DERS :14 ON ALTINCI MEKTUP BEŞİNCİ MES’ELE

Dünya madem fânidir. Hem madem ömür kısadır. Hem madem gayet lüzumlu vazifeler çoktur. Hem madem hayat-ı ebediye burada kazanılacaktır. Hem madem dünya sahipsiz değil.


M. Ragıp Öncel

İsminur1940@gmail.com

2016-01-15 10:18:39

"Dünya madem fânidir.

Hem madem ömür kısadır.

Hem madem gayet lüzumlu vazifeler çoktur.

Hem madem hayat-ı ebediye burada kazanılacaktır.

Hem madem dünya sahipsiz değil.

Hem madem şu misafirhane-i dünyanın gayet Hakîm ve Kerim bir Müdebbiri var.

Hem madem ne iyilik ve ne fenalık, cezasız kalmayacaktır.

Hem madem لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا اِلاَّ وُسْعَهَا sırrınca teklif-i mâlâyutak yoktur.

Hem madem zararsız yol, zararlı yola müreccahtır.

Hem madem dünyevî dostlar ve rütbeler, kabir kapısına kadardır.

Elbette en bahtiyar odur ki: Dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, malayani şeylerle ömrünü telef etmesin; kendini misafir telakki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin; selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediye ye girsin.[1]

(Haşiye): Bu mademler içindir ki; şahsıma karşı olan zulümlere, sıkıntılara aldırmıyorum ve ehemmiyet vermiyorum. "Meraka değmiyor" diyorum ve dünyaya karışmıyorum.

Bu parçayı anlamak için öncelikle parçanın sonundaki haşiyeyi anlamak gerekmektedir. Bu ifadeler "Seksen küsur senelik bütün hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum. Bütün ömrüm harb meydanlarında, esaret zindanlarında yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı."(T.Hayat 615) diyen bir Zat'a ait hayat ve dünya anlayışının ifadeleri ve tarifidir.

Her insan bu dünyada sıkıntı ve meşakkat çeker. İster sıkıntılı ve meşakkatli zamanlarımızda ister mutluluk zamanlarımızda şu ifadeleri hatırımızdan çıkarmadığımız takdirde hem bu dünyada hem ebedi hayatta huzuru ve hakiki mutluluğu yakalayacağızdır. Şimdi bu cümlelerin tek tek tahlilini yapalım:

''Dünya madem fânidir:''

Fani: "Muvakkat, kaybolan, gelip geçici, devamlı olmayan" manalarına gelmektedir. Risalelerde geçer:

'' Dünyanın üç vechi vardır:

Birisi: Âhirete bakar. Çünki onun mezraasıdır.

İkincisi: Esma-i hüsnaya bakar. Çünki onların mekteb ve tezgâhlarıdır.

Üçüncüsü: Kasden ve bizzât kendi kendine bakar. Bu vecihle insanların hevesatına, keyiflerine ve bu fâni hayatın tekâlifine medar olur. Nur-u imanla dünyanın evvelki iki vechine bakmak, manevî bir cennet gibi olur. Üçüncü vecih ise, dünyanın fena yüzüdür ki zâtî ve ehemmiyetli bir kıymeti yoktur...''(Mesnevi, Katre'nin Zeyli, 77,78)

Yani, ahiretin tarlası yönüne ubudiyet, Esma-i İlahiye'ye bakan yönüne tefekkür, , heva ve hevesimize bakan yönüne ise, sünnet-i seniyye ve meşru daireye iktifa düstürü ile hareket etmeyi unutmamalıyız

''Dünya madem fanidir.''

denince onun faniye bakan üçüncü yönünü anlamalıyız. Bizler bu fani hayatta baki ve ebedi bir hayatı kazanmak için gönderilmişiz. Bunun yolunu Bediüzzaman Hazretleri şu şekilde gösterir: "Ey insanlar! Fâni, kısa, faidesiz ömrünüzü; bâki, uzun, faideli, meyvedar yapmak ister misiniz? Madem istemek insaniyetin iktizasıdır, Bâki-i Hakikî'nin yoluna sarfediniz. Çünki Bâki'ye müteveccih olan şey, bekanın cilvesine mazhar olur.''der. (Lem'alar 3.Lema, 21)

''Hem madem ömür kısadır:''

Bu mesele ile alakalı birçok mevzu vardır; bir gün dört yüz yıl yaşayan Süleyman Peygambere sormuşlar "hayatın nasıl geçti" diye. O da demiş ki "bir atlının atını koşturarak bir ağacın gölgesinden geçtiği gibi geçti."

İşte bu kadar hayat yaşayanlar bile böyle diyorsa bizim gibi atmış-yetmiş yıl yaşayanların ne demesi gerekir? Evet, ömür ne kadar kısadır:

''İnsan, yaşayış vaziyetince, bir dağdan kopup sel içine düşen veya yüksek bir apartmandan düşüp yuvarlanan bir şahıs gibidir. Evet, hayat apartmanı yıkılıyor. Ömür tayyaresi şimşek gibi geçiyor''.(Mesnevi, Zely-ül Hubab, 107)

Sonsuz bir sayının yanında, bin de bir milyon da bir milyarda… Çok düşüktür. Sonsuzun yanında sonlu ne kadar olursa olsun çok azdır ve kısadır. İşte aynen bunun gibi ebedi hayatın yanında dünya çok kısadır. Çünkü dünya fanidir.

''Hem madem gayet lüzumlu vazifeler çoktur:'' 

Bir insanın makamı ne kadar yüksek olursa lüzumlu vazifeleri de o kadar çok olur. Mesela bir okul müdürünü düşünelim. Bu müdürün çok lüzumlu vazifeleri vardır. Bu müdür asıl lüzumlu vazifelerini bırakıp kendisini hiç ilgilendirmeyen vazifelerle ilgilense asıl vazifelerini aksatsa bütün okuldakilerin, çalışanların, öğrencilerin, öğretmenlerin haklarına tecavüz etmiş olur. Milli Eğitimden uyarı gelir ve vazifesine son verilir.

İşte mahlûkat içerisinde de en yüksek makamda bulunan mahlûk insandır. Bu nedenle insanın çok lüzumlu vazifeleri vardır. En başta Allah'ı tanımak ve onun gereği olarak hayatına İslami istikamet çerçevesinde yaşamak değil midir?

Üstad Hazretleri, insanın vazife-i asliyesini şu ifadelerle özetler:

''Hem madem hayat-ı ebediye burada kazanılacaktır:''

Dünya ahiretin mezrasıdır ifadesinden de anladığımız gibi bu dünya ekme yeridir. Zira insan istidadı nispetinde burada ekiyor ve ekiliyor. Ahirette mahsul alacaktır. Bizim elimizdeki sermaye ise, fanidir. Bizler fani sermaye ile baki bir hayat kazanıyoruz. Ekmeyen biçemez. Dünyada ekilen ameller ahirette meyvedar ağaçlar gibi karşımıza çıkacağını unutmamalıyız.(!)

''Hem madem dünya sahipsiz değil: ''

Her eserin bir müessiri vardır. Bir eser varsa mutlaka bir yapanı vardır. Bu dünya da bir eser olduğuna göre, bu eserin de mutlaka bir müessiri vardır ki, o da Allah'tır. Bu hakikatı Bediüzzaman Hazretleri 10. Söz'de şu veciz ifade ile ispatlar. "Bir köy muhtarsız olmaz. Bir iğne ustasız olmaz, sahibsiz olamaz. Bir harf kâtibsiz olamaz, biliyorsun. Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntazam şu memleket hâkimsiz olur?" (Sözler 53)

Bu ifadeler dünyanın sahipsiz olmadığını akli delillerle ispat eder bu delillere hiç kimse karşı gelemez…

''Hem madem şu misafirhane-i dünyanın gayet Hakîm ve Kerim bir Müdebbiri var: ''

Hakim: Hikmetle muttasıf olan ve mevcudatın hakikatına vâkıf olan. İş ve emirleri hikmetli ve yanlışsız olan manalarına gelmektedir. Yani bu kâinatın sahibi hakikisi olan Cenab-ı Hakkın bir ismidir.

Yani Allah (c.c) bu kâinatta hikmetle tasarruf eder, hiçbir işini abes yapmaz. Her işinde bir hikmet bir faide vardır. Ama bizler bazen bu hikmetleri göremeyip isyan ederiz. Allah (c.c) kerimdir. Bütün mahlûkatına bol bol ikramda bulunur, her ihtiyacını görür ve umulmadık zamanda umulmadık yerden ihtiyacını karşılar.

Gayet Hakim ve Kerim bir Müdebbiri olan şu dünyada rahat ve huzurlu yaşamanın yolu o Müdebbire sırtımızı dayamakla mümkün olacaktır…

''Hem madem ne iyilik ve ne fenalık, cezasız kalmayacaktır:''

Ne iyilik ne de fenalık cezasız kalmayacak demek, iyilik ve fenalığın dahi cezasız kalmayacağı bir yerin olduğunun ifadesidir. O da ahirettedir. Bu hakikat Allah yolunda gayret gösterenleri şevke getirir, Allah yolunda olup da eziyet görenleri de rahatlatır

"Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görecek. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görecektir."(Zilzal Suresi 8) Ayetleri bu hakikati tam manasıyla ispatlar.

''Hem madem لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا اِلاَّ وُسْعَهَا sırrınca teklif-i mâlâyutak yoktur.''

Teklif-i mâlâyutak: Ağır ve güç yetmez teklif, dayanılmaz teklif manalarına gelmektedir. Bu ayetin manası ise "Allah, kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükler" (Bakara,286)

Güneşe çevirebileceği kadar gezegen, ağaca kaldırabileceği kadar dal, insana taşıyabileceği kadar el takan Allah, balığa uçmayı, aslana yüzmeyi teklif etmemiş. İnsanlara da bu imtihan meydanında kuvvetleri nispetinde hatta bir lütuf olarak güçlerinin çok altında teklifte bulunmuştur. Zengin olmayan kişinin zekât vermekten sorumlu olmayacağı, eli yahut ayağı kesik bir insanın abdest alırken bu organlarını yıkamaktan sorunlu olmayacaklardır.

Yani bu dünyada Allahın bize yüklediği yükümlülükler, verdiği musibetler gücümüzün üstünde değildir…

''Hem madem zararsız yol, zararlı yola müreccahtır.''

Her zaman zararsız yol zararlı yola tercih edilir. Bir insanın önünde iki yol olsa ve bunlardan birisi zararlı birisi de zararsız olsa elbette aklı başında olan her insan zararsız olanı tercih eder. Bediüzzaman Hazretleri, Sözler'de bu hakikatı açıklayan şu ifadeleri kullanır:

''Malûmdur ki: Zararsız yol, zararlı yola -velev on ihtimalden bir ihtimal ile olsa- tercih edilir. Hâlbuki meselemiz olan ubudiyet yolu, zararsız olmakla beraber ondan dokuz ihtimal ile bir saadet-i ebediye hazinesi vardır. Fısk ve sefahet yolu ise; -hattâ fâsıkın itirafıyla dahi- menfaatsız olduğu halde, ondan dokuz ihtimal ile şekavet-i ebediye helâketi bulunduğu; icma ve tevatür derecesinde hadsiz ehl-i ihtisasın ve müşahedenin şehadetiyle sabittir. Ve ehl-i zevkin ve keşfin ihbaratıyla muhakkaktır.''(Sözler, 3.Söz, 21)

''Hem madem dünyevî dostlar ve rütbeler, kabir kapısına kadardır:''

Bu mesele ile alakalı çok güzel bir de Hadis-i Şerif vardır.

İnsanoğlunu hayatı boyunca üç şey takip eder. Malı mülkü, eşi dostu ve ahbabı, bir de amelleri. İnsan öldüğü zaman bunun ilk ikisi onu bırakır ve o amelleri ile baş başa kalır. O halde:

''Elbette en bahtiyar odur ki: Dünya için âhireti unutmasın,

âhiretini dünyaya feda etmesin,

hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın,

malayani şeylerle ömrünü telef etmesin;

kendini misafir telakki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin;

selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediye ye girsin''

Bu ifadeler dünyadaki en bahtiyar insanların tarifidir. Veya en bahtiyar olmanın yolları da diyebiliriz…

Bunları maddeleştirecek olursak en bahtiyar olmak için gereken şartlar şunlardır:

1) Dünya için âhireti unutmasın

2) Ahiretini dünyaya feda etmesin

3) Hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın

4) Malayani şeylerle ömrünü telef etmesin

5) Kendini misafir telakki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin

Bu şartları yerine getiren bir kişi hayatının sonunda ne yapacaktır? Elbette selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediye ye girecektir…

Konunun önemine binaen son iki maddesine kısaca temas etmek isteriz.:

"Malayani şeylerle ömrünü telef etmesin" denir. İnsanın nefsi emmaresi malayaniye yatkındır. Çünkü onda ahiret için bir fayda yoktur. Şeytan da insanı küfür şirk ve günah şıklarından hiçbirine sevk edemediği takdirde, onu malayaniye sevk eder. Nefis ve şeytanın bu ortak arzusuna uyan insan boş konuşmaları saatlerce dinlemekten zevk alır. Hâlbuki her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermemeliyiz. Her nefesten, her konuşmadan..vs hesaba çekileceğimizi unutmamalıyız.

''Evet, rivayetlerde vardır ki; insanın ömür dakikaları insana avdet ederler. Ya gafletle muzlim olarak gelirler veya hasenat-ı muzie ile avdet ederler.'' Mesnevi, 10.Risale, 209 )

Bu şuur içinde Mevlana Cami; "Biri söyle, ona aid olmayan sözler malayani sayılabilir." der. Sözler, 17 Söz, 238 )

Ahirete göçtüğümüz zaman malayaniyi her halde biraz daha farklı anlayacağız. O zaman diyeceğiz ki, ebedi âlemime fayda sağlamayan ve meyveleri sadece dünyada kalan her şey meğer malayaniymiş. O halde;

"Kendini misafir bilmek" ve "misafirhane sahibi olan Mihmandar-ı Kerim'in" izni dairesinde ye, iç, şükret. Kanunu dairesinde işle hareket et. Herzekârane fuzulî bir surette karışma. Senden ayrılan ve sana ait olmayan şeylerle manasız uğraşma ve geçici işlerine bağlanıp boğulma." (Sözler, 17 Söz, 223)

Öyle ise sen, kendi hayatını kendine yükleyip zahmet çekme; çünki hayatı veren odur, idare eden de odur. Hem dünya sahibsiz değil ki, sen kendi kafana dünya yükünü yüklettirerek ehvalini düşünüp merak etme; çünki onun sahibi Hakîm'dir, Alîm'dir. Sen de misafirsin; fuzulî olarak karışma, karıştırma. (Sözler, 32.Söz 3. Mevkıf, 687)

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

DERS: 33 SÖZLER, LEMAAT MADDE RİKKAT PEYDA ETTİKÇE, HAYAT ŞİDDET PEYDA EDER

DERS: 33 SÖZLER, LEMAAT MADDE RİKKAT PEYDA ETTİKÇE, HAYAT ŞİDDET PEYDA EDER

Allah madde ve manayı beraber yaratmış, biri birisiz olamaz. Tıpkı ruh ve beden gibi. Mesela ru

DERS: 32 OTUZ ÜÇÜNCÜ SÖZ BİRİNCİ PENCERE

DERS: 32 OTUZ ÜÇÜNCÜ SÖZ BİRİNCİ PENCERE

Üstad, ‘’Haşir Risalesin’’deki hakikatlara ’’bab ’’ diyor, burada da ‘’pencere

DERS: 31 ÂYETÜ’L-KÜBRA RİSALESİ İKİNCİ BAB İKİNCİ HAKİKAT

DERS: 31 ÂYETÜ’L-KÜBRA RİSALESİ İKİNCİ BAB İKİNCİ HAKİKAT

Ayetü’l-Kübra baştan sona Allah’ı anlatıyor. Kur’an-ı Kerimde de ‘’Ayetü’l-Kübra

DERS: 30 KASTAMONU LAHİKASI -RİYA HAKKINDADIR-

DERS: 30 KASTAMONU LAHİKASI -RİYA HAKKINDADIR-

Bu konuyu Üstadımız, Kastamonu Lahikasında üç nokta halinde sunmuştur. Riya hakkında genel b

DERS : 29 Kastamonu LAHİKASI TAKVA VE AMEL–İ SALİH

DERS : 29 Kastamonu LAHİKASI TAKVA VE  AMEL–İ  SALİH

Konumuz takva ve salih amel olup, bu terimleri anlamaya ve hayatımızda tatbik etmek için azim gay

DERS: 28 ONALTINCI SÖZ, ÜÇÜNCÜ ŞUA

DERS: 28 ONALTINCI SÖZ, ÜÇÜNCÜ ŞUA

‘‘Ey haddini aşarak insana sürekli vesvese veren nefis’ deniliyor. Neden haddinden tecavüz

DERS: 27 On dördüncü Lem'anın İkinci Makamı

DERS: 27 On dördüncü Lem'anın İkinci Makamı

Besmele Kur’an’da da yüz on dört kere nazil olmuş. Besmele çok sırlı bir ayettir. Kur’an

DERS: 26 10. SÖZ Zeylin Üçüncü Parçası

DERS: 26 10. SÖZ Zeylin Üçüncü Parçası

Haşir münasebetiyle bir sual: Kur'anda mükerreren

DERS: 25 YİRMİ ALTINCI MEKTUP DÖRDÜNCÜ MESELE

DERS: 25 YİRMİ ALTINCI MEKTUP DÖRDÜNCÜ MESELE

Sual: Mütekellimîn üleması; âlemi, imkân ve hudûsun ünvan-ı icmalîsi içinde sarıp zihnen

DERS: 24 ONİKİNCİ LEM'A

DERS: 24 ONİKİNCİ LEM'A

Bu günkü dersimizin konusu Re’fet Ağabey’in, Üstad’a sorduğu iki sualinin cevabı hakkın

DERS: 23 10.SÖZ 7.HAKİKAT (HAŞİR BAHSİ)

DERS: 23 10.SÖZ 7.HAKİKAT (HAŞİR BAHSİ)

Kuran-ı Kerim’in dört esası vardır. Bunlar; Tevhid-Nübüvvet-Haşir, Adalet ve İbadet’tir.

Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.

Ankebut, 57

GÜNÜN HADİSİ

Allah'a ve ahiret gününe iman edenler, hayır söylesin veya sükut etsin.

Riyazü's Salihin, 1/307

TARİHTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI