EÅžREF ALÄ° TEHANEVÄ°(1863-1943)

İmam Rabbani ve izindekilerden sonra, geçen yüzyılda Şeyhül Hind Mahmud Hasan ile birlikte her alanda kapsamlı bir tecdit hareketi başlatan Hekim el ümme lakaplı Eşref Ali Tehanevi özellikle tasavvuf alanında büyük inkişafa mazhar olmuştur.


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2016-01-08 03:08:56

İmam Rabbani ve izindekilerden sonra, geçen yüzyılda Şeyhül Hind Mahmud Hasan ile birlikte her alanda kapsamlı bir tecdit hareketi başlatan Hekim el ümme lakaplı Eşref Ali Tehanevi özellikle tasavvuf alanında büyük inkişafa mazhar olmuştur.

Eşref Ali Tehanevi, Şeyh Muhammed el Hamid ile tasavvuf alanındaki yenileme faaliyetlerinde benzeri sonuçlara ulaşmıştır. Şeyh Hamid'in tesiriyle Said Havva Ruh Terbiyemiz adlı kitabını yazarken, Eşref Ali Tehanevi'nin tesiriyle de talebesi Abdulbari Nedevi, Tasavvuf ve Hayat kitabını kaleme almış ve gerçekten de bu kitabında tasavvuf anlayışında ilcaat-ı zamana göre ayarlama ve uyarlama ve yenilikler yapmıştır. Hamalı Muhammed el Hamid'e göre, ilim tasavvufun amiri ve emiridir. Eşref Ali Tehanevi ise bunu kendi üslubuyla şöyle ifade eder: "Tarikat Şeriat'a bağlı ve ona hadimdir." Dolayısıyla şeriatı tarikata tercih etmiştir.

* Bununla birlikte, Bediüzzaman tasavvufun kemalat anlamında meyve olduğunu söylemiştir. Peki, bu durumda hangisi doğrudur? Bu sözler çelişkili mi yoksa birbiriyle kabil-i telif midir? Elbette bu sözler farklı makamlarda söylenmişlerdir. Söylenilen makamlar anlaşılınca, arada varsayılan işkal veya çelişki de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Şöyle ki, temellere temas ettiği oranda tasavvuf da temel ve belki öz haline gelir. Ve İslam'ın özü olarak adlandırılır. Lakin şahsi kemalata hizmet ettiği oranda tekmiliyet yani tamamlayıcılık vasfı kazanır ve bu durumda da meyve olarak anılır. 

Önce bu hususta Bediüzzaman'ın sözlerine kulak verelim: "Madem hakikat böyledir. Ben tahmin ediyorum ki, eğer Şeyh Abdülkadir Geylânî (r.a.) ve Şah-ı Nakşibend (r.a.) ve İmam-ı Rabbânî (r.a.) gibi zatlar bu zamanda olsaydılar, bütün himmetlerini, hakaik-i imaniyenin ve akaid-i İslâmiyenin takviyesine sarf edeceklerdi. Çünkü saadet-i ebediyenin medarı onlardır. Onlarda kusur edilse, şekavet-i ebediyeye sebebiyet verir. İmansız Cennete gidemez; fakat tasavvufsuz Cennete giden pek çoktur. Ekmeksiz insan yaşayamaz, fakat meyvesiz yaşayabilir. Tasavvuf meyvedir, hakaik-i İslâmiye gıdadır. Eskiden kırk günden tut, tâ kırk seneye kadar bir seyr ü sülûk ile bazı hakaik-i imaniyeye ancak çıkılabilirdi. Şimdi ise, Cenâb-ı Hakkın rahmetiyle, kırk dakikada o hakaike çıkılacak bir yol bulunsa, o yola karşı lâkayt kalmak elbette kâr-ı akıl değil. İşte, otuz üç adet Sözler, böyle Kur'ânî bir yolu açtığını, dikkatle okuyanlar hükmediyorlar..."

Bu hususta Bediüzzaman'ın iman ifadesi yerine Tehanevi kesb-i insaniyeti koyar ve kesb-i insaniyetin kesb-i velayetten önce olduğunu söyler. Kesb-i velayetin vucup derecesinde olmadığını söyler (Eşref Ali Tehanevi: Hekim el Ümme, Muhammed Rahmetullah en Nedevi, Daru'l Kalem, S: 196).

Bazı sufiler 'sadıklarla beraber olunuz' ifadesinden tarikatlara tevessül etmenin vucubiyetini çıkartırlarsa da, Tehanevi bu hükme katılmaz. Lakin bununla birlikte kemalat- insaniyet için sadece mücerret okumanın yetmeyeceğini ve salih insanlarla da düşüp kalkmanın şart olduğunu söylemiştir.

* (Tehanevi'nin) Sufi olmasına rağmen sufilerden ayrıldığı nokta şudur: Bazı sufiler belki kamil ve salih insanların ancak tasavvuf cihetiyle kemalat tahsil ettiğini düşünürler. Lakin yine sufilerin dediği gibi Allah'a giden yollar nefeslerin sayısıncadır. Dolayısıyla burada bir tekel kurmak ve oluşturmak meslek ve meşrep taassubu olarak tezahür ediyor. Kesb-i velayet kavramı yerine tasavvuf hakkında batini tezkiye ifadesini de kullanır. Mesele kalbin temizlenmesine taalluk ettiği nispette tasavvuf Tehanevi'nin nazarında İslam'ın özü mertebesine yükselir. Zira Allah bizden kalb-i selim istiyor. Kalb-i selim ise iman-ı selimden kaynaklanır. Temelsiz bir kalb-i selim düşünülemez. Lakin talebesi Abdulbari Nedevi'nin ifade ettiği gibi, her tezkiye de tasavvuf değildir. Tasavvufi tezkiye müteşerri olmak zorundadır. Tasavvuf şeriattan müstakil ve bağımsız olamaz.

* Tehanevi zikrin hakikati ile suretini birbirinden ayırır. Zikrin hakikati Allah ile birlikte olmak sureti ise telaffuzuyla birlikte olmaktır. Tahanevi amellerin en büyüğü olarak zikri görmektedir. Bundan dolayı, zikrin hakikatine ermeyen evrad ve zikir şeyhlerinin asla ıslah şeyhi olamayacaklarını söylemiş ve bu gibi kimselerin zikirlerinin gırtlaktan kalbe intikal etmediğini de ifade etmiştir. Duanın zikirden de efdal oluğunu belirtmiştir. Tarikatın şekliyatının bir vesile olduğunu ifade etmiş ve tam da bu noktada Bediüzzaman gibi bir tespitte bulunmuştur: Zikir ve tarikat sonucu elde edilen haller(ahval) ise tasavvufun meyvesidir ki gerekli değildir. Meyvelerin zahir olması gerekmez. Ve meyveleri elde etmek de ne vacip ne de matluptur. (Eşref Ali Tehanevi: Hekimü'l ümmet ve Şeyhül Meşayihi'l Asri'l Hadis, s: 258, Daru'l Kalem). Dolayısıyla mesele tavazzuh etmiştir.

* Bediüzzaman gibi muakkiplerince müceddit olarak anılan ve sayılan Tehanevi de İslami ilimleri gıdaya, akli ilimleri de ilaca ve devaya benzetir. Bir başka tanıma ve benzetmeye göre de fakihler doktor ve muhaddisler eczacılara benzer.

Hulasa demek ki, tasavvuf kalbi ıslaha yöneldiğinde İslam'ın özü ve şahsi kemalatın peşine düştüğünde ise meyvesi olur. Elbette kalbi tezkiye ile şahsi kemalat arasında bağ varsa da her zaman aynı istikamette seyretmezler. Birisi kitleye hizmete dönüşürken, diğeri şahsi kemalatı tahsile yönelir.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

BEDREDDÄ°N AYNÄ° VE MEVLANA

BEDREDDÄ°N AYNÄ° VE  MEVLANA

Garez ile ilim çok farklı şeyler. Garez manevi hastalık belirtisidir. Bazen ilim kalıbına dö

BEDÄ°ÃœZZAMAN-2

BEDÄ°ÃœZZAMAN-2

İttihatçıların yüzeye çıktıkları sıralarda da Türkiye’de siyaset anlamını kaybetmişt

BEDÄ°ÃœZZAMAN-1

BEDÄ°ÃœZZAMAN-1

Bediüzzaman, ‘ muhabbet fedaileriyiz husumete vaktimiz yok’ derken daima insanlar arasında iyi

MÃœNÄ°R GADBAN(1942-2014)

MÃœNÄ°R GADBAN(1942-2014)

Muhammed Kutup’un vefatı üzerinden çok geçmeden yine Mekke’den ikinci bir ölüm haberiyle i

YUSUF KARADAVÄ°

YUSUF KARADAVÄ°

Yusuf Karadavi geçenlerde Arap Baharının önünü, İsrail’in ömrünü uzatmak için kestikle

MUSTAFA SIBAÄ°(1918-1964)

MUSTAFA SIBAÄ°(1918-1964)

Son devirde Reşid Rıza, Mustafa Sıbai, Karadavi Şiilerle uzun dönemler dostane münasebetler ge

SEYYÄ°D KUTUP(1906-1966)

SEYYÄ°D KUTUP(1906-1966)

*20’inci yüzyıla ait şehitler kervanı arasında temayüz eden isimlerden birisi de Seyyit Kutu

MUHAMMED KUTUP(1919-2014)

MUHAMMED KUTUP(1919-2014)

Muhammed Kutup’un en temel vasfı teorisyen olmasıdır. Mütefekkirden öte bir teorisyendir. Tef

MUSTAFA SABRÄ° EFENDÄ°

MUSTAFA SABRÄ° EFENDÄ°

* Şeyhülislam Mustafa Sabri için ‘ asrının yektası idi’ diyenler olduğu gibi ‘ne kendi

HASAN EL BENNA(1906-1949)

HASAN EL BENNA(1906-1949)

Hasan el Benna’nın projesi, arzulanan İslami itidal cemaati gerçekleştirmektir. Bu aynı zaman

EÅžREF ALÄ° TEHANEVÄ°(1863-1943)

EÅžREF ALÄ° TEHANEVÄ°(1863-1943)

İmam Rabbani ve izindekilerden sonra, geçen yüzyılda Şeyhül Hind Mahmud Hasan ile birlikte her

Kim Rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa güzel bir amel işlesin ve Rabbine kullukta hiç bir ortak koşmasın.

Kehf, 110

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Yeryüzünde bir kötülük işlendiği vakit, ona şahid olan bunu takbih ederse (kötü olduğunu te'yid ederse), o kötülüğü görmemiş gibi zararından kurtulur. O kötülüğe şahid olmadığı halde, işittiği zaman memnun kalan kimse, sanki şahid olmuş gibi manen zarar

Ebu Davud, Melahim 17, (4345)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Nizamü'l-Mülk'ün Şehadeti(14 Ekim 1092) *II.Kosova Zaferi(17 Ekim 1448) *Gedik Ahmed Paşa'nın Vefatı(18 Ekim 1482)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI