RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-169

Ders: Muhakemat (s: 69,) Birinci Makale, Dördüncü Mesele İzah: Prof. Dr. Şener Dilek


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2018-06-17 19:29:20

Ders: Muhakemat (s: 69,) Birinci Makale, Dördüncü Mesele

Ä°zah: Prof. Dr. Åžener Dilek

İzah edilen kısım: Malûm olsun ki: Esalîb-i Arab'da tecelli eden hüccetullahın miftahı, yalnız istiare ve mecaz üzerine müesses ve asl-ı i'caz olan belâgattır. Yoksa şöhret sebebiyle yalancı hadsle lakîta olunan ve rızaları olmadığı halde esdaf-ı âyâtta saklanan boncuklar değildir.(Muhakemat , s: 69) v.d

*İlm-i belagatin üç şubesi var;

1- Ä°lm-i Meani

2-Ä°lm-i Beyan

3-Ä°lm-i Bedi

Şimdi, bu sahalarda kulaç atmayan, bu manalara vukufiyeti olmayan bir insan kelamı anlamakta yanlışlara girebilir. Eksik mana verir, aldanır, başkalarını da aldatır.

Bakın, İslam tarihinde Ehl-i Sünnet'in dışında bütün batıl mezhepler, hepsi delil olarak Kur'an'a dayandıklarını ileri sürmüşler. Ama bu ilimlerden nasipsiz olduklarından hatalara düşmüşler...

*Kelamın anlaşılmasında kelamın makamına, mak'adına(oturacağı yere) oturtulması çok önemli. Kelam mak'adına oturtulamazsa, kelam muallakta kalır. O zaman o insan, kendi anlayışına göre, kendi vehmine göre, o kelamı uzatır, daraltır, kısaltır, kendi meşrebine doğru çeker, yontar, yanlış gider, yanlışa fetva çıkartır. Arkasından gelen insanları da yanlışa götürür.

Şimdi kelamın bir makamı var. Bu ilm-i meani ile biliniyor.

Belagatin ikinci şubesi; ilm-i beyan..İlm-i beyan ise kelime hakikat mıdır, mecaz mıdır, şu cümlede istiare var mıdır, teşbih var mıdır, kelamın siyak ve sibakı nedir, kelam mutlak mıdır, âmm mıdır, has mıdır, müevvel midir, muahhir midir gibi meselelere değinir.

Üçüncü ilim dalı ise İlm-i Bedi; harika söz söylemek, çok garib, çok cazip, çok mükemmel beyan...

Kelamın makamına Risale-i Nur'dan bir misal verelim; "Risale-i Nur'a intisab eden zâtın en ehemmiyetli vazifesi, onu yazmak veya yazdırmaktır ve intişarına yardım etmektir. Onu yazan veya yazdıran, Risale-i Nur talebesi ünvanını alır." (Kastamonu Lahikası, s: 24)

Bir kişi bu cümleden nasıl bir manaya intikal ediyor; demek sen Risale-i Nur'u yazmaz ve yazdırmazsan, sen Kıyamete kadar nur talebesi olamazsın.

Şimdi bu kelam nedir? Müevvel.. O günkü şartlar altında bu yazılmış. Niye? Osmanlı harfleri gitmiş, latinceyi bilen yok, Üstadın etrafına insanlar yaklaşamıyor. Matbaalar korkudan basmıyor, basamıyor. Yani o günkü şartlar içerisinde Risale-i Nur'un basılması sanki muhal.

O günkü şartlar içerisinde Risale-i Nur'un yayılması ne ile olur? Kıymettar kalem ile. O gün kalemle hizmet öne çıkıyor.

Şimdi bunu mutlak olarak al.. Yetmiş sene önceden bu güne getir, ve Risale-i Nur'u yazmayanı nur talebesi olarak görme.. Oldu mu? olmadı. 

Şimdi mesele kelamdan anlamak. Hangi makamda söylenmiş, hangi maksatla söylenmiş, kelam müevvel midir, muahhar mıdır, mutlak mıdır, has mıdır vs.. İnsan bunları bilmeze yorum yaparken yanlışa düşer, başkalarını da yanlışa sürükleyebilir.

Hakim kimdir, ehl-i hikmet kime derler? Sözün hangi makamda, ne maksatta, nasıl konuşulur, ne şekilde konuşulur, ne kadar konuşulur bunu bilendir.

Mesela bir insan Risale-i Nur'dan bir cümleyi alıyor veya bir ağabeyimizden bir cümleyi alıyor. Bu teraziye vurmadığı için hatalara düşüyor, kendisini dinleyenleri de düşürüyor.

Bir zaman birisine bir meseleyi anlayıp anlamadığını sordum. "ağabey, anlamasam da olur, bilmesem de bir şey lazım gelmez" dedi. Dedim ki; "bu cümlen şu ayetin hükmüne muhaliftir, dikkat et. Cenab-ı Hak "hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu"(Zümer: 39/9) buyuruyor.

Şimdi muhatabım bana delil getiriyor, dedi ki; "Ağabey, Üstadımız bir ağabeye "sana Risale-i Nur'un kokusu da yeter" demiş. Şimdi bu cümleyi mutlak olarak ele aldığımız zaman, bu cümle ilmi, araştırmayı, tetebbuatı ne yapar? Önünü kapatır.

Ben dedim, "sen gel bakalım, Sen dünyada hangi işinde, hangi faaliyetinde o işin kokusu ile iktifa ediyorsun? Gel seni dönerciye götüreceğim. Bir somun alacağım, Somunu bıçakla ikiye böleceğim. Somunu dönerin kokusuna tutup kapatacağım, sana "al bu dönerin kokusu da sana yeter" diyeceğim. Sen bununla mı iktifa edeceksin, yoksa döner mi yemek isteyeceksin?"

"Sen Üniversiye hazırlanıyor musun" dedim. "Evet" dedi. "Gel bakalım, Üniversiye gitmek istiyorsun, kokusuyla iktifa etmiyorsun da ilim, marifet, hakikatın kokusu ile iktifa olur mu?" dedim.

Birisi sordu "Peki ağabey, bu Üstadın kelamının manası ne?" "Bak" dedim, "o kelamı mak'adına oturtacağız. Mesela bir balina ile hamsiyi düşünelim. Balinanın bir balinanın bir nefeste içine çektiği suyu bir hamsi balığı belki yüz senede çekemez. Bu misal gibi, Hz. Üstadın aldığı feyze mukabil bizim alacağımız feyz olsa olsa ona nispeten ancak bir kokucuk kadar olabilir."

Sonra avamdan birisine diyebilirsin, "sana bunun kokusu yeter." Mesela ben sanayiye gidiyorum. Oto tamir ustasına 'bu ne , şu ne işe yarar' gibi teferruata dair şeyler sorsam, o bana diyebilir; "hocam sana bu işin kokusu yeter; bir çekiç, bir pense, bir de tornavida." Ben yarın sanayide motor dükkanı açmayacağım ki, işin tafsilatını öğreneyim. Ama bir de 15 yaşında bir genç düşünelim. Sanayiye gelmiş, o işi profesyonel olarak öğrenmek istiyor. Ona denilebilir mi "sana bu işin kokusu yeter."

Not: Şener beyin bu hatırasını tafsilatlı olarak "Kokusu Yeter mi" başlıklı yazısından okuyabilirsiniz. (Prof. Dr. Şener Dilek, Risale-i Nur Nasıl Okunmalı? S: 324-329, Feyza Yayıncılık-İst. 2013)

*Tenbih: Şu tafsilden maksad; tefsiri tevilden, kat'îyi zannîden, vücudu keyfiyetten, hükmü etrafın teşrihatlarından, manayı mâsadaktan, vukuu imkândan temyiz ve tefrik ile bir yol açmaktır.(Muhakemat, s: 70 )

Bu da belagat noktasından önemli. Yani, bir adam tefsir nedir, te'vil nedir, bunu birbirinden ayıramıyorsa, yahut kati bir manayla zanni; o manaya delalet eden başka manaları birbirinden tefrik edemiyorsa, bir şeyin varlığı ile onun vasıf ve keyfiyetlerini birbirinden ayıramıyorsa, hükmü de şerhten farklı bilemiyorsa, manayı mananın masadıkından tefrik edemiyorsa, bir şeyin vukuu başka, imkanı başka olduğunu tefrik ve temyiz edemezse, o adamın düşünce tarlası greyder gibi olur.

Şimdi greyder girdiği tarlada önüne gelen her leyi tefrik etmeden kürüyor, götürüyor. Halbuki şurada batık, antik bir şehir var, onu ortaya koymak için greyderle değil, arkelooglar fırca ile temizlik yapıyorlar. Taki o sanat eserleri zarar görmesin.

Aynen onun gibi, kelamın manalarını birbirinden tefrik edebilmek için hakikat ve marifet arkeleogu olmak lazım. Titiz, fırça ile çalışmak lazım. Yoksa adam greyder ile sahaya giriyor ağzına geleni konuşuyor, kırıyor, döküyor, paralıyor, parçalıyor. Hakikatı, marifeti çiğneyip geçiyor.

İşte Muhakemat'ın yazılış gayesi; alimlerin eline o marifet ve hakikat fırçasını, metodolojisini vermek. Kur'an'ı nasıl anlayacağız, kelama nasıl muhatap olacağız, kelamın arkasındaki manayı nasıl istihraç edeceğiz? Bunları bizlere gösteriyor Muhakemat.. 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Kim Allah'a güvenip dayanırsa, Allah ona yeter.

Talak,3

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

İşçi işverenin malından mesuldür.

Buhari

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Nizamü'l-Mülk'ün Şehadeti(14 Ekim 1092) *II.Kosova Zaferi(17 Ekim 1448) *Gedik Ahmed Paşa'nın Vefatı(18 Ekim 1482)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI