RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-192
Ders: 17. Lem’a, 13. Nota İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi *Cenab-ı Hak bizi kul olarak yaratmış, bu dünya da, kulluğumuzu öğreneceğimiz bir mektep, bir kışla hükmünde.
Ders: 17. Lem'a, 13. Nota
İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi
*Cenab-ı Hak bizi kul olarak yaratmış, bu dünya da, kulluğumuzu öğreneceğimiz bir mektep, bir kışla hükmünde.
* Tarîk-ı hakta çalışan ve mücahede edenler, yalnız kendi vazifelerini düşünmek lâzım gelirken, (Lem'alar, s. 130) Mesela madem tarik-i hakta çalışıyorsun, mücahede ediyorsun, ne gibi mücahede yapmak lazım bunu öğrenmen lazım. İlimsiz cihad olmaz ki yani..
Cihad edecek ama önce cihadı öğrenmesi lazım. Cihadın kısımları var. Mesela bir maddi cihad var, kafirlerle savaş zamanı harb etmek.
Bir de manevi cihad var ki, insan hep bunun içinde..İnsanın önce nefsiyle mücahedeye hazırlanması, onunla mücahede etmesi lazım. Efendimiz(aleyhissalatu vesselam) hazretleri de nefisle cihadı "cihad-ı ekber" sayıyor.
Kafirlerle harbetmek cihad-ı asgar(küçük cihad), nefisle harbetmek cihad-ı ekber(büyük cihad)sayılmış. (Celaleddin-iSuyuti, Camiü's-Sağir, sh.187) Düşündüğümüz zaman, bu öyle yerinde bir ifade ki, çünkü kafirlerle harp ediyorsun, öldürürsen gazi, ölürsen şehid oluyorsun. Ama nefs-i emmareyle olan harpte illa kazanman lazım.
Not: Ondan dolayı merhum Hocamız bir eserinde; "Ä°nsan, bir harpte çembere alındığı takdirde hayatı pahasına da olsa o çemberi yarmak zorundadır. Biz de ebedî felâkete atılmak üzere, nefis, ÅŸeyÂtan, günahlar ve isyanlar tarafından kuÅŸatılma durumundayız veya kuÅŸaÂtılmış bulunuyoruz. Ne pahasına olursa olsun bu harbi kazanmak ve bu çemberi yarmak mecburiyetindeyiz" diyor.
Ve yine aynı eserinde; "Ä°nsanın kendi nefsiyle mücadelesine büyük cihad (cihad-ı ekber), düşÂmanla çarpışmasına ise küçük cihad (cihad-ı asgar) deniliyor. Bunun bir sebepi ÅŸudur: Ä°nsan haricî düşmanla çarpışırken ölürse, ÅŸehit olup, Cennete gidiyor. Nefsiyle çarpışırken maÄŸlûp olduÄŸunda ise, ebedî hayatını kaybediÂyor. Ä°nsanın bu ikinci cihadı mutlaka kazanması lâzım geliyor.
DiÄŸer taraftan, haricî düşmanla yapılacak cihadda muzaffer olmak için de, önce dahildeki harbi kazanmak icab ediyor. Yani, ancak nefsiyle yapÂtıkları cihaddan muzaffer çıkan kimseler, düşman karşısında arslanlar gibi çarpışmaya muvaffak oluyorlar."demektedir. (Mehmed Kırkıncı, Nükteler, Cihan Yayınları, Ä°st. 1987)
Not: Merhum hocamız "Cihad Sahasında Bediüzzaman" adlı eserinde bu hususta geniş izahatta bulunmuş. Bir kısmını buraya alıyoruz; "Hakikaten insanın en büyük düşmanı kendi nefsidir. Zira o tezkiye edilmezse bütün kötülüklerin menbaı, bütün isyanların amiri, bütün fenalıkların kumandanıdır.
Bütün fitne ve fesatların dalâlet ve sefahatlerin temeli, esası odur. Evet, onun tabiatında kötülüklere, isyana meyil vardır. Hiddet ve öfke ile kalp ve ruhu, akıl ve vicdanı karıştırır, bulandırır, müşevveş eder. Ruhları asabiyet ve azap içinde bırakır. İnsanı günaha ve isyana mübtelâ ede ede ta küfre kadar götürür. Zalim eder, cahil eder, mağrur eder ve onu rububiyet dava edecek kadar alçaltır, zelil eder, rezil eder.
Nefis ilim ve fazilet ile terbiye edilmezse, hakkı batıldan ayıramaz. Neticeleri düşünmez; hazır lezzet ile iktifa eder. Gayr-ı meşru lezzetlere meftundur. Daima kendini beğenir. Kusurunu görmez, hatta görmek de istemez.Kendini medih ve tenzih ederek âdeta takdis eder. Kendi kusurunu görmediğinden ikaz, irşad ve nasihatlere kulağını kapar, ilim ve faziletten mahrum kalır; cehalet bataklığına saplanır.
O, her insana karşı ayrı bir silâh kullanır. Mümini fıska sevk eder. Fasıkı günahında ısrar ettirir, tövbeden uzaklaştırır. Zengini kibre, âlimi ucba, amiri zulme, fakiri şekvaya götürür. Şükür, tevekkül ve rıza kapılarını kapatıp, küfran, yeis ve isyan kapılarını açar.
Onun hile ve desiseleri çok çeşitlidir, had ve hesaba gelmez. Ona "yedi başlı ejder" denilse yeridir. Evet, onun kibir, ucb, riya, hased, gadab, dünyaya muhabbet gibi nice başları vardır.
Bundan dolayıdır ki, Hz. Yusuf (A.S.) gibi ulu'l-azm bir peygamber,
"Ben nefsimi kötülüklerden temize çıkarmıyorum. Muhakkak ki nefis şiddetle kötülüğü emreder; Rabbimin rahmet ettikleri müstesna..." (Yusuf Suresi, 53) buyurarak nefs-i emmarenin şerrinden Allah'ın rahmetine sığınmıştır.
Nefisle Cihad Niçin Cihad-ı Ekberdir?
Birçok cihetle nefisle cihad, cihad-ı ekberdir. Bunlardan birkaçını nazara verelim:
1. Nefs-i emmare, insana diğer düşmanlardan daha yakındır. Bu düşmanın şerri, uzak düşmanların şerrinden daha büyüktür. O öldürülmedikçe yahut esir edilmedikçe şerrinden kurtulmak mümkün değildir.
2. Nefisle cihad daimîdir, haricî düşmanla cihad ise muvakkattir; hatta bazen hiç vuku bulmayabilir. Vukubulduğu takdirde de bu cihadı bazı müslümanların deruhte etmesiyle cihad diğerlerinden sakıt olur.
Harbe iştirak edenler için de harbin bitmesiyle bu cihad nihayete ermiş olur. Nefisle mücahede ise böyle değildir. Bu cihadla herkes her zaman mükelleftir. İnsan, günün yirmi dört saatinde, senenin on iki ayında hâsılı ömrünün sonuna kadar yılmadan, usanmadan onunla çarpışmak zorundadır.
Esas mücahit, birkaç meydan muharebesinde muzaffer olan değil, nefsiyle arslanlar gibi çarpışarak onu mağlup edendir.
3. Haricî düşmanlarla yapılan cihadda, insan galip olsa, düşmanını öldürse, gazilik gibi şerefli bir unvan kazanır; tarihin şeref levhalarında izzetle yâd edilir. Mağlup olsa şehit olur, velayet mertebesine erişir, kudsî ve daimî birhayat kazanır. Kabir âleminde evliyalar ile hayatını devam ettirir.
İnsan, nefs-i emmareye mağlup olsa şeytanın kumandası altına girer. Nefsin pençesi altında kahrolur, haysiyet ve şereften mahrum kalır. Hayvani hislerin esiri olur. Pespaye arzularla ruh ve kalbini azap içinde bırakır.Böylece insaniyetini yer bitirir, mahv eder. "Dünyada çok seneler gam ve keder ve berzahta azap ve zarar ve ahirette cehennem ve sakar belâsını çeker."
Bediüzzaman Hazretleri, nefsi Hz. Yunus'u (AS) yutan balığa teşbih ederek şöyle buyurur:
"Bizim heva-yı nefsimiz, hûtumuzdur; hayât-ı ebediyemizi sıkıp mahvına çalışıyor. Bu hût onun hûtundan bin derece daha muzırdır. Çünki; onun hûtu yüz senelik bir hayatı mahveder. Bizim hûtumuz ise, yüz milyon seneler hayatın mahvına çalışıyor."
Nefisle Cihadın Mertebeleri
İbni Kayyım Cevzîyye, Zadü'l-Mead'inde nefse karşı cihadı dört mertebede mütalâa etmiştir.
1. Onu ilimle irÅŸad edip hidayete kavuÅŸturmak.
2. Bu ilmin muktezasıyla amel ettirmek.
3. Bildiğini başka insanlara öğretmek.
4. Bu uğurda başına gelecek belâ ve musibetlere karşı sabır ve tahammül
göstermek.
Evet nefisle mücadelenin ilk ve en önemli mertebesi onu ilmî delillerle ikna edip gafletten, cehaletten kurtarmak, ilim ve irfanla teçhiz ettirmektir. Bu mücahede, onu tahkiki imanın en yüksek mertebelerine çıkarıncaya kadar devam etmelidir. Ancak böylece iman hakikatleri, akıldan geçip, kalbde tecelli ederek, insanın bütün hissiyat ve latifelerine sirayet eder. Şeytanın eli artık buralara kadar uzanamaz.
Diğer üç mertebenin tahakkuku, bu mücahedede muvaffak olmağa bağlıdır.
Nefisle Cihadda Nasıl Muvaffak Olunur?
Bu cihad-ı ekberde muvaffak olmanın yolu nefse muhalefetten geçer. Evet nefis, ancak muhalefet kılıcıyla öldürülür. Kalp ve ruh, nefsin öldürülmesiyle hayat bulurlar. Ruhun izzeti, felah ve necatı nefsin zilletindedir.
Allahu Teâlâ Hazretleri Davud (A.S.)'a hitaben
"Heva-i nefsine tabi olma, (tabi olursan) seni, Allah yolundan saptırır" (Sad Suresi, 26) buyuruyor. Demek ki nefse düşmanlık Allah'a yakın olmanın en büyük vesilesidir. Allahu Taalâ Hazretleri'nin marifet ve muhabbetine talip olan bir mümin, nefisle dostluk edemez. Onunla aralıksız çarpışır; ona galip ve malik olmağa bütün kuvvetiyle, gayretiyle çalışır. Onu, amiriyet makamından, memuriyet makamına indirmekle hile ve desiselerinden kurtulabilir.
Peygamber Efendimiz (ASM) "Cennetin etrafı nefsin hoşuna gitmeyen şeylerle sarılıdır" (Nevevi, Riyazü's-Salihin, sh.76.) buyurmuşlardır. Bu Hadis-i Şerifin manasına göre cennete gitmenin yolu nefse muhalefet etmek, onun hoşuna gitmeyen, şeylerle amel etmektir. Nefsin hoşuna gitmeyen, yani cennetin etrafını saran şeyler takva, amel-i salih, istikamet, ihlâs, tevekkül, sabır, şükür, muhabbet, uhuvvet, tevazu gibi güzel meziyetlerdir.
Hz. Ömer Efendimiz (R.A) takvanın ehemmiyeti hususunda, "Cihadın akvası (en kuvvetlisi) takvadır" buyurmuştur.
İşte nefse muhalefet, kalp ve ruhu bu gibi güzel hasletlerle tezyin etmektir.
İnsan bu muhalefetle nefs-i emmaresini mağlup etmeye muvaffak olursa, onun bütün şerlerinden kurtulur, pak ve temiz olur. Allah'tan gelen emirleri kabul eder, nesim-i hidayeti teneffüs eder. O zaman inayet güneşi hidayet ufkunda tulü eder; kalb ve ruhu nurlandırır, vicdan ve hissiyatı ziyalandırır.(Mehmed Kırkıncı, Cihad Sahasında Bediüzzaman, Zafer Yayınları)
*Müminler hakkında hüsnüzan sünnet, Allahu Teala hakkında hüsnüzan ise vacip.
*Bu rehber-i ekmel olan Peygamberimizin yolunda eğer cennete giremezsek suç kimindir, siz söyleyin..Böyle bir rehber-i ekmel ile insan, dünyasını ahiretini huzura kavuşturamazsa ne demek gerekir?
*1951-52'lerde Üstad "Risale-i Nurları etrafa okuyun, anlatın, dağıtın" diye haber göndermişti. Etrafımızda kimse yoktu. Kime gitsek karşı çıkıyor; "bu ne? Yeni bir mezhep mi, din mi, tarikat mı" diye hücumlar ediyorlardı. Neler gördük neler..
"Hele bir okuyalım, bir dinleyin, bir anlayın" diyoruz, kabul etmiyorlardı. Çok zorluklar çektik. Ta 55'lere ve daha da ilerilere kadar üç beş kişiyi geçemedik yani. Beş on kişiden ibaret kaldık.
Üstada mektup yoluyla dedim ki; "Üstadım, bizim elimizden kimse bu Risale-i Nurları almıyor, beceremiyoruz." Üstad cevab gönderdi; "Bir şehirde bir talebe parmakla gösterilse ki "bu nur talebesidir", o memleket benimdir."
Bu cevapla bir daha aşka, şevke geldik. "Ula biz bir kişi değil, beş altı kişiyiz." En akıllımız Şergil ağabey. Hani Nasreddin Hocaya sormuşlar, "senin en akıllı oğlun hangisi?" Demiş; "en akıllı oğlum değirmene yoğurt dökmeye gitti." Bizim de en akıllımız Şergil ağabey. Ne yapalım diye düşündük, dedi ki; "Ya, Mevlüt bahanesiyle milleti toplayalım da Risale okuyalım." Mevlit deyince insanlar geliyordu ama derste uyuyorlar, hiç dinlemiyorlar, çaylarını içip gidiyorlardı. Bu durumdan öyle rahatsız oluyorduk ki..
Mukaddes bir gündü, Mirac gecesimiydi neydi? O zaman Allah rahmet eylesin Kamil Sirkeci bey vardı. O da o zamanlar Risale-i Nurları tanımıştı. Onun da bizlere çok yardımı oldu.
O gece için de dedik ki; "Milleti yine mevlid diye toplayalım da Risale-i Nur okuyalım." Bölgedeki çeşitli camilere dağıldık, camiden çıkanları geceyi kutlamaya davet ettik. Terzi Lütfü Efendi: "Ben de Kadana Camii'ne gideyim." dedi ve yatsı namazına Kadana Camiine gitti. Cemaat içerisinde bir de binbaşı varmış. Lütfü Efendi namazdan çıkarken onu da davet etmiş. Binbaşı ile birlikte derse geldiler. Resmî elbisesi üzerindeydi.
Kamil efendi o gün hamamı paydos etmiş, içerisine sergiler sermiş, ders için hazırlamıştı. Her yer tıklım tıklım doldu. Şimdi bizden Mevlid bekliyorlar. Allah selamet versin Vahdettin Hızıroğlu'nun eline kitabı verdim, 11. Lem'ayı (Sünnet-i Seniyye Risalesi) orada Mevlid diye okuduk. Millet öyle bir aşka geldi ki.. onlar aşka geldikçe biz de seviniyoruz..
Lütfü Efendi, binbaşıyı uğurlarken dersi nasıl bulduğunu sormuş. Binbaşı da:
"Efendi, Allah senden razı olsun. İçimde öyle bir zevk var ki, bu zevki sana anlatamam. Nasıl sünneti anlatmak bu? Nasıl Peygamberi anlatmak. İlk defa kulaklarım duydu. Peygamberi peygamber olarak bilirdim ama bir de anlamak lazım. Burada Peygamberimi anladım. Sünnet nedir onun değerini anladım. İçimde öyle bir zevk var ki, sabah tabura gittiğimde, taburdaki arkadaşlar bunu bilseler, beni keser, bu zevki içimden alırlar. "
Not: Merhum hocamız hatıralarında bu hadiseye yer vermiş. Bkz. Mehmed Kırkıncı, Hayatım Hatıralarım, Zafer Yayınları, İst. 2013
Â
Â
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
Mehmet, 2020-07-15 17:10:38
Nasreddin hocanın öyle bir fıkrasını hiç duymadım da.. Fakat o cümleye benzer bir atasözü var: "Akılsız adam değirmene yoğurt öğütmeye gider" şeklinde.
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
Ali Özdoğan, 2018-12-07 17:02:51
Allah razı olsun. Mekanı,mekanları cennet, makamları âli olsun.
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
DÄ°ÄžER YAZILAR
(Resulüm!) Sana bu mübarek Kitab'ı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.
Sa'd, 29
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
"Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız: Allah'ın Kitab'ı ve Resulünün Sünneti."
Muvatta, Kader 3, (2, 899)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...