BİR TİCARET

Risale-i Nur’da 26. Lema’da geçen Niyazi Mısri’nin şu mısraları insanı hayli düşündürüyor: "Bir ticaret yapmadım, nakd-i ömür oldu hebâ, Yola geldim; lâkin göçmüş cümle kervan bîhaber... Ağlayıp, nâlân edip, düştüm yola tenhâ, garib; Dîde giryan, sîne biryan, akıl hayran bîhaber


İbrahim Köse

ibrahimkose60@gmail.com

2015-01-15 02:30:38

Risale-i Nur'da 26. Lema'da geçen Niyazi Mısri'nin şu mısraları insanı hayli düşündürüyor:

"Bir ticaret yapmadım, nakd-i ömür oldu hebâ,
Yola geldim; lâkin göçmüş cümle kervan bîhaber...
Ağlayıp, nâlân edip, düştüm yola tenhâ, garib;
Dîde giryan, sîne biryan, akıl hayran bîhaber..."

Günde bir taşı bina-yı ömrümün düştü yere,
Can yatar gafil, binası oldu viran bîhaber

Dil bekası, Hak fenâsı istedi mülk-ü tenim,
Bir devâsız derde düştüm, ah ki Lokman bîhaber."

(Yani, benim kalbim bütün kuvvetiyle beka istediği halde, hikmet-i İlâhiye cesedimin harabiyetini iktiza ediyor. Hekîm-i Lokman da çaresini bulamadığı, dermansız bir derde düştüm).

Son model iki tane 4x4 jeep düşünelim. Bu arabalar Suudi Arabistan kralının yaptırdığı en güzel sarayın inşaatında çalıştırılıyor olsun. Yani sizin anlayacağınız kral altınlarla, gümüşlerle, incilerle ve pırlantalarla işlediği sarayın mücevher nakliyesini adı "Mümtaz" olan bu birinci 4x4 jeeple yapsın. İkinci jeeple de kral dairesinin boya-badana, vernik, çimento, alçı ve benzeri malzemeyi taşısın. Saray yapılıp bitirildikten sonra bu arabalar bu hizmetlerinden dolayı sarayın yapılışının yüzüncü yılında saray müzesinin uygun yerlerinde teşhir edilsin biz de bu müzeyi gezmiş olalım. Tam gezerken büyük bir sürprizle karşılaşalım. Bu sürpriz de arabaların çeşitli donanımlara teçhiz edilmesi olsun. Arabanın şoför koltuğuna oturan ziyaretçi kontağı çevirince direksiyonun eller, tekerlerin ayaklar, motorun baş, kaportanın gövde, farlarının göz, kornasının ise dil gibi şekillenen bir görüntü ekrana çıkarak insanla konuşsun. Her bir aza hangi hizmetlerde kullanıldığını bir bir anlatsın, göstersin ve yaptığı bu hizmete göre bu müzenin başköşesinde yer aldığını söylesin.

Evet, sarayın mücevher işlerinde çalışarak altın, elmas, gümüş, inci, yakut taşıyan ve gül, misk, amber, kokan birinci jeepin müzenin başköşesinde durduğunu görüyoruz. Her tarafı mücevherlerle süslenen jeepin konuştuğunu ve sarayın yapıldığı o eski günleri anlattığını duyuyoruz. Aynı şekilde asit, boya, kireç, çimento, vernik taşıyan diğer jeepin ise müzenin içine değil, arka tarafta bir yere konulduğunu ve hala içinde o eski boyaları, kokuları barındırdığını fark ediyoruz. Bu ikinci jeepin saraya neler taşıdığını renkleriyle, kokularıyla duyurduğunu anlıyoruz.

Müzeye gelen ziyaretçilerin hemen hemen hepsinin "Mümtaz" adındaki mücevher taşıyan jeepin koltuğuna oturarak onun geçmişini dinlediğini ve izlediğini görüyoruz. Kimisi ana kubbede asılı duran elmas taşa hayran hayran bakarken onun nereden getirildiğini görüyor. Kimisi de altın sütunlara bayılırken onların altın suyuyla nasıl boyandığını izliyor. Bazısının dikkatini büyük salondaki Japon incileri çekerken bazısının dikkatini ise okyanus mercanları çekiyor. İnsanlar bu sarayda kullanılan bütün cevherlerin nereden ve nasıl getirildiğini bir adam gibi konuşan ve bir televizyon gibi gösteren bu teknolojiden izliyorlar. Doyum olmuyor doğrusu gözleri kamaştıran bu saraya ve bu saraydaki mücevherlere bakmaya.

Oysa müzenin arka tarafına konan boya, badana; vernik ve tiner kokan ikinci jeepe ise pek dikkat çekmiyor. Kimsenin binmediği, binenlerin ise bu kokuları alınca hemen indiği bu jeepin ziyaretçileri pek olmuyor.

İşte insanlar da bu iki jeep gibi bu yeryüzünde iki türlü hayat yaşıyorlar. İnsanlar ya insanlara faydalı olmak için yardım sever, hoşgörülü, fedakâr, insancıl olup temiz ve parlak bir hayat yaşayarak ahret müzesinin başköşesinde yer alıyorlar ya da kötü kokuların ve kötü işlerin taşıyıcısı olarak arka sokağa bırakılıyorlar.

Acaba bizim yerimiz neresi olacak?

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

BAŞKA GÖRÜNDÜ

BAŞKA GÖRÜNDÜ

Bir gün bir göletin arkasında bir vadinin yamacında oturmuş karşı yamaçtaki ağaçları seyr

DİZ ÜSTÜ OTURMAK

DİZ ÜSTÜ OTURMAK

Bundan elli yıl önce köyde otururduk. Ekmeğimizi annem tandırda pişirirdi. Önce diz üstü

EDEPSİZLİĞİN ADI ERGENLİK

EDEPSİZLİĞİN ADI ERGENLİK

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla... Hacı hacıyla Mekke’de, derviş dervişle tekkede, e

ANNE KARNINDAKİ BEBEĞİN RABBİYLE DİYALOĞU

ANNE KARNINDAKİ BEBEĞİN RABBİYLE DİYALOĞU

Anne karnındaki bir bebeğin ağzı vardır, gözü vardır, kulağı vardır, eli vardır, ayağı

SİGARALI GENÇ VE BEN

SİGARALI GENÇ VE BEN

Yolcu minibüsünün içindeyim. Çarşıdan Fakülteye gidiyorum. Bir durakta kahvehaneden çıkan

EY HER YERDEN GÖRÜNEN VE HER YERDEN GÖREN! SENİ İSTİYORUM!

EY HER YERDEN GÖRÜNEN VE HER YERDEN GÖREN! SENİ İSTİYORUM!

Namaz için kalkmıştım. Kıyamda durdum, kâinatı kıyamda gördüm. Rükûa vardım, kâinatı

YOLA ÇIKMAK

YOLA ÇIKMAK

Biraz sonra yola çıkacağız. On bin metre yükseklikten, üç bin kilometre yol kat edeceğiz. Bu

KAPTANLIK KOLAY BİR ŞEY DEĞİLDİR

KAPTANLIK KOLAY BİR ŞEY DEĞİLDİR

Stuttgart Hava Limanı’nın alt katında bütün dinler için ayrılan ibadethanede namaz kılarke

ARABAYI UNUTTUM

ARABAYI UNUTTUM

Unutmak çok kötü bir şeydir. Bu gün çarşıdan gelirken bir yerde arabayı park edip bir iki

İŞTE KOLAY KÂRDA ÇOK

İŞTE KOLAY KÂRDA ÇOK

İşte cemaatle namaz kılma hareketi, kaptanı imam olan mescit botuna binerek en emin arkadaşlarl

GÖKÇEADA DEPREMİ

GÖKÇEADA DEPREMİ

Belirtilen tarihte bütün Ege’de ve dolayısıyla Tavşanlı’da çok şiddetli bir deprem oldu.

Ey iman eden kullarım! Şüphesiz benim arzım geniştir. O halde (nerede güven içinde olacaksanız orada) yalnız bana kulluk edin.

Ankebut, 56

GÜNÜN HADİSİ

Kurban hakkında

"Kim gönül hoşluğu ile,sevabını Allah'tan umarak kurbanını keserse,o kurban onu ateşten koruyan bir perde olur"Tergib ve Terhib:2/155

TARİHTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI