FEHMİ TÜRKMEN HOCAEFENDİ’NİN HATIRALARI-3

-Hocam, Allah razı olsun, biraz da izninizle bazı zevat hakkında kanaatlerinizi sormak istiyorum. Evvela başa Şeyh Seyda hazretlerini yazmışım. 1969’da vefat eden o zatı gördünüz mü?


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2015-05-08 14:19:51

-Hocam, Allah razı olsun, biraz da izninizle bazı zevat hakkında kanaatlerinizi sormak istiyorum. Evvela başa Şeyh Seyda hazretlerini yazmışım. 1969'da vefat eden o zatı gördünüz mü?

-Ben Mantık'a dair Kavl-i Ahmed'i okurken, bu kitabı hiç sevmezdim. Ama Seyda Molla Masum bize zorla bu kitabı okutuyordu. "Âdâtu'l Sâdât, Sâdât'ul âdât(Büyüklerin adetleri adetlerin büyükleridir) Madem bizden evvel ki büyükler bunu okumuşlar, biz de bunu okuyalım" diyordu.

O esnada da(1964-65'ler)Şeyh Seyda'yı ziyaret etmeye karar verdim. Biz Muş'taydık, o da Midyat'ın Hizar köyündeydi. Hatta bu seyahatimde Şeyh Abdülhakim Hüseyni'yi de-Allah rahmet eylesin-ziyaret ettim.

O zaman o civarda Süryanilerle Müslümanlar arasında kavga vardı. Zaten Şeyh Seyda da ara bulmak için o sırada o Hizar köyüne gelmişti.

O zaman onun oğlu Şeyh Nurullah-Allah rahmet eylesin-gençti, Molla Cami okuyordu.

Şeyh Seyda'yı ziyaret ettiğimizde Batı taraflarından gelen birisi de bizimle beraber ziyarete girdi, "ben Bediüzzaman'ın talebesiyim. Bu devlet bizi çok eziyor, bize dua et" dedi. Şeyh Seyda ona hiçbir şey söylemedi ve onunla hiç ilgilenmedi. Bu durum benim çok tuhafıma gitti.

Ben de "Kurban inşallah bana teberrüken bir ders verin" dedim. Yanımda "El Fuad-ı İlahiyye" diye bir tefsir vardı. "Hangi kitabı okuyorsun" diye sordu. "Kavl-i Ahmed'i okuyorum" dedim. "Vallah, ben Kavl-i Ahmed'i sevmiyorum" dedi. Fakat el Fuat u İlahiyye'den İhlâs suresinin tefsirine dair teberrüken bana bir ders verdi, bize epey dua etti, Allah rahmet eylesin. Birkaç gün o köyde kaldıktan sonra geri döndüm.

Şeyh Seyda'nın kendisini Bediüzzaman'ın talebesi diye tanıtan adama iltifat etmemesi benim çok tuhafıma gitmişti. Baş başa kaldığımız bir sırada o adama dedim ki; "ya madem siz Bediüzzaman'ın talebesi imişsiniz. Bana Asa-yı Musa ve Zülfikar kitaplarını temin edebilir misiniz?" diye sordum. "Ya onlar aşk kitaplarıdır" dedi. Baktım ki yalan söylüyor. İtiraz ettim. "Bunlar Bediüzzaman'ın kitaplarıdır" dedim. "Yahu siz ne anlarsınız, siz cahilsiniz, bilmezsiniz, bize vahy gelir" dedi. "Vallahi doğrudur biz cahiliz, bilmeyiz. Ama bildiğimiz bir şey var ki, Hz. Peygamberden sonra kimseye vahy gelmemiştir, sana nasıl vahy geliyor, ben anlamıyorum" dedim. O zaman o adamın istihbaratın elemanı olduğunu ve Şeyh Seyda'nın ona niçin iltifat etmediğini anladım.

Dönüşte Gadir köyüne uğrayıp Şeyh Abdülhakim'i ziyaret etmek istedim. Kendisi köyde yoktu. Nurşin'e ziyarete gitmiş. O zaman oğlu Muhammed Raşid Efendi bana bir mektup verdi, "babam burada değil, bugünlerde gelmesi gerekir" dedi. Onlar o sıra Tatvan'ın bir köyünde imişler. Oraya gittim. O vardı, Seydaye Molla Sıddık vardı(o da Şeyh Ahmed-i Haznevi'nin halifelerindendir)Onlar orada bulunan Şeyh Takiyeddin'i ziyarete gelmişlerdi. Şeyh Takiyeddin de Hazret'in(Şeyh Muhammed Ziyaeddin)torunu ve Şeyh Asım'ın da halifesi idi. Bir gece orada kaldım, mektubu verdim. Sonra oradan ayrıldım.

-Şeyh Alaaddin Ohini'nin Üstad hakkında bir sözünü nakletmiştiniz. Bunu size kim söyledi?

-Hem hocam Şeyh Masum hem de Şeyh Alaaddin'in oğulları Şeyh Halid ile Şeyh Asım'dan duydum. Şeyh Alaaddin demiş ki; "Her kitap okunmaz. Rahatlıkla okuyabileceğiniz kitaplar İmam Gazali'nin, İmam Şarani'nin, İbn-i Hacer'in, İmam-ı Suyuti'nin ve zamanımızda da Bediüzzaman'ın eserleridir."

-Bir de Şeyh Said hadisesi hengâmında Şeyh Alaaddin Efendi'nin tavrından bahsetmiştiniz?

-Şeyh Said hadisesinde aşiret ağaları, ileri gelenler Nurşin'de toplanmışlar. Bunu bize Şeyh Mazhar anlatıyordu. Bütün aşiret ağaları ve Şeyh Masum Efendi isyana katılmak istiyormuş. Nurşin'e yakın bir alay varmış. İsyana katılmak isteyenler "silah nerede" diyenlere "alayı basar, silahları alırız, bu çok kolaydır" diyorlarmış.

O esnada da orada bir dilenci de o toplananların aralarında gidip geliyor, dileniyormuş. Fakir, pejmürde birisi..

Şeyh Alaaddin herkesin aksine isyana karşı çıkmış, "hem biz perişan oluruz, hem millet perişan olur" demiş. Ve isyana katılmayı engellemiş. Bizim dedeler de o toplantıda varmış.

İsyan bastırıldıktan sonra bunlar İzmir'e sürgün edilmiş. Benim dedemi de Milas'a sürgün etmişler.

Tabii sürgünden önce İstiklal mahkemesine verilmişler. İdamla yargılanıyorlar. Bunlar "biz isyan etmedik" deseler de, İstiklal mahkemelerine laf anlatmak zor.

Namaz vakti geliyor. Şeyh Masum mahkeme heyetine "izin verin, biz namaz kılalım" diyor. Mahkeme reisi alaylı bir şekilde "şeyh, sen kendini tekkede mi sanıyorsun, bugün de kazaya kalsın" diyor. Şeyh Masum itiraz ediyor; "biz kaçmıyoruz ki, namazımızı kılalım, yine mahkeme devam etsin" diyor. Mahkeme reisi izin vermiyor. Bunun üzerine yerinden fırlayan Şeyh Masum Efendi ayakkabısını çıkardığı gibi hâkime doğru fırlatıyor; "gerekirse bizi idam edin ama biz namazı kazaya bırakmayız" diyor. Şeyh Masum böyle acayip cesur birisi. Bunun üzerine diğer mahkeme üyeleri mahkeme reisine "ya insaf edin, bırakın namazlarını kılsınlar" diyor. Böylece namazlarını kılıyorlar.

Mahkeme namazdan sonra devam ediyor. Şahit olarak birisi içeri giriyor. Bakıyorlar ki o gün o toplantıda orada dilenen dilenci. Meğer o dilenci, kurmay albaymış. İstihbarat için oradaymış.

Albay, Şeyh Alaaddin'i göstererek; "bu bırakmadı ve bunlar kesinlikle isyana karışmadılar" demiş. Bunun üzerine serbest kalıyorlar. Mahkeme heyeti sürgünle yetinmişler. Birkaç sene sonra da memleketlerine dönmelerine izin verilmiş.

 -Hocam zaten Üstad hazretleri buna işaret ederek, "Zâten sebeb-i tehcir olan hâdiseyi çıkaranlar, şimdi memleketlerindedirler. Ve kuvvetli rüesalar, aşairlerin başındadırlar. Herkes terhis edildi. Başlarını yesin dünyalarıyla alâkam olmadığı halde, beni ve iki zât-ı âheri müstesna bıraktılar. Buna da peki dedim. Fakat o zâtlardan birisi, bir yere müftü nasbolunmuş; memleketinden başka her tarafı geziyor ve Ankara'ya da gidiyor. Diğeri İstanbul'da kırk binler hemşehrileri içinde ve herkesle görüşebilir bir vaziyette bırakılmış. Halbuki bu iki zât; benim gibi kimsesiz, yalnız değiller.. mâşâallah büyük nüfuzları var. Hem... Hem... Hâlbuki beni bir köye sokmuşlar, en vicdansız insanlarla beni sıkıştırmışlar. Yirmi dakikalık bir köye altı senede iki defa gidebildiğim gibi, o köye gitmek ve birkaç gün tebdil-i hava için ruhsat verilmediği bir derecede, beni muzaaf bir istibdad altında eziyorlar. Hâlbuki bir hükûmet ne şekilde olursa olsun, kanunu bir olur. Köyler ve şahıslara göre ayrı ayrı kanun olmaz. Demek hakkımdaki kanun, kanunsuzluktur."(Mektubat s: 363 ) diyor. Ben bu iki zatı tespit ettim. Biri Van müftüsü Şeyh Masum Arvasi, diğeri de Şeyh Abdülbaki Küfrevi Efendi. (İstanbul'da olan)..Sadece Üstad ki bütün hayati haklarından mahrum edilmiş.

-Evet..

-Sadreddin Yüksel hoca merhumu soracaktım.

-Sadreddin Hoca Şeyh Alaaddin Efendi'nin oğlu olan Şeyh Mazhar'ın talebesidir. Şeyh Alaaddin Efendi'de de okumuş. Başka hocaları da var.

Ben kendisini çok göremedim. 1961 senesinde kendisi Adalet Partisinden Muş milletvekili adayı idi. Şeyh Masum ise onun aday olmasını istemiyordu. Babam da kendisini hem Şeyh Masum'un damadı olması hem de ilminden dolayı çok severdi. Onun için babam ona çalışıyordu. Bu vesileyle seçim gezisi için köyümüze geldiği sırada ben elini öptüm. İlk olarak orada gördüm kendisini. Ve sonunda hikmet-i ilahi kazanamadı.

Bir sefer de Tatvan'da bir dükkâna girmiştim. Baktım orada yaşlı birisi var. Dükkân sahibi bana "bunu tanır mısın" dedi. "Yok" dedim. "Bu mele Sadreddin'dir" dedi. Bunun üzerine ben hemen gittim, elini öptüm, o kadar.. Başka da görmedim kendisini.

-Şarkta Sadreddin Hoca ayarında ulema çok muydu?

 -Ohinli Şeyh Halid öyle kabul edilirdi. Yine Molla Muhyiddin Havili büyük bir âlim olarak bahsedilirdi. Biz onları biliyoruz.

-Seydam Allah razı olsun.

-Cümlemizden Allah razı olsun inşallah..

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-3

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-3

Bursa’da Bursa’ya Ayın 15 inde, Çarşamba günü gittik. Bu şehir, İstanbul'un güneyinde

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-2

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-2

Türk’ün Gücü, Hindin Aklı, Arabın Mantığı Pazar günü saat 10’da edebiyatçılar ve

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-1

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-1

Kıymetli ziyaretçilerimiz geçen asrın son günü aramızdan ayrılan allame merhum Ebul Hasan e

MUSTAFA POLAT HOCAMIZDAN HATIRALAR

MUSTAFA POLAT HOCAMIZDAN HATIRALAR

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, değerli bir alimimizin bir seydamızın bazı hatıralarını

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-13

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-13

HOCAMIN VEFASI Hocamın çok dikkat çeken bir özelliği de vefa duygusu idi. Buna dair bir misal

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-12

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-12

HOCAMIN İBADET YÖNÜ Bana desen ki; “hocam, ibadette nasıldı.” Derim ki; “namaz adamıy

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-11

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-11

VAKIFLARLA BİR MÜZAKERE Hatırlıyorum, bazen Türkiye genelinden vakıflar “vakıf okuması

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-10

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-10

HOCAMIN DERSLERİNDEN Diyanet İşleri eski başkanı Mehmed Görmez bey hocamı ziyarete gelmişti

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-9

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-9

MUHTELİF HATIRALAR HAKİKATLARI HURAFELERLE ZAYİ ETMEMEK LAZIM "Benim bir arkadaşım bir şeh

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-8

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-8

ŞERCİL POLAT AĞABEY Merhum Şercil Polat ağabey Erzurum’da nurları hocamla birlikte ve belki

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-7

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-7

BABAM HACI MUSA EFENDİ Babam hayatı boyunca hocama hep destek olmuş, aynı davanın ızdırabıy

Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.

Kevser:2

GÜNÜN HADİSİ

Sadakaların en efdali, iki kişi arasını düzeltmektir.

Seçme Hadisler, s.237

TARİHTE BU HAFTA

*İmam-ı Azam Ebu Hanife(r.a.) Vefat Etti.(6 Mayıs 765) *İkinci Dünya Savaşı Sona Erdi.(8 Mayıs 1945) *Osman Gazi'nin Doğumu(9 Mayıs 1252) *Ahmed Cezzar Paşa'nın Akka'da Napolyon'u Yenmesi.(10 Mayıs 1799) *1897 Türk-Yunan Savaşı Türk Zaferiyle Sona Erdi

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI