HZ. MEVLANA’NIN AHLAK VE VASIFLARI
Merhum Mevlânâ Şiblî, yazdığı Sevanih-i Mevlana Rûm (Mevlânâ Rûmî'nin Hayatı) isimli eserinde şöyle yazıyor: "Tasavvuf çemberi içine girmeden önce Mevlânâ'nın hayatı, âlimlere özgü bir debdebe, şatafatlı bir şekil gösteriyordu. O, atına binip de dışarı çıktığı zaman, sadece âlimler, talebeler değil, hatta bir kısım yüksek seviyede devlet memuru da iki yanında yer alırdı. Devlet erkânının ve sultanın sarayı ile de alâkası vardı
Merhum Mevlânâ Şiblî, yazdığı Sevanih-i Mevlana Rûm (Mevlânâ Rûmî'nin Hayatı) isimli eserinde şöyle yazıyor:
"Tasavvuf çemberi içine girmeden önce Mevlânâ'nın hayatı, âlimlere özgü bir debdebe, şatafatlı bir şekil gösteriyordu. O, atına binip de dışarı çıktığı zaman, sadece âlimler, talebeler değil, hatta bir kısım yüksek seviyede devlet memuru da iki yanında yer alırdı. Devlet erkânının ve sultanın sarayı ile de alâkası vardı. Fakat tasavvufa intisab edince bu durum değişti. Okutma, öğretme, ders verme, fetva yazma işi devam ediyordu ama bu, daha önceki yaşayış tarzının hatırası idi. Yoksa artık o daha fazla sevgi ve marifet (ilâhî gerçekleri bilme) neşesi içinde mest olmuştu."
Haddinden fazla riyâzat ve mücâhedeye (bir kenara çekilip ibâdet ve tefekkür haline) dalmıştı. Sipehsâlâr, senelerdir yanında kalmış biri olarak diyor ki: "Ben onu hiç bir zaman gece elbisesi (uyku kıyafeti) ile görmedim. Yaygı ve yastık asla bulunmazdı. İsteyerek yatıp uyumazdı. Uyku bastırıp da gözleri kapanırsa oturduğu yerde uyurdu."
Bir gazelinde şöyle diyor:
"Hangi yana doğru yatarsa yatsın, dikenli yastığı olan biri rahat eder mi?"
Semâ toplantılarında müridlerinin fazla uykusu gelirse onları düşünerek, serbestçe uyusunlar diye sırtını duvara dayayıp başını dizlerine koyarak dururdu. Diğerleri rahata erip uykuya dalınca kendisi kalkar, zikirle ve ibâdetle meşgul olurdu. Bir gazelinde buna işaret vardır:
"Herkes uyudu ve gönül haline gelen beni uyku tutmadı,
Bütün gece boyunca gözüm gökyüzündeki yıldızları saydı.
Gözümden uyku öyle kaçtı ki, bir daha asla geri gelmez.
Senin hasretinin zehirini içti de öldü uykum, artık geri dönmez."
Namaz Kılış Şekli:
Namaz vakti gelir gelmez hemen yüzünü kıbleye çevirir, rengi uçar ve namazda son derece cezbe halinde olurdu. Sipehsâlâr diyor ki: "Pek çok zaman kendi gözlerimle görmüşümdür ki; yatsıdan sonra el bağlar ve namaza durur, iki rekât namaz kılıncaya kadar sabah olurdu."
Mevlânâ bir gazelinde diyor ki:
"Akşam namazı olunca herkes lambasını yakar, sofrasını kurar
Benim, uğraşım ise sevgilinin hayâlidir, üzüntüdür, inlemedir, ağlamadır.
Gözyaşıyla abdest alınca namazım ateş gibi hararetli olur,
Ezan sesi kulağıma gelince dertlerim mescitte beni yakar,
Sarhoşların namazı ne acaiptir. Sen söyle, acaba o sahih midir?
Çünkü o, ne zaman bilir, ne mekân tanır.
Acaba bu iki rekât mıdır, dört rekât mıdır?
Zamanım olmadığı için hangi sûreyi okuduğumu bilmiyorum.
Hakkın kapısını nasıl çalayım? Çünkü ne elim kaldı, ne gönlüm.
Vallahi; ne namaz kıldığımdan, ne rekâtın bittiğinden,
Ne de filan kişinin imam olduğundan haberdarım."
Bir keresinde kış günlerinin en soğuk zamanlarıydı. Mevlânâ namaz kılıyor ve namazda o kadar ağlıyordu ki yüzü, sakalı, gözyaşlarıyla ıslanmıştı. Soğuğun şiddetinden gözyaşları sakallarının uçlarında donarak buz haline geldi. Ama yine de o namazını terk etmedi. Kılmaya devam etti.
Zühdü ve Gözü Tokluğu:
Tabiatında, son derece dünya malına ilgisizlik ve gözü tokluk vardı. Bütün devlet erkânı çeşit çeşit hediyeler, paralar gönderirdi de, Mevlânâ hiçbirini kendi yanında bırakmaz, ne gelirse hemen Selâhaddin Zerkûb'a aktarır veya Hüsameddin Çelebi'ye verirdi.
Bazen evinde büyük bir yokluk sıkıntısı olduğu anlar olurdu. Oğlu Sultan Veled, dağıtılmak üzere gelenlerden bir miktar eve bırakmasını babasından isterdi de o zaman eve az bir şey bırakırdı. Evde yiyecek bir şey olmadığı gün çok sevinir ve; "Bugün bizim evden dervişlik kokusu geliyor" derdi.
Cömertliği ve Fedakârlığı:
Cömertliği ve fedakârlığı o noktaya varmıştı ki, bir dilenci bir şey istediğinde yanında bir şey yoksa sırtındaki hırkasını veya bir elbisesini çıkarıp verirdi. Bu bakımdan elbisesi de abası gibi, çıkarması kolay olsun diye önden açık olurdu.
Bir keresinde müridleriyle yolda gidiyordu. Dar bir sokağın ortasında bir köpek uyuduğundan yol kapanmış, geçilemiyordu. Mevlânâ orada durdu, bir süre öyle bekledi. Bir adam gelerek köpeği kovaladı. Mevlânâ çok üzülerek; "haksız yere ona eziyet verdin, dedi.
Bir gün iki kişi yolun ortasında kavga ediyordu. Biri diğerine; "Ey melun, bir dersen on duyarsın." dedi. Tesadüfen Mevlânâ oradan geçiyordu. Duydu da o adama dedi ki: "Ey kardeşim, söyleyecek bir şeyin varsa bana söyle. Çünkü bana eğer bin söylersen ben bir bile söylemeyeceğim." İkisi de Mevlânâ'nm ayaklarına kapandılar ve birbirleriyle barıştılar.
Geçim tarzı ve geçim aracı ise, ayda-aldığı onbeş dinarlık maaşdı. Mevlânâ, bedavadan geçinmeyi hiç sevmediğinden bu aylık karşılığında vazife olarak fetva yazma görevi yapıyordu. Müridlerine ısrarla: "Eğer bir fetva gelirse, ben ne durumda olursam olayım bana haber verin. Görevimi yapayım ki, bu maaşım bana helâl olsun." derdi.
Bir keresinde kendisine; "Şeyh Sadreddin'e binlerce lira aylık veriliyor, size ise sadece onbeş dinar aylık veriliyor" dediklerinde Mevlânâ onlara: "Ama şeyhin masrafları daha çok, hatta bana verilen bu onbeş dinar bile ona verilmeli" dedi.
Mevlânâ, mizaç ve tabiat olarak devlet erkânından, şatafatlı mevki sahibi olanlardan pek hoşlanmazdı. Onlarla ancak güzel ahlâkından dolayı görüşürdü. Yoksa onlarla konuşmaktan çok çekinir, uzak kalmaya dikkat ederdi.
Bir keresinde yüksek mevkiden bir kişi; meşguliyetinden dolayı vakit bulup her zaman gelemediğini, bu bakımdan seyrek gelebileceğini söyleyerek özür dileyince Mevlânâ ona: "Özür dilemeye gerek yok, ben gelmenizdense, gelmemenize sevinirim" dedi.
Ebul Hasan en Nedvi
İslam Önderleri Tarihi
Terc: Yusuf karaca
Kayıhan Yayınları
Not: Merhum Nedvi şöyle diyor; Bu bilgileri en güzel şekilde aktaran, merhum Kadı Hüseyin Gevrekhpûrî, bu son devirde Mesnevî'nin ve Mesnevi yazarının en büyük âşıkı ve araştırıcı âlimi idi. Onun kitabı Mir'âtü'l-Mesnevî'nin, ilgili kitaplar içinde bir benzeri yoktur. Mir'âtü'l-Mesnevî'nin dışında şu ana kadar basılmamış olan iki tane daha araştırmaya dayanan eseri vardır. Biri: Sâhibü'l-Mesnevî, diğeri de; Nakdü'l-Mesnevî'dir. Bu iki kitabın yayınlanması, Rûmî'nin edebiyatı üzerinde kıymetli bilgiler verecek, bu bilgilere çok katkıda bulunacak bir hizmet olacaktır. Sâhibü'l-Mesnevî, Hindistan'daki Âzamgarh şehrindeki Dârül Musannifin İslâm yayınevinin basım programı içindedir."
Hind diyarında Mevlana hazretleri ve fikriyatı hakkında birçok kıymetli eser kaleme alınmıştır. Bizler de yukarıdaki eserlerle birlikte Mevlana Eşref Ali Tehanevi'nin Mesnevi'nin anahtarı hükmünde konuları ele aldığı Kilid-i Mesnevi adlı eseri ile, Mevlana Şibli Numani'nin Sevanih-i Mevlana Rûm adlı biyografisinin dilimize çevrilmesinin çok önemli olduğu kanaatindeyiz. İnşallah Ehl-i hamiyet bir yayınevinin dikkatini çeker. (Salih Okur)
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
MUALLİMLERİMİZ NELERE DİKKAT ETMELİ?
İnsanları tenvir ederek cehaletten halas eden, onları atalet ve sefaletin karanlık gecelerinden
HÜRRİYET ADINA KAYBETTİKLERİMİZ
Dr. Alexis Carrel Her insan keyfine göre yaşamak ister. Bu insanın doğuştan gelen bir dileğid
ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR
“Annemin memnun bir eda ile: “Bu sabah kahvaltıdan önce ne yaptığımı dünyada tahmin edeme
UBEYDULLAH-I AFGÂNÎ İLE SEBÎLÜRREŞÂD İDÂREHÂNESI’NDE BİR MUHÂVERE
Ubeydullah-ı Afgānî” nâmında bir zât tarafından geçenlerde Kavm-i Cedîd ünvânıyla neş
MAÂRİF, DİN EĞİTİMİNİ EN İYİ ŞEKİLDE VERMELİDİR
İnanmak yaradılışın bir gereğidir. Din, aklın mâverâsında, zekânın fevkinde bir mürşi
MELİK FAYSAL’IN YAHUDİ KİSSİNGER'E VERDİĞİ TARİHİ CEVAP
Melik Faysal'ın en önemli gayelerinden birisi, Filistin meselesi ve Mescid-i Aksâ'nın hürriyeti
NESLİN EĞİTİMİNDE MAARİFE DÜŞEN VAZİFELER
Mânevîyatsız ilmin, beşeriyete felâh ve huzur yerine, şüphe, tereddüt, hatta ızdırap verdi
NASIL BİR MAARİF?
Yıllardır ilmî ve fikrî çalışmalarım arasında memleketimizin mânevî, ahlâkî, derûnî
GENÇLERİ HEDONİZM ÇILGINLIĞINA İTENLER
Diyorlar ki: Dünyaya bir kere gelinir. Sonun başlangıcı yoktur. Gülün, eğlenin, bir yıldır
HİCRET VE HAREKET
Hicret, tâ ezelden ebede, âlem-i vücubdan âlem-i imkâna, daire-i ilimden daire-i kudrete, tâ
ORUÇ, ORUÇ BOZMAK VESAİRE
Ramazan ayının hususiyeti oruç. Orucun hususiyeti de kendisine ait meseleler. Başında; tutan tu
- HEKİM VE FİLOZOF GÖZÜ İLE RAMAZAN
- HÜZÜNLÜ BİR HAYVANAT BAHÇESİ GEZİSİ
- YİRMİNCİ ASRIN BAŞINDA ANADOLUDA PAZARIN NAMUSU
- BİZ DE RAHATSIZIZ
- "BANA KUR’AN YETER!”
- MEALCİ KARDEŞLERİME KUR’AN’DAN MİSAFİRPERVERLİK DERSİ
- MEZHEPLERE TÂBİ OLMAYANLAR
- ‘KADİR GECESİ BİN AYDAN HAYIRLIDIR’ NE DEMEKTİR?
- İKİ PEYGAMBERİN DOĞUM GÜNLERİ
- “BİR ALLAHSIZA CEVAP”
- YEDİ YAŞIN ÖNEMİ
- DÜŞÜLEN MÜHİM BİR HATA
- YALANCININ MUMU
- BEN OLACAKTIM Kİİİİİ
- AĞIRLIĞINI DUYMAK
- SON ASIRDA TASAVVUFTA TECDİD YAPAN ÜÇ ŞAHSİYET
- KURBAN KESMEK KİMLERE VÂCİPTİR?
- KURBAN
- DİLİMİZE BİR ŞEY OLDU
- NERDE O ESKİ GÜNLER
- YALAN DOLAN SONRASI YAPILAN ASKERÎ DARBELER
- BAYRAMLA İLGİLİ SÜNNET VE ADABLAR
- BİR KOLERA SALGINI HATIRASI; NURİYE ABLA
- “GUSL-İ İÇTİMÂİ”
- İMANIN ÇİÇEĞİ RAMAZAN ORUCU
- EVLİYA
- BERAAT GECESİ İLE ALAKALI ÜÇ YANLIŞ MESELE
- ALLAH’IN AHLAKIYLA AHLAKLANANLAR
- ATEİST, DEİST ve BİLİME DİN GİBİ İNANANLARA SORULAR
İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmî delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı satın alır. İşte onlara rüsvay edici bir azap vardır.
Lokman,6
GÜNÜN HADİSİ
Hikmetli söz, müminin yitiğidir. Onu nerede bulursa almaya en layıktır.
Tirmizi, İlim, 19.
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...