"YERİ AŞAĞI KOYDU"

“(Allah) Yer’i mahlûkat için (aşağıya) koydu.”(Rahman, 55/10) Gökleri yukarıya yükselten Yüce Yaratıcı, Yer’i de aşa¬ğıya yerleştirmiştir. Müfessirlerin hemen hepsi "vda" keli¬mesinden "aşağı" manasını da anlamışlardır. Abdullah b. Mes’ud, kıraatinde bu kelimeyi—bir çeşit açıklama ola¬rak—tam "aşağıya yerleştirme"yi ifade eden "hafeda" şek¬linde okumuştur.(1)


Niyazi Beki(Prof. Dr.)

niyazibeki@gmail.com

2016-01-01 07:21:35

وَالْأَرْضَ وَضَعَهَا لِلْأَنَامِ

 "(Allah) Yer'i mahlûkat için (aşağıya) koydu."(Rahman, 55/10)

Gökleri yukarıya yükselten Yüce Yaratıcı, Yer'i de aşa­ğıya yerleştirmiştir. Müfessirlerin hemen hepsi "vda" keli­mesinden "aşağı" manasını da anlamışlardır. Abdullah b. Mes'ud, kıraatinde bu kelimeyi-bir çeşit açıklama ola­rak-tam "aşağıya yerleştirme"yi ifade eden "hafeda" şek­linde okumuştur.(1)

Türkçemizdeki "tevazu'" kelimesi de aynı kökten olup alçak gönüllülüğü ifade etmektedir."Vda" kelimesi, "güzelce yerine yerleştirmek" anlamına da gelir. Bu manayla, Yerküre'nin yörüngesinden dışarı fırlamaması ve üzerinde yaşayan canlıları fezaya fırlata­cak şekilde alabora olmaması için, dağ kazıklarıyla onu yerine perçinleştirmeyi de ifade eder.(2)

وَالْأَرْضَ بَعْدَ ذَلِكَ دَحَاهَا {*} أَخْرَجَ مِنْهَا مَاءهَا وَمَرْعَاهَا {*} وَالْجِبَالَ أَرْسَاهَا {*} مَتَاعاً لَّكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ

"Ondan sonra da Yerküre'yi döşedi. Kendiniz ve hayvanlarınız için bir fay­dalanma olmak üzere, yerden suyunu ve otlağını çı­kardı ve dağları sağlam bir şekilde yerleştirdi."(3) ayeti, bu ma­naya delâlet etmektedir.

"Tezat" Sanatı ve İstidlâl Metodu

"Gökleri yükseltti." cümlesi ile "Yeri aşağıya koydu." cümlesi arasında bir "tezat" sanatı vardır. Bu sanatlı ve edebî estetik ifadeler içerisinde, aynı zamanda mantıkî iki çeşit istidlâl yolu söz konusudur.

Bilindiği gibi, Kur'an-ı Hakîm'in tevhit için kullandığı istidlâl metodu, daha çok iki temel hedefi takip etmektedir. Birincisi varlıkların ya­ratılışını dikkatlere arz eden ihtiraî delil, ikincisi yara­tık­ların bütün ihtiyaçlarının nasıl şefkatle yerine getiril­diğini gösteren inayet delilidir.

İşte, Kur'an-ı Hakîm, bu surenin başından itibaren, göklerin yaratılması, gök ve yer cisimlerinin var edilmesi gibi konuları bir "ihtiraî" delil çerçevesinde ortaya koy­duk­tan sonra, "Yeri mahlûkat için yarattı" tabiriyle de inayet deliline işaret etmiştir. Ayetteki "Lil-enam" tabiri, bu ma­naya delâlet etmektedir.

Big-Bang [Büyük Patlama]

Belçikalı din adamı ve astronom Georges Lemaitre (1894-1966) tarafından ortaya atılan ve daha sonra Rus asıllı Amerikalı fizikçi George Gamow (1904-1968) ile ar­kadaşları tarafından geliştirilen Big-Bang teorisine göre, bütün kâinat, bir arada toplanmış bir maddeden ibaretti. Diğer bir ifadeyle, kâinat, bütün madde ve enerjisinin toplamını ihtiva eden "iptidaî atom" veya "kozmik çorba"nın dehşetli bir patlamayla genişletilmesi sonucu vücuda gelmişti.(4)

Gök ile Yer'in yaratılışını dikkate sunan ayetlerde "re­fea [yükseltti]" ile "vedea [aşağıya yerleştirdi]" fiillerinin kul­la­nılması dikkat çekicidir.

Gök için doğrudan "Onu yüksek olarak yarattı.", Yer için de "Onu aşağıda yarattı." denmeyip "yükseltti" ve "aşağıya koydu" tabirlerinin tercih edilmesi, herhâlde hik­metsiz değildir.

Söz konusu ayetlerde geçen "yukarı-aşağı" tabirleri, Gök ile Yer'in daha önce birlikte (aynı yerde) bulundukla­rını gösteriyor. Buna göre, aynı hamurdan yaratılan gök ile yer, birbirinden ayırt edilmiş ve her birisi, kendilerine ta­yin edilen farklı yörüngelere yerleştirilmiştir.

Kur'an'ın her bir ayetinin değişik manalarının bulun­duğu, semavî bir nimet sofrası olarak insanın farklı sevi­yelerine hitap ettiği, bilinen bir gerçektir. Aynı sofrada yer alan farklı akıllara değişik bilgi nimetlerini takdim eden ayetlerden birisi de büyük bir patlama neticesinde Dünya'nın Güneş'ten kopup geldiğine delâlet eden Enbiya Suresinin

أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقاً فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاء كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ

"O kâfirler görmediler mi, gökler ve yer bitişik idi; Biz onları ayırdık. Ve her nevi canlıyı sudan yarattık. Artık inanmayacaklar mı?"(5) mealindeki ayetidir. Bediüzzaman Said Nursî, bu ayetin değişik anlamları üzerinde durmuş ve şu görüşlere yer vermiştir:

"Fen ve felsefe ile meşgul olmayan bir âlim, ayetten, ya­ratılışlarının başlangıcında Göklerin bulutsuz, Yer'in ise kuru ve çorak olduğunu, daha sonra atmosferin teşekkülüyle gökteki buluttan yağmur, yerden ise bitkilerin türe­meye başladığını anlar.(6) Muhakkik bir hekim ise ayet­ten, yaratılışlarının ilk dönemlerinde Gök ve Yer'in şekil­siz birer küme, yararsız birer yaş hamur hâlinde olup daha sonra Allah tarafından yararlı birer düzene sokul­duk­larını anlar. Çağımızın astrofiziğine vakıf bir fen bi­limci ise söz konusu ayetten, Yerküre'nin dahil olduğu Güneş Sisteminin, bir bütün hâlinde açılmamış bir hamur şek­linde iken Yüce Yaratıcı tarafından hamurlar açılarak ge­zegenler birer birer yerlerine oturtulduğunu, Güneş'in mer­kezde bırakılıp dünyamızın da kendi yerine yerleşti­rildi­ğini anlar."(7)

Görüldüğü gibi, bu son açıklama, meşhur Büyük Patlama teorisine uygundur.

Kur'an'ı müspet ilimlerin ışığında tetkik eden âlimler­den biri olan Abdülkerim ez-Zendanî de Enbiya Suresinin 30. ayetine dayanarak, Big-Bang teorisini kabul etmekte­dir.(8)

Eski bazı tefsirlerde bu son görüşe yakın ifadelerin bu­lunması dikkat çekicidir. Taberî'nin, Ali b. Ebi Tâlib, İbn Abbas, Hasan ve Katade'den yaptığı rivayete göre, onlar ayetten, Gök ile Yer'in tam bitişik olduklarını, son­radan hava (boşluk) ile ayrıldıklarını anlamışlar.(9) Kurtubî de İbn Abbas, Hasan, Atâ, Dahhak ve Katade'den benzer görüşleri nakletmiştir.(10) Ebu İshak'a göre, Gökler kendi arasında, Yer de kendi içinde toplu hâlde bulunuyordu. Sonra gerek gök ve gerek yer, yedişer bölüme ayrılmış­tır.(11) Kadı Beydavî ve Nesefî de aşağı yukarı Bediüzzaman'ın söylediği her üç hususa da benzer ifade­lerle işaret etmişlerdir.(12)

Gök ve Yer'in Yaratılış Sırası

Görüldüğü üzere, Rahman Suresinde önce Gök'ten, sonra da Yer'in yaratılmasından söz edilmiştir. Atıf va­vıyla yapılan bu sıralama, dil bilginlerine göre, tertipte bir vü­cubu ifade etmemekle beraber, yine de Kur'an'ın hikmet dolu üslûbunda düşünülebilir.

Hz. Peygamber (a.s.m.), Safa ile Merve arasındaki sa'y yapma şeklini,

إِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِن شَعَآئِرِ اللّهِ

"Şüphesiz, Safa ile Merve, Allah'ın koy­duğu (dine ait) nişanelerdir."(13) ayetinden çıkarmıştır.

Bu ayette, Merve'den önce Safa'ya yer verilmesi, hac ibadetinde ziyaret önceliğinin kendisine ait olduğunu gös­terir. Hz. Peygamber (a.s.m.) hac ve umre ibadetlerini buna göre yapmış ve bu ayeti delil olarak göstermiştir. Ebu Davud'un konuyla ilgili rivayet ettiği hadisi Cabir b. Abdullah şöyle anlatıyor:

"Hz. Peygamber (a.s.m.), Kâbe'den ayrılıp Safa Tepesine doğru yöneldi. Safa'ya yaklaşınca 'Şüphesiz, Safa ile Merve, Allah'ın koyduğu (dine ait) nişanelerdir.' ayetini okudu, sonra 'Biz de Allah'ın başladığı şeyle baş­larız.' deyip sa'y işine önce Safa'dan başladı."(14)

Hattabî de bu hadisi açıklarken Kur'an'ın gösterdiği sı­ralamanın bir hüküm ifade ettiğini bildirmiştir.(15)

Şafiî uleması,

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِذَا قُمْتُمْ إِلَى الصَّلاةِ فاغْسِلُواْ وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ إِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُواْ بِرُؤُوسِكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ إِلَى الْكَعْبَينِ

 "Ey iman edenler!.. Namaz kılmaya kalk­tığınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi, baş­larınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıka­yın."(16) şeklindeki ayetin gözettiği kelime sırasını göz önüne alarak abdest almanın bir şartının da tertip (ayetteki sıralamaya göre abdest uzuvlarının yıkanma sı­rası) olduğunu ifade etmişlerdir.(17)

Kur'an-ı Kerim'deki değişik ayetlerin ifadeleri, Gök ile Yer'in yaratılış sırasının farklı anlaşılmasına müsait bir şekildedir. Bu sebeple eskiden beri müfessirler bu konuyu Bakara Suresinin 29. ayetinin tefsiri çerçevesinde incele­meye tâbi tutmuşlar.

Taberî, kendi görüşünü belirtmeksi­zin farklı görüşler yansıtan düşüncelere yer verirken(18) Kurtubî, değişik görüşleri belirtmekle beraber, "Katade'nin dediği gibi, Allah önce göğü duhan [gazlar] hâlinde, arka­sından yeri yarattı. Daha sonra göğü düzenleyip ardın­dan da yeri düzene soktu."(19) demek suretiyle kendi gö­rüşünü ortaya koymuştur.

Bediüzzaman da adı geçen Bakara Suresinin 29. ayeti­nin tefsirinde aynı konuyu şöyle değerlendirmiştir:"'O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra Sema'ya yöneldi; onu yedi kat olarak yaratıp düzenledi. O, her şeyi hakkıyla bilendir.' mealindeki ayet, Yer'in önce yaratıldığını; 'Ondan sonra da Yer'i döşedi.' mealindeki Naziat Suresinin 30. ayeti, Göğün önce yaratıldığını or­taya koymaktadır. 'İnkâr edenler, Göklerle yer bitişik bir hâlde iken Bizim onları birbirinden kopardığımızı ve her canlıyı sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi, yine de inanmazlar mı?' mealindeki Enbiya Suresinin 30. ayeti ise Gök ile Yer'in birlikte yaratıldığını göstermekte­dir.(20)

Bediüzzaman, konuyu müspet ilimlerdeki yeni keşifler doğrultusunda değerlendirmiş ve Yer ile Göğün birlikte ve aynı maddeden yaratıldığını, ancak Yer'in soğuyup ka­buk bağlaması Göklerden önce olmakla beraber, insanoğ­lunun hayat şartlarına uygun bir duruma gelip bir döşek şeklinde düzenlenip son şeklini almasının göklerin düze­ninden sonra olduğunu belirterek şu değerlendirmede bu­lunmuştur: "'O, Yer'de ne varsa hepsini sizin için yarattı; sonra kendine has bir şekilde Sema'ya dönüp doğruldu ve onu yedi kat olarak sağlamca tesviye ve tanzim etti. O, her şeyi hakkıyla bilendir.' ayeti, Arz'ın Sema'dan evvel yara­tılmış olduğuna delâlet eder. 'Sonra da Yer'i yayıp dö­şedi.' ayeti de Göklerin Arz'dan evvel halk edildiğine işa­rettir. Ve 'Gökler ve Yer bitişik iken Biz onları birbirinden ayırdık.' ayeti ise her ikisinin de bir maddeden beraber halk edilmiş ve sonra birbirinden ayırt edilmiş olduklarını gösteriyor.

"Yeni fenlerin bu konuyla ilgili olarak ortaya attığı na­zariye, 'Güneş Sistemi' olarak ifade edilen Güneş ile Güneş'e ve ona bağlı yıldızlar cemaatinin, basit bir cevher iken buhar hâline geldiği, sonra o buhardan, mayi-i narinin [ateş hâlindeki sıvı bir maddenin] hasıl olduğu, sonra onun soğuyarak katılaştığı, sonra şiddetli hareketiyle bazı büyük parçaları fırlattığı, sonra da o parçaların te­kasüf ederek gezegenleri oluşturduğu şeklindedir. Üzerinde ya­şadığımız Arz da onlardan biridir. Bu açık­lamalara göre, şu iki meslek arasında mutabakat hâsıl olabilir. Şöyle ki:

"İkisi de birbirine bitişikti, sonra ayırdık." manasındaki ayetin ifadesine göre, Güneş Sisteminin diğer parçaları ile Yerküre, kudret elinin esir maddesinden yoğurmuş olduğu bir hamur şeklindedir. Esir maddesi ise akıcı bir su gibi varlıkların arasına nüfuz eden bir maddedir.

"Hud Suresinin 'Arş'ı su üzerinde idi.' mealindeki 7. ayeti, şu esir maddesine işarettir ki Cenab-ı Hakk'ın Arşı, su hükmünde olan şu esir maddesi üzerinde imiş; esir maddesi yaratıldıktan sonra, Saniin ilk icatlarının tecel­lisine merkez olmuştur. Yani Sani-i Zülcelâl, esir madde­sini yarattıktan sonra o esir maddesini atomlara dönüş­türmüş, sonra bir kısmını kesa­fetli kılmış ve bu kısımdan da meskûn olmak üzere yedi küre yaratmıştır. Arz da bunlardan biridir. İşte, Arz'ın-hepsinden evvel yoğunla­şıp katılaşmakla acele kabuk bağlayarak uzun zamandan beri hayatın menşei olması itibarıyla-yaratılışı ve teşek­külü, Semavattan evveldir. Fakat Yerküre'nin hayat şart­larına uygun tefriş edilip dü­zenlenerek insanların yaşa­masına elverişli bir vaziyete gelmesi, göklerin tesviye ve tanziminden sonra olduğu ci­hetle, yaratılışı göklerden sonra başlar. Fakat bidayette, Gök ile Arz'ın beraber ol­duğu anlaşılmaktadır. Binaenaleyh, bu üç ayetin arala­rında görünen zahirî çelişki, bu üç ci­hetle çözüme kavuş­muş olur.

Dipnotlar

1-bk. ez-Zemahşerî, IV/444.

2-krş. Muh. İbn Kesir, III/416.

3-en-Naziat, 79/30-33.

4-bk. Ümit Şimşek, Big-Bang, s. 25.

5-el-Enbiya , 21/30.

6-et-Taberî, bu görüşü İkrime, Atiyye, Abdurrahman b. Zeyd ve diğerle­rine isnat etmiştir. bkz. a.g.e., X/19.

7-bk. Sözler, s. 411-412.

8-ez-Zendanî, 342.

9-bk. et-Taberî, X/18.

10-bk. el-Kurtubî, XI/283.

11-bk. a.g.e., XI/282.

12-bk. el-Beydavî; en-Nesefî (Mecmu'), IV/245.

13-Bakara, 2/158

14-bk. Ebu Davud, Menasik, 57; et-Tirmizî, Hac, 38; en-Nesaî, Hac,161-162; İbn Mace, Menasik, 34.

15-bk. el-Hattabî, Mealimü's-sünen ilgili hadisin şerhi. (Ebu Davud, a.g.y.)

16-el-Maide, 5/6.

17-bk. en-Nevevî, el-Mecmu', I/441-447

18-bk. et-Taberî, I/192-195.

19-bk. el-Kurtubî, I/256.

20-bk. Nursî, İşaratü'l-İ'caz, s. 286-287.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

"Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra da dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.

Ahkaf,13

GÜNÜN HADİSİ

Kur'an'ın Faziletine Dair

"Sizin en hayırlınız Kur'an'ı Kerim'i öğrenen ve öğretendir."- Buhari, Fedailu'l-Kur'an 21

TARİHTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI