DİN VE İŞ İLKELERİ
Dinin, iktisadi kalkınmanın önemli dinamiklerinden biri gibi kullanılması beni rahatsız ediyor. İslam, siyasete alet edilebildiği gibi, iktisada da alet edilebilir. Nitekim bazı milliyetçiler de, dini, milleti kuvvetlendirecek bir unsur olarak gördüler ve görüyorlar. Bunların dine hürmetsizlik ettiklerini düşünüyorum.
Dinin, iktisadi kalkınmanın önemli dinamiklerinden biri gibi kullanılması beni rahatsız ediyor. İslam, siyasete alet edilebildiği gibi, iktisada da alet edilebilir. Nitekim bazı milliyetçiler de, dini, milleti kuvvetlendirecek bir unsur olarak gördüler ve görüyorlar. Bunların dine hürmetsizlik ettiklerini düşünüyorum.
Kur'an, ne milliyeti kuvvetlendirmek, ne iktisadi kalkınmayı sağlamak, ne siyasi başarı elde etmek, ne de bir başka maksat için inmemiştir. Onun gayesi, insanın bu dünyadaki konumunu belirlemek, niçin var olduğunu göstermek, yapması gereken görevleri tanımlamak, insanı ebedi hayata hazırlamaktır. Ahiret saadeti bile dinin asli gayesi olamaz. Din, Allah ile insan arasındaki münasebeti tesis eder. İnsanın, Rabbini nasıl tanıması ve kulluk etmesi gerekiyorsa öyle tanıması ve kulluk etmesi için gönderilmiştir.
Bu tenzih ve takdis, dinin sosyal, iktisadi, siyasi ve sair konulara olan olumlu etkisinin olmaması anlamına gelmez. Ancak bu etki, başlangıçta bir niyet olarak öngörülmemelidir. Yine bu takdis, dinî ilkelerden sözü edilen konular için yararlanmayı da engellemek maksadını gütmemektedir. Önemli olan ve ihmal edilmemesi gereken nokta, dinin asli işlevini temele koymak, bunu hiç unutmamak ve her alana bu niyetle girmektir.
Kimi işadamlarını görüyorum, dinin içinden bir ilke, mesela bir âyet, ya da hadîs alıp, kendi alanlarına uygulamak istiyorlar. Ne var bunda? Görünüşte hiçbir sakınca yok gibi, ama biraz irdeleyince görüyorum ki, o ayet, ya da hadis, sözünü ettiğim işadamının elinde servet artırma aracı olarak kullanılıyor. Tıpkı, batılı bir işbilimcinin deneyimlerinin "kullanılması" gibi, âyet de "kullanılıyor."
Bunu müslüman olmayan bir işadamı da yapabilir elbet, nitekim yapıyor da. Mesela Japonlar, "iki günü eşit olan zarardadır" hadîsini alıp, iş hayatlarında kullanıyorlar. "Kullanmak" kelimesi burada olumsuz manada kullanılabilir. Gaye, o hadîsi uygulayarak Allahın rızasını kazanmak değildir, böyle bir niyeti asla olmamıştır Japon işadamının, olmasını da beklemiyorum. İşte, bazı işadamlarımız da tıpkı bu Japon gibi veya ona yakın bir niyetle uyguluyorlar ayet ve hadisleri, yani onlar da "kullanıyorlar." Ayetin içi boşaltılıyor, tamamen dünyevi bir nitelik kazandırılıyor ona. Görünüşte din uygulanıyor, ama gerçekte dinin bir bölümü servet, ya da başka bir şey kazanmaya araç ediliyor.
Burada, ayırt edilmesi zor bir nüanstan söz ettiğimi biliyorum, ama dinî hassasiyeti belli bir düzeyi aşan insanların ne demek istediğimi anlayacaklarını da biliyorum.
Peki, nasıl bir yol izleyelim "dini kullanan biri" olmamak için? Ne yapalım ki, bir âyetten yararlanarak günlük hayatımızda başarıya ulaşmakla birlikte, onu dünyevî menfaati için basamak yapan biri durumuna düşmeyelim?
Sanırım bunun cevabı "ihlâs" kelimesinin muhtevasında gizli. Kalbini tevhidle süsleyen, sadece Allah için yaşayan, her işinde Allahın rızasını esas maksat yapan biri ancak bunu başarabilir. O, Allah'a asker olmuştur, yeryüzünün en büyük servetini elde etmek istemesinin nedeni, Allah adına yeryüzüne sahip olma niyetidir. Nasıl, samimi ve sadık bir asker komutanı adına savaşırsa, kul da iş alanında sadece Allah adına çalışır. Böyle bir duygu, samimi bir mümini motive etmeye yeter. Bu duygunun kuvveti oranında kişinin gayreti de artacaktır. Böyle bir kul, ayetleri ve hadisleri, bir komutanın askerine gönderdiği emirler gibi telakki ettiğinden, onlara uyduğu zaman başarılı olacağına inandığından dolayı uygulamak ister. Böyle uygularsa, âyetleri "kullanmış" olmaz, kendisine verilen talimatları uygulamış olur.
Sözün kısası, bütün mesele kişinin niyetinde odaklanıyor. "Ameller niyetlere göredir" hadisinde bu gerçek muhteşem bir şekilde ifadesini bulmuştur.
İhlâssız eylem, ruhsuz beden gibidir. Allah adına olmayan başarılar ise, başında "bir" rakamı olmayan sıfırlara benzer.
Ömer Sevinçgül
Bana Soran Oldu mu?
Zafer Yayınları
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
MUALLİMLERİMİZ NELERE DİKKAT ETMELİ?
İnsanları tenvir ederek cehaletten halas eden, onları atalet ve sefaletin karanlık gecelerinden
HÜRRİYET ADINA KAYBETTİKLERİMİZ
Dr. Alexis Carrel Her insan keyfine göre yaşamak ister. Bu insanın doğuştan gelen bir dileğid
ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR
“Annemin memnun bir eda ile: “Bu sabah kahvaltıdan önce ne yaptığımı dünyada tahmin edeme
UBEYDULLAH-I AFGÂNÎ İLE SEBÎLÜRREŞÂD İDÂREHÂNESI’NDE BİR MUHÂVERE
Ubeydullah-ı Afgānî” nâmında bir zât tarafından geçenlerde Kavm-i Cedîd ünvânıyla neş
MAÂRİF, DİN EĞİTİMİNİ EN İYİ ŞEKİLDE VERMELİDİR
İnanmak yaradılışın bir gereğidir. Din, aklın mâverâsında, zekânın fevkinde bir mürşi
MELİK FAYSAL’IN YAHUDİ KİSSİNGER'E VERDİĞİ TARİHİ CEVAP
Melik Faysal'ın en önemli gayelerinden birisi, Filistin meselesi ve Mescid-i Aksâ'nın hürriyeti
NESLİN EĞİTİMİNDE MAARİFE DÜŞEN VAZİFELER
Mânevîyatsız ilmin, beşeriyete felâh ve huzur yerine, şüphe, tereddüt, hatta ızdırap verdi
NASIL BİR MAARİF?
Yıllardır ilmî ve fikrî çalışmalarım arasında memleketimizin mânevî, ahlâkî, derûnî
GENÇLERİ HEDONİZM ÇILGINLIĞINA İTENLER
Diyorlar ki: Dünyaya bir kere gelinir. Sonun başlangıcı yoktur. Gülün, eğlenin, bir yıldır
HİCRET VE HAREKET
Hicret, tâ ezelden ebede, âlem-i vücubdan âlem-i imkâna, daire-i ilimden daire-i kudrete, tâ
ORUÇ, ORUÇ BOZMAK VESAİRE
Ramazan ayının hususiyeti oruç. Orucun hususiyeti de kendisine ait meseleler. Başında; tutan tu
- HEKİM VE FİLOZOF GÖZÜ İLE RAMAZAN
- HÜZÜNLÜ BİR HAYVANAT BAHÇESİ GEZİSİ
- YİRMİNCİ ASRIN BAŞINDA ANADOLUDA PAZARIN NAMUSU
- BİZ DE RAHATSIZIZ
- "BANA KUR’AN YETER!”
- MEALCİ KARDEŞLERİME KUR’AN’DAN MİSAFİRPERVERLİK DERSİ
- MEZHEPLERE TÂBİ OLMAYANLAR
- ‘KADİR GECESİ BİN AYDAN HAYIRLIDIR’ NE DEMEKTİR?
- İKİ PEYGAMBERİN DOĞUM GÜNLERİ
- “BİR ALLAHSIZA CEVAP”
- YEDİ YAŞIN ÖNEMİ
- DÜŞÜLEN MÜHİM BİR HATA
- YALANCININ MUMU
- BEN OLACAKTIM Kİİİİİ
- AĞIRLIĞINI DUYMAK
- SON ASIRDA TASAVVUFTA TECDİD YAPAN ÜÇ ŞAHSİYET
- KURBAN KESMEK KİMLERE VÂCİPTİR?
- KURBAN
- DİLİMİZE BİR ŞEY OLDU
- NERDE O ESKİ GÜNLER
- YALAN DOLAN SONRASI YAPILAN ASKERÎ DARBELER
- BAYRAMLA İLGİLİ SÜNNET VE ADABLAR
- BİR KOLERA SALGINI HATIRASI; NURİYE ABLA
- “GUSL-İ İÇTİMÂİ”
- İMANIN ÇİÇEĞİ RAMAZAN ORUCU
- EVLİYA
- BERAAT GECESİ İLE ALAKALI ÜÇ YANLIŞ MESELE
- ALLAH’IN AHLAKIYLA AHLAKLANANLAR
- ATEİST, DEİST ve BİLİME DİN GİBİ İNANANLARA SORULAR
O gün ne mal fayda verir, ne de evlat. Ancak Allah'a selim bir kalb ile gelenler (fayda görürler.)
Şuara, 88-89
GÜNÜN HADİSİ
SABAH İLE YATSI NAMAZLARINI CEMÂATLE KILMANIN FAZÎLETİNE DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ
Münâfıklara sabah ile yatsı (cemâat) namazlarından daha ağır hiç bir namaz yoktur. (Halbuki) bu iki namaz(ın cemâatin)de olan (ecir ve fazîlet)i bilseler emekliye, emekliye (sürtüne, sürtüne) de olsa onlara gel(ip hâzır ol)urlardı. (Ebû Hüreyre)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Nizamü'l-Mülk'ün Şehadeti(14 Ekim 1092) *II.Kosova Zaferi(17 Ekim 1448) *Gedik Ahmed Paşa'nın Vefatı(18 Ekim 1482)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...