İSLAM HUKUKUNDA ZARURİYAT-6

NESLİN KORUNMASI Tanım Nesil kelimesi, lügatte: ‘yaratma, çocuk, zürriyet’ anlamlarına gelmektedir. Bu bağlamda Araplar bir sülâlenin çok çocukları olduğu zaman ‘tenâsele benû fulân’ derler(1). Şeriatta, nesil deyince çocuk ve zürriyet anlaşılır. Zira zürriyet, insan türünün varlığını sürdürmesi için babaların ardından gelip onları takip ederler


Ali Pekcan

alipekcan65@hotmail.com

2013-04-01 18:08:57

IV. DEĞER:

NESLİN KORUNMASI

 Tanım

 Nesil kelimesi, lügatte: 'yaratma, çocuk, zürriyet' anlamlarına gelmektedir. Bu bağlamda Araplar bir sülâlenin çok çocukları olduğu zaman 'tenâsele benû fulân' derler(1). Şeriatta, nesil deyince çocuk ve zürriyet anlaşılır. Zira zürriyet, insan türünün varlığını sürdürmesi için babaların ardından gelip onları takip ederler(2).

NESLİN KORUNMASINI SAĞLAYAN DİNAMİKLER

İslâm'da önem ve özenle korunması istenen beş esastan biri de neslin muhafazasıdır. Son dönem Hanefî fakihlerinden İbn Âbidîn (v.1252/1836) bu konuya temas ederek şu görüşlere yer verir.

"Allah Teâlâ belli bir zamana kadar âlemin bekasını istediği için, nikâh, alım-satım akdi v.b şeyleri bu beka için sebep olarak takdir etmiş ve bu düzen için insan türünün varlığını kıyamete kadar sürdürmesini istemiştir. Bu durum, tek tek şahısların korunmasına mebni olarak meydana gelmektedir. Çünkü insan türünün bekası bu şahısların varlığına bağlıdır. Ayrıca insan, değişken karakterinden dolayı, varlığını sürdürmek için, mesken, elbise ve besin konusunda bir takım sinâî işlere ihtiyaç duymuştur. Bu da şahıslar arasındaki yardımlaşma ve ortaklığa gereksinim gösterir. Öte yandan insan, çoğalma ve üreme konusunda kadın erkek arasındaki birlikteliğe (nikâh) ihtiyaç duyar. Bütün bunlar ise, şârî'in adaleti ve düzeni kendisiyle koruyacağı, birtakım genel ilkelere ihtiyaç gösterirler (nikâh ve alış-veriş akitlerindeki genel kurallar gibi). Bu durum karşısında her bir insan, kendilerine uygun gelen şeylere arzu ve istek duyarlar, Bu istekler konusunda kendileriyle çekişen kimselere karşı öfkelenirler. Ardından zulüm başlar, düzen bozulur. İşte bu sebeplerden dolayı muamelât'a ilişkin hükümler vaz' edilmiştir."(3)

İbn Âbidîn'in sözlerinde de açıkça görüldüğü üzere insan türünün varlığını sürdürmesi, âlemin düzeni için doğal bir zorunluluktur. Çünkü Allah Teâlâ düzenin sürmesini buna bağlamıştır. Bunun sağlanması ise, nikâh (şer'i evlilik) aracılığıyla olmaktadır. Öyleyse nikâhın teşvik edilip korunması mutlaka gereklidir.

Aralarında Ebû Zehrâ(4), Zekiyüddin Şâ'bân(5), Ramazan el-Bûtî(6), Husarî(7), Hallâf(8), Zeydân(9), Mennâ el-Kattân(10), Zühaylî(11), Zelemî(12), Selkînî(13), Düreynî(14), Cercâvî (15) gibi zâtların da bulunduğu birçok muasır âlim ve fakih, "neslin korunması"nın "evlilikle" gerçekleşeceğini söylemişlerdir. İnsan soyunun sağlıklı olarak varlığını sürdürmesi ancak ve ancak bu yolla meydana gelmektedir.

Buna göre, neslin muhafaza için öngörülen en sağlıklı yöntem/kurum evliliktir. Evlilik sayesinde, toplumun ilk çekirdeği sayılan aile meydana gelir.

Evlilik, insanın zatıyla ilgili bir durum olup, mutluluğu ve mutsuzluğu ona dayanır, aile onunla kurulur, gelecek kuşaklar ondan doğarlar. Toplumsal düzenin kuruluşunda çok büyük bir yere sahip olan evlilik olgusunu, şeriatın hafife alıp, göz ardı etmesi düşünülemezdi. İşte bu yüzden şârî, bu öneminden dolayı diğer akitlerden daha fazla bu akde özel olarak önem göstermiş ve ilgili hükümlerde titiz davranmıştır.(16) İnsanın varlığını sürdürme içgüdüsü, evlilik hayatının biricik hedefidir. Bu istek, kadın ve erkekte eşit seviyede bulunur. Ayrıca insan, adının ve eserlerinin devam etmesini ister(17).

Kur'ân-ı Kerim, hayatın sürmesi için gerekli ve zorunlu olan bu üreme ve çoğalma faaliyetini, genel olarak teşvik eder. Zira hayatın devamı buna bağlıdır. Şimdi bu ayetlerden bazılarını görelim.

 "İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp, aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi onun varlığının belgelerindendir. Bunlarda düşünen toplum için dersler vardır."(18)

Ayet-i Kerime'de "evlilik" olgusu, Allah'ın varlığına işaret eden belgelerden sayılmıştır. Evlilik sayesinde karşıt cinsler olan erkek ve kadın, huzur ve mutluluğa ulaşmaktadır. Yine Allah Teâlâ, nesli ve ekin (tarım)i yok etmek isteyenlerden hoşlanmadığını; "İş başına (yönetime) geçince, yeryüzünde bozgunculuk yapmaya, ekin (tarım) ve nesli yok etmeye çabalayan insanlar vardır. Allah bozgunculuğu sevmez."(19) şeklinde dile getirmiştir.

Yüce Allah, kadınlardan evlenilmesi yasak olanlardan bahsettikten sonra:

 "...Bunların dışındakiler size helâl kılındı."(20)

Peygamberimiz   de çeşitli hadislerinde evliliği teşvik etmiş, bu uyarıya kulak vermeyenleri yermiştir. Rivayete göre, Ashab'tan bir grup Peygamberimizin eşlerine gelerek, Rasûlullah'ın  özel ibadetlerinden sormuşlar, (cevabı alınca) bir kısmı, 'kadınlarla asla evlenmeyeceğim' bir kısmı: 'Asla et yemeyeceğim' diğer bir kısmı ise 'asla yatakta uyumayacağım' diye yemin etmişler, bunu duyan Efendimiz  , Allah'a hamd ve senâ ettikten sonra şöyle demiştir.

"Bir kısım insanlara ne oluyor ki, şöyle şöyle diyorlar. (Dikkat ediniz!) ben namaz kılarım, uyurum, bazen oruç tutar, bazen tutmam ve kadınlarla da evlenirim! Kim benim sünnetinden yüz çevirirse, benden değildir."(21)

Ayrıca Peygamberimiz  , Ashab-ı Kiram'dan Osman b. Maz'ûn'un  kadınlardan bütünüyle uzaklaşıp, hiç evlenmeyeceğine dair yemin etmesine şiddetle karşı çıkmış(22) İslâm'da ruhbanlığın, yani kişinin kendisini bütünüyle toplumdan tecrit etmesi gibi bir davranışın bulunmadığını,(23) olsa olsa İslâm'ın ruhbanlığının "cihat etmek" olduğunu(24) ifade etmişlerdir. Diğer taraftan bekârları evliliğe teşvik için şöyle buyurmuştur.

 "Ey Gençler topluluğu! İçinizden evlenmeye güç yetirenler evlensin! Çünkü evlilik, gözü (harama bakmaktan) daha çok sakındırır. Irzları daha güzel korur…"(25)

Şelebî, "Ahkâmü'l-Üsra fi'l-İslâm" adlı mukayeseli hukuk çalışmasında(26) evliliğin birçok yararları bulunduğunu, bunlar içinde en önemli üçünün şunlar olduğunu söylemiştir.

1.İnsan türünün varlığını koruma,

2.Hayatın devamı, toplumun mutluluğu için eşler arası, ünsiyet ve rahatı gerçekleştirmek,

3.İnsanın ihtiyacı olan cinsel isteklerinin meşru yoldan giderilmesi.

Sonuç olarak söylemek gerekirse, İslâm hukuku, insanların meşru yollardan üreyip, çoğalmalarını emretmekte, bu hususa son derece özen göstermektedir.

Kendisine Yönelik Zararlar Giderilerek Neslin Korunması 

İslâm dini neslin korunması için evliliği teşvik ederken, öte yandan 'neslin varlığını' ortadan kaldırmaya yönelik davranış ve eylemleri de yasaklamıştır. Bu yasakların en önemlisi, zaruret olmaksızın insan neslinin geçici ya da tamamen kesilmesidir.

 Neslin Devamını Engelleyen Eylemlerin Yasak Oluşu

Bu yasakların başında nesli kısmen ya da tamamen ortadan kaldırma fiili bulunmaktadır. Allah Teâlâ, insan türünün varlığını sağlıklı ve doğal bir biçimde sürdürmesini istemiş, neslin sağlıklı artmasını önleyici ve ortadan kaldırıcı eylemleri şiddetle yasaklamış, büyük bir fesat olarak nitelendirmiştir.(27)

Çağımızda insan nüfusunun hızla artması, sosyal, ekonomik ve siyasal birçok sorunları beraberinde getirmiştir. Bu yüzden birçok ülkede artan nüfusun kontrol altına alınabilmesi için çeşitli faaliyetler göze çarpmaktadır. Bu tür çalışmaların İslâm dünyasını da derinden etkilediği su götürmez bir gerçektir. Özellikle Arap-İslâm dünyasında bu tür çalışmalara (tahdîdu'n-nesl), (dabtu'n-nesl), (tanzîmu'n-nesl), (tanzîmu üsrati'n-nesl) gibi isimler altında yer verildiğini görmekteyiz.(28)

İslâm dünyasında gelişen bu faaliyetlere karşı İslâm hukukçularının çok duyarlı olduğunu, genel olarak da olumsuz bir tavır sergilediklerini görmekteyiz. Bu olumsuz tavrın nedenleri arasında bu tür bir uygulamanın, batı uygarlığının yeni sömürgecilik anlayışının bir ürünü olarak algılanması da bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, böyle bir tepkinin arka planında, konu hakkında İslâm'ın genel anlayışındaki hassasiyetin de büyük rol oynadığını söyleyebiliriz. Buna göre, her ne suretle olursa olsun müslüman nüfusun sayısının sınırlandırılması, kontrol altına alınması, söz konusu olamaz. Bunun çağımızdaki sorunların özellikle ekonomik problemlerin artmasıyla bir zaruret hâline dönüştüğünü söylemek de mümkün değildir(29). İslâm dini, müslüman nüfusun artmasını teşvik eden emir ve tavsiyelere de yer vermiş, hatta Peygamberimiz  'in "Ahirette diğer peygamberlere karşı kendi ümmetinin çokluğuyla öğüneceğini" belirten bir hadis de rivayet edilmiştir.(30)

Zinanın Yasaklanışı

İslâmiyet, nesli korumayı amaçladığı için gayr-i meşru cinsel ilişkileri, dolayısıyla bu yolla nesil elde etmeyi yasaklamıştır. Zinanın bizatihi kendisi yasak olduğu gibi bakmak, konuşmak, dokunmak gibi zinaya götüren öncül eylem ve filler de "sedd-i zerâi" kuralı gereğince yasaktırlar.

Zina, hem nesebin sıhhatli bir biçimde tespitini güçleştirdiği –hatta bazı hallerde imkânsızlaştırdığı- gibi insan sağlığı açısından da son derece sakıncalı bir fiildir. Nesebin sıhhatini güçleştirmesinden dolayı bazı usulcüler, zina için belirlenen haddin, nesebi korumaya yönelik olduğunu söylemişlerdir. Zina için belirlenen haddin hedefi, asıl olarak insan türünün varlığını sağlıklı bir biçimde sürdürmesini sağlamaktır.

Kur'an-ı Kerim zinayı şiddetle yasaklar, onun büyük bir cinsel suç olduğunu belirtir. Bu konuda o kadar duyarlıdır ki, değil zina etmeyi ona götüren davranışlardan bile sıkındırır. Allah Teâlâ, bunu şöyle ifade eder:

"Zinaya yaklaşmayın! Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur."(31)

Ayrıca Kur'an, Hz. Peygamberin kadın ve erkeklerden biat alırken "zina yapılmaması" prensibine de yer verdiğini haber vermektedir(32).

Peygamberimiz   de zina'dan sakındıran birçok hadis irat etmişlerdir. Bunlardan birisine göre şöyle buyurur: "Zina esnasında zina eden kimsenin mümin olmadığı" gibi büyük bir tehdit söz konusudur(33). İbn Abbas ise bu meyanda, "Zina sırasında kişiden iman nuru sökülüp, çıkarılır."(34) der.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, zina etmek "neslin korunması" hedefine karşı işlenen en büyük suç niteliği taşır. Bu fiilin yasaklanmasında, sağlam ve sağlıklı nesillerin oluşumunda çok önemli bir yaptırım gücüne sahip bulunduğunu da unutmamak gerekir.

 

Dipnotlar

1-Cevherî, a.g.e., c.V, s.1830.; İbn Manzûr, a.g.e., c.XI, s. 660; Feyyûmî, a.g.e., s.230-231.

2- Âlim, a.g.e., s.393.

3- İbn Âbidîn, Muhammed el-Emîn (v.1252/1836), Hâşiye Nesemâti'l-Eshâr alâ Şerhi İfâdati'l-Envâr alâ Metni Usûli'l Menâr, Kahire, 1979, II. Baskı, s.175.

4- Ebû Zehrâ, el-Ukûbe, s.36; el-Cerîme, 36.

5-Şâ'bân, a.g.e., s.351.

6-Bûtî, a.g.e., s.110.

7-Husarî, a.g.e., s.33

8-Hallâf, İlmü Usûli'l-Fıkh, s.239.

9-Zeydân, el-Vecîz, s.380.

10- Kattân, a.g.e., s.65.

11-Zühaylî, el-Veciz, s.220.

12-Zelemî, a.g.e., s.53.

13- Selkînî, a.g.e., s.418.

14- Düreynî, Hasâis, s.231.

15-Cercâvî, Ali Ahmed, Hikmetü't-Teşrî ve Felsefetüh, Dârulfikr, ts., cüz. II, s.7.

16- Şâ'bân, Zekiyüddîn, el-Ahkâmü'ş-Şeriyye li'l-Ahvali'ş-Şahsiyye, Bingâzî, 1989/1409, V. Baskı, s.49-50. 

17-Ebû'n-Nûr, Muhammed el-Ahmedî, Menhecü's-Sünne fi'z-Zevâc, Kahire, 1988/1409, III. Baskı, s.84.

18-er-Rûm, 30/20-21.

19-el-Bakara, 2/205.

20-en-Nisâ, 4/24.

21-Müslim, a.g.e., Nikah, 1. (Hd. No; 1401).

22- Müslim, a.g.e., Nikah, 1, (Hd. No; 1402).

23- Dârimî, a.g.e., Nikah, 3; İbn Hanbel, a.g.e.,c.6, s.226.

24-İbn Hanbel, a.g.e., c.3, s.82, 266.

25-Müslim, a.g.e., Nikah, 1, (Hd. No;1400).

26-Şelebî, Muhammed Mustafa, a.g.e., Beyrut, 1977, II. Baskı, s.38, 39.

27- el-Bakara, 2/205.

28-Zübeyr, ez-Zeyn Yakûb, Mevkıfü'ş-Şerîati'l-İslâmiyye min Tanzîmi'n-Nesl, Beyrut 1991, s.16; İbn Mübârek, a.g.e., s.408.

29- İbn Mübârek, a.g.e., s.409, 411.

30- İbn Hanbel, a.g.e., c.III, s.158.

31- el-İsrâ, 17/32.

32- el-Mümtahine, 61/12.

33-Buhârî, Hudûd, 1, (c.8, s.13)

34-Buhârî, Hudûd, 1, (c.8, s.13)

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

SAHABE DÖNEMİ İHTİLAFLARINDAN SÖZ ETMEK

SAHABE DÖNEMİ İHTİLAFLARINDAN SÖZ ETMEK

Ehl-i Sünnet âlimleri ihtiyaç olmadıkça Sahabe arasında baş gösteren anlaşmazlıklardan uza

“EHL-İ SÜNNET”İN ANLAMI ve KAPSAMI

“EHL-İ SÜNNET”İN ANLAMI ve KAPSAMI

Ehl-i Sünnet kavramı temelde "alem" yani belli bir fırkanın özel ismi ve ünvanı değildir. An

GÜVENİLİRLİK BAKIMINDAN İSLAM TARİHÇİLERİ

GÜVENİLİRLİK BAKIMINDAN İSLAM TARİHÇİLERİ

Aktardıkları bilgilere göre tarihçileri birkaç grupta değerlendirmek mümkündür: 1. Grup: G

İSLAM TARİHİ ESERLERİNİ DEĞERLENDİRMEDE ÖLÇÜLER

İSLAM TARİHİ ESERLERİNİ DEĞERLENDİRMEDE ÖLÇÜLER

Burada, İslâm ulemasının önde gelenleri ve muhakkik âlimler tarafından tesbit edilen ve İsl

İNSAN HÜRRİYETİ VE BEŞ TEMEL HAK

İNSAN HÜRRİYETİ VE BEŞ TEMEL HAK

Sosyal bir varlık olan insanoğlunun, topluluk olarak yaşaması, fıtratının bir gereğidir. Fer

MAĞDUR PADİŞAH: SULTAN İBRAHİM-2

MAĞDUR PADİŞAH: SULTAN İBRAHİM-2

Sultan İbrahim tahta çıkar çıkmaz başta Koçi Bey olmak üzere musâhipleri (özel danışmanl

MAĞDUR PADİŞAH: SULTAN İBRAHİM-1

MAĞDUR PADİŞAH: SULTAN İBRAHİM-1

Anadolu topraklarının bizlere vatan haline gelmesinde hizmeti geçmiş büyük tarihî şahsiyetle

PEYGAMBERLERİN MASÛM OLUŞU

PEYGAMBERLERİN MASÛM OLUŞU

Peygamberlerin masumiyeti konusu, çok yönlü bir konudur. Burada bizi ilgilendiren husus, peygambe

EBU HÜREYRE'YE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER-6

EBU HÜREYRE'YE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER-6

g. Ebu Hüreyre'nin Para Karşılığında Emevî Taraftarlığı ve Ali Aleyhtarlığı Yaptığı

EBU HÜREYRE'YE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER-5

EBU HÜREYRE'YE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER-5

e. Namazı Ali'nin Arkasında Yemeği Muaviyenin Sofrasında Yediği İddiası Ebu Hüreyre aleyhin

EBU HÜREYRE'YE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER-4

EBU HÜREYRE'YE YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER-4

Sahabenin ve Bu Cümleden Olarak Hz. Aişe'nin Onun Rivayetlerini İhtiyatla Karşıladığı İddia

Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.

Tevbe, 119

GÜNÜN HADİSİ

"Allah katında, duadan daha kıymetli bir ibadet yoktur."

Tirmizî

TARİHTE BU HAFTA

*Fazıl Mustafa Paşa'nın Belgrad'ı Fethi(9 Ekim 1960) *HAZRETİ HÜSEYİN (r.a.) Şehid Edildi-Kerbela Vak'ası(10 Ekim 680) *Ömer Nasuhi Bilmen Vefat Etti(12 Ekim 1971) *Ankara Başkent Oldu(13 Ekim 1923)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI