VAKIF MEDENİYETİMİZİN YENİDEN İNŞASI VE BİR “SAPMA” YA İKAZ
Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki, son iki asır içerisinde vakıfların iki mimarı vardır: Birincisi, Sultan II. Abdülhamid Hân’dır ki,
1.Vakıfların İmar ve Tamirindeki Fevkalade Başarıyı Tebrik Ediyoruz
Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki, son iki asır içerisinde vakıfların iki mimarı vardır:
Birincisi, Sultan II. Abdülhamid Hân'dır ki, Osmanlı ülkesinin neresine gitseniz onun imar ve inşa kitabeleriyle karşılaşırsınız. Tarsus'daki Ashab-ı Kehf Camisini ziyaret ediniz, Abdülhamid'in inşa kitabesini görürsünüz; Söğüt'teki Ertuğrul Gazi türbesini geziniz, Abdülhamid'in inşa ve tamir kitabesini okursunuz; Kudüs'e gidiniz, onlarca Abdülhamid'in inşa kitabeleri ile karşılaşırsınız; yolunuz Rumeli'ye düşerse, yüzlerce tamir ve inşa kitabelerinin ona ait olduğunu müşahede edersiniz. Bu bir gayretin ve servetin neticesi değil, belki bir duanın, bereketin ve kerametin meyvesidir. Başkaca izahını yapamazsınız.
İkincisi, Receb Tayyib Bey hükümetidir ki, Abdülhamid'in inşa faaliyetlerinden sonra gelen 100 sene içinde yapılmayan vakıf imar ve tamir hizmetleri son 10 yılda tamamlanmıştır; bu sadece İstanbul'a yahut Konya'ya has değildir; Osmanlının izi bulunan bütün beldelerde aynı imar hareketlerini görmek mümkündür. Bu da bir dua, bereket ve ikramı-ı ilahi olayıdır. Bu hizmetlerden dolayı hem Vakıflar Genel Müdürlüğü yetkililerini ve hem de Başbakanımızı tebrik ve dua ediyoruz.
Ancak Abdülhamid'in inşa faaliyetlerine yabancılara taviz ve vakıf hukukundan sapmalar yaşanmazken, hükümetimizin bu dev faaliyetleri vakıf hukukumuzdan sapmalarla lekelenmiştir. Bunu belirtmek de hayatını vakıf hukukuna veren bir insan için zaruridir.
2. 1400 Yıllıka Vakıf Hukukundan Sapma: Zimmî (Azınlık) Ve Müste'men Vakıfları
Günümüz hukukunda azınlık vakıfları ve cemaat vakıfları diye bilinen müessese, İslâm hukukunda farklı bir şekilde düzenlenmiştir. Bu sebeple konuya başlamadan önce, zimmî ve müste'meni tarif etmek gerekmektedir.
İslâm hukuku, insanları inançlarına göre taksime tabi tutmaktadır. Vatandaşları, müslüman ve gayr-i müslim diye ikiye ayırmaktadır. Gayr-i müslimler ise, mukaddes bir kitap sahibi olanlar, mecusiler, tabiatperestler ve ateistlerdir(1).
Ayrıca İslâm hukukunda, ülkeler, darül-İslâm ve darül-harp diye ikiye taksim edilmektedir(2). Hanbelî, Şâfi'î, Zâhirî ve Ca'ferî hukukçulara göre, ehl-i kitap denilen Yahudi ve Hiristiyanlarla bir kısım mecusilerin, yapacakları antlaşma ile darül-İslâm vatandaşı olmaları mümkündür. Bu takdirde bunlara zimmî adı verilecektir.(3) Şî'adan Zeydîler, Mâlikîler ve Evzaî'ye göre, gayr-i müslimlerin hepsi de zimmîlik sıfatını kazanabilirler.(4) Hanefîlere göre ise, putperestlerin dışındaki herkes zimmî olabilir ve darül-İslâmda vatandaş olarak ikamet edebilir.(5)
Zimmî olmayan gayr-i müslimlerden vizeli ve pasaportlu olarak muvakkat bir zaman için darül-İslâmda ikamet edenlere müste'men denilir.(6) İşte İslâm hukukunda azınlık vakıfları deyince zimmî vakıfları akla gelmelidir. İslâm hukukunda vakfeden açısından bir problem yoktur. Vakfeden gayr-i müslim, müslim ve müste'men de olabilir.(7) Asıl önemli olan mevkufun aleyh olma ve kurbet kasdı açısından yapılan ayırımdır. Her ikisini de inceleyelim.
Müste'menin darül-İslâmdayken yaptığı vakıflar sahih kabul edildiği halde, müste'mene yapılan vakıflar sahih kabul edilmemektedir. Yani vakıfdan yararlanacak olan şahıs (mevkufun aleyhin), yabancı olmaması gerekir. İster zimmî, ister müslüman, yabancıya yapılan vakıflar geçersizdir.(8) Bu konuda tek istisnaî görüş, Şâfi'îlere aittir. Bunlar, darül-İslâmdaki müste'menlere vakıf yapılabileceğini kabul etmektedirler(9)
Ecdadımızın takip ettiği Hanefîlere göre, bu meselede ölçü, vakfın, hem vakfedenin itikadı hem de İslâm hukuku açısından sevap ve ibadet (kurbet) olan bir şeye tahsis edilmesidir. Bu ölçüye göre, Beytül-Makdis'e, zimmî fakirlere ve benzeri hayır cihetlerine, Müslümanın da zimmînin de vakıf yapması câizdir. Zira bunlar her iki açıdan da hayır sayılırlar.(10)
Halbuki zimmînin mescide ve hem zimmînin hem de Müslümanın kiliselere, havralara, bunların tamir ve inşasına, İncil ve Tevrat'a yaptıkları vakıflar geçersizdir. Şayet bir zimmî, bir mescide veya kiliseye bir şey vakfeder, sonunda gelirini fakirlere veya başka hayır cihetlerine tahsis ederse, vakıf sahih; ancak kilise ve mescide sarf etme şartı geçersiz olur.(11) İmam-ı A'zam'dan nakledilen farklı görüş fetvaya esas kabul edilmemiştir.
Osmanlı tatbikatında ise, fetvaya esas olan İmameynin görüşünün aynen tercih edildiğini görüyoruz. Vakfiyyelerdeki "mezkûr meblağ işletilerek geliri. ..kilisenin fakirlerinin yiyeceğine; mümkün olmazsa Hristiyan fakirlere meşrûta ola..." ve benzeri ifadeler(12) bunu gösterdiği gibi, fetvâlar da aynı esası tekrarlamaktadır.(13)
Beytül-Makdis'e yapılan vakıflar ise tamamen muteber addedilmiştir. Zira bizce de kurbet sayılmaktadır.(14) Kilise fakirlerine yapılan vakıfları "kefere vakfı tutulmaz" diye mülklerine geçirmek isteyen fırsatçılara karşı çıkarılan fermanlarda, İmameynin görüşünün ifadesi olan şu sözleri okuyoruz: "..zimmî tâifesi kendi âyinleri üzere kiliseleri fukarasına ve patriğe her ne vasiyet ve vakfederlerse makbul olup...hilaf-ı şer'-i şerif yedlerinde olan fetvây-ı şerife ve berât-ı âlîşanıma muhalefet olunmaya."(15)
Gördüğümüz kadarıyla kiliselere ve havralara yapılan vakıflar için, Hristiyan fakirlere ve fakir din adamlarına vakıf yapma yolu benimsemiştir. Yoksa direkt manastır ve kiliselere vakıf yapılamayacağı, uygulamada da kabul edilmiştir. Konu birbirinden ayrılmalıdır. Aksi takdirde karışıklıklara yol açacaktır.(16) Zimmîlerin dinimizce hayır sayılan hastane, çeşme ve benzeri vakıfları ise, kesin câiz sayılmıştır.(17) Mısır Vakıflar Kanunu (1946 tarihli ve 48 sayılı) ve Irak Vakıflar Kanunu da bu konuda, Hanefî mezhebinin esaslarını benimsemişlerdir.(18)
1913 yılında İttihad ve Terakki hükümeti ki, ben bunlara I. Cumhuriyet Halk Partisi Hükümeti diyorum, nam-ı müsteâr ve benzeri dolambaçlı yollarla kilise ve havra vakıflarını meşru hale getirmek gibi bir işi Avrupalı Devletlerin baskısı ile kabul yoluna gitmiştir. Ama buna rağmen kilise ve havralara direkt tescili kabul eylememiştir.
Maalesef 2011 yılında Tayyib Bey gibi bir insanın idaresindeki vakıflar, 623 yıllık Osmanlı geleneğini ve 80 yıllık Cumhuriyet geleneğini bozarak ve eski Vakıf Hukukumuzdan da saparak kilise ve havralara adına çok sayıda vakfı tescil eylemiştir. Bununla da kalmayarak tamamen vakıf hukuku çiğnenerek vakıf meclisine gayr-i müslim bir üye tayin edilmiştir.
Bu konudaki bir diğer sapma olan yeni kilise ve havra açma ruhsatı ile alakalı yanlış bir uygulamayı da başka bir yazımızda değerlendireceğiz.
Dipnotlar
1-Zeydan, Abdülkerim, Ahkâmüz-ZimmiyyînVEl-Müste'menin, Bağdad 1963, sh. 10-17
2-Serahsî, Şerhus-Siyeril-Kebir, 3/81 ; Zeydan, Ahkâm, 18 vd.
3-Zeydan, Ahkâm, 26-27
4-Zeydan, Ahkâm, 27-28
5-Kâsâni, 7/111; İbnül-Hümam, 4/173; Zeydan, Ahhâm, 27
6-Kâsânî, 7/107, 109; Zeydan, Ahkâm, 46 vd.
7-Ali Haydar, TS, md. 324-325; Kadri Paşa, Kanunül-Adl, md.87-97
8-Ali Haydar, TS, md. 319; Zeydan, Ahkâm, 485, 492
9-Şirbini, 2/376-377; Zeydan, Ahkâm, 492; Kadri Paşa, Kanunül-Adl, md. 87-97
10-El-Hassâf, 336-338; İbnül-Hümam, 5/38; Ali Haydar, TS, md. 307 vd.;Trablusi, 100, 101, 102, 118 vd.; Kadri Paşa, Kanunül-Adl, md. 87-97
11-İbn-i Nüceym, El-Bahr, 5/204; El-Hassâf, 336; İbnül-Hümam, 5/38; Zeydan, Ahkâm, 486- 487
12-Dürrizade Arif Efendi, I/ 156-157
13-Zeyd-i zimmi, bir kilisenin rahiplerine bazı emlâkini vakıf ve tescilden sonra fevt olıcak verese kabul etmemeğe kadir olurlar mı? El-Cevap: Tamam sıhhat üzerine tescil-i şer'i oldu ise olmazlar. Kiliseye ise olurlar. Ebüssuud". Fetâvâ, Vrk:112/B, 115, "....râhipler cemian fakirler ise onlara vakıf sahihdir. İncil okumak şartı lağıvdır. Eğer fakir değillerse sahih değildir. Tescil dahi nâmeşrudur. Veresesi kısmet ederler. Ebüssuud" Vrk: 115/B; Menteşizade, I/404-405
14-VGM, Defter No: 593, Sıra No: 138 (yeni harfle)
15-Karakoç, Küllîyat, Dosya No: 2/4004-4005; Ermeniler Tarafından Kilise Ve Manastırlarına Vakfedilen Emlâk Ve Eşyalarına BadEl-Vefat Verese Tarafından Müdahale Edilmemesi Hakkında Ferman-ı Ali (1174-1175H)
16-Benzeri yanlışlıklar için bkz: Karakoç, Külliyât, Dosya No: 2/4004-4005
17-Zimmi vakıfları konusunda bkz: Güneri, Hasan, Azınlık Vakıflarının İncelenmesi, VD, Sy. X, sh. 79-91; Berki, A.H., Vakıflar, II, Ankara 1950, sh. 62 vd.; Zeydan, Ahkâm, 484-493
18-Mısır Vakıflar Kanunu, md. 7; Zeydan, Ahkâm, 489-491 ; Ebu Zehra, 84-89
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
HZ. AİŞE’NİN (radiyallahu anhâ) EVLİLİK YAŞINA DAİR
Batılı inkarcılar ve onların fonladığı çevreler yaman bir çelişki içerisindedirler. Buda,
ÜRETİLEN ALGILARLA FİKİR SAHİBİ OLMAYA ÇALIŞMAK
Vehhabilik meselesi zamanla dallanıp budaklanmıştır. Vehhabilik şemsiyesi altında birçok fikr
YEREL ORYANTALİSTLER
Din mücedditliği için yola çıkanlardan bir kısmı süreçte din münekkidi haline geldi. Zira
İTTİHAD-I İSLAM’IN ÖN ADIMLARI
İttihad-ı İslam, bize balon gibi uçarak gelmez. Belki, bizim ona gitmemiz lazım. Yollar dağda
İMANIN ŞEHAMET-İ MANEVİYESİ
İslam ahlakının dinamik gücü, imandır. Çünkü, “İman hem nurdur hem kuvvettir. Evet, haki
MUHALEFET KULVARLARI
Hak namına ve hakikat hesabına sırf gerçeği görmek ve göstermek, meseleleri tahlil etmek, sı
UYUYAN DEV UYANMIŞTIR
Evet, millet uyandı. İçerdeki hainler, dışardaki alçaklar ne yaparlarsa yapsınlar, artık Ana
YANLIŞ VE HAKSIZ İNTERNET PAYLAŞIMLARI
dir. İnternet paylaşımlarındaki kaynak vermemek, metnin yazarını yazmamak, doğruluk olmadığ
MASONLAR VE ESAD AİLESİ
Masonluk meselesi dallı budaklı bir mesele olduğundan ve yüksek dozda manipülasyon içerdiğind
OSMANLI DÜŞMANI BİR BARELVİ’NİN HEZEYANLARI
Belki biraz garip gelecek ama peşinen söyleyelim ki anlatılan husus doğrudur. Stalin’in hocala
KADİROV: KADİRİ-VEHHABİ KIRMASI
Ramzan Kadirov başkanlığındaki Çeçenlerin Suriye’den sonra Ukrayna’da da arz-ı endam etme
- İSLAM’IN DAHİLİ DÜŞMANLARI YA DA GÜNÜMÜZÜN YIKICI AKIMLARI
- YİNE GÖÇ VAR
- BABAMI GÖTÜRMEYİN
- "İSLÂM DİNİ SAVAŞ VE TERÖR DİNİ MİDİR? YA DA KILIÇ ZORUYLA MI YAYILMIŞTIR?"
- LATİN HARFLERİNİN KABULÜ VE HALK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
- PERSPEKTİFE GİREN ŞAHISLAR-51
- PERSPEKTİFE GİREN ŞAHISLAR-50
- PERSPEKTİFE GİREN ŞAHISLAR-49
- TALİBAN ÜZERİNDEN ZIT ETKİYİ DALGALANDIRMAK
- PERSPEKTİFE GİREN ŞAHISLAR-48
- BUTİ NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ?
- PERSPEKTİFE GİREN ŞAHISLAR-47
- BU VATAN BİZİM
- MÜJDELER OLSUN SANA EY KAHRAMAN TÜRK HALKI
- KURBAN BAYRAMI’NDA HAYATI ANLAMAK
- PERSPEKTİFE GİREN ŞAHISLAR-46
- PERSPEKTİFE GİREN ŞAHISLAR-45
- BATININ İŞGAL PLANLARI VE İÇERİDEKİ İŞBİRLİKÇİLERİ
- PERSPEKTİFE GİREN ŞAHISLAR-44
- KALP FİKİR VE KALP DİNDARLIK
- GAZZE
- PERSPEKTİFE GİREN ŞAHISLAR-43
- İSLAM’DA MEŞRU SEÇME YÖNTEMLERİ VE YÜKLEDİĞİ SORUMLULUKLAR
- PERSPEKTİFE GİREN ŞAHISLAR-42
- İSLAM’DA TATİL ANLAYIŞI
- PERSPEKTİFE GİREN ŞAHISLAR-41
- EMNİYET TEŞKİLATI VE EMNİYET NİMETİ
- PERSPEKTİFE GİREN ŞAHISLAR-40
- ÇANAKKALEDEKİ MANEVİ GÜÇ
Elbette onların etleri ve kanları Allah'a ulaşmayacaktır. Ancak O'na sizin takvanız erecektir. Onları bu şekilde sizin buyruğunuza verdi ki, size yolunu gösterdiğinden dolayı, Allah'ı tekbir ile yüceltesiniz.
Hac:37
GÜNÜN HADİSİ
Îmân altmış bu kadar şu'bedir. Hayâ da îmânın bir şu'besidir.
BUHARİ,KİTÂBÜ'L-ÎMÂN, EBU HUREYRE(r.a.)'dan
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Nizamü'l-Mülk'ün Şehadeti(14 Ekim 1092) *II.Kosova Zaferi(17 Ekim 1448) *Gedik Ahmed Paşa'nın Vefatı(18 Ekim 1482)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...