KUR’AN’I KUR’AN YAPAN UNSURLAR

Kur'an'ın Kaynağı Kur’an’ın kaynağı ilahi vahiydir. Bunu şöyle ispat etmek mümkündür: 1."Kur'an'ı Rahman öğretti" mealindeki ayetin ifadesiyle, vahyin metni doğrudan Allah'a izafe edilmiştir


Niyazi Beki(Prof. Dr.)

niyazibeki@gmail.com

2019-04-09 08:52:10

Kur'an'ın Kaynağı

Kur'an'ın kaynağı ilahi vahiydir. Bunu şöyle ispat etmek mümkündür:

1.. "Kur'an'ı Rahman öğretti" mealindeki ayetin ifadesiyle, vahyin metni doğrudan Allah'a izafe edilmiştir.

2. "Kur'an'ın Allah'ın kelâmı olduğu" hususu, Müslümanlarca şüphe­sizdir.

3. Kur'an'ın ihtiva ettiği gaybî haberlerin varlığı, harika üslûbu, bin sene sonra ancak keşfedilebilen birtakım ilmî gerçek­leri ders vermesi, bütün insanlar ve cinler toplansa bile Kur'an'ın bir benzerini, hatta tek bir suresinin bir benzerini ortaya koyamayacaklarını ilân edip meydan okuması ve gerçekten de şimdiye kadar kimsenin böyle bir şeyi ortaya koyamaması gibi tarihî belgelerin şahadetiyle Kur'an, lafız ve manasıyla Allah'ın kelâmıdır.

4. Ayrıca,

a. Kur'an'ı elinde bulunduran Hz. Muhammed (s.a.v)'in çocukluğundan beri telkin ettiği dürüstlüğüyle çev­resinde "Muhammedü'l-Emin" unvanıyla anılır olması;

b. Kur'an'da

 عَفَا اللّهُ عَنكَ لِمَ أَذِنتَ لَهُمْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَكَ الَّذِينَ صَدَقُواْ وَتَعْلَمَ الْكَاذِبِين

"Allah seni affetsin! Doğru söyleyenler sana belli olmadan ve yalan söyleyenleri bilmeden niçin onlara izin verdin?"(1),

يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ لِمَ تُحَرِّمُ مَا أَحَلَّ اللَّهُ لَكَ تَبْتَغِي مَرْضَاتَ أَزْوَاجِكَ

"Ey Peygamber!..-Hanımlarının rıza­sını arzu ederek-neden Allah'ın helâl kıldığı şeyleri kendine haram kılıyorsun"(2)mealindeki ayetlerde olduğu gibi kendisini azarlayan ayetlerin bulunması;

c. İfk hadisesinde olduğu gibi, bazen en çok muhtaç olduğu bir zamanda, vahyin kendi arzusunun hilâfına bazen bir aydan fazla gecikmesi;

d. Hz. Zeynep'le evlenmesi konusunda olduğu gibi, bazen vahyin kendisinin iradesini hiçe sayan hükümleri ihtiva etmesi ve Hz. Peygamber'in (s.a.v)bütün hepsine boyun eğmesi;

e. Kitap, vahiy nedir bilmeyen ümmî bir çevrede ye­tişmesi ve ken­disinin de okuma yazma bilmeyen bir ümmî olması gibi hususlar, onun risaletinin açık belgeleridir.(3)

f. Bununla beraber, herkesin saygı duyduğu, tek bir söz­le­riyle savaş ve barışın tahakkuk ettiği o günkü büyük edipleri kendi edebiyatına secde ettiren Kur'an gibi bir edebiyat şaheserini sahiplenmemesi, aksine kendi düşüncesinin ürünü olmadığını bütün âleme ilân etmesi, doğruyu olduğu gibi itiraf etmekten başka neyle izah edilebilir?

Denilebilir ki peygamberlik mertebesi çok daha büyük olduğu için, Hz. Muhammed (s.a.v) bir lider olarak Kur'an'ı Allah'a nispet etmekle, ıslahını istediği insanlara daha kolay söz geçirebileceğini düşünmüş olabilir.

Bu şüphenin yersizliği şöyle izah edilebilir:

a) Hz. Muhammed'in (s.a.v), bir yandan kendisine nispet ettiği, bir yandan da Allah'a nispet ettiği sözler söz konusu olmuştur. İtaat edilmesi yönünden kendisine mâl ettiği sözlerin Allah'a izafe ettiği sözlerden eksik tarafı olma­dığı gibi, Rabbine nispet ettiği sözlerin de kendisine mâl ettiği sözlere göre-bu açıdan-üstünlüğü yoktur. O, in­sanlardan bu her iki nevi sözlere de itaat etmelerini mü­savi olarak istemiş ve gerçekten Müslümanlar tarafından da bunlara aynı derecede itibar gösterilmiştir.(4)

b) Eğer Kur'an'ı Allah'a izafe etmekle, daha fazla bir güç, bir nüfuz hedeflenseydi diğer bütün sözlerini de O'na izafe etmesi gerekmez miydi?

c) Efendimizin (s.a.v), hayatı boyunca konuştuğu bin­lerce sözleri (hadis) ortadadır. Kendisine izafe ettiği söz­leri­nin -üstün bir edebiyat abidesi olmasına rağmen-Kur'an'ın ifadelerine yetişemediği hususu, Müslüman edebi­yatçıla­rın ittifak ettiği bir konudur. Buna göre, aynı şahıs, 23 yıl boyunca nasıl olur da birbirinden çok farklı olan iki ko­nuşma stilini sürdürebilir?

d) Bununla beraber, tek bir sureyi veya birkaç ayeti Allah'a izafe etmekle risaletini de tescil edip peygamber­likten beklenen itibarı da görmüş olurdu. Böyle olunca in­sanların en zekisi ve en akıllısı olan bu zat, niçin Kur'an'ın geri kalan altı bin kadar ayetini kendisine izafe et­medi? Hâlbuki bir lider için, özellikle tek sermaye­leri ede­biyat ürünleri olan Arapların bir lideri için bu fır­sat nasıl elden kaçırılabilir?

e) Peygamberlik davasının riski daha ilk günlerde ken­dini gösterdiği hâlde, eşsiz bir edip ve filozof olarak or­taya çıkmamanın hangi mantığı olabilir?

f) Hz. Muhammed'in (s.a.v), normal sözlerini insanla­rın hafızasına havale etmesine karşılık, Allah'a izafe et­tiği sözlerin hemen kaydedilmesini emretmesi ve kendisi­nin de titizlikle onları ezberlemesinin hikmeti, peygamber­lik şuurunun dışında neyle izah edilebilir?

g) Daha işin başında iken bu davadan vazgeçmesi kar­şılığında teklif edilen mal, mülk, kadın, makam ve mevki gibi, âdeta dünyalık adına ne varsa bütün saltanatı elinin tersiyle itmek, hangi liderin yapacağı iştir? Üstelik daha ilk günden itibaren kendisine herkesten fazla külfet yükle­yen ve fakir bir hayata mahkûm eden; yurdunu, ailesini, yakınlarını terk etmeye mecbur bırakan bir davanın pe­şinde olduğunu bile bile.

h) Hz. Peygamber'i (s.a.v) en yakından tanıyan ve onun bütün davranışlarını inceden inceye tetkik eden en yakın akrabası olan "âl-i beyt"in ve en yakın arkadaşları olan sahabenin, gerek hayatında ve gerekse vefatından sonra, onu daima en doğru, en dürüst bir insan kabul et­meleri ve Allah'ın elçisi olduğuna dair hiçbir tereddüt gös­termemeleri, onun risaletinin doğruluğuna güneş gibi bir şahittir.

Bediüzzaman Said Nursî'nin ifade ettiği gibi, Hz. Muhammed (s.a.v), "Tevrat ve İncil gibi semavî kitapla­rın yüzlerce işaratı ve irhasatın binler rumuzatı ve hatif­lerin meşhur beşaratı ve kâhinlerin mütevatirşahadetı ve şakk-ı kamer gibi binler mucizatınındelâlâtı ve şeriatın hakkaniyeti ile teyit ve tasdik edildiği gibi, şahsında gös­terdiği eşsiz ahlâk-ı hamidesi ve vazifesinde gösterdiği ni­hayet güzellikteki seciyye-i galiyesi ve bütün hayatında gösterdiği kemal-i emniyeti ve kuvvet-i imanı ve itminanı ve davasındaki samimiyetini gösteren fevkalâde takvası, fevkalâde ubudiyeti, fevkalâde ciddiyeti, fevkalâde meta­neti, davasında nihayet derecede sadık ve doğru oldu­ğunu güneş gibi aşikâre gösteriyor."(5)

Bu konuyu, işte ciddiyeti, sözde doğruluğu, özde disip­lini gösteren şu ayetlerle bitirelim:

فَلَا أُقْسِمُ بِمَا تُبْصِرُونَ {*} وَمَا لَا تُبْصِرُونَ {*} إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ{*} وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍ قَلِيلاً مَا تُؤْمِنُونَ

"Görebildikleriniz ve göremedikleriniz üzerine yemin ederim ki hiç şüphesiz, o (Kur'an), çok şerefli bir elçinin sözüdür. "Ve o, bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz!"(6)

وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ الْأَقَاوِيلِ {*} لَأَخَذْنَا مِنْهُ بِالْيَمِينِ {*} ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَتِينَ {*} فَمَا مِنكُم مِّنْ أَحَدٍ عَنْهُ حَاجِزِينَ {*} وَإِنَّهُ لَتَذْكِرَةٌ لِّلْمُتَّقِينَ

Eğer (Muhammed) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, şüphesiz, onu kıskıvrak yakalardık, sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık); hiçbiriniz de buna mâni olamazdınız. Doğrusu o (Kur'an), takva sahipleri için bir öğüttür."(7)

Dipnotlar

1-et-Tevbe, 9/43.

2-et-Tahrim, 66/1. Ayrıca Enfal Suresi, 67-68; Abese, 5-12. ayetlerinde de azarlama konusu işlenmiştir.

3-İcaz konusu İslâmî kaynaklarda çok geniş bir şekilde ele alınmıştır. Bakıllanî'nin İ'cazu'l-Kur'an'ı; Sakkakî'nin el-Miftah'ı, Abdulkadir el-Cürcanî'nin Delâilü'l-İ'caz'ı; Reşid Rıza'nın el-Vahyu'l-Muhammedî'si; Zerkanî'nin Menahil'il-İrfan'ı; Muhammed Dıraz'ın, en-Nebeu'l-Azim'i; Malik b. Nebî'nin (Türkçesi: Ergun Göze) Kur'an-ı Kerim Mucizesi; Bediüzzaman Said Nursî'nin risaleleri: özellikle İşaratü'l-İ'caz, Rumuz, 25. Söz ve 26. Mektup adlı eserleri; Subhî Salih'in Mebahis'i; Menna' el-Kattan'ın Mebahis'i, Said Ramazan el-Bûtî'nin MinRavayii'l-Beyan'ı gibi eserler, Kur'an'ın i'cazı konusuna yer veren eserlerden birkaçıdır.

4-bk. Muhammed Dıraz, en-Nebeu'l-Azîm (Türkçesi: Suat Yıldırım: En Büyük Mesaj Kur'an), s. 17.

5-bk. Nursî, Sözler, s. 244.

6-Sözün asıl sahibi, şüphesiz, Allah'tır. Elçi aracılığıyla tebliğ edildiğinden, "söz" elçiye nispet edilmiştir.(el-Hakka, 69/38-41)

7-el-Hakka, 69/44-48

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Araf suresi 164.ayet

"İçlerinden bir topluluk, "Allah'ın helâk edeceği, ya da çetin bir azapla cezalandıracağı bir kavme ne diye nasihat ediyorsunuz" dediği vakit, o uyarıda bulunanlar dediler ki; "Rabbiniz tarafından mazur görülmemiz için, bir de belki günahlardan sakınırla

GÜNÜN HADİSİ

Îmân altmış kadar şu'bedir. Hayâ da îmânın bir şu'besidir.

BUHARİ,KİTÂBÜ'L-ÎMÂN, EBU HUREYRE(r.a.)'dan

TARİHTE BU HAFTA

*Nizamü'l-Mülk'ün Şehadeti(14 Ekim 1092) *II.Kosova Zaferi(17 Ekim 1448) *Gedik Ahmed Paşa'nın Vefatı(18 Ekim 1482)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI