HZ. PEYGAMBERÄ° ANLAMA VE YAÅžAMA SANATI

Lütfen gelin biraz zaman ayıralım; Alemlerin Rahmeti’ni (sav) tanımaya, anlamaya ve yaşamaya çalışalım. Hz. Peygamber’i anlamak ve yaşamak demek, Onun ahlakıyla ahlaklanmak, yaşama biçimini hayata taşımak demektir


Vehbi KarakaÅŸ

vehbikarakas@hotmail.com

2017-11-28 21:38:06

Lütfen gelin biraz zaman ayıralım; Alemlerin Rahmeti'ni (sav) tanımaya, anlamaya ve yaşamaya çalışalım.

Hz. Peygamber'i anlamak ve yaşamak demek, Onun ahlakıyla ahlaklanmak, yaşama biçimini hayata taşımak demektir.

Hz. Peygamberi anlamak ve yaşamak demek, kibri ve enaniyeti külliyyen bırakmak, tevazu ve mahviyetin doruk noktasına çıkmak demektir.

Hz. Peygamber'i anlamak ve yaşamak demek, cömertlik demektir, cömertlikten, açları ve açıktakileri düşünmekten dolayı kimi zaman karnını doyuracak bir şey bulamamak, açlıktan karnına taş bağlamak demektir.

Hz. Peygamber'i anlamak ve yaşamak demek, Onun hasırda yattığını, iki kişinin zor sığabileceği kulübemsi hücrelerde bir ömür boyu yaşadığını anlamak ve takdir edebilmek demektir.

Hz. Peygamber'i anlamak ve yaşamak demek, Kur'an'ın ifadesiyle "öfkeyi yutmak, insanları affedebilmek" demektir.

Hz. Peygamber'i anlamak ve yaşamak demek, ırkçılığın, bölgeciliğin belini kırmak demek, kendin için istediğini, kardeşin için, hatta bütün insanlık için istemek demek, Allah ile nefes almak, Allah ile nefes vermek demek, geceleri ve gündüzleri ibadetle, fikirle, zikirle ve şükürle geçirmek demektir.

Hz. Peygamberi anlamak ve yaÅŸamak demek, eliyle, diliyle kimseye eziyet etmemek demektir, hilim, merhamet sahibi olmak demek, ÅŸiddetten, hiddetten, uzak durmak demektir.

Peygamberi anlamak demek, yaşatmak için yaşamak demek, ihlas demek, isar demek, İslam demek, barış demek, kardeşlik demek, vifak demek, ittifak demek, ittihad demek, şefkat demek, muhabbet demek, adalet demek, masumlara zulüm etmemek, haksızı kayırmamak demektir.

Peygamberi anlamak demek, iyilikleri unutmamak, kötülükleri unutmak demek, medeniyet demek, ilahî ahlakla ahlaklanmak demek, ilahî ahlaka ve ahkâma bağlılıkta peygamber teslimiyeti demek ve her hususta Peygambere benzemek demektir…

İslam âlemi böyle olabilseydi Yahudi ve Hıristiyanların kahir ekseriyeti, gayr-i Müslimlerin çoğu şimdiye çoktan Müslüman olmuştu.

Bediüzzaman, bir asır önce Şam'da verdiği hutbede bu hakikatin altını çizmiş ve şöyle demişti: "Eğer biz İslam (Peygamber) ahlakının ve iman hakikatlerinin güzelliklerini davranışlarımızla ortaya koysaydık, diğer dinlerin mensupları elbette cemaatler halinde İslâmiyet'e gireceklerdi; belki dünyanın bazı kıtaları ve devletleri İslâmiyet'i kabul edeceklerdi."[1]

GELÄ°N YENÄ° BÄ°R SANAT KOLU Ä°HDAS EDELÄ°M

Demek isterim ki, öyleyse gelin yeni bir sanat kolu ihdas edelim. O sanat kolunun adı: "Hz. Peygamberi Okuma, Anlama ve Yaşama Sanatı!" olsun.

Okuduğumuz, tanıdığımız ama, yaşamadığımız bir peygamberi değil, okuduğumuz, tanıdığımız ve yaşadığımız bir peygamberi tanıtmak ve anlatmak için halkın ve dünyanın karşısına çıkalım.

İmanımız onun imanına, ahlakımız onun ahlakına benzesin. Siyasetimiz onun siyasetine, ticaretimiz onun ticaretine, çevreciliğimiz onun çevreciliğine, halkla ilişkilerimiz onun halkla ilişkilerine, ibadetimiz ve dualarımız onun ibadet ve dualarına, hukukumuz ve adaletimiz onun hukuk ve adaletine, sevincimiz onun sevincine, hüznümüz onun hüznüne, ciddiyetimiz onun ciddiyetine, şakalarımız onun şakalarına, sözlerimiz onun sözüne, özlerimiz onun özüne, işlerimiz onun işine benzesin. Bu benzemeyi, yaşama biçiminde ve ahlakta, Onu örnek almayı[2] ve Ona uymayı[3]Allah istiyor.

Bakın o zaman size iltihak etmeyen, katılmayan, katılmasa da takdir etmeyen, hayran olmayan bir gayr-i müslim kalır mı?

Helaket ve felaket asrını saadet asrına dönüştürmenin yolu budur. Anarşi ve terörü bitirmenin, bölücülük ve ayrımcılık belasından kurtulmanın, şiddetten ve hiddetten uzak kalabilmenin, gerçek anlamda emniyet ve huzuru tesis etmenin, sağlıklı ve sağduyulu yaşamanın yolu budur.

Güneşe itiraz eden bir insan var mı? Hayır. Neden? Çünkü güneş ısı, güneş ışık, güneş güzel, güneş sıcak, güneş ihtiyaç. Peygamberimiz ondan daha güzel, ondan daha sıcak, ondan daha büyük bir ihtiyaç. Güneş Peygamberimizin sarayının lambası. Güneş onun yüzü suyu hürmetine yaratıldı. Bu hakikati Yunus şöyle dile getirmiştir:

"Hak yarattı alemi / Aşkına Muhammed'in

Ay ve günü yarattı/ Şevkine Muhammed'in.

Ol dedi, oldu âlem/ Yazıldı levh u kalem

Okundu hatm-i kelam/ Şanına Muhammed'in"

Eğer biz, Peygamberimizin önündeki perdeleri ve bulutları aradan kaldırabilsek veya biz onun önünde perde ve bulut olmazsak inadından ve hasedinden inanmayan Ebucehil gibiler hariç, Avrupalısı ve Asyalısı herkes Peygamberimizin güzelliklerine hayran olacak, "ballar balını buldum, kovanım yağma olsun" diyeceklerdir. Güneşe ve ışığına kavuşan, muma ve mumun ışığına ihtiyaç duyar mı?

HZ. PEYGAMBER'E UYMAYI NASIL ANLAMALIYIZ?

İstanbul'da verdiğim konferansların birinden sonra sordular:

-Hocam, herkes, "De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun. (Bana uyun) ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın."[4] Meâlinde ki âyeti okuyor, ama bu uyma nerde, nasıl, hangi konularda olacaktır, meselesini kimse pek açıklamıyor. Sizce bu ittiba yani Allah'ın Rasûlüne uyma nerde olacaktır, açıklar mısınız?

Bu soruyu soranlara verdiğim cevabı bugün siz değerli okurlarımız ve takipçilerimizle de paylaşmak istiyorum.

Muhatabım öncelikle nefsimdir.

Allah'ın Rasûlü'ne uyma hayatın her alanında olacaktır. Kullukta, tebliğde, imamlıkta, eğitimde, siyasette, ticarette, sanatta, memurlukta, işcilikte, işverenlikte, aile reisliğinde, ailenin bir ferdi olmakta, karada, havada, denizde, yurt içinde ve yurt dışında her yerde ve her zaman olacaktır. Bu mümkün mü? Mümkün. Allah Teala bize öyle bir peygamber göndermiştir ki ölçü alamayacağımız, benzeşemeyeceğimiz hiçbir alanı yoktur. Allah boşuna mı yeminle söylüyor: "Andolsun! Allah'ın Resûlü'nde sizin için (uyulacak) güzel bir örnek vardır."[5]

Tebliğ makamında olanlar, tebliğin ölçülerini Allah Resûlü'nden almalı ve baş ucuna asmalıdır. İmamlar imamlığın, eğitimciler eğitimin, siyasetçiler siyasetin, ticaretciler ticaretin, sanatcılar ve sanatkârlar sanatın, işçiler ve işverenler, iş alan ve işveren olmanın, yöneticiler yönetimin, edipler edebin, memur olanlar memurluğun ölçülerini ve ahlakını Ondan almalı ve Ona uymalıdırlar. Bu alma[6] ve uyma[7] Allah'ın emri olarak farzdır.

Rasulullah'tan (sav) örnek davranış biçimleri:

"Müslümanım" diyorsanız, hangi meslekte olursanız olun, size bakan, sizde Hz. Peygamber'in davranış biçimlerini görebilmelidir. Mesela:

1-Hz. Peygamber'in kazaya kalmış, vaktinde kılınmamış, geç kalmış, huşusuz, ta'dil-i erkânsız ve cemaatsiz kılınmış namazı yoktu. Onun ümmeti olan bir Müslüman olarak bizim de kazaya kalan, vaktinde kılınmayan, geç kalan, cemaatsiz, huşusuz ve ta'dil-i erkânsız kılınan bir namazımız olmamalı.

2-Hz. Peygamber, içkinin damlasını dahi ağzına koymamış, onun soyunda, hayatında zina yok, kumar yok. Asla putlara eğilmemiş. Dilinde yalan yok, gıybet yok, sözünden dönme yok, emanete hıyanet yok, hain bakış yok. Hz. Peygamber'in hayatında ne varsa, Ona inanmış bir Müslüman olarak bizim hayatımızda da o olmalı, Onun hayatında olmayan bizim hayatımızda da olmamalıdır

3-Hz. Peygamber güzel ahlaklı idi. Kimseyi ezmedi, üzmedi. Fedakârdı. Ümmetinden borçlu ölenin borcunu ödemeyi üstleniyor, geriye mal bırakmışsa onu, varislerine veriyordu. Vefakârdı, Hakk'ın ve halkın iyiliklerini unutmuyordu. Cefakârdı, saldırılara maruz kalıyordu, intikam almaya kalkmıyor, kimseye beddua etmiyordu. Cömertti, cömertliğinden elindeki ve avucundakini dağıtırdı, aç kalırdı, açlığını bastırmak için karnına taş bağlardı. Temizdi, temizliği imandan sayıyordu. Halimdi, selimdi. Yumuşak sözlü, tatlı dilli idi. Hakperestti, adildi, şefkatli, merhametli idi. İyilikleri unutmaz, kötülükleri unutur, affederdi. Sabırlı, alçak gönüllü, iffetli, doğru ve güvenilir idi. Her Müslüman düşünmeli: Ben Hz. Peygamber'in (s.a.v) bu güzelliklerinden ve özelliklerinden payıma düşeni almış mıyım? Bir ümmet olarak Ona yakışmış ve uymuş muyum?

Peygamberimiz, vefayı Vefiyy'den, affediciliği Afuvv'dan, herkesi ve her şeyi kuşatan merhametini Rahim'den, re'feti Raûf'dan, adaleti, Adl'den, sabrı Sabûr'dan, cömertliği Cevvad-ı Mutlak'tan, şefkatle yoğrulmuş eğitimi Rabb-i Rahîm'den, beden ve çevre temizliğini Tahir, Mutahhir ve Kuddüs'ten kısaca övülen eşsiz güzel ahlakı Esma-i Hüsnâ'nın tamamından ve bütün özellik ve güzelliklerini Allah'tan aldı. Allah'ın güzel isim ve sıfatlarıyla donandı, doyulmaz, kıyılmaz, eskimez, unutulmaz bir sevgili oldu. Hem de âlemlerin sevgilisi oldu.

Avrupa'da papazlara dedim

Avrupa'da, papazlara dedim: Eğer siz, Hz. Muhammed'i (s.a.v) tanıma fırsatını kendinize verseniz, biz Müslümanlardan daha çok Ona sahip çıkarsınız.

Benim bu sözümün üzerine Papazlardan biri şöyle dedi: "Arkadaşım, sizin o güzel Peygamberinize biz inanacağız. Fakat o güzel Peygamberinizi temsil eden, ahlakıyla onu yansıtan Müslüman arıyoruz. Onu bulmakta zorlanıyoruz."

Vefanız yoksa, affediciliğiniz yoksa, merhametiniz yoksa, adaletiniz yoksa, sabrınız yoksa, cömertliğiniz yoksa, edepli ve takvalı bir eğitiminiz yoksa, sadakatiniz ve istikametiniz, teslimiyet ve dürüstlüğünüz yoksa, müstehcenliğiniz varsa, edebiniz ve utanma duygunuz yoksa, fedakârlığınız yoksa, kendiniz için istediklerinizi başkaları için de istemiyorsanız; kısaca Onun ahlakına benzer güzel bir ahlakınız yoksa Onu seviyorum, demenin; Ona uymaktan bahsetmenin bir anlamı kalır mı?

O, müminlere rahmetti. Müminler onunla hidayete kavuştu. Münafıklara rahmetti; münafıklar onunla güven buldu, öldürülmekten kurtuldular. Kâfirlere rahmetti, Onun hürmetine kâfirlerin cezası sonraya ve ahirete bırakıldı.

4-Hz. Peygamber'de hilmin yani yumuşak huyluluğun kemali ile beraber, şecaatin yani yiğitliğin kemali vardı. İki hasletin de eşit bir şekilde bir insanda bulunması kolay değildir. Alçak gönüllülükle beraber, izzetli ve onurlu duruşun, kahramanlığın kemali vardı. Tutumluluğun kemali ile beraber cömertliğin kemali vardı. En mahrem meseleleri öğretmenin yanında hayanın kemali vardı. Şefkatin kemali ile beraber, Allah için kızmanın kemali vardı. Affetmenin kemali ile beraber, izzet-i nefsin kemali vardı. Tevekkül ve teslimiyetin kemali ile beraber, çalışmanın kemali vardı. Bunların hepsinin -birbirinin derecesini azaltmadan- Peygamberimizde toplanması mucizelerin mu'cizesi idi. Elbette hiç kimse böyle bir mucize adam olamaz; ama her Müslüman ona benzemede, onun ahlakını yaşamada elinden gelen bütün gayretini sarf etmelidir. Onun gibi olamamanın da ıstırabını çekmelidir. Allah'tan af ve mağfiret istemelidir.

5-Onun (s.a.v) ümmetinden olan herkes, kendisindeki özellik, güzellik ve nimetlerin, edep, cemal, kemal, maharet, kabiliyet gibi haslet ve hususiyetlerin asıl sahibinin Allah olduğunu itiraf etmeli, Hz. Peygamber gibi "beni Rabbim terbiye etti. Bu nimetleri bana O verdi. Bu güzellikleri bana O kazandırdı."[8] diyerek itirafını dile getirmelidir.

6-İbadet edenler ibadetin, dua edenler, duanın, zikredenler zikrin, infak edenler infakın, kahramanlar kahramanlığın edep ve adabını Rasûlullah'a sormalı, Ondan almalı ve Ona uymalıdır. Çünkü bu hususlarda O, hep önde ve zirvedeydi.

7-Adalette ve şefkatte ittiba. Hüküm verme makamında olanlar, ölçüyü ondan almazlarsa hükümleri zulmü netice verebilir. Şefkatte ölçüyü ondan almayanlar, merhametsizlik yapmış olabilir. Mesela çocuğu istiyor diye babanın çocuğuna içki ve sigara alması veya gençtir gençliğini yaşasın, diyerek sü-i istimallerine göz yumması, sabah namazında çocuğu rahatsız olmasın diye, annenin, çocuğunun, üstüne yorganı çekmesi. Bunlar, sünnete aykırı davranışlar, kaş yapayım derken göz çıkarmalardır. Evet anne-baba her kusuru görüp çocuğu tepelememeli, doğduğuna pişman etmemeli, ama bütün bütün de serbest bırakıp ibadetsiz bir hayata, kötü alışkanlıklar edinmesine göz yummamalıdır.

8-Peygamberimizin adaleti, yakınlarını kayırmadı, şefkati, değil dostlarını düşmanlarını dahi; değil inananları, inanmayanları dahi dışlamadı. Şimdi kendi dünyamıza dönelim ve soralım: Biz bu ahlakın neresindeyiz?

9-Allah'ın kurallarının çiğnenmesine izin vermedi, fakat şahsına yapılan kötülükleri unuttu. Bu hususlarda biz, ona uymanın neresindeyiz?

10-Dünyada iken cennetle müjdelenmiş adam yetiştirdi. Talebelerinin hepsi müçtehiddi. Asla yalan söylemezlerdi. Talebeleri de kendisine benzedi. Kötülüklere, kötü alışkanlıklara ve uyuşturucuya toptan paydos dediler. Onun verdiği eğitimde edep ve takva, sevgi ve saygı, şefkat ve ciddiyet vardı. Onun öğrencilerinden şirk, küfür, cinayet, şiddet, alkol ve zina cürümlerine tenezzül eden olmadı. Allah korkusu onlara öylesine hâkim olmuştu ki onlardan biri nefsine yenik düşse, kazara bir günah işlese gidip kendisini şikâyet ediyordu. Biz, Onun getirdiği bu hayat tarzının neresindeyiz?

11-Bütün iyiler, vicdanı bozulmamış bütün kötüler Onun iyi ve güvenilir olduğunda ittifak etti.

12-O bir müsbet inkılapçı idi. Kötüyü kaldırdı, iyiyi koydu. Zulmü kaldırdı, adaleti koydu. 

13-O, ibtida ile intihayı birleştirdi. Yani ilk söylediği söz, son söylediği söz oldu. Ne söylediyse o eskimedi. Onun, ırkçılık düşüncesini paramparça eden,"Hepiniz Adem'densiniz. Adem de topraktandır. Arab'ın Arap olmayana üstünlüğü yoktur. Üstünlük takvadadır."[9] Sözü ilk söylendiği günkü kadar taze ve güzel değil midir? Her Müslüman bu sözün gereğini yapsa kan, kavga ve göz yaşı olur mu? İşte böyle. Onun koyduğu kurallar, kemalin zirvesindeydi. Söyledikleri zamanla tekâmüle ihtiyaç bırakmayacak kadar mükemmeldi.

O bir baharistandı. Bahar mevsiminde ki binbir renkte çiçek ve güller gibi onun hayatında güzel ahlakın bin bir güzel tonu, rengi, ahengi ve güzel kokusu vardı. Bir bahar mevsiminde dünyaya geldi. Bahar mevsimi gibi güzeldi. Bahar gibi ömrü kısa oldu, ama gönüllerde hep bahar gibi yeni ve güzel kaldı. Onu görenler ona doymadı, görmeyenler Onun hasretiyle yandı.

Makalemizin başındaki sorunun içinde geçen ayet, okunduğu ve anlatıldığı kadar anlaşılsaydı, anlaşıldığı kadar da uygulansaydı; bizim asrımız da O Şanlı Peygamber'in (sav) asrı gibi, saadet asrı olurdu; bırakın ülkemizi dünyada dahi anarşi ve terör diye bir şey kalmazdı.

Sonsuz salat ve selam olsun Ona. Allah'ın rahmet ve bereketi yağsın Onun izinden gidenlerin üzerine. Mevlid Kandiliniz mübarek olsun sevgili kardeşlerim.

Dipnotlar

[1] Orijinali için bakınız: Nursî, Said, Hutbe-i Şamiye, 28-33

[2]Bkz. Ahzab, 33/21; bkz. HaÅŸr, 59/7

[3] Bkz. Al-i İmran, 3/31

[4] Al-i İmran, 3/ 31

[5] Ahzab, 33 / 21

[6] Bkz. Ahzab, 33/21; bkz. Haşr, 59/7

[7] Bkz. Al-i İmran, 3/31

[8] Suyûtî, Celalüddin, el-Camiu's-Sağîr, 1/12, 14-15, 35, 51

[9] Hamidullah, Muhammed, İslam Peygamberi, terc: Salih Tuğ, 1/300, İrfan Yayınevi, İst.1980

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Öğüt ver, hatırlat! Çünkü sen ancak öğüt vericisin. Onların üzerinde zorlayıcı değilsin.

Gâşiye, 21-22

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Tutumlu kiÅŸi asla fakir olmaz."

Taberani

TARÄ°HTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI