KENDİ DİLİNDEN BEDİÜZZAMAN-48

MUHTELİF MESELELER *Aziz, sıddık kardeşlerim! Size, şahsıma ait birkaç mes'eleyi beyan etmek kalbime ihtar edildi. Evvelâ: Bazı has kardeşlerim


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2019-01-15 08:39:12

MUHTELİF MESELELER

*Aziz, sıddık kardeşlerim! Size, şahsıma ait birkaç mes'eleyi beyan etmek kalbime ihtar edildi.

Evvelâ: Bazı has kardeşlerim şahsıma hizmette dikkatsizlik ettiklerinden, onların bana karşı acımasını noksan gördüğümden bazan hiddet ve tekdir ettiğim vakit kalbime geldi ki: O bîçareler ziyade hüsn-ü zanla tahmin ediyorlar ki, "Üstadımız istese belki bazı ruhanîler, cinnîler de hizmet edecekler, belki ediyorlar. Hizmet-i Nuriyede inayetin aşikâre cilvesi gösteriyor ki, onun şahsının perişaniyetine meydan verilmiyor ve şefkatimize muhtaç değil." diye hizmette bazı kusurları oluyor. Hattâ bugün de birisi araba getirecekti; dikkatsizlik yüzünden ben yayan çıktım. Bir saatte on saat kadar zahmet çektim. Ben de birkaç gün evvel böyle kusuru yapanlara demiştim, tekrar edeceğim, siz de dinleyiniz:

Nasıl ki Risale-i Nur'u ve hizmet-i imaniyeyi, dünyevî rütbelerine ve şahsım için uhrevî makamlarına âlet yapmaktan sırr-ı ihlas şiddetle beni men'ettiği gibi; öyle de kendi şahsımın istirahatına ve dünyevî hayatımın güzelce, zahmetsiz geçmesine, o hizmet-i kudsiyeyi âlet yapmaktan cidden çekiniyorum. Çünki uhrevî hasenatın bâki meyvelerini fâni hayatta cüz'î bir zevk için sarfetmek, sırr-ı ihlasa muhalif olmasından kat'iyyen haber veriyorum ki: Târik-üd dünya ehl-i riyazetin arzu ve kabul ettikleri ruhanî, cinnî hüddamlar bana her gün hem aç olduğum zamanda ve yaralı olduğum vakitte en güzel ilâç getirseler, hakikî ihlas için kabul etmemeğe kendimi mecbur biliyorum. Hattâ berzahtaki evliyadan bir kısmı temessül edip bana helva baklavaları hizmet-i imaniyeye hürmeten verseler, yine onların elini öpüp kabul etmemek ve uhrevî, bâki meyvelerini dünyada fâni bir surette yememek için nefsim de kalbim gibi kabul etmemeğe rıza gösteriyor. Fakat kasd ve niyetimiz olmadan inayet cihetinde gelen bereket gibi ikramat-ı Rahmaniye, hizmetin makbuliyetine bir alâmet olduğundan, nefs-i emmare karışmamak şartıyla ruhumla kabul ederim. Her ne ise.. bu mes'ele bu kadar kâfi.(1)

*… Hiçbir ihtiyat ve tedbire ehemmiyet vermeyerek o gençlik zamanında o zevkli hayatımın muhafazasına çalışmadığım halde; şimdi seksen yaşına girdiğim halde gayet derecede bir ihtiyat ve hayatımı muhafaza, hattâ vesvese derecesinde tehlikelerden çekinmek haleti acib bir tezad göründüğünden, elbette o gençlik hayatını pervasızca feda etmek, bir-iki sene ihtiyarlık ve zevksiz hayatını bu derece muhafaza etmek büyük bir hikmet içindir. Ve iki-üç kudsî maksad içinde vardır:

 

Birincisi: Gizli, gayr-ı resmî ve bir kısım resmî, insafsız düşmanlarımızın desiseleriyle Nur şakirdlerinin bedeline bütün hücumları benim şahsıma ve benimle meşgul olmasına ve bilmeyerek ehemmiyeti benden bilmekle Nur şakirdlerinin bir derece desiselerden ve hücumlardan kurtulmalarına bu ihtiyar ve perişan hayatım vesile olduğundan, Eski Said'in on gençlik hayatı kadar kardeşlerimin hatırı için şimdilik ona muvakkaten ehemmiyet veriyorum. Eğer ben ortadan çekilsem; bana verdiği zahmet, ruhumdan ziyade sevdiğim has kardeşlerime verilecekti. O halde bir zahmet, yüz aded zahmet olurdu.

İkincisi: Gerçi has kardeşlerim herbirisi mükemmel bir Said hükmünde Nur'a sahibdirler. Fakat ihlastan sonra en büyük kuvvetimiz tesanüdde bulunduğundan ve meşreblerin ihtilafıyla -hapiste olduğu gibi- bir derece tesanüd kuvveti sarsılmasıyla, hizmet-i Nuriyeye büyük bir zarar gelmesi ihtimaline binaen; bu bîçare ihtiyar hasta hayatım, tâ Lem'alar, Sözler mecmuası da çıkıncaya kadar ve korkaklık ve kıskançlık damarıyla hocaları Nurlardan ürkütmek belası def' oluncaya kadar ve tesanüd tam muhkemleşinceye kadar, o hayatımı muhafazaya bir mecburiyet hissediyorum. Çünki uzun imtihanlarda mahkemeler, düşmanlarım; benim gizli ve mevcud kusurlarımı göremediklerinden, hıfz-ı İlahî ile bütün bütün beni çürütemediklerinden, Risale-i Nur'a galebe edemiyorlar. Fakat hayat-ı içtimaiyede çok tecrübelerle mahiyeti bilinmeyen, benim vârislerim genç Said'lerin bir kısmını Nur'un zararına iftiralarla çürütebilirler diye o telaştan bu ehemmiyetsiz hayatımı ehemmiyetle muhafazaya çalışıyorum. Hattâ yanımda bir rovelver varken, ikinci bir kuvvetli rovelver daha tedarik etmeye lüzum gördüm. Düşmanların zehirleri kardeşlerimin duasıyla kırıldıkları gibi, sair sû'-i kasdları dahi inşâallah akîm kalacaktır.

Ezcümle: İki saat Kamer tamamıyla tutulduğu aynı gecede, gizli düşmanlarım Ankara'dan bizden Nur mecmuaları istemeleri üzerine buraya gelen iki adam, birden otuzaltı mecmua gönderdiğimizin aynı ikinci gününde tahminlerince daha gönderilmemiş diye hem o kitablar nerede olduğunu bilmek ve Afyon'daki resmî ve makam sahibi bir-iki masona haber vermek ve taharri ettirmek ve kilitli olan iki odamda yemek ve içmek kaplarıma zehir atmak için, fevkalâde bir tarzda dama çıkmışlar ve iki odanın herbirinin bir penceresini kırmadan acib bir tarzda açıp içeriye girmişler. Benim yattığım oda ise arkasından sürgülü olmasından bana sû'-i kasd edememişler. Hıfz-ı İlahî ve inayet-i Rabbaniye onların eline bir uç vermedi.

Ben daha lüzumlu şeyler yazacaktım. Fakat rahatsızlık "Yeter!" dedi. Her vakit ihtiyat, ihlas, tesanüd, sebat, sarsılmamak ve vazifemizi yapmak ve vazife-i İlahiyeye karışmamak, "sırran tenevverat" düsturuna göre hareket etmek ve telaş ve me'yus olmamak lâzım ve elzemdir. Hem tekrar derim: Nur şakirdleri gibi pek az zahmetle pek çok kıymetdar hizmet ve pek çok manevî kazanç elde edenler tarihlerde görülmüyor. Ağır şerait altında bazan bir saat nöbet bir sene ibadet hükmüne geçtiği misillü, inşâallah Nurcuların hizmet-i imaniye ve Kur'aniyedeki saatları yüzer saat hükmünde hayırlar kazandırır.(2)

* Madem Isparta benim hakikî bir memleketimdir. Ben ruh u canımla bu hakikî memleketime ve insanlarına hayır kazandırmak istiyorum. Şimdi çok mühim olan o hayır da şudur: Afyon nasılki bütün Risale-i Nur Külliyatı'nı iade etmekle âlem-i İslâm ve hattâ âlem-i insaniyette çok büyük bir hayra vesile oldu. Ve sekiz seneden beri olan hatayı hiçe indirip affettirdi. Bu mübarek Isparta da âlem-i İslâm nazarında Mısır Câmi'-ül Ezher'i ve eski Şam-ı Şerif mübarekiyetine mazhar olduğundan; elbette Risale-i Nur'u sahiblerine iade etmekle hasıl olacak çok büyük şeref noktasında Afyon'dan geri kalmayacak, belki yirmi derece yükselecektir. Isparta'nın âdil adliyesi, vatanperver demokratı ve dindar halkı bu hayr-ı azîmi memleketine kazandırmak ve Afyon'un mazhar olduğu şereften yüz derece ziyade bir şerefi kendilerine temin etmek için, bu mübarek Isparta'nın mahsulü olan Nur Risalelerinin iadesine çalışsınlar.(3)

* Hakikî fedakâr Zübeyr, en lüzumlu ve hizmete şiddet-i ihtiyacım zamanında buraya imdadıma geldi. Yoksa Isparta'dan o sistemde birisini isteyecektim...(4)

* Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelâ: Leyle-i Mi'racınızı tebrik ve içinde ettiğiniz duaların makbuliyetini rahmet-i İlahiyeden niyaz ederiz. Ve bu havalide Mi'rac gecesinden bir gün evvel ve bir gün sonra müstesna bir surette rahmetin yağması işarettir ki, bu vatanda bir umumî rahmet tecelli edecek, inşâallah.

Sâniyen: Van'daki eski talebelerimle ziyade alâkadar ve merak ettiğim ve bugünlerde Kastamonu'nun Süleyman Rüşdü'sü olan Çaycı Emin, Van'da bulunup o eski mübarek talebelerimin ellerine Nurların yetişmesine çalışması ve o mübarek eski kardeşlerimin hayatta olduklarını bilmediğim ve merak ettiğim ki beraber onların hayatta ve Nurlara müştak olduklarını mektubla haber vermesi, beni çok ziyade memnun eyledi. Ve çok ferahlı bir hüzün ve hazîn bir eski hatıra-i sürur verdi. Ben buradan oraya muhabere edemediğim için, benim bedelime Safranbolu kahramanları muhabere etse iyi olur.

Sâlisen: Otuz seneden beri siyaseti bırakıp havadislerini merak etmediğim halde, mu'cizatlı Kur'anımızı iki buçuk sene müsadere edip bize vermemekle beraber dünyada emsali vuku' bulmamış bir tarzda Afyon Mahkemesi bizi tazib ve kitablarımızın neşrine mani' olmak cihetiyle ziyade beni incitti. Ben de beş-on günde iki-üç defa siyaset dünyasına baktım. Acib bir hal gördüm. Müdafaatımda dediğim gibi, istibdad-ı mutlak ve rüşvet-i mutlaka ile hareket eden bir cereyan-ı zındıka masonluk, komünistlik hesabına bizi böyle işkencelerle ezmeğe çalışmış. Şimdi o kuvveti kıracak başka bir cereyan bu vatanda tezahüre başladığını gördüm. Fazla bakmak mesleğimce iznim olmadığından daha bakmadım.(5)

*Benim namıma gelen mektublara Medreset-üz Zehra erkânları münasib tarzda benim bedelime cevab vermelerini onlara havale ediyorum. Ezcümle, Ankara'da Osman Nuri kardeşimiz oranın bir Hasan Feyzi'si hükmünde Nurlara tesirli hizmet ve benim için hanesi yanında bir menzil yapması ve hastalığım zamanında güya hastalığımın tahfifine Hasan Feyzi gibi yardım eder gibi kendi hastalığına memnun olmasına çok minnetdarım. Fakat kitablarımızı mahkemeden almadığımızdan burada bekliyorum. Kur'anımızı ve bazı mecmualarımızı tab' zamanında orada bulunmak istiyorum. Fakat şimdi burada çok lüzumlu işler olduğundan gidemiyorum, gücenmesin. Eğer o orada olmasa idi, benim gitmem lâzımdı. Fakat o, bana ihtiyaç bırakmıyor. Allah razı olsun, hizmet-i Nuriyede onu muvaffak etsin.

Haleb'de İhvan-ı Müslimîn a'zasının bana yazdığı tebriğe mukabil onu ve İhvan-ı Müslimîn'i ruh u canımızla tebrik edip "Binler bârekâllah!" deriz ki, ittihad-ı İslâm'ın Anadolu'da Nurcular -ki eski İttihad-ı Muhammedî'nin halefleri hükmünde- ve Arabistan'da İhvan-ı Müslimîn ile beraber hakikî kardeş olan Hizb-ül Kur'anî ve İttihad-ı İslâm cem'iyet-i kudsiyesi dairesinde çok saflardan iki mütevafık ve müterafık saf teşkil etmeleriyle ve Risale-i Nur ile ciddî alâkadar ve bir kısmını Arabîye tercüme edip neşretmek niyetleri, bizleri pek ziyade memnun ve minnetdar eyledi. Benim bedelime, İhvan-ı Müslimîn Cem'iyeti namına bana tebrik yazana, cevab verirsiniz. O taraftaki Nur şakirdlerine ve Nur eczalarına himayetkârane alâkadar olsunlar.(6)

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelen: Sözler mecmuasının hitam bulması ve müsaderedeki mecmuaların umumen geri alınması, bizler için büyük bir bayram hükmündedir. Sizin elinize geçen o mübarek mecmuaların bir kısmının fiyatı olarak elli banknotu Bahri ile gönderdiğim gibi, şimdi bugün Nur'un bir kahramanı Seyyid Sâlih'in Urfa'ya gönderdiğim kitabların fiyatı olarak verdiği 100 lirayı dahi kardeşimiz Halıcı Halil ile gönderdim.

Sâniyen: Muallim Abdurrahman haremiyle Nurlar hesabına bu havalide Nurlara büyük hizmetlerinin bir emaresi olarak onların mektubunu ve Seyyid Sâlih'in Nurlar'a temas eden birkaç mühim suallerini havi pusulayı bera-yı malûmat size gönderdim. Benim bedelime Ankara'ya giden Seyyid Sâlih'e meşveretinizi beyan edersiniz ve münasib olan cevabı verirsiniz, size havale ediyorum. Zâten Medreset-üz Zehra erkânıyla üniversitenin Nurcularına her şeyimi havale etmişim. Onlar ne yapsa razıyım.(7)

*Medreset-üz Zehra erkânlarına ehemmiyetli bir mes'eleyi havale ediyorum.

Seyyid Sâlih "Arabistan'da Asâ-yı Musa'nın çok lüzumu ve çok faidesi olduğunu, oralarda seyahatimde anladım. Herhalde Arabça'ya tercümesi lâzım geliyor." dedi. Benim halîm ve hastalığım müsaade etmediği için benim bedelime Medreset-üz Zehra erkânı, dört yere, güzelce Arabça'ya tercümesi için muhabere etsinler. Bir mektubu Câmi-ül Ezher'e, Emirdağ'lı Kılınç Ali vasıtasıyla orada birkaç edib zâtlar tercüme etsinler. Bir mektub da, Ankara Diyanet Dairesi'nde Risale-i Nur'u ciddî takdir eden ve alâkadar olan bir-iki âlim Arabça'ya tercüme etsinler. Biri de; Kayseri kazalarından Ürgüp Müftüsü kardeşim Abdülmecid'e yazsınlar ki, yirmi sene bütün kuvvetiyle Nur'a hizmet etmek ona lâzım iken etmediği için, onun bedeline bütün kuvvetiyle Arabça'ya tercüme etsin. Biri de, Isparta havalisinde Nur dairesindeki âlimler dahi Asâ-yı Musa'yı taksim suretinde herbiri bir kısmını tercüme etsinler.(8)

* Aziz, sıddık kardeşim ve eski zamanda ders-i ilmîde arkadaşım ve bu fâni misafirhanede yoldaşım, Bitlis'li Molla Abdülmecid!

Evvelen: Sizin merhum kardeşiniz Molla Said'in vefatı münasebetiyle sizi ta'ziye edip, Cenab-ı Hak sabr-ı cemil ihsan eylesin diye dua ederim. Cenab-ı Hak o din mücahidi ve gayyur merhumun kabrini daima rahmetle pür-nur etsin, âmîn. Ve kabrini $ eylesin âmîn, âmîn, âmîn. Ve senin ramazan-ı şerifinizi ve içindeki seksen sene bir ömr-ü bâki kazandıran leyle-i kadrinizi ve bayramınızı tebrik ediyorum.

Sâniyen: Nur şakirdlerinden Emirdağ'lı Ali'nin eliyle Risale-i Nur'un yirmi kitabından iki kitabını Asâ-yı Musa ve Zülfikar namında ve bu havalide ve adliyelerde fütuhat yapan o iki mecmuayı size gönderip, sizin vasıtanızla Şam-ı Şerif heyet-i ülemasına göstermek ve onların tensibiyle birkaç âlim, herbiri bir kısmını Arabîye tercüme etmek ve orada tab' etmek için gönderdim.

Hem yine bu iki kitabın teksir makinesiyle yazılan iki nüshayı (Hacı Bekir) namında bir hacı ile, hem Şam heyet-i ülemasına gönderdiğimiz gibi, iki nüsha da Câmi-ül Ezher ülemasına, iki nüsha da Medine-i Münevvere ülemasına gönderdik. Elyazısı ile size gönderdiğimiz kitablar güzel okunur. Makine ile olan nüshaların sönük kelimelerine bir me'haz olur. Ben ziyade hasta ve ihtiyarlıktan gelen ziyade za'fiyet ve yalnız gurbette bulunduğumdan kendim o risaleleri Arabîye tercüme etmeğe vakit bulamıyorum. O ehemmiyetli vazifeyi Şam'ın yüksek âlimlerine havale ediyorum. Eğer o muhterem âlimler aynen Türkçe olarak tab' etmeğe taraftar iseler öylece tab' edilebilir. Fakat tashihine çok dikkat lâzım. Eğer mükemmel bir vasıta bulunsa el yazısı nüshaları Câmi-ül Ezher'e gönderdiğimiz iki nüshaya me'haz olmak için size lüzum olmadığı vakit gönderirsiniz. Mümkün ise ya sen, ya getiren Ali, Mısır'a gitsin, göstersin.

Sâlisen: Şam'da hususan Sâlihiye mahallesinde ben orada bulunduğum zaman benimle görüşen ve hayatta kalan ahbablarıma ve Hazret-i Mevlâna Hâlid'in (Kuddise Sırruhu) makberesinin civarındaki hemşehrilerimize pek çok selâm edip dualarını rica ediyoruz.

İnşâallah kardeşim Molla Abdülmecid, sen bu vazife-i Nuriyeyi görsen, otuz seneden beri medresede beraber ilme ve Nurlara çalışmışız gibi Eski Said'in yüksek talebesi olduğun misillü, Yeni Said'in hakaik-ı imaniye hizmetinde mükemmel bir kardeşi ve arkadaşı olursun. Benim düşmanlarım buralarda çok kuvvetli ve mahvıma çalışanlardan kurtulmak ümidim zaîfleştiğinden, seni ve Şam'ın muhterem ülemasını Nur Risalelerine vâris ve sahib ve hâmi olmak fikriyle size nümune iki tane gönderdim. İsterseniz sonra başka Nur kitabları daha gönderilecek. İmkânı olsa ve bulursanız belki inşâallah Mevlâna Hâlid'in komşuluğuna gelirim.(9)

*(Burada bir kardeşime yazdığım bir parçadır. Belki size faidesi var diye yazıldı.)

Aziz kardeşim!

Madem seni burada Nur hizmetinde rükün göstermişler. Bugün küçücük bir ihtara binaen ihtiyatlı bir tedbiri beyan ediyorum. Şöyle ki:

Bir yerde aleyhimizde istimal edilen plânlardan birisi; enaniyetli, sofi-meşreb, büyükçe bir mütekaid memuru enaniyetini tahrik edip, o dahi ve tasavvufta aldanıp kendini veli zanneden o adamı Nurlar aleyhinde istimal ettiler. Bir halt edemediler. Fakat enaniyetli bid'akâr hocalardan başka şeyhlerden ziyade bir cihette tesanüdümüze zarar verdi. O vakit memuriyetten çekildiği için makamını istimal edemedi. Yoksa daha ziyade zarar verebilirdi. Demek aleyhimizde nasıl dinsizleri istimal ediyorlar. Öyle de enaniyetli ve bid'akâr bazı hocaları ve sofilikle münasebettar resmî makam sahiblerini istimal ediyorlar. Kardeşlerin tesanüdünü kırmağa çalışıyorlar. Gerçi her cihette aleyhimizdeki plânları kırıldı, fakat bu cihette şübhemiz var. Sen rüküniyet itibariyle senin eski dostun olan bu yeni memura tam dikkat et.

Eğer benlik, hodfüruşluk varsa ve ona verdiğin eserlere tam mağlub olmayarak ve Nurlara ihtiyacını ve yarasını bilip Nur'un sırrı olan ihlasa girmezse ve eski Dâhiliye Vekili zamanında buraya tayin olmuşsa ve doğrudan doğruya Van'dan buraya nakledilmişse ihtimali var ki; bunu resmî makamının ehemmiyeti cihetinde ve Nur'a müştak olanlara hususan rükünlere bir fütur vermekte istimal edilebilir. Onun için bak, eğer tamamıyla bizi himayeye ve bize ilişenleri mümkün olduğu kadar teskin etmeye çalışmak isterse ona dost kal. Ve ona ve bildir ki; bizi muhafaza etmek hem resmî, hem manevî vazifesidir. Çünki bizim gibi, binler zalimlerin hücumlarına maruz mazlumları, o makamın vazifesi onları himaye etmektir. Onun bize eziyetine hiç lüzum kalmıyor. Çünki binler eziyetçiler var. Eğer Nurların nüfuzunu kırmak maksadıyla bir memurun dediği gibi, "Diyanet Riyaseti'nde bundan daha güzel eserler var. Hem diyanet ve hakikat Nurculara mahsus değil, bizde de çok şeyhler ve veliler var" diye hem enaniyetini, hem makam-ı resmîsini o garaza vesile eden bazı malûm memurlar gibi davranıyorsa dikkat et! Senin dostun bu noktalarda aldanmamış olsun ve seni de aldatmaya çalışmasın. Sana az bir za'f, burada Nurlara büyük bir zarardır. Eğer sen onu tam Nurcu yapsan buraca büyük fütuhattır. Eğer sen mağlub olsan, ehemmiyetli bir zarardır. Mektublar çoktur. Hastalık ve meşgalemin çokluğundan hususî cevab veremediğimden gücenmesinler.(10)

* Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelen: Veladet-i Fahr-i Âlem'in kâinatı tenvir gecesini ve onunla âlem-i İslâm'ın manevî büyük bir bayramının bir fecri hükmünde olarak sizleri bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz.

Sâniyen: Hacı Sami'nin size haber verdiği Mektubat teksir edilsin. Yalnız Mektubat'tan başka risalelerde teksir olunan parçalar yazılmasın. Hem Yirmidokuzuncu Mektub'un tevafukata dair kısımları hem Yirmisekizinci Mektub'un yine tevafukata dair kısmı herkese faidesi olmadığından şimdilik yazılmasın. Küçük mektublardan Onuncu Mektub, Sözler mecmuasına girdiğinden yazılmasın. Ve Onbirinci Mektub'un İkinci Mes'elesi "Barla Yaylası" ile başlayan kısım o da Sözler mecmuasına girdiği için yazılmasın. Yirminci Mektub'un başındaki sahifesi yazıldıktan sonra Birinci Makam tâ İkinci Makam'a kadar Asâ-yı Musa'ya girdiği için yazılmasın. Daha münasib gördüğünüz tarzda yaparsınız. Bazı cümleler veya fıkraları çıkarabilirsiniz veya ilâve edebilirsiniz.

Sâlisen: Bana gönderdiğiniz İnebolu'nun çıkardığı Tarihçe-i Hayat ile keza göndereceğiniz İnebolu'nun çıkartmakta olduğu Cevşen-ül Kebir fiyatlarına mukabil 100 banknot gönderiyorum.

Râbian: Samsun tarafından İnebolu gibi sadakat ve gayretle Nurlara çalışmakta bulunan kardeşlerimizin meb'uslara yazdıkları mektubuyla Küçük İbrahim'in mektubunun bera-yı malûmat suretlerini de gönderdim. Aynılarını da Ankara'ya Sungur ve arkadaşlarına gönderdik.(11)

* Aziz, sıddık kardeşlerim!

Mektubat'ın tevafuka dair kısmı şimdilik yazılmasın demiştim. Bugünlerde Mektubat'a ait fihristeyi tashih ettim (ki, Onbeşinci Lem'a namını almış) baktım ki, tevafuka dair güzel noktalarını tamamıyla yazmış. Eğer büyük ruhlu Küçük Ali kardeşimizin teksir kâğıdına yazdığı Lem'alarda o fihriste tamamıyla yazılmışsa o kâfidir. Yoksa tevafuka dair yalnız Rumuzat-ı Semaniye ve tevafukata dair fihristesi yazılsın. Ben tashihten sonra size göndereceğim. Bera-yı malûmat Tarsus'taki Abdülmecid'in mektubu ile İstanbul dârülfünunu Nurcularının Ankara Nurcularına yazdığı mektubu ve benim de ve Hayri ve Osman'ın da Ankara'daki Nurcu kardeşlerimize ehemmiyetsiz bir evhamdan bir kardeşimizin telaşına dair bir mektubumuz gönderildi.(12)

* Evvelen: Yanınızda bulunmayan Mektubat'ı tashih ederek gönderiyorum. Mektubat'a mahsus fihristenin bir kısmı içinde var. Eğer Küçük Ali Onbeşinci Lem'ada Mektubat fihristesini yazmamış ise yazarsınız. Eğer münasib görürseniz, o yazmış ise de umum kısmı Mektubat'a ait parça Mektubat içinde tekrar yazarsınız. Ben fihristeyi Yirmialtıncı Mektub'a kadar tashih ettim.

Sâniyen: Matbu' Hizb-ül Ekber-i Nuriye'nin yirmidokuzuncu sahifesinden otuzbeşinci sahifeye kadar Arabîsinin mükemmel tercümesi müstakillen yazılmış. Hattâ ben nüshalarıma elyazısıyla o nüshaları ilâve etmişim. O Türkçe tercümesini, haber gönderdim ki yeni hurufla tab' edilen Gençlik Rehberi'nin arkasına ilâve etmek için yüz kadar eski harfle teksir edilsin. Eğer sizde münacat Türkçe tercümesi yoksa göndereceğiz. Hasan Hüseyin de canlı mektubumuzdur. Umum kardeşlerime binler selâm.(13)

* Sâlisen: Yeni harfle Isparta Sümerbank Fabrikası'nda bir zât bir mektubunda bir sual soruyor. Benim bedelime siz, Kader Risalesi'ni ona tavsiye edersiniz. Ben hem rahatsızım, hem hususî mektublar yazamıyorum. Hem Zübeyr de Ankara'ya gitmiş, hem yeni harfi de bilemiyorum. Bera-yı malûmat size gönderdim.

Râbian: Şoför Abdurrahman ile kendi nafakam elli lirayı daha gönderdim. Bana gönderdiğiniz kitabları ve Sözler mecmuasını kalan borcuma hesab edersiniz. Pek acele oldu. Umuma pek çok selâm ederim.(14)

*Gönderdiğiniz, üç sene bizim gibi hapiste bulunan Zülfikar ve Asâ-yı Musa'dan ehemmiyetli yerlere birkaç tane gönderdim. Ezcümle: Cezire'de câmi imamı Vastan'lı Abdurrahîm benim eski talebelerimden olup buraya kadar geldi. Ben on aded mühim kitablardan verdim. Fakat hatırıma geldi ki, Zülfikar'ın Mu'cizat-ı Kur'aniye Dördüncü Zeyli'nin iki yerde -biri sekizinci satırda, biri onikinci satırda- "Lâ"nın yerine "Lâm"ın yazılmış. Hâlbuki "Lâm" Kur'anda otuzbindir, "Lâ" ondokuz bindir. Bu sehiv başka nüshalarda kısmen tashih edilmiş. Fakat mahkemenizde kalan Zülfikarlarda tashih edilmemiş. Ben de burada unuttum. Siz Cezire'nin müftüsü vasıtasıyla, o imam Abdurrahîm'e müstensihin bu sehvini tashih eylemesini yazarsınız. Tâ ki Medreset-üz Zehra'nın erkânı bu vasıta ile Cezire ile dahi münasebetdar olsun diye size havale ediyorum.(15)

* Aziz, sıddık kardeşlerim!

Evvelen: Medreset-üz Zehra'nın medrese-i Nuriyesi olan Sava kahramanlarının başta Mustafa Gül'ün gayet güzel ve içinde Nur'un çok mübarek şakirdlerinin isimleri bulunan mektubu beni çok sevindirdi. O mektubda isimleri bulunan o hâlis, fedakâr kardeşlerime birer birer selâm ve dua ederim ve dualarını isterim.

Sâniyen: İnebolu kahramanı Nazif Çelebi'nin benim hesabıma size göndereceği 500 Cevşen ve 300 Hizb-i Ekber-i Nuriye'den Emirdağı'na bana 100 Cevşen, 100 Hizb-ül Ekber-i Nuriye'yi gönderiniz. Öteki kısmı benim size borçlarım hesabına siz orada müştaklara verirsiniz. Münasib gördüğünüz fiyata verirsiniz.(16)

* Risale-i Nur'un manen galebe-i tâmmesi ile beraber, mason kısmının dinsizleri ve komünistlerin zındıklar kısmı, habbeyi kubbe yapıp bahanelerle Nurların serbestiyetine mani' olmaya çalışıyorlar ki; yine bu defa da manasız, sebebsiz otuzbeş gün mahkememizi te'hir ettiler. Hattâ Kur'anımızı vermemek için avukatımızla da gürültü etmişler. Fakat inayet-i İlahiye onların bütün plânlarını akîm bırakıyor. Nurlar kemal-i ihtişamla İstanbul ve Ankara münevver gençlerinde büyük bir iştiyakla kendi kendine intişar edip şakirdlerine ders veriyor. Bu manevî galebesinin bir neticesidir ki, Ezan-ı Muhammedî'nin okunmasına çalışan Başvekil'e yüzer imza ile genç münevverler teşekkür ve tebrik yazıyorlar.

Sâlisen: Buradaki talebeler de Ramazan-ı Şerifinizi tebrikle beraber kendilerince pek çok nümuneler içinde eski komünistlerin işkencelerinden bir-iki nümune yazıp leffen size takdim ediyorlar. Belki bir vakit bu mealde gazetelerde bir makaleyi de neşredecekler.(17)

* Evvelâ: Hem sizin, hem bu memleketin, hem âlem-i İslâm'ın mühim bayramlarının mukaddemesi olan, bu memlekette şeair-i İslâmiyenin yeniden parlamasının bir müjdecisi olan Ezan-ı Muhammedî'nin (A.S.M.) kemal-i ferahla onbinler minarelerde okunmasını tebrik ediyoruz. Ve seksen küsur sene bir ibadet ömrünü kazandıran Ramazan-ı Şerif'teki ibadet ve dualarınızın makbuliyetine âmîn diyerek rahmet-i İlahiyeden herbir gece-i Ramazan bir Leyle-i Kadir hükmünde sizlere sevab kazandırmasını niyaz ediyoruz. Bu Ramazan'da şiddetli za'fiyet ve hastalığımdan tam çalışamadığıma, sizlerden manevî yardım rica ederim.

Sâniyen: Benim son hayatımı Isparta havalisinde geçirmek büyük bir arzumdur. Ve Nur Efesinin dediği gibi demiştim: "Isparta, taşıyla toprağıyla benim için mübarektir. Hattâ yirmi beş seneden beri beni işkence ile tazib eden eski hükûmete kalben ne vakit hiddet etmişsem, hiçbir zaman Isparta hükûmetine hiddet etmeyip o mübarek vatandaki hükûmetin hatırı için ötekileri de unutuyordum. Hususan oradaki eski tahribatı tamirata başlayan hakikî vatanperverler olan Demokrat namında hamiyetli Ahrarlar, yani hürriyetperverler, Nur ve Nurcuları takdir etmelerine çok minnetdarım. Onların muvaffakıyetine çok dua ediyorum. İnşâallah o Ahrarlar, istibdad-ı mutlakı kaldırıp tam bir hürriyet-i şer'iyeye vesile olacaklar.

Sâlisen: Bayramdan bir mikdar sonraya kadar burada kalmaklığımın bir sebebe binaen lüzumu var. Bir-iki ay sonra Medreset-üz Zehra erkânlarının kararıyla ve İstanbul ve Ankara üniversitelerindeki genç Said'lerin de muvafakatıyla nereyi benim için münasib görürseniz orayı kabul edeceğim. Madem hakikî vârislerim sizlersiniz ve şahsımdan bin derece ziyade dünyada vazifemi de görüyorsunuz. Bu hayat-ı fânideki son menzili sizin re'yinize bırakıyorum.(18)

* Nasılki Isparta'nın bir mebusu olan Tahsin Tola, Ankara ve Afyon'un Risale-i Nur'u iadesine yüz adam kadar faide verip bu hayr-ı azîmin yarısını Isparta'lılara kazandırdı. Gıyaseddin vilayat-ı şarkiye mebuslarının bu hayr-ı azîmde büyük bir hisse almalarına vesile oldu. Gazi Yiğit de Afyon'un o büyük hayrının yarısını Demokrat mebuslarına kazandırdı.(19)

* Nazif büyük bir hayır yapmak için Nurcuların ehemmiyetli bir virdi olan Cevşen-ül Kebir'i makine ile teksir etmiş. Bunun sevabına dair, haşiyesindeki pek hârika ve müteşabih hadîslerden faziletine dair olan parçayı beraber teksir etmek için bana yazmıştı. Ben de dedim: Otuzbeş seneden beri hergün Cevşen'i okuduğum halde o haşiyeyi üç-dört defadan ziyade okumadım. Onun için onun aynı münasib olmaz. Tâ muarız ve zındıklar itiraz parmaklarını uzatmasınlar. İnşâallah yakında o mübarek Cevşen-ül Kebir, Nurcuları şavkıyla tenvir edecek.(20)

 

* Medar-ı hayrettir; duamda Nurcular dairesinde hergün isimleriyle yâd ettiğim iki sofi-meşreb, kendilerini satmak fikriyle bana ve Nur'a iliştiklerine dair mektub geldi. Ben gücenmedim; onları daha ziyade duama aldım. Aynen eskiden İstanbul'da eski partinin desiseleriyle bize ilişen malûm ihtiyar şeyh gibi onları hem kendime mübarek kardeş, hem dost bildim; hakkımı helâl ettim. Fakat iki İhlas Lem'alarını okumalarını arzu ediyorum. Kardeşlerim, siz dahi böylelerden gücenmeyiniz, münakaşa etmeyiniz."(21)

* Aziz, sıddık kardeşim Osman Nuri!

Madem Cenab-ı Hak, senin kudsî niyet ve ihlasınla Ankara'da en mühim genç Said'leri senin etrafına toplamış. Madem Ankara'da benim bulunmamı lüzumlu görüyorsunuz. Ben de şimdi nafakamla tedarik ettiğim nüshalarımı, o küçük Medrese-i Nuriyeme benim bedelime gönderiyorum. Onların adedince Said'ler, seninle komşu olurlar. Hem fedakâr evlâdın çok fevkinde sadakatla şimdiye kadar hizmetleriyle herbiri birer genç Said olarak beş-on Abdurrahmanlarım hükmünde Sungur, Ceylan, Tillo'lu Said, Sâlih, Abdullah, Ahmed, Ziya gibi genç ve çalışkan Said'leri senin yanına hem benim vekilim, hem senin talebelerin olarak benim bedelime o küçücük Medrese-i Nuriyeye nezaret ve bir nevi dershane olarak re'yinize bırakıyorum.(22)

* Konya'daki Rıfat Filiz kardeşimizin mektubunda, bazı sofilerin bize hafif tenkidlerinin hiç ehemmiyeti yoktur. Sakın müteessir olmasınlar. Hiçbir vecihle mukabele etmesinler. Şimdi ehl-i imanın, hususan ehl-i tarîkatın ve bilhâssa şahsıma ait tenkidlerini bir nevi nasihat ve bir nevi iltifat telakki ederim. Onlara hakkımı helâl ediyorum. Şimdi ehl-i ilhadın bize dehşetli zararlarına karşı; kardeşlerimiz olan ehl-i imanın gayet hafif, şahsıma karşı tenkidlerini bir nevi ikaz ve bizi ihtiyata sevk için bir dostluk telakki ediyorum.(23)

*Evvelâ: Mübarekler köyünden Ali ile Hacı Süleyman ve Dinar tarafından Abdurrahman ve Himmet ve daha evvel gelen ehemmiyetli bir Nurcu hemşehrisi yanıma geldiler. Cenab-ı Hakk'a çok şükürler ediyorum ki, Mübarekler Köyü Kuleönü'nde eskisi gibi Nurlara şiddetli alâkalarını muhafaza ediyorlar. Ve onların sadakat ve ihlâslarının bir kerametidir ki: Kendime mahsus on mecmua kitablarımı lüzumuna binaen Ankara'ya gönderdiğim ve çok ehemmiyetli ve uzak yerlerden benden kitabları istedikleri aynı zamanda Kuleönü mübarekleri kendilerine mahsus Nur mecmualarını, gönderdiğim mikdarın aynı olarak Medreset-üz Zehra'nın bir hediyesi olarak bana getirdiler. Hususan Birinci Abdurrahman olan Büyük Mustafa'nın kendi el yazısı olan bütün Mektubat ve Lâhika'yı içinde buldum. Cenab-ı Hak o kitabların harfleri adedince her birisine mukabil bin rahmet ihsan etsin. Âmîn.

Sâniyen: Onbir ay Hüsrev'in istirahatına fevkalâde hâlisane hapiste hizmet eden ve müdafaatında gayet güzel mukabele eden Nur'un küçük kahramanlarından Mustafa, dünkü gün benim yanıma geldi, dedi: "Ben, ağabeyim Hüsrev'in yanına ziyaretine gideceğim." Dedim: Gerçi hem senin, hem onun hakkınızdır bu ziyaret. Fakat bugün dört talebe geldiler, Isparta'ya gittiler, o cihette ihtiyaç kalmadı. Sen de Risale-i Nur hesabına mühim bir köyde imam olduğun için, o hizmet de benim şahsî hizmetimden daha ziyade Nurlara faidesi olduğu gibi, Hüsrev'in ziyaretinden şimdilik daha kıymetdar olabilir. Eğer o köyde hizmet-i Nuriye olmasaydı, Mustafa gibi hâlis ve fedakâr hizmetkâra ihtiyacım vardı. Öyle ise, şimdilik ziyareti te'hir et.

Sâlisen: Konya'lı Hacı Sabri kardeşimiz yanıma geldi. Ben, Sadık, Hayri, Mustafa hazır iken çok ehemmiyetli sohbetimiz, Hacı Sabri'ye mühim bir ders oldu. Bilhâssa Medreset-üz Zehra erkânlarının, hususan Hüsrev'in bu vatan ve millet ve âlem-i İslâm'a hizmet-i imaniyeleri ve tahribçi dinsizlerin desiselerine sed çekmeleri o kadar büyük bir hasenedir ki, farz-ı muhal binler seyyie olsa afvettirir. Öyle ise, başta Hüsrev olarak o erkânların hiçbir hareketini tenkid etmemek ve kemal-i ihlas ve samimiyet ile onlara tesanüd ve tam kardeş olmak lâzımdır diye bu mealde bir ders oldu. İnşâallah Hacı Sabri de Hoca Sabri ve Rüşdü ve emsalleri gibi ruh u can ile alâkadar ve Hüsrev'e tam kardeş olacak; meşreb ihtilafı daha tesir etmeyecek.(24)

* Bütün ruh u canımızla bayramlarınızı, hem bu sene serbestçe hâlisane hacca gidenlerin bayramlarını, hem bu vatandaki istibdadın kırılmasıyla hürriyet-i şer'iyeye bu milletin mazhariyete başlamasını ve bu milletin bu manevî bayramını ve âlem-i İslâm'ın ittifakkârane intibahlarının manevî bayramlarını ve Risale-i Nur'un hakikat-ı Kur'aniyeye dair verdikleri haberlerini zamanın tasdik etmelerini ve en geniş bir daire o manevî envâr-ı Kur'aniyeye, beşer ihtiyacını hissetmesini tebrik ediyoruz.(25)

* Evvelen: Kardeşimiz Kahraman Rüşdü'nün gönderdiği mektub ile gazeteyi bana okudular. Dünkü gün aynı gazeteyi görmüş gibi hiddet ediyordum. Fakat Demokrat bütün kuvvetiyle beni müdafaa etmek lâzımgelirken, acaba Demokrat dindarları da aldanmışlar ki, beni ve Risale-i Nur'u himaye etmiyorlar. Ve aleyhime dönmek ihtimali var mı ki diye bu akşam telaş ettim. Fakat birden bu sabah mektubunuzu aldığım vakit o telaşım gitti ve anladım ki: Demokratlar anlamışlar ki, onların büyük bir kuvveti Nurcular olduğundan, Demokrat kongresinde milletvekili beni müdafaa etmiş. O Halk partilerinin müfrit kısmından o gazeteci iki acib yalan ve iftirası, bu noktayı yazmaya beni mecbur etti ki; birisi: Ciltlerle kitabları inkılab aleyhindedir diye demesi gösteriyor ki, o hakaik-ı imaniye ve Kur'aniyenin haricinde sırf bir dinsizlik manasını inkılaba vermiş, inkılabı öyle kabul ediyor. Bu müslüman millete bu iftirayı eden, belasını bulacak.

İkinci iftirası, diyor ki: "Said Nursî Kürd milliyetini din namına Anadolu evlâdlarına neşrediyor." Acaba bu bedbaht, İslâmiyet milliyetini Kürd milliyeti demekle divanece mana veriyor. Ellibeş seneden beri "Irkçılık firengî bir hastalıktır ki, firenkler İslâmiyet'i parçalamak için içlerine sokmuşlar" deyip ellibeş seneden beri "Milliyetimiz yalnız İslâmiyettir" der. Bütün eserlerinde bu esası takib etmiş gitmiş bir adam hakkında böyle bir isnad, yirmi derece bir iftiradır. Kürdlük isnadıyla ilişenlere karşı, Hücumat-üs Sitte'nin bir desisesinde ve Yirmialtıncı Mektub'un bir kısmında kat'î cevabı var olmakla beraber, ellibeş seneden beri hattâ Mart hâdisesinde ırkçıların kulüpleri açıldığı zaman, onların umumuna "Milliyetimiz İslâmiyettir. Bütün biz kardeşiz. Irkçılıkla tefrika vermeyiniz. Türk milliyeti, İslâmiyet milliyeti içinde mezcolmuştur. Türk milliyeti, İslâmiyet milliyetidir." diye o dehşetli hâdiselerde belayı onda birisine indiren ve bütün memleketini, akrabalarını ve aşiretlerini bırakıp sırf Türk milleti evlâdına hakikat-ı imaniyeyi ders veren ve yirmisekiz sene işkencelerle azabı çektirdikleri halde o hizmet-i imaniyeden vazgeçmeyen bir adama bu ırkçılığı isnad etmek, yüz derece bir haksızlık ve insafsızlıktır.

Hem medeniyet nikâhı içinde şer'î nikâh da yapılsın demesini, aile hayatı aleyhinde sayması; o gazetecinin bu dinin kıymetini takdir etmediğini ve din aleyhinde olduğunu îma ediyor.(26)

* Nurcuları yirmi seneden beri tazib eden ve hapislere sokan bedbahtlardan bazıları, hergünde bir ay bize verdikleri sıkıntılar kadar manevî azab çekiyorlar. Biz o zalimleri Cehennem'e havale edip sabrederdik. Fakat hizmet-i imaniye kudsiyeti, o bedbahtlara dünyada da bir nevi cehennemi adalet-i İlahiyeden istemiş ki, bazıları bir senede istibdad-ı mutlakadan aldığı lezzeti hiçe indiriyor gördük; zaman gösterdi. Demek adalet ve inayet-i İlahiyenin himayeti bize kâfidir.(27)

* Sizin Nur'un neşrindeki muvaffakıyetinizi âlem-i İslâm tebrik edip alkışlayacak. Şimdi de emareleri görünüyor ki, ezcümle bir nümunesi: Pakistan Maarif Vekili Nurlar için benim yanıma geldi, Risale-i Nur'un bir kısmını aldı. "Doksan milyon Müslümanlar içinde neşrine çalışacağım" dedi. Aldı, gitti. Hem bu kadar aleyhimizde münafıklar çalıştıkları halde, hem Avrupa'da, hem Asya'da uzak yerlere Risale-i Nur'u götürmüşler. Hem Berlin'de Almanlar Zülfikar'ı aldıkları vakit, bir gazetelerinde alkışlayarak ilân etmişler. Hem dâhilde ehl-i iman, en ziyade muarızlar olan eski başbakan ve dâhiliye vekili yasak ettikleri Asâ-yı Musa ve Zülfikar'ı yasaklarına ehemmiyet vermeyerek kemal-i şevk ile okuyorlar. Okuyanlar Ankara'da pek ziyadedir. Hem birkaç yerde hapishane müdürleri iki-üç vilayette karar vermişler ki: "Biz hapishaneleri Medrese-i Nuriye yapacağız ki; bizim mahpuslar da Denizli, Afyon hapisleri gibi Nurlarla ıslah olsunlar."

Sâlisen: Merhum Burhan, Nur'un ümmi ve gizli kahramanı idi. Hem onun akrabasını, hem Isparta'yı, hem Medreset-üz Zehra şakirdlerini ta'ziye ediyorum. Beş-altı gün evvel haber almıştım. Şimdiye kadar beş-altı gün zarfında belki bin defa ona dua etmişim. Çünki altı günde virdimde dörtyüze yakın اَجِرْنَا مِنَ النَّارِ dediğimde onu da niyet ediyorum. Bütün okuduklarımı Burhan'a hediye ediyorum.

Râbian: Nurlar, mektebleri tam nurlandırmağa başladı. Mekteb şakirdlerini medrese talebelerinden ziyade Nurlara sahib ve naşir ve şakird eyledi. İnşâallah medrese ehli yavaş yavaş hakikî malları ve medrese mahsulü olan Nurlara sahib çıkacaklar. Şimdi de çok müftülerden ve çok ülemalardan Nurlara karşı çok iştiyak görülüyor ve istiyorlar. Şimdi en mühim tekyeler ehli, ehl-i tarîkattır. Bütün kuvvetleriyle Nur Risalelerini nurlandırmaları ve sahib çıkmaları lâzım ve elzemdir.(28)

Şimdiye kadar ben yalnız iman hakikatını düşünüp "Tarîkat zamanı değil, bid'alar mani' oluyor" dedim. Fakat şimdi Sünnet-i Peygamberî dairesinde bütün oniki büyük tarîkatın hülâsası olan ve tarîklerin en büyük dairesi bulunan Risale-i Nur dairesi içine, her tarîkat ehli kendi tarîkatı dairesi gibi görüp girmek lâzım ve elzem olduğunu bu zaman gösterdi. Hem ehl-i tarîkatın en günahkârı dahi çabuk dinsizliğe giremiyor; kalbi mağlub olamıyor. Onun için onlar tam sarsılmaz, hakikî Nurcu olabilirler. Yalnız mümkün olduğu kadar bid'atlara ve takvayı kıran büyük günahlara girmemek gerektir.(29)

* Aziz, sıddık kardeşlerim ve Nur'un genç kahramanları!

Evvelâ: Ruh u canımızla sizin Ankara gibi yerde hârika bir tarzda hizmet-i Nuriyenizi tebrik ediyoruz. Hakikaten ümidimizin fevkinde ehl-i maarif ve mektebliler kısmında çok ehemmiyetli bir intibaha vesile oldunuz. Bir senede Ankara gibi bir yerde bu hizmetiniz, on senede ancak yapılacak. Az bir zamanda bu vazife-i imaniyeyi yaptığınıza kanaat edip kuvve-i maneviyeniz ehemmiyetsiz hâdiselerle kırılmasın. Belki daha şiddetli çalışmanıza vesile olsun. O gibi yerlerde dâhilden ve hariçten gelen yirmi kadar siyasî ve içtimaî cereyanların hodfüruşane ve garazkârane çarpıştıkları bir zamanda Kur'an ve imana hizmetiniz ve Üniversitelilerin Nurlara takdirkârane sahib çıkmaları; bütün Nurcuları sevindirdiği gibi, ileride inşâallah âlem-i İslâm'ı da sevindirecek. Sizlerin az hizmetinizde mükâfat çoktur. Bazan askerlikte ağır şerait altında bir saat nöbet, bir sene ibadet hükmünde olduğu gibi; sizler ve İstanbul Üniversiteli Nurcuları dahi, az zamanda çok vazife gördünüz. Mesaînizin semeresi az da olsa kanaat ediniz. Mücahede cephesinde bazı zaîflerin geri çekilmesi, cesurlarda daha ziyade kahramanlık damarını tahrik ettiği gibi; Nur fedakârları, vehhamların çekilmesiyle daha ziyade gayret ve sebata belki şevk ile daha ziyade çalışmağa sebeb olmak gerektir. Evet, Risale-i Nur'un mühim bir hakikatından siz fıtraten bir ders aldınız. Yine o hakikatı nazar-ı dikkate alınız; o da şudur:

Vazifemiz ihlas ile iman ve Kur'ana hizmet etmektir. Amma bizi muvaffak etmek ve halka kabul ettirmek ve muarızları kaçırmak ise, o vazife-i İlahiyedir. Biz buna karışmayacağız. Mağlub da olsak, kuvve-i maneviyeye ve hizmetimize noksanlık vermeyecek. O noktada kanaat etmek lâzımdır. Meselâ: Bir zaman İslâm'ın büyük bir kahramanı Celaleddin-i Harzemşah'a demişler: "Cengiz'e karşı muzaffer olacaksın." O demiş: "Vazifemiz cihad etmektir. Bizi galib etmek vazife-i İlahiyedir. Ona karışmam." Sizin şimdiye kadar sarsılmadan hâlis hizmetinizin delaletiyle, siz de bu kahramana iktida etmişsiniz. Binden bir-iki adam sizden kabul etse, yine sarsılmamak gerektir. Bazan bir-iki adam, bine mukabil geliyor.

 Sâniyen: Ankara'da bu sırada nazarlar dünyaya ziyade çevrilmiş. Ve iktidar kısmı daha tam prensibini kabul etmeğe vakit bulamamış. Müteaddid partiler kendine tarafdar bulmak için veya kabahatlarını setretmek için elbette çok çalışıyorlar. Ve İslâmiyet ve Kur'an aleyhindeki hariçteki cereyanlar elbette dâhilde bazılarını bulmuşlar ki; Kur'an lehinde cidden çalışanları uçurmak, kaçırmak, evham vermek gibi propagandalarla hakikî fedakâr olmayan veya dünya ile ve fazla dostlar ile alâkadar olanları evhamlandırıyorlar ve Nurcuların da kuvve-i maneviyelerini kırmağa çalışıyorlar.(30)

 

* ...Bir-iki hafta evvel Mısır'ın Câmi-ül Ezher'inin büyük bir müderrisi olan Ali Rıza buraya hususî bir adamı gönderdiği gibi, iki gün evvel de aslen Buhara'lı ve Medine-i Münevvere'de mücavir ve Mısır'da büyük âlimlerle ve hususan eski Şeyhülislâmımız ve Dâr-ül Hikmet'te benim arkadaşım Mustafa Sabri Efendi'yle alâkadar ve bu tarafa geleceğine dair onlarla görüşen ve bir derece onların namına mühim bir âlim yanıma geldi. Ben de Câmi-ül Ezher'e hediye-i vakfiyem olarak onbir tane hususî mecmualarımı o zât vasıtasıyla âlem-i İslâm'ın büyük medresesi olan ve o âlimin ihbarıyla şimdi yirmiyedi bin talebesi bulunan Câmi-ül Ezher'e hediye olarak o zâta verdik. Hem dedik: Başta Mustafa Sabri ve Ali Rıza ve Mehmed Zâhid Kevserî olarak Nur mecmualarına benim bedelime sahib ve hâmi ve vâris olsunlar ve Arabî'ye tercümeye çalışsınlar, dedik. Mektub da yazdık. O zât aldı gitti. Umum kardeşlerime ve hemşirelerime selâm ederim, dualarını isterim.(31)

* Evvelâ: Hadsiz şükrolsun ki şimdi Ankara içinde küçük bir Medrese-i Nuriye manasında, küçük Said'ler ve Nur'un fedakârları her gece birisi bir mecmuayı okur, ötekiler ders alır gibi dinliyorlar. Bazı vakit konferans zamanında bazı mühim adamlar da iştirak ediyorlar. Bu defa Afyon gazetecisinin iftirası münasebetiyle Başvekil'e ve Dâhiliye Vekaletine ve Nur Talebelerine bazı meb'uslar söylemiş. Adnan Menderes ile Dâhiliye Vekili pek dostane mukabele edip haber göndermişler ki: "Hiç merak etmesin ve me'yus olmasın." Ve Afyon'daki gazeteci de: "Ben Emirdağı'na geleceğim ve Üstad'a iki dileğim var, bunları rica edeceğim ve özür dileyeceğim." demiş. Ve bizim aleyhimizde neşredilen o gazetelerden, talebelerim yüzaltmış adedini alarak imha etmişlerdir.

Daha fazla yazacaktım. Rahatsızlığım dolayısıyla yazamadım ve vakit de dar olduğundan kısa kesiyorum. Umumunuza selâm.(32)

*Otuz-kırk gündür hakikî ehl-i imana bir nevi hücum içinde üç dindar vekilin İslâmiyet şeairini bir derece tamir etmeye meydan vermemek için bir sarsıntı verildi. Hizmet-i imaniye içinde en büyük kuvveti Nurcularda buldular. Bahanelerle onlara fütur vermek, şevklerini kırmak için çok desiseler yapıldı. Tarsus, İstanbul gibi Emirdağı'nda da acib desiseler ile beni hiddete getirip bir gaile çıkarmak istediler. Halbuki Cenab-ı Hakk'ın rahmetiyle bana fevkalâde bir sabır ve tahammül verildi. Onların da plânı zîr ü zeber oldu. Hattâ Afyon'da ve burada üç büyük memurun belki azlolmak ihtimali var. Ve üç vekil de lehimde bulunmuşlar. Demek inayet-i İlahiye daima bizi himaye ediyor, elhamdülillah. Bu gibi şeyleri merak etmeyiniz. Yalnız ihtiyat her vakit iyidir.

Sâlisen: Risale-i Nur'un manevî avukatı ve bir kahramanı Ahmed Feyzi, İzmir'deki Nur'un teksiri ve intibahkârane İzmir vaziyeti ile Ahmed Feyzi alâkadar olmuş, teksirdeki tashihatı deruhde etmiş. Mehmed Yayla ve Abdurrahman gibi ve yardım eden kardeşler gibi İzmir'de Nur'un teksirinde alâkalarını devam ettireceklerine dair mektubu hapishanede Nur'un küçük bir kahramanı olan Bayram getirdi. Ve Ahmed Feyzi onunla bir mikdar zeytin ve zeytinyağı göndermiş. Ben Abdülmecid kardeşimin hediyesini kabul etmediğim halde Ahmed Feyzi kardeşimi daha ziyade kendime yakın gördüğümden hediyesini kabule mecbur oldum. Fakat kaidem bozulmamak için o hediyeye mukabil benim hesabıma bir Sözler mecmuası, beş tane Cevşen-ül Kebir, üç tane Nazif'in mektubunda yazdığı bana ait nüshalardan ve İstanbul'dan size gelecek Hizb-i Nuriye'yi ona gönderiniz.

İki Nurcu Ankara'ya gittiler. Hem Başvekil, hem Dâhiliye Vekili, hem Maarif Vekili lehimizdedir. Ve bize müjdeli haber geldi. Onun için beni merak etmeyiniz. Ben gelen sıkıntıdan manevî sürur duyuyorum.(33)

* Bu sene Mısır radyosu perşembe gecesi Mi'rac'dan çok bahsetmesinden hem perşembe ve hem de cuma gecesi Mi'rac yaptım.

Sâniyen: Bizden müsadere edilen İşarat-ül İ'cazı Afyon jandarma kumandanlarından birisi hiddet etmiş ki, bunun gibi ilmî ve eskiden yazılmış bir eseri ne hakla müsadere ediyorlar. Ve Afyon Müddeiumumîliği iadesine karar vermiş. Ve bize cuma günü ve Mi'rac günü Hayri'yi çağırmışlar ve iade etmişler. Bunu da Tarsus'taki iade misillü Nurların intişarına sed çekilmeyeceğine bir işaret-i Mi'raciye diye kabul ettik. İnşâallah Kur'anımızı ve diğer risalelerimizi Afyon'dan alacağız. İstanbul'da savcılığa verilen bir kısım Rehberlerimiz, başta Eski Said'in mühim bir talebesi Avukat Mehmed Mihri ve dava vekili damadı Âsım olarak demişler ki: "Elli avukat ile beraber bu mes'ele için mahkemeye gireceğim. Fakat inşâallah ona hacet kalmadan ve mahkemeye düşmeden alacağım."

 Sâlisen: "Haşirdeki Mahkeme-i Kübra'ya Şekva" namındaki ve yirmisekiz sene evvel Meclis-i Meb'usana hitaben yazılan ve o vakit tab'edilen on maddelik namaza dair parça ve bir de Mustafa hakkında dört sene evvel reisicumhura yazılan üç maddelik parça, şimdi bu zamanda Ankara'da bazı meb'usların nazarına ve imanlı hükûmet erkânına göstermek niyetiyle Ankara'ya gönderilmiş. Size de bera-yı malûmat gönderiyoruz.(34)

*Çok emarelerle kat'î kanaatim gelmiş ki; gizli dinsizler, resmî bazı memurları aldatıp Nur'un mahrem büyük risaleleri içinde yalnız Rehber'i musırrane medar-ı ittiham tutmaları ve bir buçuk seneden beri bana sıkıntı vermelerinin sebebi Rehber'deki "Hüve Nüktesi" olduğunu kat'iyyen bildim. Çünki bu Hüve'nin keşfettiği sırr-ı tevhid, pek kat'î ve bedihî bir surette küfr-ü mutlakı kırıyor. Hattâ bir kısmında hiç vesvese ve şübhe bırakmıyor. Gizli dinsizler buna karşı çare bulamadıklarından, intişarına resmî yasak ile sed çekmek için çalıştılar.(35)

Dipnotlar

1-Emirdağ Lahikası-2-s: 11-12

2-Emirdağ Lahikası-2-s: 12-14

3-Emirdağ Lahikası-2 Gayr-i münteşirlerinden

4-Emirdağ Lahikası-2-s: 14

5-Emirdağ Lahikası-2-s: 14-15

6-Emirdağ Lahikası-2-s: 33

7-14. Şua Gayr-i münteşirlerinden

8-Emirdağ Lahikası-2-s: 36

9-Emirdağ Lahikası-1 gayr-i münteşirlerinden

10-Emirdağ Lahikası-1 gayr-i münteşirlerinden

11-14. Şua Gayr-i münteşirlerinden

12-14. Şua Gayr-i münteşirlerinden

13-14. Şua Gayr-i münteşirlerinden

14-Emirdağ Lahikası-2-s: 38

15-Emirdağ Lahikası-2-s: 39

16-14. Şua Gayr-i münteşirlerinden

17-Emirdağ Lahikası-2-s: 17

18-Emirdağ Lahikası-2-s: 19

19-Emirdağ Lahikası-2-Gayr-i münteşirlerinden

20-Emirdağ Lahikası-2-s: 39

21-Emirdağ Lahikası-2-s: 40

22-Emirdağ Lahikası-2-s: 44

23-Emirdağ Lahikası-2-s: 45

24-Emirdağ Lahikası-2-s: 45-46

25-Emirdağ Lahikası-2-s: 48

26-Emirdağ Lahikası-2 gayr-i münteşirlerinden

27-Emirdağ Lahikası-2-s: 48

28- (Haşiye): İşte mühim bir nümunesi: Seydişehir'li Hacı Abdullah'ın bütün mensubları, hem Kastamonu'da, hem Isparta'da, hem Eskişehir'de Risale-i Nur dairesini kendi tarîkat daireleri telakki etmişler ki, onlardan Nurlara rastlayanlar, takdirkârane sahib çıkıyorlar. Onlara bin bârekâllah.

29-Emirdağ Lahikası-2-s: 54-55

30-Emirdağ Lahikası-2-s: 56-57

31-Emirdağ Lahikası-2-s: 61-62

32-Emirdağ Lahikası-2-s: 62

33-Emirdağ Lahikası-2-s: 65-66

34-Emirdağ Lahikası-2-s: 68

35-Emirdağ Lahikası-2-s: 69

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Artık Allah'a, Peygamberine ve indirdiğimiz o nûra (Kur'an'a) inanın. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

Teğabün, 8

GÜNÜN HADİSİ

Kim Müslümanlar arasından bir yetim alarak yiyecek ve içeceğine dahil ederse, affedilmez bir günah (şirk) işlememişse, Allah onu mutlaka cennete koyacaktır.

Tirmizi, Birr 14, (1918)

TARİHTE BU HAFTA

*Nizamü'l-Mülk'ün Şehadeti(14 Ekim 1092) *II.Kosova Zaferi(17 Ekim 1448) *Gedik Ahmed Paşa'nın Vefatı(18 Ekim 1482)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI