HASBIHAL

Müslümanların en büyük hâkimi İmam-ı Ali, la tarifil hakka bir-ricali, i'rafi l-hakka, ta'rif ehlehu “hakkı, hakikati bir takım adamlarla kaim bilme. Evvelâ hakkın ne olduğunu öğren ki ehlini de tanıyabilesin” buyuruyor. Dünyada bunun kadar kat'î, bunun kadar açık bir düstur-u hikmet olamaz. Biz müslümanlar hak ile batılı birbirinden ayır¬mak için söyleyene değil, söylenene baktığımız; şahsı değil, sözü tarttığımız devirlerde cihanın en yüksek milleti imişiz.


2014-12-21 02:46:46

Müslümanların en büyük hâkimi İmam-ı Ali, la tarifil hakka bir-ricali, i'rafi l-hakka, ta'rif ehlehu "hakkı, hakikati bir takım adamlarla kaim bilme. Evvelâ hakkın ne olduğunu öğren ki ehlini de tanıyabilesin" buyuruyor.

Dünyada bunun kadar kat'î, bunun kadar açık bir düstur-u hikmet olamaz. Biz müslümanlar hak ile batılı birbirinden ayır­mak için söyleyene değil, söylenene baktığımız; şahsı değil, sözü tarttığımız devirlerde cihanın en yüksek milleti imişiz.

Sonraları, ortaya sürülen fikirlerdeki istikamete yahut sakamete kendi mücahedemizle, kendi içtihadımızla hükmedebilmeyi uzun bir iş gör­müşüz de onun için bütün kanaatlerimiz, bütün hareketlerimiz mukallitlikten ibaret kalmış; İslâm'ın ilk devirlerinden zaman iti­bariyle ne kadar uzak düşmüşsek tahkik denilen denilen feyz-i ilâhi de bizden o nisbette yüz çevirmiş.

İster yüzünü şarka, omuzunu garba vermiş; ister bu vaziye­tin aksini âdet edinmiş olsun... Kimi yoklasanız; mutlak ehl-i hak tanıdığı mahdut bir iki adamın fikrine mümaşat eder. bulur­sunuz. "Şu söz pek doğrudur. Yanlış olmak ihtimali yoktur. Zira filandan sudur etmiştir" tarzındaki hükm-ü garip hepimiz için şiar-ı hikmet olmuş; gitmiş!

Taklidin bu derecesi demin söylediğimiz vaziyetin devamına en büyük bir sebeb oluyor ki, biz bu sebebi kaldıramazsak kıya­mete kadar yüz yüze gelip de milletin, memleketin hayrı için has­bıhal edemeyeceğiz!

Pek sevdiğim muhterem bir arkadaşım sekiz on sene evvel şöyle bir hikâye söylemiş idi: "Daha İstanbul'a gelmemiştim. Bir gün memleketimizin âlim tanılan ricali arasında fıkhın muamelât kısmı­na ait oldukça mühim bir bahis münakaşa ediliyordu. Fikirler, daha doğrusu me'hazler taaruz edince kendi reyini, yani kendi okuduğu kitabın musannifini haklı çıkarmak için sesini diğerlerinden ziyade yükselten bir zat karşısındakine: "Sen bu sözleri yazma kitaptan mı söylüyorsun, yoksa basma kitaptan mı?" dedi. Bu sual üzerine baş­ka başka musanniflere ait iki kitabın biri basma, diğeri yazma olur­sa hangisiyle amel olunmak, hangisinin sözü tercih edilmek icab ede­ceği de ruzname-i münakaşata ithal olundu!"

Geçenlerde fuzalâdan biri gayet mühim bir mesele-i usuliyeyi meydana çıkardı ki, bu da bir içtihadın mahsulü değil, ancak sürekli bir mücahedenin semeresi idi. Dine, dünyaya hiç yaramayan yahut ehemmiyeti üçüncü, dördüncü derecelerde kalan mesail ile zamanını öldürmeyip de böyle doğrudan doğruya hayat-ı ümmete taalluk eden bir meseleyi nazarı ittılâımızın önüne çıkaran fazıl-ı mücahide an samîmü'lkalp teşekkürler ederken bakınız ne işittim: Bu mesele me'hazlariyle, delilleriyle beraber salâhiyettar olması lâzım gelen zevata izah edilmiş. Bir kısmı dinlemek zahmetini ihti­yar etmemiş, bir kısmı da son zamanda gelen musanniflerin kitapla­rında böyle bir mesele var mı yok mu bilemediği için kabulünden iti­zar etmiş!

Tarih tekerrürdür, derler. Pek doğru. İşte arkadaşımın on sene evvelki hikâyesi aynen zuhur etti. Esef olunacak bir cihet var ki o da: Tarihin tekerrürü sözü bize gelince musibetin tekerrürü, daha doğrusu temadisi gibi bir mana ifade ediyor. Başka bir şey değil.

Mehmed Akif

Sebilürreşad Mecmuası

30 Mayıs 1329 -1913

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

EŞREF EDİP’TEN; “SİZ Mİ DİNE KARŞI DEĞİLDİNİZ?”

EŞREF EDİP’TEN; “SİZ Mİ DİNE KARŞI DEĞİLDİNİZ?”

1950 seçiminden az sonra, eski başbakanlardan, medrese kökenli Şemseddin Günaltay, İzmit CHP

(Resulüm!) Sana bu mübarek Kitab'ı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik.

Sa'd, 29

GÜNÜN HADİSİ

SABAH İLE YATSI NAMAZLARINI CEMÂATLE KILMANIN FAZÎLETİNE DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ

Münâfıklara sabah ile yatsı (cemâat) namazlarından daha ağır hiç bir namaz yoktur. (Halbuki) bu iki namaz(ın cemâatin)de olan (ecir ve fazîlet)i bilseler emekliye, emekliye (sürtüne, sürtüne) de olsa onlara gel(ip hâzır ol)urlardı. (Ebû Hüreyre)

TARİHTE BU HAFTA

*Nizamü'l-Mülk'ün Şehadeti(14 Ekim 1092) *II.Kosova Zaferi(17 Ekim 1448) *Gedik Ahmed Paşa'nın Vefatı(18 Ekim 1482)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI