

İnsan fıtraten mükerrem olduğundan, hakkı ararken batılı eline alır ve onu bırak(a)maz. Buna en güzel misal, plastik üzümdür. Şimdi farklı yaşta ve seviyede iki insan farz edelim; bunun bir tanesi çocuk olsun, diğeri ise yetişkin olsun. Evet, beş yaşındaki çocukta da mide vardır ve açlık onunda fıtratını bağlayan bir unsurdur. Bu çocuğu acıkmış olarak düşünelim ve onu seyredelim. Açlığın verdiği arayış ile evindeki masada gördüğü meyve tabağına doğru koşuyor ve elini bir üzüm tanesine atıyor. Elini ağzına götürüyor, yutuyor ama doymuyor. Sonra rahatsız olmaya başlıyor. Diğer yetişkin ise, açlığın verdiği kanuna tabi olarak üzüm parkuruna giriyor ve açlık hissi onu da koşturuyor. Ama üzümün plastik olduğunu bildiğinden elini ona uzatmıyor.
Burada üç soru karşımıza çıkıyor;
1-Neden ikisi de masaya koştu?
2.İkisinde ortak olan ne idi?
3.Neden biri yedi, diğeri yemedi?
İkisini de masaya koşturan açlık idi. Açlık nimetin aranmasına en kuvvetli saiktir. İkisinde de ortak olan ise, fıtrat kanunudur. Yani midesi olan ve aç olan arayacaktır. Midenin varlığı taamın varlığına delalettir. Birisi yedi, zira açlık, idrakin önüne geçti. Onun sahte olduğunu ayırt edecek göz, ilim ve idrak yoktu. Fakat diğerinde ise, gözü seçti, ilmi filtre etti, idraki bu yabancıyı kabul etmedi. Çünkü mide o plastik ile doymadığı gibi, doyulacak bir şey de değildi ve olamazdı.
Evet, insan hakkı arar, zira hak, insan hakikatinin gıdasıdır. Onunla doyar ve yaşar. Ruhun gıdası bekadır, o, fani âlemdeki plastik üzümlerle doymaz. Bu koşuda plastik üzümü yiyip kendini doyduğuna inandıran nice yol zedeler var ki, geniş midelerini hardal tanesiyle doyurmaya çabalıyor ve bu kuvvetle de beka sahrasındaki ebediyet toplantısında arzı endam etmek istiyorlar. Ne yazık ve ne acib…
Yorum yapmak için giriş yapın.
0 Yorumlar