ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-11
Biz bugünden itibaren bu hadisi hiç unutmayalım: "İnsan bir müslüman kardeşinin maddî bir ihtiyacını, dünyevî bir ihtiyacını karşılamak için bir hamle yapar, karşılarsa, Allah onun yetmiş iki ihtiyacını karşılar." Bunu unutmayalım! 27. 02. 1998 - AVUSTRALYA
Biz bugünden itibaren bu hadisi hiç unutmayalım: "İnsan bir müslüman kardeşinin maddî bir ihtiyacını, dünyevî bir ihtiyacını karşılamak için bir hamle yapar, karşılarsa, Allah onun yetmiş iki ihtiyacını karşılar." Bunu unutmayalım! 27. 02. 1998 - AVUSTRALYA
Bizim dinimiz çok güzel usuller koymuş. Şimdi yurt dışında geziyorum, bakıyorum; bizim dinimizin koyduğu güzel usulleri, usul olarak bu adamlar, yâni müslüman olmayanlar bizden daha güzel uyguluyor. İslâm ülkelerine geliyorum; İslâm ülkelerindeki ahali İslâmî emirleri uygulamıyor. Hayret edilecek bir şey, üzülecek bir şey.. 13. 03. 1998 - AVUSTRALYA
Benim sevmediğim sporlardan birisi boğa güreşi, bir tanesi de boks... Burnuna bir vuruyor, burnunun direği kırılıyor. Kafasına bir vuruyor, kafası sarsılıyor, parkinson hastalığına tutuluyor, bilmem şöyle oluyor, böyle oluyor... Böyle spor mu olur?.. Sporun faydalı olması lâzım, sonucunun güzel olması lâzım. 27. 03. 1998 (?) - Mekke
Amerika'da bir profesör, strateji uzmanı, eski idareye yakın, şimdiki idareye yakın bir kişi demiş ki:
"--Bu müslümanların kökten dincisi, mutedili arasında fark yoktur, hepsi aynıdır; yâni hepsi düşmandır."
Haa, demek ki kökten dinci lafı hikâye imiş, paravana imiş, aldatmaca imiş, laftan ibaretmiş. Adamların düşmanlığı İslâm'a!.. Mutediline de düşman... Bunu delilleriyle kitapla inşaallah göstereceğim. 27. 03. 1998 (?) – Mekke
Demek ki cihadın bir çeşidi de, İslâm'ı savunmak için sözü kullanmak, İslâm'ı sözlü olarak savunmak, iftiraların cevaplarını vermek, itirazların muknî cevaplarını vermek, kâfirlerin bozgunculuklarını tamir etmeğe çalışmak... 03. 04. 1998 – Mekke
Bu güne eyyam-ı teşrık'ın son günü derler. Kaf ile, teşrik değil de teşrık... Teşrık, Arapça'da etleri güneşe koyup kuru et haline getirmek mânâsına, kurutmak mânâsına geliyor. Çünkü buranın sıcağı o kadar fazla oluyor ki, etler kesilip de güneşe konuldu mu, veya kayanın üstüne yayıldı mı, pastırma gibi kuruyuveriyor ve bozulmuyor. Birden kuruduğu için kokmadan, bozulmadan kuru et haline geliyor. Sonra onu istedikleri zamanda kesip, ateşe koyup, pişirip yiyor buranın ahalisi... Bu adet olduğu için bu günlerin adı eyyam-ı teşrık olmuş.
Teşrik olursa, mânâ şirk kelimesiyle ilgili olur. Teşrık olunca, güneş ışınlarına mâruz bırakmak mânâsına şark kelimesiyle ilgili oluyor. Eyyam-ı teşrık'ın son gününü yaşıyoruz. 10. 04. 1998 - Mekke
Cihad ruhundan mahrum bir nesil çöker. Askerimize cihad ruhunu, kahramanlık ruhunu vermezseniz cepheden kaçar, rüşvet alır, silah satar, hiyanet eder, düşman safına geçer. Çarpışmaz. Savaş anında ordudan kaçar. Bizim kahramanlıklarımızın temeli İslâm. Onun için cihad çok önemli...
Ama nasıl olacak?.. (Men câhede fî sebîlillâh) Allah için yapacak. Hırs için, kin için, düşmanlık için, zalimce, gaddarca değil; faziletli bir insan olarak bir haksızlığı engellemek için, bir tecavüzü durdurmak için, insanları mutlu etmek için; ezilecek, mahvedilecek, ayaklar altına alınacak insanları korumak için cihad edecek. 10. 04. 1998 - Mekke
Hasta ziyareti, bu da çok önemli. Çünkü insanlar hastalanıyor. Hastalandığı zaman hassaslaşıyor. İlaç lâzım, mâneviyatının düzelmesi lâzım. Sevdiği insanların karşısına gelmesi lâzım. Amerikalılar bunu çok güzel biliyorlar. Dergilerine yazıyorlar:
"Maneviyat gücüyle kanseri yendi. Annesi anne sevgisiyle, çocuğa bakacağım diye, amansız kanser hastalığına tutulduğu halde, çocuğu büyütünceye kadar direndi, ölmedi, yaşadı. Mâneviyatı sayesinde, o arzusu, şevki, sevgisi çocuğuna karşı muhabbeti, himayesi şefkati sayesinde... Çocuğu büyüdükten sonra, 'Artık tamam, o rahat...' dediği zaman öldü." filân diye bunları hep yazıyorlar. Yâni insanın mâneviyatı önemli oluyor. 10. 04. 1998 - Mekke
İslâm ülkelerine bakıyoruz, geziyoruz, görüyoruz, hep sıkıntılar var... Batı ülkelerine bakıyoruz, sıkıntıların çoğunu çözümlemişler, imrenilecek durumlar var. Ziya Paşa'dan beri böyle olmuş. O da Frengistan'ı gezdiği zaman beldeler, kâşâneler görmüş, İslâm alemini gezdiği zaman virâneler görmüş. Onu şiirinde dile getiriyor.
Ziya Paşa ne zaman yaşadı, biz ne zamanda yaşıyoruz, aradan ne kadar zaman geçti, düzelen bir şey yok... Rejim değişti, padişahlık gitti, cumhuriyet geldi, demokrasi geldi... Ama hizmet eksik olunca, demek ki işler lafta kalıyor demek... Bu durumu düzeltmeliyiz, hatalarımızı düzeltmeliyiz. 01. 05. 1998 - AVUSTRALYA
Benim usullerimden birisi şahsen dergilerimizde, radyomuzda, televizyonumuzda, kitaplarımızda, kimseyi üzmeden doğruyu söylemektir. O doğruyu söylerken, "O doğrunun dışındaki başka şeyler yanlış!" demiş oluyorum diye düşünüyorum. 08. 05. 1998 - Brisbane / AVUSTRALYA
Gezdiğim tüm dış ülkelerde müşahedem şu oldu: Din, çok önemli ve çok canlı bir kurum; insanoğlu için vaz geçilmez, yeri doldurulmaz, pek değerli bir varlık; ve çok büyük bir ihtiyaç; toplumlar bu sahada milyarlık, trilyonluk masraflar yapmış; halâ da yeni yatırımlar büyük meblağlar ayrılıyor.
Tarih boyunca her toplum dine büyük değer vermiş, yaşamını onun çevre ve çerçevesinde düzenlemiş; modern toplumlarda bu durumun hemen hiç değişmediği görülüyor. Asrımızın ilk yarısından beri, komünist ülkeler dine karşı çıkmış, onu yok etmeğe çalışmış, bazı filozoflar dinî değerlerin yerine başka değerler ikame etmeyi tasarlamış; fakat sonuç hüsran ve fiyasko! Şimdi geri dönme çalışmaları başlıyor. Dinin yerini başka bir şey dolduramıyor. Çünkü onun kendine mahsus özel bir yeri var; o bilimin ötesinde, insan aklının ve ruhunun derinliklerinden doğal olarak kopup gelen soruları cevaplıyor; ihtiyaçları, merakları tatmin ediyor, korku ve endişeleri dindiriyor, huzur ve mutluluğu sağlıyor. İLİM VE SANAT Ekim 89
Yakın yılların dehşet verici olaylarıyla açıkça gördük ki dini ihmal ve imanı inkarın faturası, bu dünyada bile korkunçtur. Dinsiz ve imansız yetiştirilen nesiller ancak asi, insafsız, küstah, cahil, gaddar, hain, moünist, nihilist, pesimist, egoist, nüdist, alkolist ve anarşist olabiliyor; sevgiden, saygıdan, acımadan, hoşgörüden, fedakarlıktan, samimiyetten, sorumluluk taşımadan, güvenilirlikten nasipsiz kalıp, yaşadığı, yetiştiği toplumun başına püsküllü bela kesiliyor; ferdi akıbetleri de genellikle ruhi bunalım, bedeni çöküntü, akl( muvazenesizlik, çıldırma, intihar, hapis veya idam şeklinde tecelli ediyor.
Çünkü dinsizlik insan tabiatına, akla, mantıka, ilme, irfana aykırıdır. Ciddi ilim, iman etmeyi gerektirir. Büyük âlim ve filozofların kahir ekseriyeti inançlı kişilerdir. İnançsızlar azınlık ve istisnadır. Modern ilmi gelişmeler, dini yıkmamış bil-akis iman hakikatlerini takviye etmiştir. İnkârcılık artık 19. Yüzyılda kalmış, çağdışı bir cereyan durumundadır. İLİM VE SANAT MAYIS 87
İlerleme, kalkınma ve yükselmenin sonsuz değerli, vazgeçilmez şartı, her yönü ve çeşidi ile gerçek ilimdir. İlmin ana kaynağı ise, hiç şüphe yok ki, sağlıklı düşünme ve ilim zihniyetidir. İlmin zihniyeti olmadan yapılan çalışmalar, çarpık sonuçlara götürür. Herçeşit problemimizin çözümünde aklı, mantığı, ilim zihniyetini esas almalı, önyargı, sabit fikir, taassup ve şartlanmaları terk etmeliyiz. Ülkemizde maalesef bu ortamı sağlayabilmiş değiliz. Birçok etkili ve yetkilimiz, idarecimiz, aydınımız, basınımız ve halkımız gayr-i ilmi, gayr-i makul kanaatlerle ve katı şartlanmalar içindedir. Bunları kıramazsanız, bazı konuları hiç konuşamazsınız; çünkü korkunç yasaklar vardır. Ehliyetsizleri, kötüleri makamından atamazsınız, çünkü menfaat şebekeleri habire örgütlenmişlerdir, saçma mevzuatın himayesi altındadırlar. İLİM VE SANAT MART 87
Eğitimin her seviyesinde insanımıza sevgiyi, hoşgörüyü, ilim zihniyetini vermekte çok titiz davranmalıyız. Herkes hakka ve hakikate bağlılığı aklın, mantığın, vicdanın, tefekkürün, muhakemenin değerini bilmeli, serbest ve sağlam düşünmenin metodunu iyi öğrenmeli, herşeyin doğru ve güzel olanına uymanın zevkine ve lezzetine ermelidir. Maddeten ve ma'nen yükselmenin gerçek yolu ve sağlam temeli budur. İLİM VE SANAT MART 87
İslam'ın zaferi bize; karşıt kitlelerin iç ve dış yapılarını, araç ve gereçlerini, meziyet ve zaaflarını, fert ve cemiyet, madde ve mana yapılarını çok iyi tanımamıza ve gereken tedbirleri zamanında almamıza büyük ölçüde bağlı görünmektedir. İLİM VE SANAT TEMMUZ 88
Artık iyice anlamalıyız ki, tefrikada hiç fayda yoktur. Biz ve tüm İslam alemi, birbirine şiddetle muhtaç parçalar halindeyiz; hepimiz aynı düşmanın muhatabıyız. Kimimizde petrol, kimimizde gıda, kimimizde ilim ve teknoloji, kimimizde jeopolitik üstünlük, kimimizde nüfus potansiyeli, kimimizde finans gücü var; birleştiğimiz zaman dünya nüfusunun dörtte birini teşkil eden en kalabalık, en zengin, en kuvvetli, en adaletli, en insancıl bloğu teşkil edeceğiz. Cehaleti, adaveti, inadı, çekişmeyi, çatışmayı, bölünmeyi, hasis şahsi menfaatı, düşmanın oyununa alet olmayı, hasmı dost edinip beslemeyi, desteklemeyi.. bir yana bırakmalıyız. İLİM VE SANAT MAYIS 86
Hak yolda bulunmak, haklı olmak güzel şeydir; fakat yeterli değil; zillete düşmemek, ezilmemek, gadre uğramamak, alını açık ve başı dik yaşamak, mutluluğa ermek için aynı zamanda güçlü ve kuvvetli de olmak zorundayız. Bunu, tarihten ve günümüzde cereyan eden olaylardan çok iyi anlamış bulunuyoruz. Saf ve masum müslümanlar dünyanın birçok yerinde, emperyalist düşmanların pençesinde bu yüzden ızdırap çekmektedir. "Aciz olanın ketm olunur hakk-ı sarihi" acı gerçeğini her yerde müşahede ediyoruz. İLİM VE SANAT TEMMUZ 86
Kuvvetin en sağlam temeli en güçlü kaynağı, en mükemmel araç ve aleti ise, ilimdir; çünkü her müşkil onunla çözülür, her derde deva, her hastalığa şifa ondadır. İlme yönelmek ve en büyük yatırımları ilim sahasında yapmak akl-ı selimin ve modern asrın gereğidir. Maddi ve manevi, teknik ve kültürel, her sahadaki başarı ilim sayesindedir; her çeşit savaşta ilim yardımıyla zafere ulaşılabilir. Ahiret saadeti bile ilimle kazanılır. Onun için biz müslümanlara cahil kalmak hiç yakışmaz ve yaramaz. Dünyayı istediğimiz zaman da ilme yapışmalıyız. Genel bir kaide olarak dinimizde ilim öğrenmek, vakti, amele, ibadete sarf etmekten daha faziletlidir. İLİM VE SANAT TEMMUZ 86
İnsanoğlunun bugünkü medeni başarısı, çağların birikimi olup; tek bir şahsa ait ve münferit kişilere bağlı değil, kollektif bir üründür. Bu seviyeye gelişen en büyük patlama son iki yüzyılda olmuştur. Bunun da temelinde karmaşık birçok faktör bulunmaktadır ve yine tek bir sebebe irca mümkün değildir. Sosyal oluşumlardaki sebebler bolluğunu, gelişimlerin, birçok etkilerin müşterek bileşkesi olduğunu görmeli, detaylara inmeye kendimizi alıştırmalıyız. İLİM VE SANAT EYLÜL 86
Artık bugünkü ictimai, iktisadi, siyasi, ticari, beynelmilel.. problemleri çözmek için münferit çalışmaların başarılı olamayacağını görmeli; ilmin, aklın, mantığın, sevginin, saygının, inancın, şevkin ışığında elele çalışmalıyız İLİM VE SANAT EYLÜL 86
Osmanlı ülkesini Kanuni devrinde ziyaret eden Baron de Busbeck hayranlıkla: "Burda başarılı olan ve işbilen yükselir, çobanlıktan vezirliğe gelebilir. Hâlbuki bizim Avrupa ülkeleri öyle mi? Asil zadelerin aptal ve bön çocukları babalarının hatırına işbaşlarına getirildiği için bizim ülkelerimiz geri ve perişandır" diyor. İLİM VE SANAT EYLÜL 86
Mensubiyetiyle iftihar ettiğimiz İslam Dini, hayatın her sahasına ve faaliyetine iman gözüyle bakmış ve inancın asil havasını getirmiştir. Mesela: İslam'da selamlaşma basit bir el veya baş hareketi değil, derin anlamlı bir temennidir: "Allah'ın selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun; Allah, dünya ve ahirette sizi selamette kılsın, lütfuna erdirsin, selamet yurdu olan cennete soksun" demektir. Aramızda kullana geldiğimiz vedalaşma sözümüz "Allahaısmarladık": "Sizi Allah'ın lutf u himayesine tevdi ve havale ediyoruz, O sizi her türlü türlü afet ve musibetten koruyup kollasın" manasına gelmektedir. Bir muhatabımıza "muvaffakiyet" dilememiz "Allah'ın tevfiki sana refik olsun, Allah seni hayr işlemeye muvaffak kılsın, yardımcın olsun" demek olup, kuru ve hayra da şerre de şamil olan "başarı" sözünden çok daha derin ve geniştir, burcu burcu iman kokuludur. Bunlar gibi "inşallah" kelimesi, bir nazik red usulü veya atlatma cümlesi değil, "bu işi eğer Allah dilerse, bana güç kuvvet verirse, nasip ve müyesser ederse yapacağım" manasını taşıyan iman ve inanç tezahürüdür. İLİM VE SANAT KASIM 86
Kutsi kitabımız Kur'an-ı Kerim bir edebiyat mucizesidir; yüce Peygamberimize cevâmi-ül-kelim: Az sözle, veciz, çok derin söz söyleme meziyeti verilmiştir; kendileri s.a.s. kendisinin "Arabın-Acemin en fasihi" olduğunun ifade buyurmuştur. Bizim de Müslüman olarak temel vazifemiz irşad ve tebliğ olduğundan, edebiyatı her yönüyle en iyi tarzda öğrenmek, incelikleriyle en mükemmel tarzda kullanmak boyun borcumuzdur. İLİM VE SANAT KASIM 86
Kültür ve sanatımızdaki bu öze dönüşü düzenleyecek, hızlandıracak ve yabancı rakipleri yenebilecek kaliteye çıkarabilecek her türlü çalışmayı yapmak şarttır. Ayrıca, kendi inancımıza, ruhumuza zevkimize uygun hikâye roman ve şiirimizi, sinema ve tiyatromuzu, musiki ve sair güzel sanatlarımızı dergilerimizi, yayınlarımızı, bant ve videolarımızı... dikkat ve ilgi ile izlemeli, tanımalı, sevmeli ve desteklemeliyiz. Böylesine hareket, nesillerimizin korunması, inancımızın tanıtılması ve yayılması en çağdaş bir gereklilik ve acil bir zorunluluk haline gelmiştir.
Aksi takdirde yabancı kültür ve ideolojilerin yoğun baskı ve yayın etkisi, kültürümüzün çökmekte, manevi değerlerimizin mahvına ve halkımızın dejenerasyonuna yol açabilecek gibi görünüyor. İLİM VE SANAT MART 88
Dönmeleri, hainleri, kansızları anlıyoruz ama lafa gelince faziletleri, dindarlığı, memleket severliği, idealistliği kimseye bırakmak istemeyen, hatta otobüslerle gidip gidip belli bir dergaha bile intisap eden, derviş olan. "Tanrı Dağı kadar Türk, Hıra Dağı kadar müslümanız" sözünü kendisine slogan seçen siyasi gruptan biri çıkıp da müslümanlarla savaşınca, hiç mi anlıyamıyoruz. KADIN VE AİLE MAYIS 89
Suudlu kardeşlerimin beğendiğim bir tarafı, sade, yaşlılar değil, gençlerin de ibadete gayretli oluşları: Lise ve üniversiteden birçok öğrenci tatilini umre yapmakla, burada itikâfa girmekle değerlendiriyor; gruplar halinde mescidde kalıyor. Kur'an çalışıyor, dini konuşma ve dersleri dinliyor. Allah bizim ülke gençlerine de gayret versin. KADIN VE AİLE MAYIS 89
Bir buçuk ay süren bu ilk Amerika seyahatimden tatlı hatıralar, değerli intibalar, tecrübeler, bilgiler, hitaplar ve en önemlisi taze azim ve mühim kararlar ile dönüyorum. Bir çok yeni dost edindim, malumat topladım, görüş ufkum genişledi, çeşitli ülkelerden Arap, Acem, siyah, beyaz, Asyalı, Afrikalı müslümanlarla haşır neşir oldum, kucaklaştım, muhabbetleştim. Mezhep ve meşrep taassubunun çıkmazlığını, sevgi ve hoşgörünün önemini, Arapça ve İngilizce öğrenmenin zaruriliğini hissettim; İslam'ın ne kadar büyük bir din olduğunu irdeledim; çeşitli kıta ve ülkelere yapılmış olan ırktaş ve dindaşlarıma hizmet için daha çok gayret göstermemiz gerektiğini iyice gördüm; eğitimin, dinimizin, basının, dergilerimizin önemini daha iyi anladım. KADIN VE AİLE TEMMUZ 89
Bütün bunlardan Amerika halkının, İslam dinine karşı özel ve derin bir merak beslediği ve bilhassa İslam tasavvufu ve tarikatlere büyük sevgi ve ilgi duyduğu anlaşılıyor. Biz müslümanlara düşen görev, onlara Allah'ın hak dinini en güzel ve en etkili tarzda tanımak, tebliğ etmek oluyor. Bu konuda başka müslüman ülkelerin, kendilerine has metodlarla çalışmalar yaptıkları da görülüyor. Mesela Amerika ve Kanada'nın gittiğimiz tüm şehirlerinde Pakistan, Hindistan ve Bengladeş'in "Cemaat-ı Tebliğ" mensuplarına tesadüf ettik, hatta Detroit'te onlardan yemekli bir grubun ısrarlı davetini kabul ederek misafiri olduk. Hülasa ciddi çalışılırsa Amerika'da çok verimli sonuçlar alınacağına, bunun da İslam ve müslümanlar için çok faydalı olacağına tüm kalbimle inanıyorum. Çünkü Amerikalılar makul, zeki ve pratik insanlar, gerçekleri seviyor ve hakkı kabulde tereddüt etmiyor. KADIN VE AİLE TEMMUZ 89
Kendimizi ve yeni nesillerimizi imanlı, şuurlu, çağdaş, uyanık ve aydın yetiştirmeyi başarabilirsek, istikbal İslam'ın olabilir. Bu konudaki ilk ve en müessir çalışma aileden başlar. KADIN VE AİLE TEMMUZ 89
İyi eğitim, insanın hem bedenine, hem ruhuna, hem dünyasına, hem ahiretine yarayan; onu her iki cihanda mutlu ve bahtiyar eden, ona bilgi ve beceri kadar; vicdan, bilgelik ve olgunluk kazandıran, doğru yolda götüren hayırlı ve güzel olanı yapmasını sağlayan eğitimdir, hiç şüphesiz. Kafa, tahsilde ilimle doldurulurken, kalp ve gönül asla ihmal edilmemeli, vicdan eğitilmeli, nefs terbiye edilmeli, ihtiraslar kontrol altına alınmalı, kötü huylar terk olunmalı, kişi kazandığı bilgileri insanlığın hayrına kullanacak bir zihniyete mutlaka sahip kılınmalıdır. İSLAM KASIM 89
Nefs, insanın kendi, maddi benliği, "ego"sudur. Türkçe'de bulunan tam karşılığı olabilecek bir kelime yok. Onu ancak tarif ve tasvir edebiliriz. Yüce Allah Celle celalüh, bizim içimize bir idare müdürü tayin etmiş; bizim bedenimizi, maddi varlığımızı, hayat için gerekli menfaatlerimizi korumak ve kollamak amacıyla hareket eden bir manevi otorite yerleştirmiş; nefs, işte o! İSLAM KASIM 89
Bugün bir uyanma, kendine gelme, toparlanma sürecinin başlangıcındayız. Sorumluluk şimdi gelmiş bizim omuzlarımıza çökmüştür. Evvelce olduğu gibi bugünün tüm Müslümanlarının da aslî görevi dini yaymak, İslâm toplumlarını ve nesillerini korumak, cihan halkını irşad etmek, herkesi İslâm'a göre terbiye eylemek, eğitmek ve yetiştirmektir. Hiçbir sebep ve bahane müslümanı bu aslî görevden alıkoymamalıdır. Müslüman için ticaret, sanat, tahsil, memuriyet ve sair çalışmaları tâlî faaliyetlerdir. İslâm'a hizmet bunların yanı sıra yürütülmelidir. Nitekim tarih boyu İslâm birçok ülkeye ticarî ve kültürel faaliyet ve temaslarla girmiş ve yayılmıştır.. İSLAM, EYLÜL 87
O halde sizler de geçim telaşları, istikbal endişeleri ve dünya meşgaleleri yüzünden aslî dînî görevini unutmamalısınız. Allah yolunda malınız, canınız ve her türlü imkân ve müktesebatınızla çalışmalı; tebliğ, talim, irşad ve terbiye faaliyetlerine girişmeli, bu konuda çalışan müessese, dernek ve vakıflarda görev almalı, halen çalışmakta olan fedakâr ve şuurlu kişilere maddeten ve manen destekçi olmalısınız ki iflah olasınız, felah bulasınız. İSLAM, EYLÜL 87
Cihadın en üstünü zalim idareciye hakkı söylemektir. Kim olursa olsun, kimseyi putlaştırmayın, hatasını görünce hatırlatmaktan, ikaz etmekten çekinmeyin, iyi işini görürseniz destekçi olun, gıyabında ıslahı için dua edin. İSLAM Haziran 89
Nefsi, küçükten terbiye etmeye başlamalıdır. Mesela çocuğa her istediğini alamayacağı, kendisini bazı mahrumiyetlere alıştırması gerektiği sezdirilmelidir. Biraz büyüyünce sıkılsa da bazı zorunlu vazifeleri yapması öğretilmelidir; Namaza, oruca başlatılmalıdır, sabah erken kaldırılmalıdır, oburluğuna karşı çıkılmalıdır.
Aksine nefse her istediğini alma alışkanlığı yerleşirse, artık zabt u raptı mümkün olamaz; istediği olmayınca -afyon müptelaları gibi- azıtır, serkeşleşir, ferman dinlemez, kriz geçirir. KADIN VE ALİE MART 86
Nefsin acaip bir huyu vardır: İstediği verildiği zaman teskin ve tatmin olacak yerde iştihası daha çok artar, arzusu daha da kuvvetlenir; yedikçe oburluğu artar çatlayıncaya kadar; uyudukça tembelliği artar işi gücü terk edinceye kadar; mal buldukça hırsı artar gözünü toprak dolduruncaya kadar... KADIN VE ALİE MART 86
-devam edecek-
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
MOLLA MUSA CELALİ HOCAMIZLA BAZI MESELELER ÜZERİNE BİR HASBİHAL
Soru: Hocam müsaadeniz varsa size birkaç soru sormak istiyoruz. Sizin bazı yazılarınızı cevap
MEDİNELİ HACI OSMAN EFENDİ’DEN SOHBET NOTLARI-9
Bakın Cenab-ı Peygamber aleyhissalatu vesselam ne buyuruyor; “Bir insan dünyada her türlü zev
MEDİNELİ HACI OSMAN EFENDİ’DEN SOHBET NOTLARI-8
BAZI AHİRZAMAN ALAMETLERİ Yine Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam efendimiz hazretleri Kıyamet
MEDİNELİ HACI OSMAN EFENDİ’DEN SOHBET NOTLARI-7
Emr-i İlahi nedir? Cenab-ı Hak ne buyuruyor? Buyuruyor ki; Ey kullarım, size emrederim, emanetler
MEDİNELİ HACI OSMAN EFENDİ’DEN SOHBET NOTLARI-6
HER MÜSLÜMAN CUMA GÜNÜNÜN ON EDEBİNİ BİLMEYE GAYRET ETMELİ Cumanın on tane terbiyesi vard
MEDİNELİ HACI OSMAN EFENDİ’DEN SOHBET NOTLARI-5
Yine Hz. Peygamber “İman, elbisenin eskidiği gibi insanın kalbinde eskir” buyuruyor. “İkid
MEDİNELİ HACI OSMAN EFENDİ’DEN SOHBET NOTLARI-4
Ne buyuruyor Cenab-ı Hak, ne öğretiyor bize? Buyuruyor ki; “ey kullarım, bazı kullar benden i
MEDİNELİ HACI OSMAN EFENDİ’DEN SOHBET NOTLARI-3
BORÇLU İNSAN KABİRDE HAPİSTEDİR “Borçlu bir insan bak, kabirde hapistedir. Allah bırakmıy
MEDİNELİ HACI OSMAN EFENDİ’DEN SOHBET NOTLARI-2
Cenab-ı Peygamber aleyhissalatu vesselam efendimiz hazretleri buyuruyorlar; “Beş tane günah v
MEDİNELİ HACI OSMAN EFENDİ’DEN SOHBET NOTLARI-1
Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, inşallah yeni bir hizmeti bundan sonra her hafta parça parça
ÖMER ZİYAÜDDİN DAĞISTANİ’DEN NÜKTELER VE İZAHLAR
Merhum Müderris Ömer Ziyaûddin Efendi'nin (1849-1920) Sahîh-i Buharî'yi ihtisar edip sonra dili
- SEYDA M. SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE İLİM SERÜVENİ-7
- SEYDA M. SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE İLİM SERÜVENİ-6
- SEYDA M. SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE İLİM SERÜVENİ-5
- SEYDA M. SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE İLİM SERÜVENİ-4
- SEYDA M. SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE İLİM SERÜVENİ-3
- SEYDA M. SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE İLİM SERÜVENİ-2
- SEYDA M. SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE İLİM SERÜVENİ-1
- ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-19
- ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-18
- ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-17
- ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-16
- ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-15
- ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-14
- ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-13
- ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-12
- ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-11
- ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-10
- ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-9
- ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-8
- ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-7
- ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-6
- ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-5
- ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-4
- ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-3
- ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-2
- ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN BİR GÜLDESTE-1
- EŞREF ALİ TEHANEVİ’DEN ORJİNAL ÖLÇÜLER-4
- EŞREF ALİ TEHANEVİ’DEN ORJİNAL ÖLÇÜLER-3
- EŞREF ALİ TEHANEVİ’DEN ORJİNAL ÖLÇÜLER-2
Kim Allah'a ve Rasûlü'ne îman etmezse, (bilsin ki) biz inkâr edenlere alevi çılgın bir ateş hazırladık.
(Fetih, 13)
GÜNÜN HADİSİ
"Yâ Resûlâ'llâh, müslümanların hangisi efdaldir?" diye suâl ettiler. "Müslümanlar; dilinden elinden selâmette kalandır." cevâbını verdiler.
BUHARİ, KİTÂBÜ'L-ÎMÂN, Ebû Mûsâ el-Eş'arî (r.a.)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Fazıl Mustafa Paşa'nın Belgrad'ı Fethi(9 Ekim 1960) *HAZRETİ HÜSEYİN (r.a.) Şehid Edildi-Kerbela Vak'ası(10 Ekim 680) *Ömer Nasuhi Bilmen Vefat Etti(12 Ekim 1971) *Ankara Başkent Oldu(13 Ekim 1923)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...