SULTAN Ä°KÄ°NCÄ° MAHMUD'UN AZ BÄ°LÄ°NEN BÄ°R NAAT'I

Şamdan eyledim ihdâya cür’et yâ Resûlallah Murâdım dergeh-i a‘lâya hıdmet yâ Resûlallah


Adem Köpür

ademkopur@hotmail.com

2012-10-01 17:53:09

Osmanlı Devleti'nin otuzuncu padişahı olan Sultan II. Mahmud, hem devlet adamı, hem hattat, hem de edebiyatçıdır. 1808'de tahta geçmiş ve 31 sene padişahlık yapmıştır. II. Mahmud dönemi birçok yeniliğin yapıldığı dönemdir. Özellikle batılı birçok yenilik onun döneminde yapılmıştır. Askerî, sosyal ve ekonomik alanda köklü değişiklikler yapmıştır. Askeri alandaki en önemli yenilik, Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasıdır. Yeniçeriler 17. yüzyılın ikinci yarısından sonra sürekli bir ayaklanma hazırlığında olmuşlardır. Daha önce yapılan kaldırma çalışmaları başarısız olunca, II. Mahmud daha dikkatli bir yol izlemiştir. Nihayet Yeniçeri Ocağı 1826 yılında II. Mahmud tarafından feshedildi. Bunun yerine "Asakir-i Mansure-i Muhammediye" adıyla yeni bir ordu kuruldu. Bu olay tarihe "Vaka-i Hayriye" olarak geçmiştir.

Sosyal alanda, tercüme odası, ilk nüfus sayımı, posta teşkilatı, ilk gazete, Avrupa tarzı okulların açılması vb. yenilikler yapılmıştır.

Ekonomi alanda, yerli malın kullanılması, tımar sisteminin kaldırılması vb. yenilikler icra edilmiştir.(1)

Sultan II. Mahmud'un özellikle sosyal alanda yaptığı bu yenilikler bazı kesim tarafından tepkiye neden olmuştur. " Taassubu önlemek için resmi dairelere resmini astıran Sultan Mahmud, hem Avrupaî giyim kuşamı, hem dayatmacı reformları ve batılılaşma çabalarında izlediği yöntem nedeniyle halk arasında ' Gavur Padişah' olarak ün saldı. II. Mahmud bu hareketiyle, sadece Müslümanların padişahı olmadığını, sırtındaki mavi pelerini, siyah çizmeleri, başındaki sorguçlu ve püsküllü fesi ile Hıristiyanların da dostu ve hükümdarı olduğu fikrini yaymak amacındaydı"(2)

Halk arasında gâvurluğuyla ün salan Sultan Mahmud, peygambere natlar yazan bir şairdir.

Nat, "bir şeyi medhederek anlatma, vasıflandırma. Hz. Muhammed'i övmek üzere yazılan şiirlere"(3) denir. Ayrıca, "bir kimsede bulunan şeyleri vasfetmek, onu tavsifte mübâlağa etmek, bir şeyi vasf eylemek, yani muttasıf olduğu sıfatını irâd ile nişan vermek"(4) şeklinde de ifade edilebilir.

Nat, divan şiirinde bir gelenek haline gelmiştir. "Nat edebiyatımızda diğer peygamberlere, aşere-i mübeşşere, dört halife, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin, Hz. Hamza, Hz. Abbas, Ebû Hanife, İmâm Şafiî, İmâm Mâlik, İmâm Ahmed, İmâm Buhârî, İmâm Müslim ve Şeyh İbni'l-Vefâ, Abdülkâdir Geylânî gibi tarikat büyükleri için de yazılmış olmakla birlikte, en meşhûr ve en yaygın mânası; Hz. Peygamber'i öven ve divân tertibinde tevhîd ve münâcâttan sonra özel bir yeri olan şiirlerdir"(5) "Daha çok kaside nazım şekliyle yazılır…Natın konusu Hz. Peygamber'in risâleti, mucizeleri, hicret olayı, din yolunda çektiği eziyetler vs. olabilir."(6)

Natlar Türk kültürüne o kadar işlemiş ki, kasidelerde, mesnevilerde, musikide, hatlarda vs. gibi eser ve alanlarda işlenmiştir. Divan şiirinde en meşhur nat şairleri Fuzûlî, Nâbî, Şeyh Galib vs. gibi şairlerdir. Fuzûlî'nin Su Kasidesi ismi ile özdeşleşmiş bir natır. Öyle ki Fuzûlî deyince Su kasidesi akla gelmektedir.

Sultan Mahmud'un bir birkaç tane natı vardır. İncelediğimiz bu nat pek bilinmemektedir. Aruzun mefâîlün mefâîlün mefâîlün mefâîlün kalıbıyla yazılmıştır. Beş beyitten oluşmaktadır. Adlî mahlasıyla yazılmıştır. Adlî, "adalete mensup, adaletle alakalı, ilgili"(7) demektir. Bu mahlasla üç şair padişah şiir yazmıştır. Birisi Fatih Sultan Mehmed Han, birisi III. Murad diğeri ise ele aldığımız natın nâzımı II. Mahmud'dur. Nat, 'Ya Rasûlallah' rediflidir. Ya Resûlallah redifiyle, Şeyh Galib, Yaman Dede, Hamdî vb. gibi birçok şair nat yazmışlardır.

"Cennet-mekân Sultân Mahmûd Hân-ı Sânî Hazretlerinin 1235 senesinde Ravza-i Mutahhara-i Hazret-i Risâlet-penâhîye takdîm eyledikleri murassa şamdan münâsebetiyle inşâd eyledikleri istimdâdkârâne ve mutazarrıâne na't-ı şâhâneleri

Şamdan eyledim ihdâya cür'et yâ Resûlallah

Murâdım dergeh-i a'lâya hıdmet yâ Resûlallah

(Ya Resûlallah, cesaret edip şamdan hediye ettim, maksadım o yüce dergâhına hizmet etmektir.)

Sultan Mahmud, Ravza-i Mutahhara'ya yani Hz. Peygamber'in kabrinin bulunduğu yere bir şamdan hediye etmiştir. Birinci beyitte bunu dile getiriyor. Makamına bir şamdan hediye eyledim, bundaki maksadım ise senin yüce dergâhına hizmet etmektir.

Değildir ravzana şâyeste dest-âvîz-i nâ-çîzim

Kabûlünle kıl ihsân u inâyet yâ Resûlallah

()

Kimim var hazretinden gayri hâlim eyleyim i'lâm

Cenâbındandır ihsân ü mürüvvet yâ Resûlallah

(Ya Resûlallah, senden başka halimi açacağım kimse yok, ihsan ve insanlık, güzellik senin yüceliğindendir)

Burada tam bir teslimiyet ve kabulle Peygamber'e yönelişi görüyoruz. Hem bir yüceltme isteği de var; "Ey Resûl, senden başka gidecek kimsem yok ki, kime derdimi açayım. Derdimi açsam da senden başka çare bulacak kimse olmaz. Çünkü sen ihsan, iyilik ve güzellik sahibi bir Zat'sın, ancak sen bana yardım edebilirsin. Onun derdimi sana söylüyorum."

Dahîlek sad el-emân dergâhına düşdüm

Terahhum kıl bana eyle şefâat yâ Resûlallah

(Ya Resûlallah, yüzlerce eyvah ile dergâhına geldim, sana yalvarıyorum, merhamet et bana, şefaat eyle.)

İnsan yaptığı her yanlış için pişmanlık duyar. Bu yanlışlar çoğaldıkça mahcupluk da artar. Sultan Mahmud, kendi içinde duyduğu bu pişmanlığını "yüzlerce eyvahlar" diyerek Peygamber'e yalvarmaktadır. Benim yüzlerce günahım var, bunlar için de mahcubum, ama senin merhametin, rahmetin bunlardan üstündür. Beni de affeyle.

Dü âlemde kıl istishâb Hân Mahmûd-ı Adlî'yi

Senindir evvel ü âhirde devlet yâ Resûlallah

(Ya Resûlallah, iki alemde de adalet Mahmud Han'ı yanında bulundur. Başlangıç ve sonda da zenginlik, hüküm senindir.)

Son beyit diğer beyitlerin özüdür. Sultan Mahmud, sıraladığı isteklerini son beyitte öz halinde dile getiriyor. Adlî olan mahlasını da burada tevriyeli olarak kullanmıştır; hem adaletli hem de Adlî mahlası manasında çeviri yapılabilir. Burada Peygamber'den istediği şey iki âlemde de yanında olmasıdır; "Hem bu dünyada yanımda ol ki adaletli olayım, hem de ahirette yanımda ol ki emin olayım" der.

Dipnotlar

1-Daha geniş bilgi için: Bernard Levis, Modern Türkiyenin Doğuşu, Çev.Boğaç Babür Turna, Arkadaş Yayınevi, Ankara 2008; Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi, c.9, haz. Mümin Çevik, İstanbul 2010; Osmanlı Padişahları 2, Türkiye Gazetesi yayınları, İstanbul 2006.

2--Necdet Hayta, Uğur Ünal, Osmanlı Devleti'nde Yenileşme Hareketleri(17. Yüzyıl Başlarından Yıkılışa Kadar), Gazi Kitabevi Yayınları, Ekim 2008, s.107

3-Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi, Ankara 2004.

4-Emine Yeniterzi, Divan Şiirinde Nat, Tdv yayınları, Ankara 1993.

5-Yeniterzi, s.1,2.

6-İskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü,

7-DevellioÄŸlu, a.g.e.

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

İnsan, bizim kendisini kerih bir nutfeden yarattığımızı görmez mi ki, şimdi o apaçık bir hasım kesilmektedir.

Yasin, 77

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Her kim bir namazı (kılmayı) unutursa (onu) hatırladığında kılsın. Onun bundan başka keffâreti yoktur.

BUHARİ, KİTÂBU MEVÂKÎTİ'S-SALÂT

TARÄ°HTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI