İNCİR'İN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
İncir meyvesinin dişi ve erkek çiçekleri ayrı ayrı ağaçlarda biterler. Gerek erkek ve gerek dişi çiçekler kapalı ve ağızları kilitli ve hatta mühürlü bir sandık ve mahfaza halindedirler. Bunların içine dışarıdan birşey girmesi imkânsızdır.
İncir meyvesinin dişi ve erkek çiçekleri ayrı ayrı ağaçlarda biterler. Gerek erkek ve gerek dişi çiçekler kapalı ve ağızları kilitli ve hatta mühürlü bir sandık ve mahfaza halindedirler. Bunların içine dışarıdan birşey girmesi imkânsızdır.
Hâlbuki incirin meydana gelmesi ve meyvenin vücut bulması için erkek çiçeğin içindeki aşı zerreciklerinin dişi çiçeğin içine aktarılması icap eder. Bu ise, her ikisinin kapalı olması sebebiyle asli halinde adeta imkânsızdır. Bu aşılamayı ağacın nebati faaliyeti katiyen başaramadığı gibi, böceklerin ve rüzgârların da buna yardımları olamaz. Zira onların hizmeti ancak açık çiçeklerde cereyan eder. Bu nakli yapabilmek için şuur ve iradeyi haiz kasti bir hareketin, idrak sahibi bir faaliyetin harekete geçmesi lazımdır.
İşte Büyük Yaradan, sanat mucizelerinin parlak parıltılarına bir misal olmak ve bu işi vücuda getirmek üzere hususi bir memur yaratmış, bu işle vazifelendirmiştir. Böylece incir gibi benzersiz bir ihsanı, hayvani ve nebati iki faaliyetin ve müşterek çalışmalarının neticesi olarak yaratmıştır. Gayet zarif, müzeyyen ve sadece bir dokunmakla ezilip ölebilecek bir küçük sinek olan bu İlahi memurun ana rahmi ve vatanı erkek çiçek tomurcuklarıdır. Bunların dışında hiçbir yerde vatan tutmasına imkân yoktur. Dişi çiçek doğup ta aşılanacak kabiliyete erişince, erkek çiçek tomurcukları içine hilkatin birer birer yerleştirdiği sinek yumurtacıkları yarılır. Ve böylece seferber edilen sinek ordusu, vücutları sarı toz denilen nebati erkek tohum zerrecikleriyle sıvanmış olarak çiçeğin ağzından dışarı çıkarlar. Gariptir ki, o zamana kadar gayet muhkemce kapatılmış olan ve gayet sert bulunan çiçeğin ağzı o anda yumuşar ve geçecek orduya kapısını açar.
Dışarıya çıkan sinekler ise sanki eskiden biliyorlarmış gibi hiç sapıtmadan doğrudan doğruya dişi çiçeklerin üzerine konarlar ve asli vatanlarına dönüyorlarmış yani tekrar yuvalarına giriyorlarmış gibi dişi çiçeklerin içine girerler. Her nedense, içeride bir müddet kaldıktan sonra tekrar dışarı çıkıp diğer bir çiçeğe girerler ve böylece incirin aşılanması tahakkuk etmiş ve aşılanan çiçek de meyveye inkılâp etmek üzere ağaçta sabit kalmış olur. Aksi takdirde içine sinek girmemiş olanlar, ağaç üzerinde kararıp çok geçmeden yere düşerler.
Garibi şudur ki, dişi çiçeğin ağzı iğne ile delinmesi bile müşkül bir sertlikte kapalı ve sineğin vücudu da dokunmakla mahvolacak derecede zarif iken her nasılsa bu zarif mahlûk çiçeğin ağzını açıp içeriye girer. Veyahut dişi çiçek kendisine gelen bu ilah memura müsaade ederek onu içeriye alır. Vazifesini yaptıktan sonra da çıkmasına tekrar müsaade eder. Bu sefer sinek salimen diğer bir çiçeğe koşar. Böylece bir tek sinek 40 a kadar dişi çiçeği aşılar.
Vazifelerini bitirenler ise artık dışarıda ayrıca yaşamaya devam edemeyerek ölürler. Kast ve iradenin tanzim ve ayarlamalarının bir neticesi olan bu harikulade mucize eserinin bundan sonraki safhaları ise daha şayanı hayret bir parlaklıktadır. Kudretinin son noktasına kadar aşılama vazifesinde istihdam edilen bu küçük memurun dışarıda ayrıca yaşamaya imkân bulamayarak vefat ettiği ve müddet-i ömrünün ancak bir iki gün olduğu yukarıda arz edilmişti. Böylece aşılama vazifesi biten bütün sinek ordusu tamamen ölmüş olacaktır. Erkek çiçekler ise içlerindeki sinek ordusunu sevk etmiş sarı tozları da sarf etmiş olduklarından vazifeleri sona erdiği için onlar da ağaçta kalmayarak kuruyup yere dökülürler. Bu vaziyette dışarıda vatan tutamayıp helak olan ve incir ağacındaki vatan-ı aslisi de dökülüp mahvolan bu ordunun gelecek sene tekrar vücut bulmasına maddeten imkân kalmaz. Çünkü incir çiçeğinden başka yerde vatan tutamayan bu mahlûkun yumurta ve zürriyetini terk edeceği çiçekler de mahv olmuştur.
Bu eski çiçekler dökülüyorken ağaç üzerinde yeniden taze çiçeklerin zuhurunu ve sineklerin onlara gelecek senenin zürriyetini yani yumurta ve tohumlarını bırakmasını ise diğer nebatata kıyasen akıl kabul etmez. İşte Yüce Yaradan bütün diğer nebatatta eşi olmayan bir harikayı bu mübarek ağaca hediye etmiştir. Şöyle ki: Sinek hazinesi olan eski çiçeklerin vazifesi bitip de dökülürken ağaçtan çiçekler doğmaya başlar. Ve bir kısım sinekler o taze çiçeklerin içine girip yumurtalarını bırakırlar. Bu çiçekler de bütün sene ağaç üzerinde kalıpta zürriyeti gelecek seneye intikal ettiremeyecekleri için sonbaharda bu çiçeklerin içindeki yumurtalar da yarılarak sinek haline inkılâp ederler. Bu sefer yine yeni çiçekler zuhur eder ve sinekler onlara yumurta bırakır. Bu çiçekler ise bütün kış ağaçta kalırlar. İlkbaharda yapraklar doğarken bunlar da içlerindeki orduyu dışarıya sevk eder ve dökerler. Yeniden taze çiçekler zuhur eder ve neslin yumurtasını onlar alır.
Bu bahar çiçeklerinin içindekiler ise, dişi çiçekleri aşılayacak olan nesildir. Böylece erkek incir üzerinde ilkbahar, sonbahar, kış çiçekleri olmak üzere senede üç defa çiçek doğar ve zürriyet üç defa sinek haline gelerek nesil bu çiçeklerden birbirine aktarılır. Böylece aşı nesli devam etmiş olur. Ve ağaç hiç çiçeksiz kalmadan yani aşı ordusunun meskeni ağaç üzerinde hiç eksik olmadan nesil devam etmiş ve bu surette meyvenin aşılanması ve meydana gelmesi temin edilmiş olur.
Şayet bu hallerde herhangi biri bir diğeriyle ahenkli olarak zamanında meydana gelmez veya harici bir sebep ve bir hastalık neticesi bir arızaya uğrarsa, o sene mahsul tehlikeye girmiş olur. Yani vazifesini bitirmiş erkek çiçeklerin dökülme zamanında taze çiçeklerin zuhuru ve neslin onlara aktarılması ve gerek dişi çiçeklerin doğup aşılanmaya kabiliyetli hale geldikleri zamanda erkek çiçeklerin aşılama memurlarını salıvermeleri o kadar tam olarak ayar edilmiştir ki, bunlardan birisi harici bir arıza sebebiyle muayyen vakitlerinden bir hafta evvel veya bir hafta sonra meydana gelecek olurlarsa, ahenk ve şiraze bozulur ve mahsul vücut bulmaz.
Ahmet Feyzi Kul
Sızıntı Dergisi
Kasım-1979
Sayı: 10
Not: Bu yazının Sızıntı mevkutesinde neşrine merhum Ahmed Feyzi ağabeyi çok seven muhterem Abdullah Aymaz Bey vesile olmuştur. A. Aymaz Bey bu hususa şöyle değinir; "Dikkatimi çekenlerden birisi de incir ile ilgili kaleme aldığı yazı idi. Onu, biraz da sadeleştirerek Latin harflerine aktardım ve Sızıntı dergisinin birinci cildinin onuncu sayısında da neşrine vesile oldum."(İhsan Atasoy, Ahmed Feyzi Kul, Nesil Basım Yayın)
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
EŞREF EDİP’TEN; “SİZ Mİ DİNE KARŞI DEĞİLDİNİZ?”
1950 seçiminden az sonra, eski başbakanlardan, medrese kökenli Şemseddin Günaltay, İzmit CHP
Yer yüzünde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı baki kalacaktır.
Rahman, 26-27
GÜNÜN HADİSİ
"Kişi, dostunun dini üzeredir. Bu nedenle, kiminle dost olacağına dikkat etsin!"
Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud.
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...