MARGARET MARCUS - (MERYEM CEMİLE) (1934-2012) 2. BÖLÜM

Çocukluğundan beri Araplarla Yahudilerin ilişkisinden etkilenen Cemile, Yahudilerin Hz. İshak’tan, Arapların ise Hz. İsmail’in soyundan geliyor olmasını büyüleyici olarak niteler. Yani Araplar ve Yahudiler Hz. İbrahim’in çocuklarının çocukları idiler…


Nurgül Dere

nurguldere@gmail.com

2013-05-15 06:03:43

MERYEM CEMİLE'NİN ARAPLARA VE İSLÂM'A SEMPATİ DUYMASI

Çocukluğundan beri Araplarla Yahudilerin ilişkisinden etkilenen Cemile, Yahudilerin Hz. İshak'tan, Arapların ise Hz. İsmail'in soyundan geliyor olmasını büyüleyici olarak niteler. Yani Araplar ve Yahudiler Hz. İbrahim'in çocuklarının çocukları idiler…

1948 yılında Filistin Savaşı sırasında, Amerika'da Siyonist propagandanın zirveye çıkmasıyla birlikte Siyonizm sempatisi oluşurken, bir taraftan da Araplara karşı acımasızca bir kampanya başlatılmıştı. Siyonist propagandaların mânâsızlığını hisseden Margareth Marcus (Meryem Cemile), hissetmekle de kalmaz kütüphanede Arap tarihi ve Arap kültürü ile ilgili ne kadar kitap varsa okur. Ve Araplara karşı başlatılan propagandanın adaletsiz olduğuna kanaat getirir. Kendisi bu konuda şunları söyler:

"O günlerde Araplar hakkında öğrendiğim her şeyin üzerimde bıraktığı izlenim büyük oluyordu. Avrupalıyı ve Amerikalıyı iten özellik, beni de tam tersine cezp ediyordu."

Aradan seneler geçtikçe Margaret'in zihninde üstün olanın Araplar değil, İslâm'ın Arapları yücelttiği fikri oluşur.

DİNLERE BAKIŞI

Küçük bir kız iken Paskalya zamanı Hıristiyan arkadaşlarının sözsel tâcizlerine maruz kalmıştır. O yıllarda savaş devam etmektedir. Bir yandan da radyo ve gazetelerdeki savaş haberlerini de takip eder. Küçük Margaret II. Dünya Savaşı başladığında beş, bittiğinde ise onbir yaşındadır. Bu kadar küçük yaşta olmasına rağmen dünyada olup bitenleri takip eder ve Hitler'in Nazi rejiminin Almanya'da milyonlarca Yahudiyi yok edişiyle ilgili olanlardan çok etkilenir. Tüm bunların yanında Margaret ile Yahudi olmayan arkadaşları arasında fizikî bir yapı farkı da vardır. Tüm bunların kendisine: "Yahudiliğin farklı olmak, gerçek mânâda içinde yaşadığımız toplumun bir parçası olmamak" diye telkin ettiğinden bahseder.

Reformcu Yahudiliğe her zaman tiksinti ile bakan Meryem Cemile, çağdaş Batı yaşamına uyum sağlamak uğruna, dinlerine negatif duyguların en uç noktasından bakan reformcu Yahudilerin aslında gerçek birer dinsiz olduklarından bahseder. Evet onların yalnızca adları Yahudi idi. Reformcu Yahudilerin görüşü: Yahudiler her zaman 'kovulmuş, kovalanmış' idiyseler bunun sebebi onların komşularından 'farklı' olmak konusunda ısrarlı olmalarıydı. Bu fark ortadan kalktığı anda, bütün husûmet ve çatışma kendiliğinden ortadan yok olacaktı.

Meryem Cemile gençlik döneminde İslâm'ı ciddi bir biçimde araştırmıştır. Araplara olan hayranlığının asıl sebebinin ise İslâmiyetin güzelliği olduğu anlayışı hâsıl olur. Cemile'ye göre eğer Araplar İslâm'ı seçmeseydiler, bugün zayıf bir millet olup, Güney Afrikadaki ilkel Zulu kabilesinden pek bir farkları kalmayacaktı.

Araştırmalarının sonucunda diğer dinlerle İslâm arasında bir mukayese yapar. Hayatın problemleri ve gayesi ile ilgili temel sualleri, hangi dinin en güzel biçimde cevaplandırdığı ve nasıl çözüm yolları önerdiği suali zihninde oluşur... Ve araştırmaları sonucunda İslâm'ın hayatın bütünü için ideal bir nizam, insanlık için en kapsamlı biçimde rehberlik edecek yegâne bir din olduğu sonucuna varır. Cemile bu konu hakkında şunları söyler:

"O, ilâhî kökenli, kişisel ve toplumsal yönleriyle kendine yeterli bir nizamdı. Bu bakımdan da hiçbir din ve ideolojiye ihtiyaç göstermiyordu ve (ruhbaniyet) eklektisizmi reddediyordu. Böylece çevreme örülmüş bulunan kötülük ağının farkına vardım ve bundan tiksinti duydum."

Kıymetli düşünürümüzün İslâmiyetle alâkalı çalışmaları ilerledikçe, bu dinin ve inanç sisteminin kabulünün yalnızca hakikate ve mânevî mükemmeliyete açılan bir yol değil, aynı zamanda ruh sağlığı için de kuvvetli bir ilaç olduğu kanaati hâsıl olur:

"Böyle bir arzu ile yola çıkarken istediklerimin ne olduğu ve nelerin beni yeterli ölçüde tatmin edebileceği konusunda kesin ölçütler bulunmalıydı. Bu çalışmada haddi aşmamak için zaman ve yer yönünden beni sınırlayacak esaslara da sâhip olmalıydım.

Yine insanlığımla iç benliğimi dengede tutacak ölçütlere de sâhip olmalıydım. İslâm, insan hayatının tamamının din tarafından yönlendirildiği ve tüm insanî alanların kendisi tarafından kuşatıldığı bir İlahî sistemdir. Böylelikle insan hayatında Allah'a gerçekten kul olmanın mânâsı anlaşılmış olur. Böyle bir metot takip etmekle İslâm, insan hayatını tamamen bu amaca yöneltmiş kişinin hayatını sonuçta boş ve faydasız amaçlara yöneltecek olan uğraşılara girmesine önlemiş olur."

Büyük dinlerin hepsinin itikadlarını dikkatle tetkik eden Cemile şu neticeye varır: Bütün büyük dinler aslında bir olup, zaman geçtikçe bozulmuşlardır. Putperestlik, ruhun başka bir cesede hulûlü fikri, Hinduizme sızmaya başlayan kast sistemi, Budizmi vasıflandıran hareketsizlik, Konfüçyonizmin ecdada tapması, Hıristiyanlığın aslî günah doktrini, Ekanim-i Selâsesi (üçleme) Allah'ı insana benzeten anlayışın husûle getirdiği İsâ'nın (hâşâ) ulûhiyeti, Salib üzerinde ölümle husûle gelen kefaret meselesi, Yahudiliğin Benî İsrail'in mümtaz bir kavim oluşu yolundaki inhisara fikri... İşte Meryem Cemile'nin bir türlü kabul edemediği bu fikirler İslâmiyette yoktur. Zaman geçtikçe İslâmiyetin saflığını muhafaza eden yegâne ve asıl din olduğunu ruhuyla hissedip aklıyla tasdik eder.

MEVDUDÎ İLE TANIŞMASI

Meryem Cemile, Müslüman olmadan evvel on yıl kadar İslâmî konulardan muhtevî çeşitli kitap ve periyodik yayınların sıkı bir okuyucusu olmuştur. İlerdeki bütün hayat felsefesini derinden etkileyecek olan Mevdudî hakkında bu yayınlarda herhangi bir şey duymamış olmasına ise, Cemile kendisi de hayret eder. Mevdudî'nin adını ilk olarak, New York'ta basılan "En Doğru Yol İslâm" adlı kitapta yer alan Mazharüddin Sıddıkî'nin yazmış olduğu bir makalede görür. Yine bir gün "The Muslim Digest"te Mevdudî'nin bir makalesini görür ve bu alışılmadık Müslüman aydınla mektuplaşmak için büyük bir istek duyar. Derginin editörü ile irtibata geçip Mevdudî'nin adresini ister. Devamını kendisi şu şekilde anlatır:

"Böylece Mevdudî'ye ilk mektubumu yazdım. Doğrusu kendisinden ortak bazı görüşlerimizin olmasından dolayı duyduğu memnuniyeti dile getiren tek ve kısa bir cevaptan öte bir şey beklemiyordum. O sıralar elbette bu mektuplaşmamın ilerde bütün hayat felsefemi ne kadar derinden etkileyeceğini kestirmem imkânsızdı.

Mevlânâ Mevdudî'nin beni İslâm'a girmem için ikna etmesine o zaman pek de gerek yoktu. Çünkü zaten ben de İslâm'ı kabul etmenin eşiğinde idim ve onun bilgisi dışında da olsa en son adımı atmak üzere idim. Zaten onun herhangi bir etkisi olmaksızın edebiyatta ulaşmış olduğum noktada İslâm'ı müdafaa sadedinde makaleler yazıyordum. Ve birbirimizi tanımamızdan çok önceleri fikirlerimin temel hatları kafamda oluşmuştu. Yine de bu mektuplaşmanın sonucunda bilgi ve görüşlerim büyük ölçüde genişlerken, yazılarım da hem daha net, hem de çok daha kaliteli bir hale geldi."

Mevdudî, Meryem Cemile'nin kendisine yazdığı mektuplardan şahsî kısımları çıkarıp geriye kalan kısımları 'Tercümanü'l-Kur'ân'da, Cemile'nin iznini alarak neşretmiştir. Mevdudî bu konu ile alâkalı cevabî mektubunda şunları yazar:

"Yazılarınızı ve kısmen mektuplarınızı basmama izin verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Umarım bunlar yayınlandığı zaman buradaki gençlerin gözünü açmaya yardımcı olurlar. Çünkü siz bir Yahudi ailenin evlâdı olarak Amerika gibi modern bir ülkede İslâm için mücadele verip onu hayatınıza hâkim kılmaya çalışırken buradaki gençler de Müslüman ailelerin çocukları olmalarına rağmen batılılaşmaya çalışıyorlar. İnşaallah bu örnek onlara bir ders olur."

...devam edecek...

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-5. BÖLÜM

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-5. BÖLÜM

ÖMER MUHTAR’IN SİRET VE SURETİ Merhum Ali Ulvi Kurucu beyin ifadesiyle; “Malûm ya, her şah

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-4. BÖLÜM

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-4. BÖLÜM

PERDE KAPANIRKEN İnsiyatif artık İtalyanların eline geçmişti. 23 Eylül 1930'da İtalyan bi

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-3. BÖLÜM

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-3. BÖLÜM

GRAZİANİ Graziani, sömürgelerde özel olarak yetiştirilmiş komutanların en tecrübeli ve en

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-2. BÖLÜM

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-2. BÖLÜM

“GECE HÜKÜMETİ” İtalyan araştırmacı Giorgio Rochat bu durumu bize veciz olarak şöyle

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-1. BÖLÜM

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-1. BÖLÜM

Merhum şehid Ömer el-Muhtar’la alakalı bir çalışmayı seneler önce hazırlamış ve sitemiz

EMİR ABDÜLKERİM EL HATTABİ-4. BÖLÜM

EMİR ABDÜLKERİM EL HATTABİ-4. BÖLÜM

ACIMASIZ YIKIM İspanya’nın Madrid kentinde toplanan konferans sonrası Fransa ve İspanya, Rif

EMİR ABDÜLKERİM EL HATTABİ-3. BÖLÜM

EMİR ABDÜLKERİM EL HATTABİ-3. BÖLÜM

UMUDUN SEMBOLÜ ADAM O sıralar Emir Abdülkerim dünyada en popüler direniş liderlerinden biri h

EMİR ABDÜLKERİM EL HATTABİ-2. BÖLÜM

EMİR ABDÜLKERİM EL HATTABİ-2. BÖLÜM

ANNUAL ZAFERİ Babasının vefatından sonra savaşın idaresini uhdesine alan Hattabi’nin ısla

EMİR ABDÜLKERİM EL HATTABİ-1. BÖLÜM

EMİR ABDÜLKERİM EL HATTABİ-1. BÖLÜM

“Kadı, müderris, gazeteci, mücahid, emir, devlet reisi.. Evet, bu sıfatlar bütünüyle Emir

SEYYİD AHMED ŞERİF ES SENUSİ(1873-1933)-4.Bölüm

SEYYİD AHMED ŞERİF ES SENUSİ(1873-1933)-4.Bölüm

Mersin’e Yerleşmesi Cumhuriyet’in ilânından sonra sessiz kalmayı tercih eden Ahmed Şerîf

SEYYİD AHMED ŞERİF ES SENUSİ(1873-1933)-3.Bölüm

SEYYİD AHMED ŞERİF ES SENUSİ(1873-1933)-3.Bölüm

Birinci Dünya Savaşı Ve Libya Birinci Dünya Savaşı başladığında İtalya -ülkedeki savaş

Çünkü Allah, haktır. O'ndan başka taptıkları ise hiç şüphesiz batıldır. Gerçekten Allah çok yüce, çok büyüktür.

Lokman, 30

GÜNÜN HADİSİ

Evlad ve Akrabalara İyilik

"Bir baba çocuğuna güzel ahlaktan daha üstün bir miras bırakamaz" [Tirmizi, Birr 33, (1953)]

TARİHTE BU HAFTA

*Nizamü'l-Mülk'ün Şehadeti(14 Ekim 1092) *II.Kosova Zaferi(17 Ekim 1448) *Gedik Ahmed Paşa'nın Vefatı(18 Ekim 1482)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI