DEVE İDRARI VE SÜTÜ İLE İLGİLİ HADİS

Daha önce İlhan Arsel ve Turan Dursun gibi ateist/materyalist yazarların İslam’a ve Hz. Peygamber Efendimiz’in sünnet ve şahsiyetine karşı kullandıkları bu hadis, ne hazindir ki kendisini Kur’âncı ve İndirilmiş Dinci diye halka pazarlayan yazarlar tarafından kullanılmaktadır.


Seyda Musa Geçit Hocaefendi

musa_bazid04@hotmail.com

2019-10-22 15:14:23

Daha önce İlhan Arsel ve Turan Dursun gibi ateist/materyalist yazarların İslam'a ve Hz. Peygamber Efendimiz'in sünnet ve şahsiyetine karşı kullandıkları bu hadis, ne hazindir ki kendisini Kur'âncı ve İndirilmiş Dinci diye halka pazarlayan yazarlar tarafından kullanılmaktadır. Bu iki güruh da söz konusu hadisi istismar ederek güya "Hz. Peygamber ümmetine sidik içirmiş ve işkence etmiştir." Ateistler bu istismarı Hz. Peygamber'in şahsiyet ve nübüvvetine karşı kullanırken, mealistler de Hz. Peygamber'in sünnet ve siretine karşı kullanmaktadırlar. Biz her iki taifenin çarpıttığı bir olaydan bahseden hadisin birkaç rivâyetini nakledip değerlendireceğiz:

a) Buhârî hadisi şöyle rivâyet etmektedir: 

حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ حَرْبٍ قَالَ : حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ ، عَنْ أَيُّوبَ ، عَنْ أَبِي قِلاَبَةَ ، عَنْ أَنَسٍ قَالَ قَدِمَ أُنَاسٌ مِنْ عُكْلٍ ، أَوْ عُرَيْنَةَ فَاجْتَوَوُا الْمَدِينَةَ فَأَمَرَهُمْ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم بِلِقَاحٍ ، وَأَنْ يَشْرَبُوا مِنْ أَبْوَالِهَا وَأَلْبَانِهَا فَانْطَلَقُوا فَلَمَّا صَحُّوا قَتَلُوا رَاعِيَ النَّبِيِّ صلى الله عليه وسلم وَاسْتَاقُوا النَّعَمَ فَجَاءَ الْخَبَرُ فِي أَوَّلِ النَّهَارِ فَبَعَثَ فِي آثَارِهِمْ فَلَمَّا ارْتَفَعَ النَّهَارُ جِيءَ بِهِمْ فَأَمَرَ فَقَطَعَ أَيْدِيَهُمْ وَأَرْجُلَهُمْ وَسُمِرَتْ أَعْيُنُهُمْ وَأُلْقُوا فِي الْحَرَّةِ يَسْتَسْقُونَ فَلاَ يُسْقَوْنَ. قَالَ أَبُو قِلاَبَةَ فَهَؤُلاَءِ سَرَقُوا وَقَتَلُوا وَكَفَرُوا بَعْدَ إِيمَانِهِمْ وَحَارَبُوا اللَّهَ وَرَسُولَه. 

"…Hz. Enes anlatıyor: Ukl veya Ureyne kabilesi halkından bir grup Medine'ye gelip Medine'nin havasının kendilerine iyi gelmediğini söyleyerek tedavi talebinde bulundular. Hz. Peygamber (s.a.s.) de onlara yönelik bir tedavi olmak üzere "likah" adı verilen deve türünün sütü ve idrarını içmelerini tavsiye etti. (Bir müddet sonra Medine'nin havası onlara dokundu ve hasta oldular. Şikâyetleri üzerine Hz. Peygamber (a.s.m),) çobanlarıyla birlikte Medine'nin dışına çıkıp, develerin sütlerinden ve sidiklerinden içmelerini öğütledi. Adamlar bir müddet develerin süt ve sidiklerinden içtiler ve sağlıklarına kavuştular. Derken, çobanları öldürüp develeri önlerine katıp götürdüler. Olaydan haberdar olan Hz. Peygamber (s.a.s) birkaç adam peşlerine taktı ve nihâyet onları bir yerde yakalayıp getirdiler. (Hz. Peygamber (s.a.s.) onlara hakettikleri ağır bir cezayı tatbik etti.) Ellerini, ayaklarını kesti, gözlerine mil çekti ve güneşin altında ölüme terk etti... Ebû Kilabe şöyle der: "Bunlar hırsızlık yaptılar, öldürdüler, imandan sonra mürdet oldular, Allah ve Resûlu ile savaştılar."(1)

Şimdi de başka hadis kaynaklarında bu konu ile ilgili rivâyetlere bakalım, sonra da bir değerlendirme yapalım:

b) Tirmizi hadisi şöyle rivâyet etmektedir:

حدثنا الحسن بن محمد الزعفراني حدثنا عفان حدثنا حماد بن سلمة أخبرنا حميد و ثابت و قتادة عن أنس : أن ناسا من عرينة قدموا المدينة فاجتووها فبعثهم النبي صلى الله عليه و سلم في إبل الصدقة وقال اشربوا من أبوالها وألبانها. قال أبو عيسى هذا حديث حسن صحيح غريب من هذا الوجه وقد روي هذا الحديث من غير وجه عن أنس رواه أبو قلابة عن أنس ورواه سعيد بن أبي عروبة عن قتادة عن أنس. (قال الشيخ الألباني : صحيح

بَابُ مَا جَاءَ فِي شُرْبِ أَبْوَالِ الإِبِلِ حَدَّثَنَا الحَسَنُ بْنُ مُحَمَّدٍ الزَّعْفَرَانِيُّ ، قَالَ : حَدَّثَنَا عَفَّانُ ، قَالَ : حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ سَلَمَةَ ، قَالَ : أَخْبَرَنَا حُمَيْدٌ ، وَثَابِتٌ ، وَقَتَادَةُ ، عَنْ أَنَسٍ ، أَنَّ نَاسًا مِنْ عُرَيْنَةَ قَدِمُوا الْمَدِينَةَ فَاجْتَوَوْهَا فَبَعَثَهُمْ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي إِبِلِ الصَّدَقَةِ وَقَالَ : اشْرَبُوا مِنْ أَلْبَانِهَا وَأَبْوَالِهَا. وَفِي البَابِ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ. وَهَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ غَرِيبٌ(2)

c) İbn Mace hadisi şöyle rivâyet etmektedir:

بَابُ أَبْوَالِ الإِبِلِ. حَدَّثَنَا نَصْرُ بْنُ عَلِيٍّ الْجَهْضَمِيُّ ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ ، حَدَّثَنَا حُمَيْدٌ ، عَنْ أَنَسٍ ، أَنَّ نَاسًا مِنْ عُرَيْنَةَ ، قَدِمُوا عَلَى رَسُولِ اللهِ صَلَّى الله عَليْهِ وسَلَّمَ ، فَاجْتَوَوْا الْمَدِينَةَ ، فَقَالَ صَلَّى الله عَليْهِ وسَلَّمَ : لَوْ خَرَجْتُمْ إِلَى ذَوْدٍ لَنَا ، فَشَرِبْتُمْ مِنْ أَلْبَانِهَا ، وَأَبْوَالِهَا فَفَعَلُوا(3)

d) Ahmed b. Hanbel de hadisi şöyle rivâyet etmektedir: 

حدثنا عبد الله حدثني أبى ثنا حسن ثنا بن لهيعة ثنا عبد الله بن هبيرة عن حنش بن عبد الله ان بن عباس قال قال رسول الله صلى الله عليه و سلم : ان في أبوال الإبل وألبانها شفاء للذربة بطونهم. تعليق شعيب الأرنؤوط : حسن لغيره وهذا إسناد ضعيف لضعف ابن لهيعة(4) 

Hadis, Sahih-i İbn Huzeyme, Sünen-i Darekutni, Taberani'nin M'ucem'ul-Kebir, Sahih-i İbn Hibban gibi diğer birçok hadis kaynağında da geçmektedir. Bu kaynaklarda geçen hadisin arka planı ile ilgili durumları incelediğimizde İmam Taberî'nin verdiği şu haberi görmekteyiz:

حدثنا محمد بن علي بن الحسن بن شقيق المروزي قال سمعت أبي يقول أخبرنا أبو حمزة عن عبد الكريم وسئل عن أبوال الإبل فقال حدثني سعيد بن جبير عن المحاربين قال كان ناس أتوا رسول الله صلى الله عليه وسلم فقالوا نبايعك على الإسلام فبايعوه وهم كذبة وليس الإسلام يريدون ثم قالوا إنا نجتوي المدينة فقال النبي صلى الله عليه وسلم هذه اللقاح تغدو عليكم وتروح فاشربوا من أبوالها وألبانها قال فبينا هم كذلك إذ جاء الصريخ يصرخ إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم فقال قتلوا الراعي وساقوا النعم فأمر نبي صلى الله عليه وسلم فنودي في الناس أن يا خيل الله راكبي قال فركبوا لا ينتظر فارس فارسا قال وركب رسول الله صلى الله عليه وسلم على أثرهم فلم يزالوا يطلبونهم حتى أدخلوهم مأمنهم فرجع صحابة رسول الله صلى الله عليه وسلم وقد أسروا منهم فأتوا بهم النبي صلى الله عليه وسلم فأنزل الله { إنما جزاء الذين يحاربون الله ورسوله } الآية سورة المائدة 33 قال فكان نفيهم أن نفوهم حتى أدخلوهم مأمنهم وأرضهم ونفوهم من أرض المسلمين وقتل نبي الله صلى الله عليه وسلم وصلب وقطع وسمر الأعين قال فما مثل نبي الله صلى الله عليه وسلم قبل ولا بعد قال ونهى عن المثلة وقال لا تمثلوا بشيء قال وكان أنس بن مالك يقول نحو ذلك غير أنه قال أحرقهم بالنار بعد ما قتلهم قال وبعضهم يقول هم ناس من بني سليم ومنهم من عرينة وناس من بجيلة فإذ كان صحيحا عن رسول الله صلى الله عليه وسلم ما ذكرنا من إحراق جيفة المشرك مرة وقذفه بها أخرى في قليب وتركه إياها ثالثة بالعراء وكان الله تعالى ذكره قد جعل لأمته التأسي به في أفعاله فللمسلمين من الفعل بمن قتلوا من أعدائهم من المشركين ولإمامهم من الفعل بمن قتله على ردة أو موبقة عظيمة مثل الذي فعل رسول الله صلى الله عليه وسلم بمن ذكرنا من أهل الشرك والردة(5)

Buna göre Said b. Cübeyr konu ile ilgili bir soruya verdiği cevapta şu husûsları beyan etmiştir: Urene denilen yere mensup bir grup, Müslüman olmak için değil, hile yapmak için Rasûlullah (s.a.s.)'a gelerek "Sana İslam üzere bey'at ediyoruz" dediler. Hâlbuki onlar aslında yalan konuşuyorlardı. Onların asıl maksatları Müslüman olmak değildi. Daha sonra da Medine'nin havasının kendilerine iyi gelmediğini söyleyerek tedavi talebinde bulundular. Hz. Peygamber (s.a.s.) de onlara yönelik bir tedavi olmak üzere "likah" adı verilen deve türünün sütü ve idrarını içmelerini tavsiye etti. Durum böyle cereyan ederken birden bire Hz. Peygamber'e doğru gelen bir şahıs onların çobanı öldürdüklerini ve hayvanlarını götürdüklerini haber verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, sahabilerin atlarıyla hareket edip onların peşine düşmelerini emretti. Daha sonra yakalayıp Medine'ye getirdiler. Hatta bu olay üzerine Maide sûresi'nin şu âyeti nazil oldu: { إنما جزاء الذين يحاربون الله ورسوله} "Allah ve Resûlu ile savaşanların cezası…"(6)Daha sonra onlara kısas yapıldı.(7)

Özetle tercüme ettiğimiz bu metne göre Said b. Cübeyr'e soru soranlar ile cevap veren Said b. Cübeyr, bu gruba "muharibin" yani "savaşanlar" adını vermiştir. Ayrıca Taberi, kıssayı anlattıktan sonra yaptığı değerlendirmesinde bu olaydan hareketle Müslümanlara karşı savaşan mürtedlere Müslümanlara reva gördükleri uygulamaların yapılabileceğinden bahsetmektedir. Buna göre deve idrarını içme talebi, iman getirmediği halde Müslüman olduğunu söyleyerek savaş hilesi yapan bir grubun teslimiyetinin ölçülmesine yönelik bir sınav, ya da bir stratejik manevraya karşı başka bir manevra olarak da değerlendirilebilir. 

Yok, eğer durum, savaş stratejisi ve hilekâr bir gruba karşı alınan bir tedbir olarak değil de normal bir tedavi durumu olarak gösterilse, bu durumda bile hadiste umûma yönelik bir hüküm değil, özel hastalığa yönelik bir özel tedavi önerildiği söylenebilir. Nitekim yukarıda naklettiğimiz farklı rivâyetlerde geçtiğine göre onların şikâyeti karın ağrısı ve "zerebe" adı verilen hastalık idi. "Zerebe" ise midede vuku bulan bir hastalık adıdır. Bu da midedeki yiyecekleri hazm etmeye engel olan bir hastalıktır. Tedavi amaçlı içki dışında necisin helal olduğu burada ortaya çıkmaktadır. Zira Hz. Peygamber (s.a.v.) "idrar temizdir" dememiştir. Sadece tedavide kullanılabileceğini beyan etmiştir.

 Abdullah b. Abbas ve Enes b. Malik bu hadisi rivâyet etmiştir. İmam Nevevî bu hadise sahih demiştir. Bu nedenle hak mezhepler bu hadisten hareketle bazı fıkhî ictihatlarda bulunmuşlar ve necasetle ilgili bazı hükümler istinbat etmişlerdir. Örneğin Maliki ve Ahmet b. Hanbelin mezhebine göre eti yenen hayvanların idrarı temizdir. Şafiiler buna itiraz etmişler ve şöyle demişler: Bevl ancak tedavi için temizdir. İbn Arabi, "bazı hastalıklar ve bazı şahıslar için bazı memleketlerde deve idrarı şifadır. İçki hariç tedavi necis ile caizdir" demiştir. 

Ve'l-hâsıl hadis, umuma hitap eden bir hadis değil, özel bir hastalığa yakalandığını ifade eden ve rivâyetlerden de anlaşıldığı gibi iyi niyetli olmayan bir gruba yönelik ifade edilen husûsî bir hükmü ihtiva etmektedir. Hadisin delalet ettiği hüküm genelleştirilse bile ancak ve ancak özel bir hastalığa karşı bir tedavi usûlü olarak değerlendirmek mümkün olacaktır. Bu sebeple İslam ümmetinden hiçbir âlim ve hiçbir cahil bugüne kadar bu hadise dayanarak idrar içmeyi umumî bir adet olarak telakki etmemiştir. Bu nedenle hadis üzerinde şöhret ve kuvvet kesp etmeye gayret gösteren malum şahsın bir şişe deve idrarı ile gelmesi ve muhatabına "al şu idrarı iç" demesi, onun İslam ahlakından nasibini almadığını gösterir. Bugün ki batı tıp ilminde böbrekteki taşlar için biranın faydalı olduğu belirtilmiştir. Burada içkinin necis olduğuna dair âyetler sabitken buna herhangi bir itiraz yapılmazken, idrarın tedavide kullanıldığına neden itiraz edilmektedir? Batı bilim adamlarının henüz ispat edilmemiş teorilerine bile iman ve teslimiyetle bağlanan bu şahıslar nezdinde Hz. Peygamber (s.a.v.) bir batı bilim adamı kadar bilgiye sahip değil midir? Üstelik günümüzdeki ilaç sektöründe ve mamulâtında necis maddelerden oldukça fazla istifade edildiği herkesin malumudur. Kaldı ki hastalık, mikrop ve pislikten kaynaklandığına göre bir mikrobu daha büyük bir mikropla öldürmenin ne dine, ne akla, ne tıbba ne de felsefeye aykırı bir tarafı bulunmaktadır. Aksine iddia edenler ya cahildirler, ya da haindirler. Cahil iseler medyada tartışmaya çıkmak yerine en yakın doktora ve eczacıya müracaat etmeleri, hain ise de Allah'tan korkup derhal tevbe etmeleri gerekir. Aksi takdirde dünyada rezil ve rüsva, ahirette de çetin azaba maruz olmaktan başka karşılıkları olmayacaktır.

Dipnotlar

1-Buhârî, Vudû', 66; Tıp,5- 6; Diyat, 22; Müslim, Kasame, 9-11; Ebu Davud, Hudud,3; Tirmîzî, Taharet, 55, Nesaî, Tahrimu'd-dem, 8-9.

2-Tirmîzî, Taharet, 55,

3-İbn Mâce, Babu Ebvâli'l-İbli, II, 1158.

 4-İbn Hanbel III, 107,163.

5-Taberî, Camiu'l-Beyân, X, 246.

6-Maide, 5/33.

7-Buharî, Vudu, 66; Tıp,5- 6; Diyat, 22; Müslim, Kasame, 9-11; Ahmed b. Hanbel III/107,163; Ebu Davud, Hudud,3; Tirmîzî, Taharet, 55, Nesaî, Tahrimu'd-dem, 8-9.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.

Ankebut, 57

GÜNÜN HADİSİ

Geçmiş peygamberlerin sözünden (hiç eksiksiz) nâsın eriştiği haberlerden birisi de: Utanmazsan dilediğini işle! (sözü) dür.

Abdullâh b. Mes'ûd (r.a)'dan

TARİHTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI