DİN VE İKTİSAT

İktisat, “orta yolu tutmak, itidal ile hareket etmek, tutumlu olmak, gereğinden az veya çok harcamaktan kaçınmak” anlamlarına gelmektedir. İktisadın karşıtı israftır. İsraf aşırı gitmek, gereğinden fazla yemek, içmek ve harcamaktır. İktisatlı ve tutumlu olmak dinimiz tarafından önemle tavsiye edilirken israf yasaklanmış, müsriflerin de Allah’ın sevgisinden mahrum oldukları vurgulanmıştır


Prof. Dr. Musa Kazım Yılmaz

musakazimyilmaz@gmail.com

2015-07-22 02:39:31

GENEL ÇERÇEVE

İktisat, "orta yolu tutmak, itidal ile hareket etmek, tutumlu olmak, gereğinden az veya çok harcamaktan kaçınmak" anlamlarına gelmektedir. İktisadın karşıtı israftır. İsraf aşırı gitmek, gereğinden fazla yemek, içmek ve harcamaktır. İktisatlı ve tutumlu olmak dinimiz tarafından önemle tavsiye edilirken israf yasaklanmış, müsriflerin de Allah'ın sevgisinden mahrum oldukları vurgulanmıştır.(1)

Eski zamanlardan beri, toplumsal hayatın gerekliliğinden bahsedilirken inanın "medeni-i bi't-tab" (tabiatı itibariyle medeni) olduğu ifade edilmiştir. Bu yüzden insanlar tek tek bireysel hayatlarını devam ettirebilmek için bir topluma, yani toplumsal organizasyona katılmak mecburiyetindedirler. Kuşkusuz bu katılım, fertleri topluma karşı sorumlu hale getirir. Başka bir deyimle, toplumun sağlıklı bir şekilde varlığını sürdürebilmesi için fertlerin, kendilerinden oluşan topluma karşı sorumlulukları vardır. Toplum varlığının sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi için de, toplumsal denge ve barışın bir şekilde sağlanması ve fertler arasında duygusal gerilime yol açabilecek etkenlerin giderilmesi şarttır.

İnsanın "medeni-i bi't-tab" oluşu, yani yaratılışı itibariyle toplumsal hayat içinde yaşamaya muhtaç olması, ekonomik ilişkiler bakımından da büyük bir öneme sahiptir. Bediüzzaman insanın toplumsal hayattaki rolüne ve sorumluluğuna işaret ederek özetle şöyle der: "İnsanın fıtratı medenîdir. Kendi cinsinden olan insanları düşünmek zorundadır. İnsanın şahsî hayatı, ancak toplum hayatıyla devam edebilir. Yediği bir lokma ekmeğin kaç elden çıktığını, giydiği bir elbisenin kaç kişinin emeğiyle meydana geldiğini düşünmek mecburiyetindedir. İnsanın, hayvan gibi bir posta kanaat edememesi ve diğer insanlarla alakadar olması sebebiyle, onlara bir fiyat vermeye mecbur olduğundan, insan yaratılışı itibariyle sosyal bir varlıktır."(2) Bu ifadeler, insanın toplum içinde ekonomik bakımdan bazı temel kurallara tabi olması gerektiğini göstermektedir.

Denilebilir ki, Toplumlarda ekonomik hayatın düzenini bozan iki önemli unsur vardır. Bunlardan birincisi, maddi imkânların ihtiyaçlara göre kullanılmamasından doğan israfın önlenememesidir. İkincisi de, her zaman beraberinde potansiyel bir gerilim taşıyan sınıflar arasındaki ekonomik dengenin muhafaza edilememesidir. Bediüzzaman, iktisadî hayatı altüst eden bu temel unsurlara referans olarak Kur'an'ın önemle üzerinde durduğu üç esastan söz etmektedir. Bunları sırayla ele alalım.

İSRAF

Kuşkusuz iktisat ilminin ıslah ve tedavi etmek istediği toplumsal hastalıklardan birisi de israftır. Fertlerin, maddi imkânlarını ihtiyaçlarına uygun bir şekilde kullanmamaları israfın en belirgin özelliğini ortaya koymaktadır.(3) Kur'an "Müsrifun" diye nitelendirdiği israfçıların, bu işi severek yaptıklarını ifade eder.(4) Esasen müsrifler, toplumun önemli bir kesimini maddî sıkıntılardan kurtaracak kadar büyük imkânları boşa harcayan kişilerdir. Üstelik büyük bir değere dönüşebilecek bu kadar kıymetli varlıkları heba eden müsriflere, israfçılık çok cazip görünür.

Kısacası, İslâmiyet yeme, içme, giyim, kuşam ve eşya kullanımı gibi hususlarda israftan (aşırılıktan) kaçınmayı, iktisadı ve orta yolu tutmayı emretmiştir. Savurganlığı da, savurganlığın zıddı olan cimriliği de yasaklamıştır. Bir ayet-i Kerimede: (واقصد في مشيك واغضض من صوتك) "Hayat yürüyüşünde ölçülü ol ve sesini yükseltme (bağıra bağıra konuşma)"(5) buyrulmuştur. Bir diğer ayette, (ولا تجعل يدك مغلولة الي عنقك ولا تبسطها كل البسط ) "Sen ne ellerini boynuna bağlayıp cimrilik yap, ne de onları büsbütün açıp saçarak tutumsuz ol"(6) denilmiştir.

Bediüzzaman israfın olumsuzluğunu üç açıdan ele almaktadır:

a)Yaratılış Açısından: Kâinatı bir saraya benzeten Bediüzzaman'a göre bu sarayda sürekli çalkalanan bir şehir, bir memleket, hatta bir âlem vardır. Hâlbuki bu sarayda, bu şehirde, bu memlekette ve bu âlemde hayret verici bir denge, bir ölçü ve bir güzellik hükmediyor. Bu durum açıkça gösteriyor ki, kâinatta egemen olan bu çalkantılar, bu girdiler ve çıktılar, bütün kâinatı gören bir zatın ölçüsüyle tartılmakta ve idare edilmektedir. Aksi takdirde denizler kokacak, hava zararlı gazlarla zehirlenecek ve yeryüzü bir mezbeleye ve bir bataklığa dönecekti.(7)

O'na göre yaratılış kanunlarına dikkatle bakan herkes kâinatta iktisadın egemen olduğunu görür. Şöyle der: "Allah'ın "Hakîm" ismi, iktisat ve israfsızlık üzerine hareket ediyor; hatta iktisadı emrediyor. Sâni-i Zülcelâ'in, ism-i Hakîmin muktezasıyla, her şeyde en hafif sureti, en kısa yolu, en kolay tarzı, en faydalı şekli ehemmiyetle takip etmesi gösteriyor ki, israf, abesiyet, faydasızlık, fıtratta yoktur. İsraf, ism-i Hakîmin zıddı olduğu gibi, iktisat ism-i Hâkimin lâzımıdır ve düstur-u esasıdır."(8)

Kâinatta israf ve lüzumsuzluğun olmaması, her şeyin yaratılmasında, tedbir ve idaresinde iktisadın gözetilmiş olması, "Hakîm" ismi gereği olarak her şeye değeri nispetinde yer verilmesi ve her şeyin yerli yerinde yaratılmış olması iktisadın insan için ne kadar gerekli olduğunu, israfın da ne kadar zararlı olduğunu açıkça göstermektedir.

b)İnsanın Benliği Açısından: İsrafın insan benliğinde kötü alışkanlıklara sebep olması açısından düşünüldüğünde, ne kadar kötü bir haslet olduğu açıkça görülür. Kur'ân-ı Kerim'de (ان المبذرين كانوا اخوان الشياطين) "Amaçsızca saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir"(9) buyrularak israf ve savurganlığın, günah sektörünü doğuran en büyük amil olduğu gerçeği vurgulanmıştır. Günah sektörüne en büyük giriş kapılarından birisi sayılan israf, insanı şeytanın tuzağına düşürür. Şeytanın tuzağına düşenler sonunda zarar edecekleri için müsrifliğin sonu hüsrandır. Çünkü müsriflik kişinin sadece malını değil, onur ve haysiyetini, kısacası tüm benliğini şeytana kaptırmakta, böylece onu kişiliksiz hale de getirmektedir. Benliği şeytan tarafından bu denli rehin alınan bir insanın çalışma azmi de kalmaz. İktisatlı olmak ve tutumlu hareket etmek ise bir onur, bir şeref ve bir haysiyettir. Zira tutumlu olanlar kimseye muhtaç olmazlar, rahat ve huzur içinde, onurlarıyla yaşarlar. (لا يعول من اقتصد) "İktisat eden maişetçe fakirlik belasını çekmez"(10) hadis-i şerifi, tutumluluğun toplum ve aile hayatındaki yerine ve kişinin izzet-i nefsinin korunmasına büyük önem atfediyor.

Bediüzzaman bu konuda şöyle der: "İsraf kanaatsizliği intaç eder. Kanaatsizlik ise çalışmanın şevkini kırar, insanı tembelliğe atar; hayatından şikâyet kapısını açar. Mütemadiyen şekva ettirir. Hem ihlâsı kırar, riya kapısını açar, hem izzetini kırar, dilencilik yolunu gösterir."(11)

Diğer taraftan aşırı savurganlık ve amaçsız harcama, nimetin kadrini bilmemek anlamına da geldiği için israf bir nankörlük ve bir şükürsüzlük olarak değerlendirilmiştir. İktisat ise manevi bir şükür ve nimete karşı bir hürmet olarak kabul edilmiştir. Gerçekten de israf nimeti hafife almak anlamına gelirken, iktisat, nimete karşı bir saygıdır. Bediüzzaman bu konuda şöyle der:

"Hâlık-ı Rahîm, nev-i beşere verdiği nimetlerin mukabilinde şükür istiyor. İsraf ise şükre zıttır, nimete karşı hasâretli bir istihfaftır. İktisat ise, nimete karşı ticaretli bir ihtiramdır. Evet, iktisat hem bir şükr-ü manevî, hem nimetlerdeki rahmet-i İlâhiyeye karşı bir hürmet, hem katî bir surette sebeb-i bereket, hem bedene perhiz gibi bir medar-ı sıhhat, hem manevî dilencilik zilletinden kurtaracak bir sebeb-i izzet, hem nimet içindeki lezzeti hissetmesine ve zahiren lezzetsiz görünen nimetlerdeki lezzeti tatmasına kuvvetli bir sebeptir. İsraf ise, mezkûr hikmetlere muhalif olduğundan, vahim neticeleri vardır."

Görüldüğü gibi Bediüzzaman israfın, insan kişiliğini etkileyici bu olumsuz sonuçlarını önlemek için insanın, onurunu zedelemeden, çalışma azmini yitirmeden ve tembelliğe sapmadan, kanaat ve rıza ile hareket etmesi gerektiğini ifade etmektedir. Bediüzzaman israfı önlemede en güçlü müeyyidenin yine iman olduğuna işaret etmekle beraber her şeyin kader ile takdir edildiğini, rahat etmek isteyen insanın kısmetine razı olması gerektiğini"(12) dile getirmiştir.

c)Günümüz İktisat Teorileri Açısından: İsrafın olumsuz sonuçları günümüz iktisadî hayatında daha çok etkili olmaktadır. Eski zamanların tarıma dayalı ekonomilerinde, refah da sefalet de bugünkü kadar belirgin değildi. Günümüz bilgi toplumuna geçiş yapan sanayi toplumunda ise, refah seviyesi çok yüksek olan kesimlerin yanında sefalet içinde hayatlarını sürdüren kesimler de bulunmaktadır. Sömürgecilerin, ham madde temini konusunda sınır tanımaz hırsları, aşırı sanayileşme ve silahlanma yarışı dünya üzerinde hayatî öneme sahip tarım alanlarının zarar görmesine yol açmıştır. Bunun sonucunda aşırı tüketim ve israf üzerine kurulu bulunan bugünkü Batı dünyasının ekonomileri büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalmışlardır. Küreselleşen dünyadaki bu sıkıntılar bütün dünya ekonomilerini de etkilemektedir.

Her ne kadar Batılı toplumlar ekonomik refah seviyelerini bu güne kadar sürdürmüşlerse de, artık yeryüzünde insanlara sunulan nimetlerin sınırlı olduğunu, refahın temininde hayatî öneme sahip olan su ve gıda gibi kaynakların bu güne kadar hep amaçsızca israf edildiğini, bundan sonra insanlığın israf gibi bir lükse sahip olamayacağını onlar da kabul ediyorlar.

Kur'an-ı Kerim'de yer alan (كلوا واشربوا ولا تسرفوا) "Yiyiniz, içiniz, ancak israf etmeyiniz"(13) ve (وان ليس للانسان الا ما سعي) "İnsan başkasının değil, sadece kendi çabasının karşılığını görecektir"(14) ayetleri, insanın dünya hayatındaki mutluluğunun, harcama yaparken iktisatlı davranmaya ve disiplinli bir çalışma hayatına bağlı olduğunu açıkça ifade etmektedir.(15)

Bediüzzaman, bir uygarlığın asıl amacının insanların istirahatı ve dünya hayatının mutluluğu olduğunu, semavi kanunlara muhalif hareket eden Batı uygarlığının ise bu iki önemli sonucu gerçekleştiremediğini, dolayısıyla çirkinliklerinin güzelliklerine galip geldiğini ifade etmektedir. Ona göre Batı uygarlığı, iktisat ve kanaat yerine israf ve sefahati, çalışmak ve hizmet etmek yerine de tembellik ve istirahat meylini insanlığa aşılamakla, insanların ekserisini hem fakir hem de tembel yapmıştır.

Dipnotlar

1-Enam, 6/131.

2-Said Nursi, Hutbe-i Şamiye, s. 52.

3-Safa Mürsel, Bediüzzaman ve Devlet Felsefesi, s.537.

4-Yunus, 10/13.

5-Lokman, 31/19.

6-İsra, 17/29.

7-Lem'alar, 288.

8-Lem'alar, 291.

9-İsra, 17/27.

10-Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 447.

11-Lem'alar, 135.

12-Mesnevi-i Nuriye, s. 110.

13-Araf, 7/31.

14-Necm, 53/39.

15-Hutbe-i Şamiye, s. 156.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

HZ. AİŞE’NİN (radiyallahu anhâ) EVLİLİK YAŞINA DAİR

HZ. AİŞE’NİN (radiyallahu anhâ) EVLİLİK YAŞINA DAİR

Batılı inkarcılar ve onların fonladığı çevreler yaman bir çelişki içerisindedirler. Buda,

ÜRETİLEN ALGILARLA FİKİR SAHİBİ OLMAYA ÇALIŞMAK

ÜRETİLEN ALGILARLA FİKİR SAHİBİ OLMAYA ÇALIŞMAK

Vehhabilik meselesi zamanla dallanıp budaklanmıştır. Vehhabilik şemsiyesi altında birçok fikr

YEREL ORYANTALİSTLER

YEREL ORYANTALİSTLER

Din mücedditliği için yola çıkanlardan bir kısmı süreçte din münekkidi haline geldi. Zira

İTTİHAD-I İSLAM’IN ÖN ADIMLARI

İTTİHAD-I İSLAM’IN ÖN ADIMLARI

İttihad-ı İslam, bize balon gibi uçarak gelmez. Belki, bizim ona gitmemiz lazım. Yollar dağda

İMANIN ŞEHAMET-İ MANEVİYESİ

İMANIN ŞEHAMET-İ MANEVİYESİ

İslam ahlakının dinamik gücü, imandır. Çünkü, “İman hem nurdur hem kuvvettir. Evet, haki

MUHALEFET KULVARLARI

MUHALEFET KULVARLARI

Hak namına ve hakikat hesabına sırf gerçeği görmek ve göstermek, meseleleri tahlil etmek, sı

UYUYAN DEV UYANMIŞTIR

UYUYAN DEV UYANMIŞTIR

Evet, millet uyandı. İçerdeki hainler, dışardaki alçaklar ne yaparlarsa yapsınlar, artık Ana

YANLIŞ VE HAKSIZ İNTERNET PAYLAŞIMLARI

YANLIŞ VE HAKSIZ İNTERNET PAYLAŞIMLARI

dir. İnternet paylaşımlarındaki kaynak vermemek, metnin yazarını yazmamak, doğruluk olmadığ

MASONLAR VE ESAD AİLESİ

MASONLAR VE ESAD AİLESİ

Masonluk meselesi dallı budaklı bir mesele olduğundan ve yüksek dozda manipülasyon içerdiğind

OSMANLI DÜŞMANI BİR BARELVİ’NİN HEZEYANLARI

OSMANLI DÜŞMANI BİR BARELVİ’NİN HEZEYANLARI

Belki biraz garip gelecek ama peşinen söyleyelim ki anlatılan husus doğrudur. Stalin’in hocala

KADİROV:  KADİRİ-VEHHABİ KIRMASI 

KADİROV:  KADİRİ-VEHHABİ KIRMASI 

Ramzan Kadirov başkanlığındaki Çeçenlerin Suriye’den sonra Ukrayna’da da arz-ı endam etme

Müminler o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer.

Enfal,2

GÜNÜN HADİSİ

Her kim, inanarak ve karşılığını yalnız Allahtan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır."

Buhârî

TARİHTE BU HAFTA

*Nizamü'l-Mülk'ün Şehadeti(14 Ekim 1092) *II.Kosova Zaferi(17 Ekim 1448) *Gedik Ahmed Paşa'nın Vefatı(18 Ekim 1482)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI