ŞİBLİ NUMANİ'NİN CORCİ ZEYDAN'IN TARİHİNE REDDİYESİ-5

Emevilerin Seyyiatı Müellifin gözettiği yegâne maksat, zihinlere şunu yerleştirmektir ki: Ümmet-i Arabiyye halis Arap kaldığı müddetçe zulüm, katı yüreklilik, kan dökmek gibi her nevi fenalığı nefsinde cem’ etmiştir. Şu kadar var ki, müellif bunu açıktan açığa söyleyemediğinden hile tarikine sapmış, telkin edeceği fikri, dışı yaldızlı cümleler altında saklamıştır. İşte Asr-ı İslam’ı üç devre taksim ile Hulefa-i Raşidin’in siyasetini takdir etmesi bu cümledendir


Mehmet Azimli(Prof. Dr)

2015-01-15 02:53:58

Emevilerin Seyyiatı

Müellifin gözettiği yegâne maksat, zihinlere şunu yerleştirmektir ki: Ümmet-i Arabiyye halis Arap kaldığı müddetçe zulüm, katı yüreklilik, kan dökmek gibi her nevi fenalığı nefsinde cem' etmiştir. Şu kadar var ki, müellif bunu açıktan açığa söyleyemediğinden hile tarikine sapmış, telkin edeceği fikri, dışı yaldızlı cümleler altında saklamıştır. İşte Asr-ı İslam'ı üç devre taksim ile Hulefa-i Raşidin'in siyasetini takdir etmesi bu cümledendir.

Ancak bu siyaseti medh ile beraber sonunda diyor ki: "Mamafih, Hulefa-i Raşidin'in siyaseti heyet-i umumiyesi itibariyle kavanin-i ictimaiyyeye yahut idare-i mülkün icabatına muvafık değildi. Bu siyaset olsa olsa bir hilafet-i diniyedir ki, tedviri bir asırda içtimaı nadiren görülen ricalin vücuduna mütevakkıftır. Ulum-i ictimaiyye erbabı, o devr-i fevka'l-âde'nin haricindeki zamanlar için bu siyaseti idare-i memlekete salih görmezler. O sebepten bu hilafet-i diniyyenin bir idare-i siyasiyyeye inkılabı zaruri idi." (cilt, 4, sayfa, 30)

Müellif, Hulefa-i Raşidin tarafından tutulan siyasetin başkaları için numune-i imtisal olamayacağını, bunun bir istisna teşkil edeceğini, bu suretle ispat eyledikten sonra Abbasiler devrine gelince bunu medh ediyor. Lakin bu medih, Devlet-i Abbasiye'nin Devlet-i Arabiyye olması itibariyle değil, belki maddesi, tarzı, nizamı nokta-i nazarından bir Hükümet-i Farisiyye olduğundandır.

Nitekim kendisi de bunu tasrih ediyor: "Her ne kadar Abbasiler devri dâhilinde ise de yine biz bu asra bir Asr-ı Farisi dedik. Zira Devlet-i Abbasiyye halifeleri, lisan-ı diyaneti itibariyle bir Devlet-i Arabiyye ise de siyaseti, idaresi haysiyetiyle bir hükümet-i farisiyyedir. Çünkü bu hükümette muin olanlar, şevketini teyit edenler Acemlerdi. Bundan başka idaresine intizam verenler, şuununu tedvir eyleyenler yine onlardı. Vüzerası, ümerası, kâtipleri, hacipleri hep Acemlerden idi." (cilt 4, sayfa, 106)

Müellif, eserinin birkaç yerinde halis bir Devlet-i Arabiyyenin ancak Devlet-i Emeviyye olduğunu söylemiştir: "Sözün hülasası Devlet-i Emeviyye bir Devlet-i Arabiyyedir" (cilt, 4 sahife, 103.) "Araplar Emeviyye zamanında bedevilikleriyle, kabalıklarıyla kalmışlardı. Halifeler evlatlarını lisanı iyi öğrenmek, bedavet âdâtını tahsil etmek için badiyeye gönderirlerdi." (cilt, 4, sayfa, 61.)

Müellif, artık Hulefa-i Raşidin'in hilafeti kanun-ı tabiata muvafık olmadığını, Devlet-i Abbasiyye bir devlet-i farisiyye olup, Arabiyetini muhafaza eden hükümetin ancak Devlet-i Emeviyye'den ibaret bulunduğunu ispat ettikten sonra müstakil unvanlar altında Emevilerin fenalıklarını saymağa başlıyor ki, bir kısmı şunlardır: Dini, ehl-i dini istihfaf, Kur'anı, Haremeyni tahkir, ğadr, şiddet, çocukları öldürmek, ilaahir.. Hem bu unvanların altına sıkıştırdığı sözlerde iftirayı, yalanı, tahrifi, hadd-i marufu geçecek dereceye vardırıyor.

Şimdi bunlardan bir nebze bahsedeceğiz.

Kur'an ile Harameyni Tahkir

Müellif bu unvan altında diyor ki: "Abdülmelik'e gelince o, şer'a muhalif bile olsa yine şiddet, tağallüp taraftarı idi. Zaten hilafete geldiği zamandan itibaren dini açıktan açığa tahkir ediyordu. Öyle hikaye edilir ki:

Kendisine halifeliğini tebşir ettiği zaman mushaf okumakta imiş. Bu beşareti duyunca kelam-ı kadimi kapamış: "Seninle son musahabetimizdir. Yahut işte bir daha görüşmemek üzere ayrılıyoruz." demiş. Artık iş böyle olduktan sonra Haccac'ın Kâbe'yi mancınığa tutmak, İbn Zübeyr'i öldürerek başını Kâbe içinde kendi eliyle kesmek gibi harekâtını hoş görmesi elbette istib'at olunamaz. İşte bu vakada kıtal üç gün devam etti. Beyt-i İlahi tanıdıkları Kâbe'yi yıktılar, taşları ile astarı arasında ateş yaktılar."(cilt, 4, sayfa, 78-79.)

Vakayı mücmelen hikâye edelim: İbn Zübeyr, hilafet davasıyla meydana çıkarak Haremeyni, Irak'ı zaptetti. Şam'ı almasına da az bir şey kaldı. Bir taraftan nüfuzu günden güne ilerliyordu. Karşısında da Emeviler vardı. Ki bunlar Şam'ı merkez ittihaz etmişlerdi. Abdülmelik hilafete gelince Haccac'ı İbn Zübeyr'e gönderdi. İbn Zübeyr'in Mekke'ye iltica eylemesi üzerine Haccac, şehri muhasara etti. Mancınığı da İbn Zübeyr'in yaptırmış olduğu ilaveye doğru çevirdi. Nitekim tafsili aşağıda gelecektir. Tarihe azıcık vukufu olanlar bilirler ki: Haccac, İbn Zübeyr'i öldürmek istiyordu. İbn Zübeyr Kâbe'ye sığındığı için Haccac da mancınığı oraya çevirmekte muzdar kaldı.

Bununla beraber doğrudan doğruya Kâbe'ye atmaktan sakınarak İbn Zübeyr'in yaptırmış olduğu ilaveyi hedef ittihaz etti. Bakınız müellif hikâyeyi nasıl değiştiriyor da, Kur'an'ı, Haremeyni tahkir unvanı altında bir bab açıyor. Sonra Abdülmelik "Haza firaku beyni ve beynek." (Bu seninle ayrılığımızdır, Kehf suresi ayet: 78) diye Kur'anı elinden attı, Haccac'a Kabe'yi taşa tutup yıkmak, astarı arasında ateş yakmak gibi emirler verdi" diyor.

Şimdi müellifin sözlerini gören şöyle bir zanda bulunur, daha doğrusu şuna yakinen hükmeder ki: Abdülmelik halife olur olmaz dini, Kur'an'ı istihfaf ile işe başlamış, bunu kendisine gaye ittihaz etmiş. İbn Zübeyr'in katli ise ya Kabe'yi müdafaa etmesinden yahut bu katilde de Harem-i Şerife karşı bir nevi hakaret bulunmasından imiş.

Vakıanın tafsili şöyledir: İbn Zübeyr, Harameyn'e sahip olunca Emevileri Medine'den çıkardı. Mervan ile oğlu Abdülmelik te hasta olduğu halde o meyanda çıktı. Sonra İbn Zübeyr'den bir takım hareketler sadır oldu ki: halkı aleyhine çevirdi. İşte Beni Haşim üzerine hücum etmesi, onlara karşı buğz ve adavet göstermesi bu cümledendir. Hatta bir kere hutbede tasliyeyi terk etti. Sebebini sordular. " Hz. Peygamberin âl ve ehli içinde fenaları var. İşitirlerse burunları kabarır da onun için …" cevabını verdi. Kezalik İbn Zübeyr'in tamir ve ıslah maksadıyla olmakla beraber, Kâbe'yi yıkması da halka pek fena tesir etti. Çünkü alışılmamış bir hareket idi.

Hatta aleyhi's-salât-ü ve's-selam efendimiz Kâbe'ye Hatim'i (Mekkelilerin, Kâbe'nin içinden olduğu halde tamirat sırasında paraları yetmediği için Kâbe'nin içine alamayıp dışarıda bıraktıkları kısım) ithal etmekten ihtiraz buyurmuşlardı. İşte Haccac, İbn Zübeyr'in bu gibi hareketlerini vesile ittihaz ederek halkı onun aleyhine çevirdi. Belki İbn Zübeyr şu hareketinde muzdar idi. Lakin herkese hakkını vermek adlin şeraitindendir. Eğer İbn Zübeyr'i mazur görecek isek, Abdülmelik mazur görülmeye daha layıktır. Zira ilk başlayan İbn Zübeyr'dir. Mesuliyet ise daima ilk başlayana racidir.

Şu sözlerden anlaşılıyor ki: Abdülmelik Kabe-i Muazzama'nın kadrini, şerefini tenzil etmek istemedi. Ancak İbn Zübeyr'i öldürmekte muzdar kaldığı için öbür vakalar istemeyerek zuhura geldi. Haccac'ın mancınıkları kurduğu zaman asıl Kabe'ye çevirmeyerek İbn Zübeyr'in yaptırdığı ilaveye tevcih etmesi bu sebeptendir. Allame el-Beşarî, Ahsenu't-Tekasim ismindeki eserinde bunu sarahaten söylüyor.

Bundan başka fıkıhta bir mesele vardır ki: Bağilerin Kabe'ye tahassunları kendilerini katilden kurtaramaz. Nitekim fetih vakasında Hz. Peygamber bunlardan birini Astar-ı Kabe'ye yapışmış olmakla beraber yine öldürtmüştü. İbn Zübeyr ise Şamlılarca bağy ile huruc ani'd-din ile müttehem idi.

Eğer Haccac'ın maksadı Harem-i Şerif'e hakaret olsa idi, İbn Zübeyr'i öldürdükten sonra tekrar tamir eder miydi? Malumdur ki, Haccac'ın tamir etmiş olduğu Kabe hâlâ İslam'ın Kabe'si, hâlâ bütün Müslümanların kıblesidir.

Abdülmelik'in Kur'an'a "Haza firaku beynî ve beynek." demesine gelince işin hakikati şundan ibarettir: Abdülmelik, hilafetinden evvel bütün zamanını ibadetle geçirir, dünyaya ait hiçbir şeyle uğraşmaz idi. Nafi "Medine'de Abdülmelik'ten daha abid, daha zahit kimse görmedim." diyor. İbn Ömer'e "Senden sonra fetva için kime müracaat edelim?" demişler. "Mervan'ın oğluna" cevabını vermiş.39

İbn Zinat "Medine'de yedi fakih vardır. Birisi Abdülmelik'tir." derdi. İmam Şabi ise "Abdülmelik b. Mervan'dan başka kiminle görüştüm ise, kendimi ona faik buldum." demişti. Bu sözlerin hepsini Allame Suyuti, Tarihu'l-Hulefa'sında zikrediyor. İşte Kur'an okuduğu bir sırada kendisine hilafeti haber verilen Abdülmelik işin ehemmiyet-i azimesini düşündü. Bu kadar ağır bir yükün başka işlerden el çekilmedikçe kaldırılamayacağını anladı da, kemal-i tehassüründen elindeki Kur'an'a hitaben: "Bu seninle son sohbetimizdir." dedi. Yani şimdiye kadar olduğu gibi artık bundan böyle sırf ibadetle tilavet-i Kuran ile meşgul olmak kabil olmayacağını söyledi.

Görülür ki: bu söz mutlaka dini tahkir yolunda söylenmiş değildir. Zaten hilafetinden sonra da Abdülmelik'in feraiz ile sünen ile iştigalini görüyoruz. Evet, namaz kılıyor, oruç tutuyor, hacca gidiyor. Yakubî tarihinde diyor ki: 72, 73, 74 senelerinde Hicaz'a Haccac'ı gönderdi. 75'de Abdülmelik kendisi gitti. 76, 77, 78, 79, 80 senelerinde Hz. Osman'ın oğlu Eban'ı gönderdi. Kabe'ye kumaş iksa eden yine Abdülmelik'tir. Pekala, bunlar Harem-i Şerifi tahkir etmek isteyen bir âdemin kârı mıdır?

Müellif diyor ki: "İbn Zübeyr'in başını Kabe'nin içinde kendi eliyle kesti." (cilt,4, sayfa, 79) Müellif bu rivayeti "el-Ikdu'l-Ferid" den alıyor. Zaten bu gibi vakalarda bu gibi âsâr ile istişhat kendisinin mu'tadı olan hilelerden biridir. Bilirsiniz ki, İbn Zübeyr'in katli hadisesi Taberi, İbnü'l-Esir gibi söylediğine itimat olunur, bütün müverrihlerce me'haz tanılır kütüb-i tarihiyyenin kâffesinde mezkûrdur. Lakin vakıa bu kitaplarda müellifin istediği tarzda tasvir edilmiş olmadığı için, hiç birisini kaâle almayarak muhazarat sınıfından bir kitaba sarılıyor ki, bu gibi kitaplara elde başka bir me'haz bulunmaz, usule de muhalif düşmezse müracaat edilebilir. İşte gerek Taberi'de gerek diğer muteber tarihlerde musarrah olduğu veçhile İbn Zübeyr, Hacun'da erbab-ı tuğyandan birisi tarafından öldürülmüştür. Yoksa başı Kâbe'de kesilmiş değildir. (1)

Müellif diyor ki: "Kabe'yi yıktılar." Yukarıda söyledik ki, Kâbe Haccac'ın hedefi değildi. Haccac, mancınıkları İbn Zübeyr'in ilave etmiş olduğu kısma çevirmiş, bu ilave ise asıl Kabe'ye muttasıl olduğu için atılan taşlardan bir kısmı da Kabe'ye isabet etmiş idi. Haccac, kıtâli bitirdikten sonra ilk emrini Mescid-i Haramı taşlardan, kanlardan temizlemek için verdi. İbnü'l-Esir, bunu sarahaten söylüyor. Pekâlâ, Mescid-i Haram'ı sildirip süpürtmek ile Kabe'yi yıkmak aynı şey midir?

Velid'in küfrüne mushafı okla nişan alıp parça parça ettiğine, sonra: Sen her zorba inatçıya azap mı vaat ediyorsun, İşte ben zorba inatçıyım Sen mahşer günü Rabbinle karşılaştığında, Allah'a deki: "Beni Velid parçaladı." Beyitlerini söylemesine gelince, müellif bu rivayeti Eğani'den alıyor.(2) Vak'a, Eğani hurâfatındandır. Malumdur ki, Eğani sahibi Şiî'dir. Emevilere buğz etmeyi, onları küçük düşürmeyi kendisine din ittihaz eder. Beyitlerin üzerinde ise tevlit(Sonraki zamanlarda üretilen) damgası gözüküp duruyor. Edebiyat ile azıcık münasebeti olanlar şu uslub-i nazmın asla eskilere ait olmayıp müvelledîn malı olduğunu kolayca anlarlar.

Lakin rivayatta merci tanılan kibar-ı muhaddisin ile böyle yerlerde sözleri senet ittihaz olunan zevat, bu gibi şayiaları inkâr ediyorlar. Allâme Zehebî diyor ki:" Velid'in küfrü, zendekası doğru değildir. Ancak sarhoşluk, bir de oğlancılıkla iştihar ettiği için aleyhine huruç ettiler."

Bundan başka bir mesele daha var ki: o da Velid'in kanlı bir Halife-i Emevi olmasıdır. Artık hal böyle iken bütün Emevi halifelerine dini tahkir şenaati nasıl isnat olunabilir? Kaldı ki, Eğanî sahibi tarafından Kur'an'ı tahkir ile itham edilen Velid hakkında el-Ikdu'l-Ferid müellifi bir vaka hikâye ediyor ki: o, Velid'in Kur'an'ı tazim, nâsı hıfza terğib eylediğini gösteriyor: Beni Mahzum'dan birisi Velid'e giderek, diğer birindeki alacağının tahsil ettirilmesini istirham etmiş.

Velid: "Pekâlâ, eğer buna müstehak isen mes'ulunu is'af ederim. Sen Kur'an okudun mu?" demiş. Herif "hayır" deyince "yanıma sokul!" diyerek zavallının başındaki sarığı elindeki sopa ile çıkarıp bir temiz dövdükten sonra yanındakilerden birine "Şu kâfiri götür. Kur'an okumadıkça başından ayrılma!"emrini vermiş. Diğer bir alacaklı da aynı suale maruz olup "evet" cevabını verince, Velid kendisine bir aşır Enfal, bir aşır Berae surelerinden okutmuş. Adamcağız aşırları okuyunca halife "Hakkı ihkak ederiz. Çünkü sen buna ehilsin." Demiş. Görülüyor ki, Velid Kuran'ı okuyamayanı kâfir addediyor. Hâlbuki müellif, Velid'i kâfir yapıyor!

Lakin müellif tarafından gerek Haccac ile Halid el-Kasrî'nin olmak üzere zikir olunan sözlere, gerek bu ikisinin hilafeti nübüvvete tafdil etmeleri gibi maskaralıklara gelince bir kere bu gibi akvalin kısm-ı azamı el-Ikdül-Ferid'den alınmıştır ki: o da muhazarat kitaplarındandır.

Saniyen; biz ne Haccac'ı ne de Halid'i müdafaa mecburiyetinde değiliz. Çünkü ikisi de ümmetin erazilindendir. Mamafih, Abbasiler zamanında aranırsa bunlar gibi mülhitler ne kadar çoktur! İşte Acaride,(3) işte (ibnü'r-yay) Ravendî ki Kur'an-ı Kerim'i red için ed-Damiğ ismiyle bir de kitap yazdı! Abbasiler müellife göre bu gibi heriflerin cinayetlerinden mesul değil ise, Emeviler de öyle olmak lazım gelir.

Bir de Abdülmelik ile Velid, Haccac'ın şenaatlerine karşı ruy-i rıza göstermişlerse malumdur ki, Emevilerin bu ikisinden başkası Haccac'a kızarlardı. Hatta Hişam, "Acaba Haccac cehennemde yerleşebildi mi? Yoksa hâlâ iniyor mu?" demiştir. Kezalik Hişam, Halid'in bir Müslüman karısını tahkir ettiğini işitince, derhal emaretten azlederek hapse atmıştır. Nitekim vak'a, İbn Hallikan'da mezkûrdur.

El-Hâsıl, eğer müellif, Emevilerden yalnız bir yahut iki adama atıp tutmuş olaydı kendisine hak verirdik. Lakin o, mutadı olan desise tarikine saparak, ferdi cemaat, biri ikiz, nadiri âm, şâzı muttarit suretinde göstermiştir.(4)

Sebilü'r-Reşad, Çev: Mehmet Akif, 1328, sayı: 13-195, cilt: 1-8, sayfa, 252.

Sebilü'r-Reşad, Çev: Mehmet Akif, 1328, sayı: 14-196, cilt: 1-8, sayfa, 272.

Sebilü'r-Reşad, Çev: Mehmet Akif, 1328, sayı: 16-198, cilt: 1-8, sayfa, 312.

Sebilü'r-Reşad, Çev: Mehmet Akif, 1328, sayı: 17-199, cilt: 1-8, sayfa, 332.

Dipnotlar

1- Bkz. Yakut, el-Hamevî, Mucemu'l-Buldan, Beyrut, 1990, II, 260.

2- Ebu'l-Ferec el-Isfehanî'ye ait Eğanî adlı eserin, okuyucuyu eğlendirmek için yazıldığı, tarihi kaynak

olarak ihtiyatla kullanılması gerektiği, konusunda bkz. Hulusi Kılıç, "Ebu'l-Ferec el-Isfehanî", DİA,

İstanbul, 1994, X, 316.

3- Haricilerde bir fırka ismidir. Bkz. Bağdadî, el-Fark Beyne'l-Fırak, Beyrut, 1990, 93: Henry

Laoust, İslam'da Ayrılıkçı Görüşler, Çev: E. Ruhi Fığlalı, Sabri Hizmetli, İstanbul, 1999, 92.

4- Yazarın mübalağa ve eksik nakiller yaptığı konusunda bkz. Hüseyin Munis, I, 131, 119, 202.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

Semih Yıldız, 2015-01-15 03:56:19

Mustafa İslamoğlu İmamlar ve Sultanlar kitabında Corci Zeydan ağzıyla yazmakta. ben bir zaman onu okumuş ve zehirlenmiştim. Yarım hoca dinden eder derler ya. Allah sizden razı olsun. bu harika eseri bizimle paylaştığınız için.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DİĞER YAZILAR

SORULARLA DAVET YOLU-3

SORULARLA DAVET YOLU-3

Soru 18: Peki nasıl yeniden dirilişe geçip güçlenebiliriz? Cevap: Yeniden dirilişe geçmenin

SORULARLA DAVET YOLU-2

SORULARLA DAVET YOLU-2

Soru 11: Günümüzde Allah’a davet metodu nasıl olmalıdır? Cevap: 1. Davet metodlarında Hz

SORULARLA DAVET YOLU-1

SORULARLA DAVET YOLU-1

Kurtuluşun Reçetesi, Bizden Öncekilerin İzinden Gitmektir. Soru 1: Buradaki “öncekiler”den

ŞİBLİ NUMANİ'NİN CORCİ ZEYDAN'IN TARİHİNE REDDİYESİ-7

ŞİBLİ NUMANİ'NİN CORCİ ZEYDAN'IN TARİHİNE REDDİYESİ-7

Valilerin Cevri Müellif bu unvan altında Emeviyye valilerinden sadır olmuş türlü türlü cevr

ŞİBLİ NUMANİ'NİN CORCİ ZEYDAN'IN TARİHİNE REDDİYESİ-6

ŞİBLİ NUMANİ'NİN CORCİ ZEYDAN'IN TARİHİNE REDDİYESİ-6

Emevîlerin Mezalimi Buhtu’n-Nasr’ın zulümlerini işittik, Cengiz Han’ın şenaatlerine yak

ŞİBLİ NUMANİ'NİN CORCİ ZEYDAN'IN TARİHİNE REDDİYESİ-5

ŞİBLİ NUMANİ'NİN CORCİ ZEYDAN'IN TARİHİNE REDDİYESİ-5

Emevilerin Seyyiatı Müellifin gözettiği yegâne maksat, zihinlere şunu yerleştirmektir ki: Ü

ŞİBLİ NUMANİ'NİN CORCİ ZEYDAN'IN TARİHİNE REDDİYESİ-4

ŞİBLİ NUMANİ'NİN CORCİ ZEYDAN'IN TARİHİNE REDDİYESİ-4

Emeviler zamanında en büyük, en mühim memleketler, Mekke, Medine, Basra, Kûfe, Yemen, Mısır,

ŞİBLİ NUMANİ'NİN CORCİ ZEYDAN'IN TARİHİNE REDDİYESİ-3

ŞİBLİ NUMANİ'NİN CORCİ ZEYDAN'IN TARİHİNE REDDİYESİ-3

Müellif diyor ki: “Muaviye, mevalinin çoğalması yüzünden Devlet-i Arabiyye’ye gelecek tehl

ŞİBLİ NUMANİ'NİN CORCİ ZEYDAN'IN TARİHİNE REDDİYESİ-2

ŞİBLİ NUMANİ'NİN CORCİ ZEYDAN'IN TARİHİNE REDDİYESİ-2

Şeyh Şiblî en-Numanî makale-i intikadiyesinin başına on beş satırlık bir dibace geçirdikte

ŞİBLİ NUMANİ'NİN CORCİ ZEYDAN'IN TARİHİNE REDDİYESİ-1

ŞİBLİ NUMANİ'NİN CORCİ ZEYDAN'IN TARİHİNE REDDİYESİ-1

Kıymetli okuyucularımız, Hind alt kıtasında 19. asırda yetişen büyük muhakkik ve tarihçi,

EHL-İ SÜNNET AKÎDESİ

EHL-İ SÜNNET AKÎDESİ

1. Allah Teâlâ vardır, birdir, yani şeriki (ortağı) yoktur. 2. Hiç bir şey (ne zatında ne

Şüphesiz Biz Seni, şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.

Fetih, 8

GÜNÜN HADİSİ

Eğer sizden birinizin elinde dikilecek bir hurma fidanı varken, kıyamet kopsa ve onu dikmeye vakit bulursa, hemen o fidanı diksin

250 Hadis, s.27

TARİHTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI