Siyaset bir üst yapı hareketidir altyapı çalışmaları tekemmül ettiğinde zorlama olmadan üstyapıya intikal eder. Altyapı çalışmaları üst yapıyı şekillendirir. Mesele, din ile medeniyet ilişkisi gibidir. Medeniyet kurulmaz, gelişir. Siyaseti altyapı çalışmaları belirler. Lakin artık şu aşamada eskiye takılıp kalmak, neyin doğru veya yanlış olduğunu tartışmak beyhude ve hastalıklı bir tutum olacaktır.

*Müslüman Kardeşler genel bir harekettir ve içinde özelleri de barındırır. Bununla birlikte, Benna şer'i çizginin dışında kaldığını düşündüklerine karşı da istikamet hatırlatmasında bulunur. Cemaatin kollarından olan Şebabu Muhammed, Reşid Rıza çizgisinde hareket ederek tasavvuf erbabı ile çekişmelere de girer.

*Abdullah Fehd en Nefisi, Müslüman Kardeşler ile İran arasında devrime müteakiben bir balayı dönemi yaşandığını lakin tarafların çok geçmeden birbirlerini hakiki yüzleriyle keşfettiklerini yazmaktadır. 1984-85 yılları arasında İhvan nezdinde görüntü netleşmiştir. İran'ı Sünniliğe kazandırma umudu olan Müslüman Kardeşler bu umutlarını yitirdikleri gibi telaki yani buluşma imkanının olmadığını da görmüşlerdir. Arada Berlin Duvarı gibi görünür bir duvar olmasa da görünmez bir duvarın varlığı ortaya çıkmıştır. Abdullah Fehd Nefisi bu vaziyete 'Beynehuma berzehun la yebgiyan' ayetiyle işaret eder. Arada görünmez bir duvar ve set vardır.

*Selefi âlimlerden Ebu'l Abbas'a göre, IŞİD gibi hareketlerin atası Müslüman Kardeşlerdir. Nedeni günümüzde hilafet meselesini gündeme getiren ve ihyası için çalışan ana hareketin Müslüman Kardeşler hareketinin olmasıdır. Ebu'l Abbas gibi selefi âlimlerine göre, demek ki hilafet talebi boşuna. Bunu düşünmek ancak devlet ricali için uygundur. Onlar da düşünmeyeceğine göre uykuya yatırılmalıdır. Kimse de Müslümanların selameti açısından kurcalamamalıdır. İkinci olarak; onlara göre, Müslüman Kardeşler bu meseleyi gündemine almasaydı böyle bir talep olmayacaktı.

*Bütün şiddet akımları, hareketleri sonuçta Müslüman Kardeşler şalı veya entarisi altından çıkmıştır. Bu nokta derinlemesine analiz edilmelidir. Şiddet meselesi, Müslüman Kardeşlerin tarihleri boyunca yaşadıkları çile veya mihne dönemlerini hatırlatmaktadır. Müslüman Kardeşlerin kuruluş yıllarının ardından 1948 ve sonrasında el Cihaz es Sırri adı verilen silahlı fedai yapısının kontrolden çıkması veya başına buyruk hareket etmesi Müslüman Kardeşler hareketinin rejimlerle kanlı bıçaklı hale gelmesine yol açmıştır. Bununla birlikte ardından galebe çalan Hasan Hudeybi ve Ömer Telmisani çizgisi de kanı kaynayan ve rejimlerle vuruşmak isteyen gençler için tiryak olmaktan çıkmıştır. Onları İhvan şemsiyesinin dışına itmiştir. Müslüman Kardeşler içeride silahlı harekete dayalı yöntemi reddetmesi veya reddi mirasta bulunması sonraki dönemlerde şiddete açık hareketler üzerine kontrolünü kaybetmesine neden olmuştur. Bu itidal ve vasatiyet anlayışı şiddet hareketleriyle arasındaki mesafenin açılmasına vesile olmuştur.

*Müslüman Kardeşler genelde mensuplarının Afganistan'a giderek cihat sürecine katılmasına karşı çıkmıştır. Bu nedenle de Afganistan'a giderek cihat sürecine katılanlar zamanla örgütleriyle bağlarını koparmışlardır. 11 Eylül sonrasında işgal Bağdat'a varıp dayandığında da Müslüman Kardeşler eski pasif çizgilerine bağlı kalmışlardır. Silahlı faaliyetlere ya hiç katılmamışlar ya da kıyısında ve derkenarında kalmışlardır. İslam ülkelerinin işgali ve işgalin gölgesinde Şiilerin serpilmesi ve Sünnilere aman vermemesiyle Müslüman Kardeşlerin klasik yöntemleri yetersiz kalmış ve Müslüman Kardeşler içinde Ebubekir Bağdadi gibi kanı kaynayanlar Selefiliğe kaymışlardır. Bu nedenle de Müslüman Kardeşleri öne çıkaran Arap Baharının söndürülmesiyle birlikte Müslüman Kardeşler modeli gerilemiş ve yöntemlerinin yeni dönemde yeterliliğiyle alakalı olarak soru işaretleri belirmiştir. Bir de buna yöntemin kötü yönetilmesini ilave edebiliriz. Bununla birlikte Katar'ın ABD Büyükelçisi Muhammed Ciham'ın ifade ettiği gibi Müslüman Kardeşlere yakın partilerin önünün kesilmesinin cihatçı hareketleri öne çıkarmıştır.

*Müslüman Kardeşlerin bazı muhalifleri, kimi yöntem ve icraat hatalarını avlayarak onları genelleştiriyorlar. Bazı hataları üzerinden doğrularını da vuruyorlar. Onların iyiliğini isteyen ve nasihat zemininden yaklaşanlar olduğu gibi amansız hasımları da var. Ebu'l Hasan en Nedevi dost zemininden hatalarını söyleyenler arasındadır.

*Nedevi, Müslüman Kardeşlere siyasi bir ayar vermek istemiştir. Bu ayar Muhammed Abduh gibi işba derecesinde ilgilendikten sonra siyaseti terk etme telkini değildir. Aksine İmam Rabbani gibi ıslah çizgisi içinde hareketi tavsiyedir.

*Filistin'de fedai hareketlerine katılmaları ve ardından gelen gerginlikten sonra bazı ferdi veya yapısal hatalar olmuştur. Lakin bu hatalar daha sonra Cemaati vurmak için hazır kalıp suçlamalara dönüştürülmüştür. Sedat'ın öldürülmesi bile Hüseyin Bağcı gibiler tarafından galat-ı meşhur halinde onlara atfedilmektedir. 1952 sonrasında Cemaat kendini gözden geçirmiş; tarz olarak şiddeti, örgüt görüntüsünü ve onun ötesinde darbe yöntemini tamamen dışlamış ve reddetmiştir. Lakin suçlamalardan kurtulamamıştır. Özellikle de askeri çevreler İhvan'ı şeytanlaştırmak istemişler ve bazı dini kesimler de meşrep taassubundan dolayı buna alet ve teşne olmuşlardır.

*1954 yılında üzerlerine yıkılan Menşiye olayı tamamen düzmece ve kurmacadır. Tertip ve tiyatrodur. Bununla birlikte meşrep taassubundan dolayı bazı selefi meşrep veya sufi meşrep kimseler geçmişteki hataları klonlayarak Müslüman Kardeşlerin karşısına Hıristiyanların ilk günah teorisiyle çıkıyor. Bunlardan birisi Selefi meşrep Muhammed Said Reslan olup İhvan'ı terörist bir örgüt olarak yaftalayıp; yaptıklarının cezasını çektiğini ileri sürmektedir. Yine bazı üyelerinin yanlış tercihlerini cemaate mal ediyor. Veya bazı geçici ilişkileri kalıcı bir damgaya dönüştürüyorlar.

*Muhammed Gazali ve Seyyid Kutup cemaatin sızmalara sahne olduğunu söylemişlerdir. Elbette kapalı cemaatlere olduğu gibi ondan öte açık cemaatler sızmak kolaydır. Ali Aşmavi, Müslüman Kardeşlerin Gizli Tarihi adlı kitabında Seyyid Kutup'tan bu yöndeki endişeleri aktarır. Muhammed Gazali de Mealim el hak ( s: 224) adlı eserinde Hasan Bakuri gibi Cemaat vekilliğine yükselmiş olan Muhammed Hamis Humeyd'in Masonluğa girdiğini ve yükseldiğini ifade etmiştir. El Hac Hilmi Minyavi de cemaat içinde İngilizlerin adamı olarak biliniyordu. M. Gazali, Hasan Hudeybi'nin de Masonluğa intisap etmiş olduğunu ileri sürüyor. Bu bana meşkûk geliyor.

*Banu Avar gibi bazı detaylardan yola çıkan Muhammed Said Reslan, Ahmet Kureyme ve Ali Cum'a gibiler Müslüman Kardeşlere düşmanca isnatlarda bulunmaktadırlar. Aklını düşmanlık perdesi inen Reslan gibiler İhvan'ı Amerikancılıkla suçluyorlar. Amerikalılar İran Devrimi ve 11 Eylül'den sonra nabız yoklamak için İslami kesimlerle temasa geçmişlerdir. Bu, kritik zeminde gelişen bir temastır. Bu temaslar çerçevesinde az miktarda da olsa onların ağına düşen ve havasına girenler olmuştur. Fakat genelleme yanlış ve bühtandır. Bunun ispatı fiiliyat üzerinden olur. Farz edelim ki, suçlamalar doğru! Öyleyse Sisi bu suçlamayı neden yapmıyor? Hamas ile gizli temas nedeniyle Mürsi'yi yargılarken neden onları Amerikalılarla temastan dolayı suçlamıyor ve yargılamıyor? Zira bu kendi zeminini inkâr olur.

*Necaşi'nin çağdaş ve son ülkesi olan Türkiye de Müslüman Kardeşlere sırt çevirecek olursa, Müslüman Kardeşler yolundan sapmayacak ve dönmeyecektir. Dost taraflardan gelse de Sisi rejimiyle uzlaşma çağrılarına veya telkinlerine kulak asmayacaklarını beyan ediyorlar.

*Hilafet meselesini gündeme getirdiği için Suudi Arabistan saltanat uleması sürekli olarak Hasan el Benna ve Müslüman Kardeşleri horlamakta, tezyif etmektedir. Bundan dolayı Arap Baharından sonra bu hareketi baş düşmanı ilan etmiştir. Açıkça Mısır darbesini desteklemiştir. 

*Merhum Zekeriya Ensari, El Fıtriye kitabında hareketten davete geri dönülmesini istemektedir. Arap Baharına kadar bu mesele İhvan içinde de derin bir tartışma mevzusuydu. Zaman zaman bu meseleye temas ettik. Sözgelimi, Medrese-i Yusufiyeli dostlarımızdan Abdussettar Milici bu konularla alakalı birkaç kitap yazmış ve İhvan'dan siyasi alanı bırakarak davet alanına geri dönmelerini istemiştir. Bu tartışmalar yaşanırken araya Arap Baharı girmiş, tozu dumanı birbirine katmıştır. İhvan mürşitlerinden Muhammed Mehdi Akif meseleye alakasız bir zaviyeden bakmış ve bundan böyle cenaze levazımatçılığı bile yapsalar devletin bakışlarını üzerlerinden çekmeyeceğini ve kendilerine bu alanda da çalışma imkânı vermeyeceğini söylemiştir. Bu doğru olmakla birlikte sorunun cevabı değildir. Doğrudur zira İslamcıların ve İslamın önünü kesmek için Mübarek rejimi ilhad-ı mutlak çığırını desteklemiştir.

*Mürsi döneminde Mısır'da kurumları İhvanlaştırma projesinden yakınan BAE, Suudi Arabistan gibi rejimler şimdi dünyayı İhvansızlaştırmayla meşguller. Küresel bir İhvansızlaştırma kampanyası açmış bulunuyorlar. Herkesi de bunu alet etmeye çalışıyorlar…

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

HZ. AİŞE’NİN (radiyallahu anhâ) EVLİLİK YAŞINA DAİR

HZ. AİŞE’NİN (radiyallahu anhâ) EVLİLİK YAŞINA DAİR

Batılı inkarcılar ve onların fonladığı çevreler yaman bir çelişki içerisindedirler. Buda,

ÜRETİLEN ALGILARLA FİKİR SAHİBİ OLMAYA ÇALIŞMAK

ÜRETİLEN ALGILARLA FİKİR SAHİBİ OLMAYA ÇALIŞMAK

Vehhabilik meselesi zamanla dallanıp budaklanmıştır. Vehhabilik şemsiyesi altında birçok fikr

YEREL ORYANTALÄ°STLER

YEREL ORYANTALÄ°STLER

Din mücedditliği için yola çıkanlardan bir kısmı süreçte din münekkidi haline geldi. Zira

İTTİHAD-I İSLAM’IN ÖN ADIMLARI

İTTİHAD-I İSLAM’IN ÖN ADIMLARI

Ä°ttihad-ı Ä°slam, bize balon gibi uçarak gelmez. Belki, bizim ona gitmemiz lazım. Yollar daÄŸdaÄ

Ä°MANIN ÅžEHAMET-Ä° MANEVÄ°YESÄ°

Ä°MANIN ÅžEHAMET-Ä° MANEVÄ°YESÄ°

İslam ahlakının dinamik gücü, imandır. Çünkü, “İman hem nurdur hem kuvvettir. Evet, haki

MUHALEFET KULVARLARI

MUHALEFET KULVARLARI

Hak namına ve hakikat hesabına sırf gerçeği görmek ve göstermek, meseleleri tahlil etmek, sı

UYUYAN DEV UYANMIÅžTIR

UYUYAN DEV UYANMIÅžTIR

Evet, millet uyandı. İçerdeki hainler, dışardaki alçaklar ne yaparlarsa yapsınlar, artık Ana

YANLIÅž VE HAKSIZ Ä°NTERNET PAYLAÅžIMLARI

YANLIÅž VE HAKSIZ Ä°NTERNET PAYLAÅžIMLARI

dir. İnternet paylaşımlarındaki kaynak vermemek, metnin yazarını yazmamak, doğruluk olmadığ

MASONLAR VE ESAD AÄ°LESÄ°

MASONLAR VE ESAD AÄ°LESÄ°

Masonluk meselesi dallı budaklı bir mesele olduğundan ve yüksek dozda manipülasyon içerdiğind

OSMANLI DÜŞMANI BİR BARELVİ’NİN HEZEYANLARI

OSMANLI DÜŞMANI BİR BARELVİ’NİN HEZEYANLARI

Belki biraz garip gelecek ama peşinen söyleyelim ki anlatılan husus doğrudur. Stalin’in hocala

KADİROV:  KADİRİ-VEHHABİ KIRMASI 

KADİROV:  KADİRİ-VEHHABİ KIRMASI 

Ramzan Kadirov başkanlığındaki Çeçenlerin Suriye’den sonra Ukrayna’da da arz-ı endam etme

Size yasak edilen büyük günahlardan kaçınırsanız, kusurlarınızı örteriz ve sizi ağırlancağınız şerefli bir yere yerleştiririz.

Nisâ, 31

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Muavvizeteyn (Nas-Felak) Sureleri

"Şeytan insanoğlunun kalbinin üzerinde tünemiş vaziyette bekler. Allah'ı zikredince siner, çekilir, gaflet etse vesvese verir." (Buhari, Tefsir, Kul euzu bi-rabbi'n-nas 1)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Nizamü'l-Mülk'ün Şehadeti(14 Ekim 1092) *II.Kosova Zaferi(17 Ekim 1448) *Gedik Ahmed Paşa'nın Vefatı(18 Ekim 1482)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI