İSLÂM’DA ŞİDDET YOKTUR

Bir kısım müsteşrikler ve İslamiyet’in mahiyeti hakkında araştırma yapmayan bazı kimseler İslâm’ın yayılmasının kılıç ve kuvvetle olduğunu ileri sürerler. Buna delil olarak da gerek Peygamber Efendimizin (asm) hayatında gerekse ondan sonra meydana gelen harpleri gösterirler. Bunların iddiaları İslâm’ın nuruna karşı duydukları haset ve kinlerinden kaynaklanmaktadır


2015-07-22 02:41:00

Bir kısım müsteşrikler ve İslamiyet'in mahiyeti hakkında araştırma yapmayan bazı kimseler İslâm'ın yayılmasının kılıç ve kuvvetle olduğunu ileri sürerler. Buna delil olarak da gerek Peygamber Efendimizin (asm) hayatında gerekse ondan sonra meydana gelen harpleri gösterirler. Bunların iddiaları İslâm'ın nuruna karşı duydukları haset ve kinlerinden kaynaklanmaktadır.

İslamiyet'in ulvi hakikatlerine vakıf olan kimselere malumdur ki, İslâmiyet, kılıç ve kuvvetle değil, tebliğ ve irşad ile yayılmış, kendisini kalplere ve akıllara böylece kabul ettirmiştir. Dinde zorlama yoktur ki, şiddet ve cebir kullanılsın. Çünkü hak batıldan, doğruluk eğrilikten iyice ayrılmıştır. İslamiyet'in kudsi ve parlak hakikatleri ortadayken gerek din, gerekse başka konularda zorlama ve cebir olmamıştır ve olamaz da.

İnanmak bir vicdan ve gönül işidir, kılıç ve silah ise vicdana hükmedemez. Şayet cebir ve silahın vicdana tesiri olsaydı, İslâmiyet'in yayılmaya başladığı ilk yıllarda bütün kuvvet ve silah müşriklerin elindeydi, onlar cebir ve zorlamalarla İslâm'a girenlere mani olurlardı. Hatta Hazret-i Bilâl'i kızgın taşların altında işkence ve zorlamalara tabi tutmalarına rağmen onun "Allahu Ehad" demesi gösteriyor ki, cebir ve işkencenin vicdana hiçbir tesiri yoktur. Şimdiye kadar hiçbir insanın şiddet ve zorlamayla İslâm dinine girdiği gösterilemez.

İslamiyet'in irşad ve tebliğ ile yayıldığına iki şahid-i sadık vardır. Birisi Kur'an-ı Kerim, diğeri de tarihtir. Kur'an'daki, "Dinde ikrah (cebir) yoktur. Artık hak ile batıl iyice ayrılmıştır." (Bakara Suresi, ayet, 256) "Rabbinin yoluna insanları hikmetle, güzel nasihatle davet et." (Nahl Suresi, ayet, 125) "Sen nasihat et, esasen sen sadece bir nasihat edicisin. Onlara zor kullanacak değilsin." (Ğaşiye Suresi ayet;21-22) gibi ayetlerden de açıkça anlaşılmaktadır ki, başta Peygamber Efendimiz (asm) olmak üzere bütün Müslümanlar Kur'an-ı Kerim'e uyarak irşad ve davetle İslâmiyet'i yaymışlardır. Bunun sayısız örneklerinden bir kaçını nazara verelim:

Peygamber Efendimiz (asm) Mekke-i Mükerreme'de tek başına, silahsız, kuvvetsiz olduğu halde Mekke'nin ileri gelenlerinden birçok insanın İslâmiyet'e girmelerine vesile olmuştur. Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Osman, Saad bin Ebu Vakkas, Hazret-i Talha, Hazret-i Zübeyir, Hazret-i Ömer ve Hazret-i Hamza bunlardandır. Bunların İslâmiyet'i silah zoruyla kabul ettiklerini söylemek mümkün değildir. Tarih kitaplarında Müslümanlar hakkında söyle yazılmıştır, "Kılıç zoruyla Müslüman olmadılar. Fakat Müslüman olmaları sebebiyle kılıca hedef oldular ve Allah yolunda kılıç kuşandılar."

Mekke-i Mükerreme'de başta Peygamberimiz olmak üzere diğer Müslümanlar son derce şiddetli işkencelere maruz kaldılar. Hatta ailelerini, yakınlarını, mal ve mülklerini dinleri için terk edip, Medine'ye hicret ettiler.

Medineliler, Peygamber Efendimizin irşadıyla İslâmiyet'i kabul ettiler. Bütün Müslümanlar İslâmiyet'in kutsiyetini kabul ederek kendi iradeleriyle bu dini kabul etmişlerdir. Kur'an-ı Kerim sayesinde fikirleri tenevvür ederek şirk ve küfürden kurtulmuşlar ve tevhid akidesini kabul etmişlerdir. Yoksa bunların silah zoruyla İslâmiyet'e girdiğine hükmetmek, gerçekleri inkâr etmek demektir.

İslam dininin tekâmül ve inkişafının hiçbir zaman silah zoruyla olmadığı tarihen de malumdur. Mesela, batı dünyasında birçok ilim adamının İslâmiyet'i kabul etmesi acaba silah zoruyla mı olmuştur? Haçlılar Anadolu'dan İslâmiyet'i kaldırmak için Doğu'ya geldiler ve birçok Müslüman'ı zulmen öldürüp katliam yaptıkları halde Hıristiyanlardan bazıları İslâm'ın cazibesine kapılarak İslâm dinine girdiler. Bununla da kalmadı Müslümanların yanında yer alarak Haçlılara karşı harb ettiler.

Tarihçi Thomas Arnold bunu teyid ederek, "Muhammed'in daveti, ilk devirlerde, yani on ikinci yüzyılda Haçlılardan birçoğunu kendisine çekmiştir. Bu, sadece Hıristiyanların halk tabakasına mahsus değildir. Bilakis bazı liderler ve komutanlar, Hıristiyanların galibiyet elde edecekleri saatlerde bile Müslümanlara katılmışlardır" demektedir.

Bazı Hıristiyan tarihçileri de: "Kudüs'teki haçlı reislerinden altı tanesini şeytan, Hıttin Savaşı gecesi emri altına aldı da Müslüman oldular ve hiçbir kimse tarafından zorlanmadan düşman saflarına geçtiler" diye yazmışlardır.

Thomas Arnold, İslâmiyet'in Hıristiyanlar arasında yayılma sebeplerini şöyle açıklamaktadır: "Şu bir gerçek ki, Selahaddin'in ahlakı ve kahramanlık dolu hayatı o asırda Hıristiyanlarda sihirli bir tesir meydana getirdi. Öyle ki Hıristiyan süvarilerinden birisi onun cazibesine kapılarak öteden beri inandığı dinini ve milletini terk edip Müslümanlara katıldı. Mesela bir İngiliz süvarisi Hıristiyanlığı bırakıp İslâm'a girdi ve daha sonra Selahaddin'in torunlarından birisiyle evlendi."

Bu da, İslâm'ın yayılmasında temel unsurunun kuvvet olmadığını gösteren

başka bir tarihi olaydır.

Hicri yedinci asırda Moğollar, İslâm dünyasına doğu tarafından hücuma geçtiler. Sert ve yıkıcı saldırılarıyla dereler gibi kan akıttılar. İslâm medeniyetinin şaheserlerini tahrip ettiler. Sarayları, camileri yıktılar. Kitapları yakıp, ilim adamlarını öldürdüler. Ellerini halifeye uzatıp hem kendisini hem de aile fertlerini katlettiler. Hicri 656 (1258 M.) yılında Abbasî hilafetini ortadan kaldırdılar. İdare Moğolların eline geçti. İslam kuvvetleri, hilafet merkezi dâhil bütün cephelerde Moğollar karşısında yenik düştü. Ancak kısa süre sonra durum değişti. İslâm, Moğolları kendisine çekmeye başladı. İslâm'ı bütün müesseseleriyle yıkmaya yönelen Moğollar İslâm'a girdiler. İslâm'ın Moğollar arasında kılıç zoruyla yayıldığını söylemek için tarihî gerçekleri yok farz etmek gerekir.

Thomas Arnold bu konuda şunları söylemektedir: "İslâmiyet, karşılaşmış olduğu tehlike ve musibetler içerisinde Moğollarla yaptığı harplerden daha şiddetlisini görmemiştir. Cengiz Han'ın orduları sürüler halinde gelmiş ve yolu üzerindeki İslam merkezlerini çiğneyip bütün medeniyet ürünlerini yerle bir etmişti. Ama İslâm kısa zamanda uykusundan uyandı, harabeler arasından ortaya çıktı ve bu barbar işgalcileri kendisine çekmeyi başardı."

Tarihi bir hakikattir ki, İslâmiyet Kureyşlilerle Müslümanlar arasında yapılan Hudeybiye Antlaşmasını takip eden barış yıllarında çok daha fazla yayılmıştır. Bu barış devresi iki yıl sürmüştü. Tarihçiler bu iki yıl içersinde İslâm'ı kabul edenlerin, İslâm'ın başlangıcından itibaren yirmi yıla yaklaşan müddet içerisinde Müslüman olanlardan daha çok olduğunu kaydederler.

Bundan dolayıdır ki, İmam Zührî, "İslâm tarihinde Hudeybiye kadar büyük bir fetih yoktur" demektedir. Bu ilgi çekici tespit de İslam davetinin savaşı değil, barışı aradığını ortaya koymaktadır. Sonunda mağluplar galiplere galip geldiler. Bu konu hakkında Sir Thomas Arnold'un "İntişar-ı İslâm" adlı bir kitabı mevcuttur. Merak edenler bu kitaba müracaat edebilirler.

Bütün İslâm âlimleri ve mürşitleri, Peygamberimizi örnek alarak himmet ve gayretlerini insanların İslâmiyet ile şereflenmeleri için sarf etmişlerdir, kıyamete kadarda bu böyle gidecektir.

Mehmed Kırkıncı

İnsan, Devlet, Millet adlı eserinden

Zafer Yayınları

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

EŞREF EDİP’TEN; “SİZ Mİ DİNE KARŞI DEĞİLDİNİZ?”

EŞREF EDİP’TEN; “SİZ Mİ DİNE KARŞI DEĞİLDİNİZ?”

1950 seçiminden az sonra, eski başbakanlardan, medrese kökenli Şemseddin Günaltay, İzmit CHP

Allah kendisinden başka ilah olmayandır. En güzel isimler O'na mahsustur.

Tâ Hâ, 8

GÜNÜN HADİSİ

Kim, rızkının Allah tarafından genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahim yapsın.

Müslim, 2318

TARİHTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI