DR. VEHBİ KARAKAŞ HOCAMIZLA MÜSLÜMAN GÜNDEMİ ÜZERİNE

Kıymetli ziyaretçilerimiz, yeni bir mülakatımızı sizlerle paylaşmanın sevinç ve huzurunu duyuyoruz. Değerli ilim adamı Dr. Vehbi Karakaş hocamızla, Müslümanların özellikle son on senedir gevşeyen gerilimleri, dünyevileşme, müstehcenlik ve sefahatin ulaştığı boyutlar, tesettürün sulandırılması gibi konular üzerinde durduk. İnşallah istifadeye medar olur.


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2012-11-30 17:31:56

VEHBİ KARAKAŞ HOCAMIZLA MÜSLÜMAN GÜNDEMİ

Takdim

Kıymetli ziyaretçilerimiz, yeni bir mülakatımızı sizlerle paylaşmanın sevinç ve huzurunu duyuyoruz. Değerli ilim adamı Dr. Vehbi Karakaş hocamızla, Müslümanların özellikle son on senedir gevşeyen gerilimleri, dünyevileşme, müstehcenlik ve sefahatin ulaştığı boyutlar, tesettürün sulandırılması gibi konular üzerinde durduk. İnşallah istifadeye medar olur.

Hocamızın teklifi, bizlerin de muvafakati ile, mülakat eş zamanlı olarak Demokrat Gebze Gazetesi ile risale haber sitesinde de yayınlanıyor.

Hocamıza bir kere daha teşekkürlerimizi arz ediyoruz. Saygılarımla. Salih Okur/cevaplar.org

Vehbi Karakaş Hocamız Kimdir?

Vehbi Karakaş hocamız 1954 senesinde Erzurum'un Horasan ilçesinin Muratbağı köyünde dünyaya geldi. İlkokulu köyünde tamamladı. Bir yandan da çeşitli hocalardan klasik medrese ilimleri okudu.

1975'de Erzurum İmam-Hatip Lisesini bitirdi. 1979 senesinde Erzurum Yüksek İslâm Enstitüsünden mezun oldu. Enstitüde okurken Mehmed Kırkıncı Hocaefendi'nin rahle-i tedrisinde bulundu. Hocaefendi'den Mantık, Tefsir, Kelam gibi âli ilimleri okudu.

Mezuniyetini müteakip Hakkâri Uludere Müftülüğü'ne tayin edildi. Bilahare Erzurum İmam-Hatip Lisesi'nde öğretmenliğe başladı. 1982'de öğretmenlikten istifa ederek, yapılan teklif ve istişareler üzerine Bayramoğlu'nda özel bir camide İmam-Hatip oldu. Vaaz, hutbe ve konferansları ilgi ile takip edildi. Bayramoğlu'nda Uhud Erkek Kur'an Kursu ve Yurdu ile ve Bahar Kız Kur'an Kursu ve Yurdu'nun açılmasına vesile oldu.

1986-1994 seneleri arasında Antalya ve Kocaeli Merkez Vaizi olarak vazife yapan hocamız, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Ana Bilim dalında "Kur'an'da Emanet" konulu mastır tezini tamamladı. Aynı seneler içinde bir müddet İstanbul'da Suffa Vakfı İcra heyeti başkanlığı vazifesini deruhde etti.

1994 yılında Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin, Felsefe ve Din Bilimleri Ana Bilim dalında açmış olduğu imtihanda başarılı bulunarak, Din Eğitimi Öğretim Görevlisi olarak atandı.

Aynı fakültede "Âlûsî'nin Tefsirinde Ayetlerin İşarî Açıdan Yorumu" konulu doktora tezini tamamladı ve 2002 Temmuzunda "Bilim Doktoru" unvanını aldı.

Halen adı geçen fakültedeki görevini sürdürmekte olan Dr. Vehbi Karakaş, çeşitli radyo ve televizyon kanallarından gelen teklifler üzerine "Basında İslam" ve "İnsan ve İslâm" adlı programların yapım ve sunuculuğunu yaptı.

Her hafta Demokrat Gebze gazetesinde, sitemiz cevaplar. org'da ve Risale Haber sitesinde ayrıca her ay Sur ve Tefekkür dergilerinde, makaleleri yayınlanmaktadır.

ESERLERİ

*Çağın Anlayışına Hitap- İstanbul Matbaası 1985

*Hitap Çiçekleri-Cihan Yayınları 1986

*Hürriyet Kurbanları- Cihan Yayınları 1987

*Ölüm ve Diriliş Gerçeği, Reenkarnasyon Aldatmacası- Cihan Yayınları 1997

*Depremin Hatırlattıkları –Mega Basım 1999- İstanbul

*Niçin Namaz – Timaş Yayınları 1995

*Fakirler ve Zenginler- Timaş Yayınları 1993

*Nasıl Namaz- Timaş Yayınları 2004

*Nasıl Müslümanız- Timaş Yayınları 1990

*Müslümana Muhtacız –Timaş Yayınları 1993

*Cennet Nerede- Timaş Yayınları 2003

*Kıyamet Yaklaşıyor – Cihan Yayınları 1995

*Niçin Zekât- Timaş Yayınları 2002

*Niçin Kur'an (Eskimez)- Timaş Yayınları 2003

*Hicazlı Sevgili (peygamber sevgisi) Timaş Yayınları 2003

*Kâinatın Efendisine Bağrını Açan Uhud- Cihan Yayınları 1996

*Kur'an ve Hadisler Işığında Emanet – Zafer Yayınları 1995

*İslam'ı Avrupalıya Nasıl Anlatmalı, Sevgi Yayınları, İstanbul-2006

*Nasıl Bir Eğitim, Cihan Yayınları, İstanbul-2007

*Sana Öyle Hasretim ki! Cihan Yayınları, İstanbul-2007

*Üç Aylar (Mübarek Gün ve Gecelerle Toplum Eğitimi), Cihan Yayınları, İstanbul, 2008

*Namaza Nasıl Başlanır, Nun Yayınları, İstanbul-2010

*Farklı Bir Bakış Açısıyla Kur'an ve Sünnette Çevre, Rağbet Yayınları İstanbul - 2011

*Hz. Peygamberden Bediüzzaman'a Yansımalar, Hayat Yayınları, İstanbul, 2012

YAYINA HAZIRLANMAKTA OLAN ESERLERİ

*Tefekkür Damlaları

*Nasıl Bir Aile

*Merak Edilen Yönleriyle Kader

*Tabiata ve Olaylara Müslümanca Bakış

SEMPOZYUM VE PANELLERE SUNULAN TEBLİĞLERİNDEN BAZILARI:

*Kur'an'ın Türkçeleştirilmesi ve Türkçe İbadet Meselesi, (Tebliğ 1998)

*Hoşgörü ve Barışı Tesis Etmede Nebevî Metodtan Bediüzzaman'a Yansımalar (Uluslar Arası Bediüzzaman Sempozyumuna Sunulan Tebliğ 2004)

*Bilim ve Din Bağlamında Said Nursi'ye Olan İhtiyaç ve Risale-i Nur, (II. Ulusal Risale-i Nur Kongresine Sunulan Tebliğ 26-27 Mart 2005- Grand Cevahir Otel- İstanbul)

*İlahiyat Ekseninde Depreme Bakış, (Sakarya Üniversitesi Esentepe Kampüsü 13 Ağustos 2009

*Kur'an Kurslarında Verimliliği Arttırmaya Yönelik Teklifler, (Hafız Hasan Şen Anısına Organize Edilen Kur'an Sempozyumu 2009-Düzce)

KATILMAKTA OLDUĞU PANEL VE KONFERANS TÜRLERİNDEN BAZILARI

*Namazla Diriliş Panel ve Konferansları

*Kur'an'la Diriliş Panel ve Konferansları

*Kutlu Doğum Haftası Konferansları

*Din Eğitimi Konferansları (Nasıl Bir Eğitim?)

*Hollanda, Almanya, Fransa ve Kıbrıs (Din Eğitimi ve Kutlu Doğum konferansları)

*Müftülüklerde Verdiği Hizmet İçi Eğitim Kursları

-Hocam ilk sorum şöyle olacak, toplumuzda son senelerde bir yandan İslami hizmetlerin inkişafı, öte yandan da toplumsal değerlerde hızlı bir dejenere oluş gözleniyor. Sefahat ortamı gitgide yaygınlaşıyor. Aileler çocuklarına sahip olmaz bir duruma düşüyor. İstikbal adına bu hususu nasıl yorumlarsınız?

-İkisi de doğru..Hem İslami hizmetlerde bir inkişaf, büyük çapta bir gelişme var. Hem de büyük çapta hürriyetin ve özgürlüğün getirmiş olduğu ahlakî bir dejenerasyon yaşanıyor. Bunu inkâr etmek mümkün değildir.

Onun için, İslam sadece iyiliği emretmekle yetinmemiş, aynı zamanda münkerden nehiy görevini de Müslümanların omzuna koymuştur. Yani, biz bir taraftan müspet hareket adına hep iyilikleri, güzellikleri sergileyeceğiz, iyiliği anlatacak, tebliğ edeceğiz. Ama aynı zamanda kötülükten sakındırma görevini de yapacağız.

Bugün benim gördüğüm şu: İyiliği emretme noktasında çok güzel şeyler yapılıyor ama kötülüğü nehy etme hususunda maalesef o kadar ciddi adımlar atıldığı söylenemez.

Bu şu demek, münkerat, menhiyat alabildiğine serbestliğiyle devam ediyor, fakat bunun yanında ona mukabil ciddi anlamda adımlar atılamıyor. Mesela, başını almış giden bir eğlence sektörü var. Bir müstehcenlik var. Bu konuda yazdığım bir makalenin ismi şu; "Müstehcenlik Zulmü ve Gerçek Kapkaççılık"

Not: Hocamızın bu yazısı için bakınız:

http://www.demokratgebze.com.tr/mustehcenlik-zulmu-ve-gercek-kapkaccilik-127754yy.htm

Müstehcenlik zulmü var. Mesela bir kişi bir bayanın çantasını kapıp kaçırdığı zaman hemen harekete geçiyoruz. Fakat başka yerlerde başka kapkaççılık hareketleri var, onu gören yok. Mesela müstehcen, yani giyindiği halde giyinmemiş gibi görünen bir kadın bu milletin imanını ve ahlakını kapıp kaçırıyor, kimsenin haberi yok. Ne yazık ki o kadın da bunun farkında değil.

Öyle ise, İslamiyet ne yapmış? Bir taraftan emirler silsilesini koymuş, bir taraftan yasaklar silsilesini getirmiş. Yani imanı tahkim ve tahkik ettikten, kalplere imanı yerleştirdikten sonra, içki yasağını getirmiş, zina yasağını getirmiş, kumar yasağını getirmiş, falcılık yasağını getirmiş..vs..

Bu gün maalesef, dejenerasyonun yaşanmasının sebeplerinden birisi, Müslümanların vurdumduymazlık ve lakaytlıklarıdır. Müslümanların aldırmazlığı var. Bu korkunç bir olaydır. Ben bu gidişattan ürküyor ve korkuyorum. Onun içindir ki, bu fakir kardeşiniz gerek yayınlanmış olan kitaplarımda, gerek televizyon programlarımda, gerekse haftalık yazılarımda bir vesile bularak müstehcenlik zulmüne dikkat çekiyorum. Gayr-i meşru eğlencelerin bu milletin imanını, ahlakını ve mukaddes değerlerini altüst ettiğine dikkat çekiyorum.

Gayr-i meşru eğlenceler tahribe yönelik faaliyetlerdir. Tahrip ise kolaydır. Mesela adam sahneye bir film koyuyor. O bir filmle sizin bir yıllık hizmetinizi sıfıra indiriyor. Onun için bu meseleyi devlet bazında, hükümet bazında, emniyet bazında, milli eğitim bazında cami görevlileri bazında ele almak lazım.

-Kırkıncı Hocamın şöyle bir ifadesi vardı; "Aman sefahat nerede gidiyor arkadaşlar, enteresan. Farkında mısınız? Alıştık da anlayamıyoruz." Eskiden hücumlar fikri idi. Fikre karşı fikirle karşılık veriyordunuz. Şimdi ise ehl-i imana sefahat ile bir hücum var. Değil mi hocam?

-Aynen öyle..Biliyorsunuz 2002'de Amerika'da ikiz kulelere hücum yapıldı ve bütün dünya o hücumları yapanları anarşist ve terörist ilan etti. Fakat ben diyorum ki, bizim kulelerimize her gün hücum yapılıyor, kimsenin kılı kıpırdamıyor. Bizim kulelerimiz kim? Delikanlılarımız, kızlarımız, çocuklarımız..Her biri bir dünyaya bedel. Evlatlarımız her gün gayr-i meşru eğlence sektörünün zehirli oklarına hedef oluyor. Kulelerimiz her gün bir bir yıkılıyor. Kimsenin haberi yok.

Onun için emr-i bil maruf ve nehy-i anilmünker vazifesi çok önemli. Allah Celle celaluhu; "Sizin içinizden bir gurup çıksın, hayra çağırsın, iyiliği emretsin, kötülükten sakındırsın."(Âl-i İmrân Suresi, 3: 104) buyuruyor. Aleyhissalatü vesselam Efendimiz de buyurmuşlar ki:

وَالَّذِى بِيَدِهِ لَتأمُرُنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلَتَنْهَوُنَّ عن المنكرِ أو ليوشِكنّ اللّهُ أن يبعثَ عليكم عقاباً منه ثم تدْعونهُ ف يستجيبُ لكمْ[. أخرجه الترمذى

" Nefsimi kudret elinde tutan Zat'a kasem olsun, Ya iyiliği emreder, kötülükten sakındırırsınız; ya da pek yakında Allah (c.c) tarafından size bir azab gönderilir. Sonra (Azabını kaldırması için) O'na (çok) dua edersiniz de, dualarınız kabul olmaz."(Tirmizi, Fiten, 9)

Peki, kötülükten sakındırmak kimin görevi?

1-Devletin görevi.

2-Ulemanın görevi

3-Halkın görevi.

Peygamberimizin hadisinden yola çıkarak söyleyeyim, Buyurmuş ki;

مَنْ رأى مِنْكُمْ مُنْكراً فلْيُغيرْهُ بيدِه، فإن لم يستطعْ فبلسانهِ، فإن لم يستطعْ فبقَلْبِهِ، وذلك أضْعَفُ ايمانِ

 "Sizden kim bir münker, yani Allah'ın sevmediği, Peygamberin hoşlanmadığı, genel ahlaka aykırı bir tutum, bir davranış, bir fiil, bir eylem görürse (seyirci kalmayıp) onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse lisanıyla düzeltsin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin. Bu kadarı da imanın en zayıf mertebesidir."(Kütüb-ü Sitte, hadis no: 89)

Münkeri el ile düzeltmek devletin işidir, lisan ile men etmek ulemanın işidir, kalbiyle buğz etmek de halkın işidir.

Halkımız münkeri alkışlamamalı, münkeri sahneye çıkaranları da alkışlamamalı. Mesela görüyoruz, eğlence için bir yerde toplanmış millet. Kimi zaman bu eğlenceyi –acı bir gerçek-maalesef belediyeler tertipliyor. Eğlenceyi izlemek için toplananların içinde bakıyorsunuz çarşaflısı var, çarşafsızı var, tesettürlüsü var, tesettürsüzü var. Bir de bakıyorsunuz, bir alkış tufanı koptu. Müslümanlar alkışlıyorlar. Neyi alkışlıyorsunuz muhterem Müslümanlar?

Müslüman soracak; şu ortadaki, şu sahnedeki, şu ekrandaki, şu basındaki manzara acaba Allah'ın razı olduğu bir manzara mı? Değil mi? Değilse ben neyi alkışlıyorum, niye alkışlıyorum? Yazıklar olsun bana, nasıl olur da ben Allah'ın razı olmadığı bir münkeri alkışlarım? Müslüman bunu soracak ve kendisini hesaba çekecek.

Münkeri niçin alkışlıyorsunuz beyler, hanımlar? Küfre rıza küfürdür, zulme rıza zülümdür. Aynen öyle de ahlaksızlığa rıza ahlaksızlıktır. Gayr-i meşru eğlenceye rıza, onun günahına ortaklıktır. Niye buna alet oluyorsunuz? Bunu sormamız, yargılamamız lazım.

Ben bunları söylerken, sakın yanlış anlaşılmasın, herkes kalksın, gitsin sahneyi bassın, münkeri tepelesin, demiyorum. Buna hakkımız yok. Yani genel ahlaka mugayir bir durum olunca devlet müeyyide kullanacak, bir şekilde buna dur diyecek. Ben bu göreve karışmamalıyım. Bu iş devletin işidir.

Ben ulema sınıfından isem, anlatacağım. İmanı anlatacağım, İslam'ı anlatacağım. Güzellikleri anlatacağım. İşte böyle görevlileri ve münkeri sahneye sürenleri uyaracağım. Benim görevim bu. Halk isem, münkere alkış tutmayacağım, nefretimi hiddetimi hissettireceğim. Herkes görevini bilecek.

Öyle olaylar oluyor ki, devletten layık olan tepkiyi ve cezayı göremeyen vatandaş, kendi adaletini göstermeye kalkıyor, suçluyu linç etmek istiyor. Vatandaşın bu davranışı da yanlış, suçluya caydırıcı cezayı vermeyen devletin davranışı da yanlış. 

-Hocam bir de şöyle bir soru sorayım; Yakın zamanda merhum olan muhterem bir zat kendisiyle mülakatımızda; " Tatbiki İslam yoktur Türkiye'de, kim ne derse desin!" demişti. Mesela dindarların çıkardıkları gazete ve dergilerde genel itibarıyla şunu görüyoruz, İslam'ın muamelat ve ahkâma dair hükümleri bir tarafa bırakılarak sadece ahlaki, ibadete dair meseleler öne çıkarılıyor. Mesela bir tesettüre çok da değinilmiyor. Bunu nasıl görüyorsunuz?

-Şimdi efendim bakın, geçenlerde bir yere derse beni davet etmişlerdi. Dediler ki; "hocam, hangi kitabı istersiniz?" Dedim ki; "Risale-i Nur aktüel bir derstir. Hangi kitap sorusunu bana sormayın. Hangi kitabı verirseniz oradan ders yaparım."

Risale-i Nur bu asrın dersidir, aktüeldir. Ama herkes böyle bilmiyor, herkes böyle görmüyor. Mesela Risale-i Nur'da bir "Tesettür Risalesi" var. Ama Tesettür Risalesinden kaç defa ders yaptınız? Veya hangi gün, hangi hafta, hangi gece benden tesettürle ilgili bir ders istediniz? Yok.. Kimse üzerinde durmuyor. Hâlbuki birçok şeyi oradan kaybediyoruz. Haberimiz yok.

Müstehcenliğin yaptığı tahribatı ne Amerika'nın Hiroşima'ya attığı bomba yapabilir, ne şu, ne bu…

Şimdi soralım: Neden örtünmeye yasak var da açılmaya sınır yok? Çünkü açılmanın tahribatını gören yok, anlatan yok. Tesettür Risalesi var, ama anlatan yok. Anlatmazsanız, örtüyü ve hayâyı anlatmazsanız, müstehcenlik ve hayâsızlık her tarafı istila ve işgal eder. Avret yerlerini açmak ayıpken, örtmek ayıp sayılır. Her şey dejenere olur çıkar.

Öte yandan da bazı zavallı ilahiyatçılar da fetva veriyorlar: "kadının abdest azalarının açık olmasında mahzur yok." Siz böyle bir kapıyı açarsanız onun sınırı kalmaz, sırtını da açar, göğsünü de açar, her tarafını açar..

Hâlbuki biz Müslüman olarak, İlahî, Nebevî ve genel ahlaka aykırı tutum ve davranış olarak neyi görmüşsek ona muhalefet etmemiz, en azından taraftar olmamamız lazım. Onu meşrulaştırmak için bir kılıf bulmamamız gerek. Allah Celle Celaluh ve Onun son elçisi Hz. Peygamber hangi ölçüleri koymuşsa onlara sahip çıkmamız ve taraftar olmamız lazım. Yapamıyor olsak da.

Benim elime televizyon imkânı geçti. ATV' de Savaş Ay'ın programına davet edildim. O programda Rabbim lütfeyledi, İslam'da tesettürü anlattım. Hatta bazen hocalara da söylüyorum: "Allah rızası için şu televizyonlar kimin eline geçiyorsa, bir yol bulup İslam'ı anlatmak, tesettürü anlatmak, genel ahlaka mugayir tutum ve davranışları söylemek bizim boynumuzun borcu, bunları anlatalım."

Bugün maalesef günahlar sevap aşkıyla işleniyor. Kimi zaman kasten, kimi zaman cehaleten. Mesela bazı kimseler açık saçıklığın İslamiyet'e aykırı olduğunu bilmiyor. Bu açıdan söylemek lazım, öğretmek lazım, göstermek lazım, titiz davranmak lazım. 

-Affedersiniz, bir de aklıma Üstadın şu sözü geliyor; "Lâubaliler ruhsatlarla okşanılmaz; azimetlerle, şiddetle ikaz edilir." Biz genelde ruhsatlarla okşama tarafına yöneliyoruz herhalde. Dejenarasyonun sebeplerinden biri de bu olmalı..

-Evet, sebeplerinden biri de o..Ben ona lakaytlık dedim ya..Yani aldırmıyoruz. Mesela " ne olacak canım, zamanı gelince yapar, zamanı gelince örter" diyoruz..

-Bir de şu oluyor hocam, son on yılda acayip bir tesettür furyası aldı başını gitti. Bir şey dense, "canım iman önemli. Hem açık saçıktan daha iyi" diyorlar..

-Bir de o var; örtünmenin sulandırılması denen hadise. Bazen bakıyorsunuz bir kadın, üstü Hz. Aişe, altı Avrupa.. Yani böyle bir örtünme tarzı nerden çıktı, kim çıkardı, kim öğretti, nasıl yayıldı, bunu bilmiyoruz. Veya hanım pantolon giyiyor, ceket giyiyor, bütün hatlar ortada. Bu ölçüyü onlara kim verdi bilmiyoruz. Ama bununla tesettür olmuş olmuyor. Evet, avret yerlerini bütün bütün açmaktan iyidir ama dinin istediği, insanı ateşten kurtaracak bir tesettür değildir.

Eğer biz örtüneceksek, örtünmeyi emredene ve onu uygulayana sormamız lazım. Örtünmeyi emreden Allah, uygulayan da Hz. Peygamber Efendimiz. Dinden gelen ölçü de şu: Örtü, şeffaf olup içini göstermeyecek, baştan ayaklara kadar uzun olacak, dar olup hatları belli etmeyecek.

Kadın tesettüre girmekle cehalete ve karanlığa girmediği gibi, soyunmakla da ilme ve aydınlığa kavuşmuş olmuyor.

Cehalet çarşafın içinde de olabilir, açık saçıklığın içinde de olabilir. Her örtünen cahil değildir, her çarşaflı cahil değildir. Ama her açık giyimli de kültürlü, medeni, ileri görüşlü değildir.

-Yine bir kesim "Allah ile kul arasına kimse giremez" diyor. Bu hususta neler diyeceksiniz?

-Allah ile kul arasına kimse giremez diyenler, kulları Allah'tan koparanlar veya koparmak isteyenlerdir. Hâlbuki İslamiyet'te herkese, özellikle de âlimlere bir görev verilmiş: Allah ile kullarının arasına girmek. Allah ile kul arasına girmek de ne demek? Evet biz giriyoruz ama niçin giriyoruz. Kulu Allah'la buluşturmak için giriyoruz. Mesela bakıyoruz ki kul Allah'dan kopmuş, günahlara dalmış ve dadanmış, namazı bırakmış, sokuluyoruz o adama: "Salih bey, arkadaş senin omuzunda bir akrep var. Seni sokacak." benim bu ikazımla Salih bey uyansa, akrepten kurtulsa bana teşekkür mü etmesi lazım, yoksa "sana ne benim akrebimden" deyip çıkışması mı?

İşte âlimler bunu yapıyor. Allah'dan kopmuş, günahlara dalmış ve dadanmış birisini ikna ve irşad ile uyarıyor. Kul ile günahların arasına girip kulu günahlardan koparıyor. Allah'a bağlıyor. Bu, Allah'la kul arasına girmek değil, Allah'la kulun arasını bulmaktır. Bu görevi yapanlara bin teşekkür.

-Hocam, 30'a yakın kitabınızın yayınlandığını biliyoruz. Kitaba yönelik yeni çalışmalarınız var mı?

-Var. Cenab-ı Hakk'a şükürler olsun. Biz, Rabbimizin lutf u inayetiyle hem konuşuyor, hem de yazıyoruz. 2012 yılında yayınlanan kitabımızın adı: "Hz. Peygamber'den Bediüzzaman'a Yansımalar." Şu anda yayınevine verdiğim basılmaya hazır yeni bir dosyamızın adı da "Müslümanca Bakış" O da ya bu senenin sonunda ya da 2013'un başlarında yayınlanabilir. Sıraya girmek üzere daha başka dosyalarım da var.

-Hocam, Allah razı olsun. Çok teşekkür ederim efendim.

-Ben teşekkür ederim. Allahu Teala sa'yinizi meşkur etsin..

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

Bahrevan, 2012-12-18 13:50:49

Çok tşk ederim salih kardaşım, bu güzel bilgileri bizlerle güzel olmuş oldu. Emeğine sağlık canım kardeşim...RABBİM senden ve cümlemizden razı olur inşALLAH.. ALLAHın selamı rahmeti ve bereketi üzerine olsun..

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

Necip Fazıl MENDEŞ, 2012-12-03 05:15:37

Öncelikle böyle faydalı bir konuda böylesine önemli ve değerli bir şahsiyetle yapmış olduğunuz ropörtaj için sizleri tebrik ederim. Kıymetli hocamız gibi ülkemizin kanaat önderlerinin fikirleririnin daha geniş kitlerere ulaşmasına vesile olduğunuz için Allah razı olsun. Çok istifade ettim. Sitenizi yeni takip etmeye başladım. Herkese tavsiye edeceğim. Saygı ve Muhabbetlerimle... Necip Fazıl MENDEŞ ( İstanbul Medeniyet Üniversitesi S.K.S Daire Başkanı )

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

Yusuf, 2012-12-01 17:24:01

çok güzel bir röportaj. kısa, öz, fakat derin bir mülakat olmuş. dediğiniz gibi ahlaksızlık normalleşmeye başladı. işin en kötü tarafı, özellikle yurtdışında bizi abileri, hamileri olarak gören diğer milletlerden müslüman kardeşlerimiz, ülkemize geldiğinde şok olup, hayal kırıklığına uğruyorlar. Rabbim bizlere iyilikler güzellikler ihsan etsin.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

Mustafa Yanardağ, 2012-12-01 05:37:42

Son derece istifade edilesi bir röportaj olmuş..Zaten Vehbi abimizin olduğu her yerde ciddi bir tesir söz konusu..Rabbim kendilerinden razı olsun..Ayrıca cevaplar.org u özellikle tebrik ediyorum bu güzel hizmetlere vesile olmuşsunuz..

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DİĞER YAZILAR

YAVUZ BÜLENT BAKİLER BEYEFENDİ İLE MÜLAKATIMIZ-3

YAVUZ BÜLENT BAKİLER BEYEFENDİ İLE MÜLAKATIMIZ-3

-Hocam, dilimize sadece Arapçadan ve Farsçadan değil diğer dillerden mesela Yunancadan veya baş

YAVUZ BÜLENT BAKİLER BEYEFENDİ İLE MÜLAKATIMIZ-2

YAVUZ BÜLENT BAKİLER BEYEFENDİ İLE MÜLAKATIMIZ-2

Hocam dilde tasfiyeler ile 300-500 kelimeyle konuşabilen bir nesil nasıl büyük düşünebilecek?

YAVUZ BÜLENT BAKİLER BEYEFENDİ İLE MÜLAKATIMIZ-1

YAVUZ BÜLENT BAKİLER BEYEFENDİ İLE MÜLAKATIMIZ-1

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, değerli mütefekkir, şar ve yazar Yavuz Bülent Bakiler beyef

SEYDA FETHULLAH AYTE İLE OHİN MEDRESELERİ ETRAFINDA SOHBETİMİZ

SEYDA FETHULLAH AYTE İLE OHİN MEDRESELERİ ETRAFINDA SOHBETİMİZ

Seyda Fethullah Ayte Hocaefendi ile Şark medrese eğitim zincirinde çok önemli bir rolü olan Ohi

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-2

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-2

-Demin biraz değindik ama şöyle sorayım, Mezhebinin görüşünü savunan bir mümin “mezhebin

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-1

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-1

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, geçtiğimiz ay değerli araştırmacı-yazar Mustafa Özcan be

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE TARTIŞILAN MESELELER ETRAFINDA-4

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE TARTIŞILAN MESELELER ETRAFINDA-4

-Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inde naklettiği bazı hadisler için “keşke bunları nakletmese

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE TARTIŞILAN MESELELER ETRAFINDA-3

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE TARTIŞILAN MESELELER ETRAFINDA-3

-Eş’ariler ile Maturidiler arasındaki fikri çatışmaların dini yorumlamada zarar verdiğini s

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE TARTIŞILAN MESELELER ETRAFINDA-2

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE TARTIŞILAN MESELELER ETRAFINDA-2

-Usul-i fıkıhta bir şeyin vacip veya mendup olmasında yeni bir usul olarak şu söylenmektedir;

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE TARTIŞILAN MESELELER ETRAFINDA-1

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE TARTIŞILAN MESELELER ETRAFINDA-1

Salih Ekinci Hocaefendi ile son röportajımız

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE MODERNİST DÜŞÜNCE VE BİD’ATKAR MEZHEPLER ÜZERİNE-3

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE MODERNİST DÜŞÜNCE VE BİD’ATKAR MEZHEPLER ÜZERİNE-3

-Seyda izninizle başka bir soruya geçiyorum. Vehhabiler ehl-i sünneti müşrik olarak mı görmek

Yer yüzünde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı baki kalacaktır.

Rahman, 26-27

GÜNÜN HADİSİ

Allah'ın en sevdiği isimler

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Allah'ın en ziyade sevdiği isimler Abdullah ve Abdurrahman'dır." Müslim-Edeb:2 Ebu Davud-Edeb:59

TARİHTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI