KUR'AN'IN IÅžIÄžINDA HZ. PEYGAMBER'Ä°N MU'CÄ°ZELERÄ°-1

İ'cazın sözlük anlamı, başkasını âciz bırakmak, onu ilgili konuda mağlup etmek demektir. Istılah mânâsı itibariyle i'caz, bir peygamberin kendi peygamberlik dâvâsını isbat etmek üzere ortaya koyduğu, başkaları tarafından benzerinin meydana getirilemediği ve bilinen sebepler üstü bir konuma sahip harikuladelerin


Niyazi Beki(Prof. Dr.)

niyazibeki@gmail.com

2019-06-30 18:45:07

İ'cazın sözlük anlamı, başkasını âciz bırakmak, onu ilgili konuda mağlup etmek demektir. Istılah mânâsı itibariyle i'caz, bir peygamberin kendi peygamberlik dâvâsını isbat etmek üzere ortaya koyduğu, başkaları tarafından benzerinin meydana getirilemediği ve bilinen sebepler üstü bir konuma sahip harikuladelerin adıdır.(1) Böyle bir i'cazın, peygamberliğin delili olabilmesinin birkaç şartı vardır:

a. Meydana gelen fiilin Allah tarafından yaratılması. Buna göre bir teknikle meydana gelen olaylar, aya çıkma, bilgisayar yapma gibi hususlar mucize değildir. Çünkü mucizelikte esas olan, peygamberlik iddia eden kimsenin Allah tarafından tasdik edilmesidir.

b. Harikulade olması. Buna göre güneşin doğuşu ve batışı insanüstü ilâhî bir iş olmasına rağmen mucize sayılmaz.

c. Muaraza kabul etmemesi, eşsiz olması. Buna göre, peygamberlik dava eden kimsenin gösterdiği harikulade olay, başkası tarafından da yapılırsa, o olay mucize olmaz.

d. Mucizenin meydana gelmesi peygamberlik davasına delil olarak getirilmelidir ki, onu dâvâ edenin doğruluğuna gaybî bir imza hükmünde olsun.

 e. Meydana gelen olay iddiaya uygun olmalıdır. Buna göre, bir ölüyü canlandıracağını iddia eden kimse o anda gökten güneşi yere indirse bile, mucize sayılmaz. Çünkü, bu olay onun doğruluğunu gösteremez.

f. Meydana gelen harika olay, peygamberlik iddia edeni yalanlamamalıdır. Peygamberlik iddia eden kimse, faraza bir hayvanı konuşturacağını söylese ve gerçekten o hayvan da konuşsa, ancak konuşan hayvan iddia sahibinin yalancı olduğunu söylese bu durum bir mucize olmaz. Aksine şüpheleri artırır.(2)

Muhammed Ali es-Sabûnî'ye göre, i'cazın gerçekleşmesinin üç şartı vardır: Birincisi: Tahaddînin vuku bulması. Yani mucize gösteren zâtın başkasına meydan okuyarak, onları kendisinin ortaya koyduğu mucizenin bir benzerini getirmeye davet etmesi.

İkincisi: Yapılan meydan okuyuşa karşı başkalarını tahrik eden ortamın bulunması. Üçüncüsü: Muaraza etmeleri için karşı tarafa verilen fırsatın değerlendirilmesi ile birlikte, kendilerinde bu meydan okuyuşu bertaraf edecek bir gücün olmadığının tahakkuk etmesi. Yani: "zaman bulamadık. yoksa yapabilirdik" gibi muarızların öne sürebilecekleri bahanelerine meydan verilmemesi.(3)

Kur'ân-ı Kerim:

"İ'caz-ı Kur'an disiplini, Kur'an-ı Kerim'in Allah kelâmı olup, benzeri bir söz söylemenin beşer tâkatı haricinde olduğunu isbatlamaya çalışır. Kur'an-ı Kerimde müteaddit âyetler, Kur'an'ın Allah'ın vahyi ve Hz. Muhammed (a.s)'in onun Resûlü olduğundan şüphe eden edipleri Kur'an'a benzer bir söz söylemeye çağırır. Bu meydan okuma (tahaddi) gerek asr-ı saadette, gerek o asırdan beri günümüze kadar devam eden zaman boyunca cevapsız kaldığından, Kur'an'ın i'cazı ortaya çıkmıştır. İ'caz ile meşgul olan âlimlerimiz onun mucizevî özelliğini esas itibariyle belâğatında aramışlardır. Belâğat, halin gerektirdiğine uygun söz söylemek demek olup, güdülen maksada en etkili bir ifade ile ulaşmayı hedefler."(4)

Kur'ân-ı Kerim, Hz. Peygamber( s.a.)'in en büyük mucizesidir. Aklî ve ilmî bir mucize olma özelliğiyle, bütün peygamberlerin mucizeleri arasında, her zaman geçerli ve kıyamete kadar devam edecek yegâne mucizedir. 

Müşriklerin Hz. Peygamber (a.s.)'den mucize isteklerine karşı bir cevap niteliğinde olan"kendilerine okunmakta olan Kitâb'ı sana indirmemiz onlara yetmez mi?"(5) meâlindeki âyetin ifadesinde de bu gerçek vurgulanmaktadır.

Semâvî kitaplar içerisinde yalnız Kur'an'ın bir aklî mucize kimliğiyle gelmiş olmasının bazı hikmetleri vardır:

1. Mevcut Durum Değerlendirilmesi: Peygamberlerin geldiği devrin ve bulunduğu çevrenin durumuna göre, mucizelerin gösterilmesi hikmetin bir gereğidir. Sözlü veya fiilî üslubun mevcut duruma göre ayarlanması belağatın vaz geçilmez bir kuralıdır. Mucize üslubunu ayarlarken böyle bir durum değerlendirmesinin yapılması, bütün sıfatlarında kemâlatın zirvesinde olan, sonsuz hikmet sahibi yüce Allah'ın şanına en yakışanıdır. 

Meselâ: Döneminde sihir sanatı çok ileri bir seviyede olduğu için Hz. Mûsâ'ya sihir benzeri bir mucize olarak yılan şekline dönüşen asâ türü mucizelr verilmiştir. Yine Hz. İsâ zamanında tıb alanında çok büyük gelişmeler sağlanmıştı. Bu sebeple ona da çeşitli hastalıkları iyileştirme ve ölüleri diriltme kabilinden mucizeler verilmiştir. Hz. Muhammed (a.s.)'in Peygamber olarak gönderildiği dönemde ise, Araplar arasında lisanı güzel kullanma; fesahat ve belâğat sanatı zirveye ulaşmıştı. Bunun içindir ki ona da bütün edip ve şairleri hayrette bırakacak, bir benzerini ortaya koymayı imkânsız kılacak dil inceliklerine sahip Kur'an mucizesi verilmiştir.

2. Kur'an'ın Evrenselliği:

Diğer peygamberlerin tebliğ alanı belli kavimler olduğu gibi, mesajlarının etkinliği de belli zamanlarla kayıtlı idi. Buna göre gösterecekleri mucizelerin de bu lokal özelliği yansıtmaları uygundu. Bunun için onların mucizelerinin hepsi hissî olup zaman ve mekânla sınırlı kalmıştır.

Halbuki Kur'an'ın ortaya mesajlar, yalnız beli bir coğrafyaya, belli bir kavme veya belli bir zamana bağlı değildir. Aksine bütün insanları, bütün yeryüzünü birden muhatap alan, zaman ve mekân üstü boyutuyla evrensel bir nitelik arzetmektedir.

Böyle her yönüyle mükemmel bir dinin kaynağı ve temel dayanağı olan bir mucizenin de kıyamete kadar her asra ve herkese hitap edecek olan aklî ve ilmî bir özelliğe sahip olması gerekir. Onun için, Kur'an bu özellikte bir mucize olmuştur.(6)

3. Muhatabın Seviyesi:

Muhatabın seviyesi bakımından da, konuya bakıldığında, daha önceki peygamberlerin mucizelerinin gözlere hitap eden hissî birer mucize olmalarını gerekli kılmaktadır. İsrâil oğullarının buzağıya tapmları, Puta tapan bir kavimle karşılınca da "Ey Mûsâ! onların ilâhları gibi bize de bir ilâh (put) yap"(7) demeleri, yine Hz. Musâ'ya "Bize Allah'ı açıkça göster(onu gözlerimizle görelim)"(8) şeklindeki isteklerinden ve bu çeşit dar kalıplı düşüncelerinden de anlaşılacağı gibi o dönemlerdeki insanların durumu, o tür hissî mucizelerin varlığını gerektiriyordu.

Tâbir yerinde ise, daha önceki ümmetler dönemlerinde insanlık, ilk ve orta öğrenim seviyesinde bir performans gösterirken, Hz. Muhammed (a.s) döneminde bir üniversite çağını yakalamışlardı. Artık aklî ve ilmî mucizeleri kabul edebileceklerdi. Böylece aklî bir mucize olarak Kur'an verildi. Ancak herkes aynı seviyede olmadığına göre, bu aklî muciznin yanında hissî mucizelere de ihtiyaç vardı. Hz. Peygamber (a.s)in gösterdiği hissî mucizeleri de bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

4. İltibası Önlemek

Hissî mucizeler, munatapları tarafından benzer başka bir harika durumla karıştırabiliyordu. Hz. Mûsâ'nın asâsı örneğinde olduğu gibi, bunu sihirbazların büyüleriyle karşılaştırıp karıştıranlar olabiliyordu. Halbuki kelâmî bir vahiy ve aklî bir mucize olan Kur'an'ın durumu -inkârcıların bazan bilgisizce iddia etmelerine rağmen- sihir ihtimalini tamamen bertaraf etmektedir.(9)

5. Alemlere Rahmet Ä°lkesi

Hissî mucizeler karşısında olumsuz tavır gösterenlerin cezalandırılması, değişmez ilâhî bir kanun görünümündedir. Halbuki nesillerinden daha sonra büyük İslâm mücahitlerinin yetiştiği bir toluluğun birden helâk olması, şümullü rahmet ilkesiyle çelişirdi. Bunun içindir ki, Hz. peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: "Hiçbir peygamber yoktur ki ona, insanların benzerlerine iman ettiği bir mucize verilmiş olmasın. Bana ise, ancak Allah'ın vahyettiği vahiy verilmiştir. bu sayede, kıyamet günü peygamberlerin en çok tâbiî bulunanı olmayı ümit ederim."(10)

Abdullah b. Mes'ûd,-muhtemelen Hz. Peygamberin gösterdiği mucizelerle, daha önceki peygamberlerin gösterdiği mucizeler arasında bir fark gözetmedikleri için- tâbiîn nesline şöyle demiştir: "Biz âyetleri bereket sayardık, siz ise korkutma (uyarı) sayıyorsunuz."(11)

Gerçekten daha önceki peygambrelere verilen hissî mucizelerin amacı bir uyarı ve korkutmak olduğunu, "Bizi âyetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan tek şey, öncekilerin bu âyetleri yalanlamış olmasıdır. Nitekim, Semûd kavmine, açık bir mucize olmak üzere bir dişi deve vermiştik. Onlar ise, (bu deveyi boğazladılar ve ) bu yüzden zalim oldular. Oysa biz âyetleri ancak korkutmak için göndeririz."(12) meâlindeki âyetten açıkça anlaşılmaktadır.

Dipnotlar

1-bkz. el-Kurtubî, I/69-71; el-İtkan, II/148; İmam-ı Rabbânî, İsbatü'n-Nübüvve, 9; Şemsuddin el-Isfahânî, Metâliu'l-Enzâr Şerhu Tavâlii'l-Envâr, I/542; ez-Zerkânî, I/73; II/354.

2-bkz. el-İtkan, a.g.y.; er-Rabbanî, a.g.e., 9-10.

3-bkz. es-Sâbûnî, et-Tibyan fi Ulûmi'l-Kur'an, 93-98.

4-bkz. Yıldırım, Suat, "Kur'an'ın Allah Kelamı Olduğunu İspatta Bediüzzaman Said Nursi'nin Orijinal Bir Usûlü", 316, Uluslararası Bediüzzaman Sempozyomu-3, İst. 1996, 316-317.

5-Ankebût, 29/51.

6-krş. Mâverdi,Ebu'l-Hasan Ali b. Muhammed, A'lâmu'n-nübüvve (nşr. Muhammed el-Mu'tasımbillâh el-Bağdâdî)Beyrut, 1407/1987, s. 97-99; Nebhânî, Hücettullah. s. 288-289.

7-Arâf, 7/138

8-Bakara, 2/55; Nisâ, 4/153.

9-bk. Mâzerî, Ebu Abdullah b. Ali, el- Mu'lim bi fevaidi Müslim,(nşr. Muhammed eş-Şazelî en-Neyfer) Beyrut, 1992, I/216; Ahatlı Erdinç, Muhaddislere göre peygamberlik delilleri (dorktura tezi, basılmamış), 123.

10-Buhârî, Fedâilu'l-Kur'an,1; İ'tisam,1; Müslim, imân, 239 ; Ahmed, II/341, 451.

11-Buhârî, Menâkıb, 25.

12-İsrâ, 17/59.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Ey Rabbim! Beni yalnız bırakma! Sen Vârislerin en hayırlısısın.

Enbiya,89

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Kim, rızkının Allah tarafından genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahim yapsın.

Müslim, 2318

TARÄ°HTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI