MUSTAFA ÖZCAN BEY İLE İSLAM DÜNYASI, HAREKETLER VE KİŞİLER-1

Değerli ziyaretçilerimiz, İslam coğrafyasının her karışı hakkında engin bilgi ve görgüsüyle yakından tanıdığımız araştırmacı yazar Mustafa Özcan Hocamızla yaptığımız ikinci mülakatı sizlere sunmaktan dolayı çok mutluyuz. Hocamızla şu an gözümüz kulağımızın o tarafta olduğu Suriye’den başladık. Allah o kardeşlerimizin yar ve yardımcısı olsun, bir an evvel kendilerini


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2012-06-08 23:12:20

Değerli ziyaretçilerimiz, İslam coğrafyasının her karışı hakkında engin bilgi ve görgüsüyle yakından tanıdığımız araştırmacı yazar Mustafa Özcan Hocamızla yaptığımız ikinci mülakatı sizlere sunmaktan dolayı çok mutluyuz.

Hocamızla şu an gözümüz kulağımızın o tarafta olduğu Suriye'den başladık. Allah o kardeşlerimizin yar ve yardımcısı olsun, bir an evvel kendilerini zulüm ve zulmetten halâs eylesin diyor ve mülakatımızın ilk bölümüyle sizleri baş başa bırakıyoruz. Saygılarımla. Salih Okur/cevaplar.org

-Hocam, Suriye'deki İslami hareket ve ulemadan başlayalım isterseniz. Öncelikle de Said Ramazan el Buti'den başlayalım izninizle. Kendisi malumunuz Nusayri rejimine destek vermekle suçlanıyor..

-Tamam inşallah. Said Ramazan el Buti'yi internet üzerinden vaazları, konuşmaları ve yazılarıyla takip ediyorum. Şunu görüyorum, Said Ramazan el Buti rejime destek vermeye aynı hızla, tabiri caizse aynı metanetle devam ediyor.

İlk sıralarda dini açıdan biraz tereddütleri vardı. Şöyle diyelim "ev ma meleket eymanüküm" ayeti çerçevesinde orada bir dizi yapmışlardı. Türk dizilerine benziyordu. Doğrudan veya dolaylı biçimde ayet alaya alınıyor ve İslam'ın bir şekilde kadınları ırgat olarak, köle olarak, cariye olarak, odalık olarak gördüğü işleniyordu.

Gerçekten de Said Ramazan el Buti vaazlarında, yazılarında eleştirilerde bulundu ama bunlar rejimin özüne dokunmayan şeyler..Mesela yağmur yağmamasının sebebini o diziye ve onun gibi dizilere bağladı.Doğrudur, bir şekilde bağlanabilir tabii. En azından ikaz-ı uhrevi mahiyetinden..

Ama onun ötesinde, olaylar başladığı zaman bu işin bir fitne olduğunu vs. söyledi. Buti, devrimin aşamasında, devrimden bir yıl önce bir rüya gördüğünü, rüyasında Suriye'de bir karışıklık olacağını ve karışıklığın giderileceğini gördüğünü söylemişti.

Şöyle diyebiliriz; bu hususta Ramazan Buti hiç esnek düşünmüyor. Tamamen bir meseleye odaklanmış ve rejime kenetlenmiş gözüküyor. Hatta oğullarının bile kendisi gibi düşünmediği yakınları tarafından ifade ediliyor.

Mesela İmadüddin Reşid, onun talebelerinden bir tanesi. Kendisi, Suriye'de faaliyet gösteren İslami Demokratik akım veya hareketin başkanlığını yapıyor ve Suriye ulusal konseyinin de üyesi. O, Ramazan el Buti'yi yukarıdaki gibi değerlendiriyor. Gerçekten Buti o konuda sabit, zaten çok konuda da sabit.

Ben Ramazan Buti'yi o noktada kapalı buluyorum. Hatta kapalılığının da ötesinde, dinamizmini kaybetmiş bir yapıda. Maalesef, klasiğin de ötesinde bir anlayışı temsil ediyor. Zira oradaki yönetimin İslami vasfı tartışılır. Rejimin niteliği de kapalı bir şey değil, görmek isteyenler görür.

O noktada ben Ramazan el Buti'nin kendisine çok güvendiği ve hata işlediği kanaatindeyim.

-Peki, daha önceleri Suriye baş müftüsü Ahmed Kuftaro da aynı hataya mı düşmüştü?

-Şöyle diyebiliriz, muhakkak Suriye'de Müslüman Kardeşlerin de yanlışları oldu, Ahmed Kuftaro'nun da yanlışları oldu. Ama bugünün Ahmed Kuftaro'nun oğullarından bazıları Suriye'deki halk hareketinin yanında…

Şu anda çok farklı bir pozisyon var. Mesela Mustafa Talas. Hafız Esed'in otuz yıllık arkadaşı. Baas'ın içinde ve 71 darbesinde birlikte bulunmuşlar. Ama bugün onun oğulları ve yeğenlerine baktığımızda, devrim saflarına katılmış durumdalar.

Yani dün dünde kaldı. Bugün gerçekten farklı bir ortam var. Hama olaylarında Müslüman Kardeşlerin hatası vardı, yoktu, o tartışma konusu. Olsa olsa taktik ve yöntem hatası olur. Bu, rejime insanları katletme hakkı vermez.

Ramazan el Buti maalesef bunları göremez. Şöyle diyebiliriz; insanların ilimle bazı boyutları büyüyebilir. Ama ilim sadece bir boyuttan ibaret değil, ilmin çok çeşitleri var. Ramazan el Buti de bildiklerini biliyor ama onun dışında bilmediklerini de bilmiyor. Olaya böyle bakmak lazım.

Sadece Ramazan el Buti değil, Hüsameddin Farfur vs. oradaki medrese erbabı da bu noktada devrimden beri şaşkın vaziyetteydi. Onlar da bu süreçte testten geçmişler ve maalesef çoğu da başarısız olmuşlardır. Suriye medreseleri beklentimizin dışında kaldılar. Bu, hizmet ifa etmedikleri anlamına gelmez. Ama insanın dinamik olması ve gelişmeler karşısında yeni pozisyonlar alabilmesi lazım. Çünkü dünkü konjonktür bugünden farklı. Birçok şey değişiyor. Ne gibi? Mesela Müslüman Kardeşler de hatalarını kabul edip diyorlar ki; "1982'deki Hama olayları bizim kendi başımıza giriştiğimiz bir hareketti. Halkın desteği fazla yoktu. Bugün baktığımızda ise böyle bir durum söz konusu değil. Müslüman Kardeşler zaten otuz senedir yurt dışındalar. Dolayısıyla bu bir halk hareketi."

Dini açıdan baktığımızda bir yönetimin meşruiyeti iki şekilde anlaşılır; biri dinin ahkamına, İslamiyet'e bağlılığıyla. Ama bu yetmez. İkinci bir kriter daha var; halkın tasvibine mazhar olmak.

O noktada baktığımızda, iki şıkta da bugünkü Suriye yönetiminin meşruiyetinin olmadığını kesinlikle görüyoruz. Bir kere halkı mülk olarak görüyorlar.  Nizar Kabbani'nin ifadesiyle, "ülke Antere'nin çiftliğidir. İnsanlar da Antere'nin mülküdür." Bugün bütün Arap ülkelerinde yönetimin halka bakışı aşağı yukarı böyledir.

Dolayısıyla, aslında Said Ramazan el Buti, sadece fitne meselesine sarılarak fitneye düşüyor. Ben onu bir yazımda iyi konu ettim, Şam'ın Cibali babası diye;

http://www.tumkoseyazilari.com/yazar/mustafa-ozcan-yeni-akit/05-03-2012-samin-cibali-babasi.html

Bu yazıyı yazmaya mecbur oldum, sebebi şu; son hutbelerinden birisi ki, 02. 03. 2012 tarihlidir, şunu söylüyor; "İslam Konferansı Örgütü kendisinden beklenileni verememiştir, ölmüştür." Bu doğru olabilir, hangi zaviyeden bakarsanız bakın, doğru. Ama, "onun yerini Rusya ve Çin almıştır" diyor. Bunu söylemek o âlime yakışmaz. Bir başkası da dese ki; "İslam Konferansı Örgütü'nün yerini A.B.D almıştır, o da aynı derecede sakat bir anlayıştır, yanlış bir anlayıştır. "Onun yerini Rusya ve Çin almıştır" ifadesi değerlendirme dışı bir şey, değerlendirmeye değer bulamıyorum. Çok kızgınım doğrusu. Böyle ilmi gelişmiş, aklı gelişmemiş bir adamla karşı karşıyayız maalesef.

Tabii ilmi yönüyle siyasi bakışını birbirine karıştırmamak ve hakkını da yememek lazım.

-Said Havva merhumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Said Havva'nın birçok kitabını okudum. Tabii İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) geleneğinden geliyor. Şöyle söyleyebiliriz; İhvan-ı Müslimin çok yönlü bir hareket. Suriye'de tasavvuf yönü öne çıkıyor. Suriye Müslüman Kardeşler dediğiniz zaman tasavvuf ve mezhebe bağlılık öne çıkıyor. Abdülfettah Ebu Gudde de bunun temsili bir zat. Hem Hasan el Benna'nın talebesi, yani Müslüman Kardeşlerin temsilcisi, hem de diğer taraftan Muhammed Zahid'ül Kevseri'nin talebesi olmakla zülcenaheyn biri. İki konuya da önem veriyor.

Buna mukabil, Mısır'da Müslüman Kardeşler zaman zaman Selefiliğin etkisi altında kalabiliyorlar. Tasavvufa yakınlıkları çok nisbi. Ama şunu da söylemek lazım; Mısır'daki tasavvuf anlayışıyla Şam'daki tasavvuf anlayışı da birbirinden farklı. Mısır'daki tasavvuf ve tarikatlar, her ne kadar kurumsal bile olsalar, daha ziyade etkinlik ve faaliyetleri panayır hareketine benziyor. Şer'i tarafları çok zayıflamış durumda, bunu söylemek lazım.

Bunun ötesinde şunu da zikretmek lazım; Muhammed Mütevelli Şaravi, Cezayir'de Ezher temsilcisi olarak bulunduğu zaman, tasavvufa intisap etmiş bir insan. Ondan önce biliyorsunuz Abdülhalim Mahmud Ezher şeyhlerinden. Yani Ezher'de Müteşerri bir tasavvuf da var. Fakat genel olarak Mısır'da tasavvuf cereyanları pratikte maalesef Şer'i Şerif sınırlarından uzaklaşmışlar. Teorik olarak Muhammed Mütevelli Şaravi, Abdülhalim Mahmud tasavvufun özünü temsil ediyorlar.

Ama zamanla, hani Bediüzzaman'ın bir sözü var ya; "Mecaz, ilmin elinden cehlin eline düşse, hakikata inkılab eder; hurafata kapı açar." Gerçekten tasavvuf biraz ayak takımının eline düşmüş. Gerçek manada tasavvuf terbiye ve tezkiyesi zayıflamış, onun yerine Arapların huzabülat dedikleri bir şekle dönmüş, aslını kaybetmiş.

 Bu sadece buradaki hareketlerin kitabiyattan uzaklaşması değil, Mısır'ın sosyal yönünden de kaynaklanıyor. Mısır'da sosyal dokunun zayıflamasıyla birlikte tasavvufi doku da zayıflamış. Hatta bir tanesi şunu söylüyor; "Mısır'da tasavvuf'un müteşerri çizgiden sıyrılmasıyla birlikte Selefiler güçleniyor." Bu da ifrat-tefrit çizgisinde bir dengesizlik. Onun için tasavvufun aslına rücu etmesi lazım.

-Diyobendi tasavvufu gibi mi?

-Tabii.. tabii… Aslında bizim bildiğimiz tasavvufa. Yani mesela son dönemde Mehmed Efendi(M. Zahid Kotku) gibi müteşerri yönü olan tasavvuf anlayışına..

-Ama hocam tabii Türkiye'deki tasavvuf erbabı içinden de bir Eşref Ali Tehanevi yetişmemiştir ki, Ebul Hasan en Nedvi malumuz onun için "Bu zat, asrımız Rabbani ulemasının en büyüğü; kayıtsız şartsız bu zamanın en büyük müellifidir. Telif ettiği eserlerinin sayısı 910'a varmaktadır. O, nefislerin ıslahında, Allah'a niyabet ve rücuda, iman ve amelin tazelenmesinde Hint kıtasına faydası dokunan kimselerin en ulusudur. Halk onun kitaplarından, bu zamanda başka bir âlime nasip olmayacak şekilde faydalanmıştır" demekte..

-Tabii tabii.. Doğru söylüyorsunuz..Tehanevi, asrımızın İmam-ı Gazalisi gibi birisi..Herkesin hakkını vermek lazım. Hakikaten orada Diyobendi geleneğinin devam etmesi onu gösteriyor. Ama maalesef bizde medreselerin budanmasıyla birlikte sadece ilahiyat çerçeveli bir eğitim verilmesi, ilahiyatın da diniyat alanından, yani işin pratiğinden arındırılmasıyla birlikte Türkiye ilmi havzalarını kaybetmiştir.

Dolayısıyla ilim olmayınca tasavvuf da kemal noktasını bulamaz. Dediğiniz doğru. Ben de onu anlatmaya çalışıyorum.

-Yazılarınızda buna değiniyorsunuz..

-Tasavvufi içtihad diye bir tabir vardır. Tehanevi'nin tasavvufi içtihadları vardır. Gerçekten muazzam insanlar.

Suriye'ye dönecek olursak, orada Muhammed Hamid el Hamevi'den sonra müteşerri tasavvuf tarafı olan güçlü âlimler yetişmedi.

Muhammed Hamid, 1964'de Hama eksenli bir fitneyi önlemiş, devrin devlet başkanı da kendisini tebrik etmiştir. Aslında o olaylarla birlikte aynen İskilipli Atıf Hoca gibi kendisini derdest etmek istiyorlar. Fakat beceremiyorlar. Hoca çok hakimane bir şekilde davranıyor ve fitne çıkmasını önlüyor. Allah rahmet eylesin.

 -Said Havva'dan bahsediyordunuz..

-Said Havva ansiklopedist bir adam. Ben kendisini çok seviyorum. Allah Rahmet eylesin.

-Görmek nasip oldu mu hocam?

-Yok, ama oğlu Muhammed'i Ürdün'de gördüm. Amman'da El-Müsteşfa'l-İslâmî adlı bir hastane var, orada bir sohbetimiz oldu.

-Suriyeli âlimlerden merhum Hasan Habenneke hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz?

 - Hasan Habenneke de aynen Şeyh Muhammed Hamid gibi, Suriye'nin ulema geleneğini devam ettiren büyük zatlardan bir tanesiydi. Şam'daki ilim ehlini bir şekilde yetiştirmiş bir zat.

Oğlu Abdurrahman Hasan Habenneke de güçlü bir fikir adamı. Akaid konusundaki eserleriyle günün idrakine seslenmeyi başarabilen bir zat. El Buti'nin Kubra'l Yakiniyyat kitabı gibi kitapları var.

Hasan Habbeneke 1978'de vefat ettiğinde ben de cenaze namazına katılma bahtiyarlığına verdim. Görülmemiş bir kalabalıktı. Cemaatin bir kuyruğu Camiü'l Emevi'de diğer tarafı da Bilal-i Habeşi kabristanlığındaydı.

Şam'da o mübarekiyet var. Peygamber Efendimizin(aleyhissalatu vesselam) duasına da mazhar bir yer. Uleması güzel.

-Mustafa Sıbai'yi nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Merhum Mustafa Sıbai de çok muhteşem birisi. Mustafa Sıbai Hasan el Benna gibi köy köy konferanslar veriyor. Şeker hastalığı da var. O dönemde şeker hastalığının tedavisi çok ileri değil. Hocayı konuşma yapması için sağa sola götürüyorlar. Hoca şekeri olmasından mütevellid, hararetten yanıyor tabii..Bol bol buz kırıp veriyorlar, su veriyorlar. Hoca konuşmasına devam ediyor. Böyle fedakârca köy köy gezmiş.

Tabii çok önemli bir adam. İki yönden önemli;

1-Hadis ve Sünnet konusuna eğilmesi; Bu husus çok önemli, çok önemli, çok önemli.. Oryantalistlere ve Muhammed Ebu Reyye gibi yerli müsteşriklere karşı ilk bayrağı açması. Bu konuda yazdığı es-Sünne ve Mekânetuha fi't-Teşrîi'l-İslamî kitabıyla-ki hâlâ aşılmış bir kitap değil- çok büyük bir hizmet gerçekleştirmiştir.

2-Hasan el Benna(rahmetullahi aleyh) 20'li 30'lu yıllarda, tabii o dönem İslam âlemi sömürgeciliğin boyunduruğu altında.. Böyle bir ortamda Sünni-Şii meselesini ikinci derecede önemli görmüşler. Hatta söylemek gerekirse Bediüzzaman, Hasan el Benna, Emced Zehavi vs. zatlar farklı mezheblerle, Şia ile diyalogu esas almışlar ve İran'dan Nevvab Safevi gibi adamlar Mısır'a girmişler, İhvanla görüşmüşler. O dönemde bir temas hatta hâsıl olmuş. İran'da da o dönemde bir yakınlık oluşmuş. Fakat devrimle birlikte bundan dönülüp Şialaştırma(teşeyyu) fikrine yöneliyorlar.

Mustafa Sıbai'nin de Müslümanların ortak meseleleri konusunda tabiri caizse ciğeri yanıyor. Lübnan'a gidiyor. Şii ulemayla görüşmeler yapıyor. Orada özellikle Ebu Hureyre'ye düşmanlıklarını vesaire görüyor. Onlarla tartışıyor. Bunlar kitabında var. Ondan sonra şu kanaate varıyor; "Şiiler kendilerini tashih etmedikçe, onlarla ortak bir hizmet yürütmek mümkün değil."

Hâlâ bu konuda İhvan içinde dalgalanmalar var. Çünkü Hasan el Benna dönemini esas alıyorlar. Fakat daha sonra baktığımızda özellikle Mustafa Sıbai ve benzeri zatların bu işin farkına vardıklarını ve realizmi gördüklerini görüyoruz. Tabii idealizm ayrı bir şey. Hepimiz istiyoruz, Şiilerle ortak bir noktada buluşalım. Buluşmayalım diyen adam yanlıştır. Ne derler; "Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın" Temennimiz öyle ama bu iş temenni ile olmuyor.

Özellikle İran devrimi, onların teşeyyu hareketini, yani mezheplerini yayma hareketini artırdı ve hiç kimseyi de tanımıyorlar.

 Hatta Mısır'da Muhammed Selim Avva, İhvan-ı Müslimindendir, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylığını da koymuştu.. Avva'nın Takiyye kavramı ile ilgili bir değerlendirmesi var. Diyor ki; "Artık Şiiler takiyye yapmıyor. Kendi mezhepleriyle iftihar ediyor." Yanılıyor aslında. Evet, hem pervasızlar, hem mütecavizler, hem de takiyyeyi aynen devam ettiriyorlar.

Avva biraz reformcudur, mehdi meselesi gibi bazı konuları da red ediyor. Ama maalesef o konuda Şiayı anlayamamış. Fakat ilmi çizgiden gelen kişiler ki; bir tanesi Mustafa Sıbai, bir tanesi 2008 yılında Yusuf el Kardavi.. Biliyorsunuz o zaman Kardavi bir açıklama yaptı ve dedi ki; "İran teşeyyu hareketine son versin" dedi ki- Ezher uleması da aynısı söyledi-Teşeyyu hareketi, böylece Müslümanlar arasında ikilem meydana getirmek, iç sorunlara odaklanmak, İsrail'in işine yarar." Bunu Ezher şeyhi Ahmed Tayyip de söyledi.

Şunu söylemek istiyorum; Evet temenni başla. Hepimiz İslam ittihadına taraftarız. Fakat İslami İttihad adı altında iç gaileleri, iç karışıklığı yeniden körükleyecek bir zemine de izin vermemek lazım. Bunu ilk fark eden kişidir Mustafa Sıbai.

-Devam edecek-

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-3

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-3

-Hocam, dilimize sadece Arapçadan ve Farsçadan değil diğer dillerden mesela Yunancadan veya baş

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-2

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-2

Hocam dilde tasfiyeler ile 300-500 kelimeyle konuşabilen bir nesil nasıl büyük düşünebilecek?

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-1

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-1

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, değerli mütefekkir, şar ve yazar Yavuz Bülent Bakiler beyef

SEYDA FETHULLAH AYTE Ä°LE OHÄ°N MEDRESELERÄ° ETRAFINDA SOHBETÄ°MÄ°Z

SEYDA FETHULLAH AYTE Ä°LE OHÄ°N MEDRESELERÄ° ETRAFINDA SOHBETÄ°MÄ°Z

Seyda Fethullah Ayte Hocaefendi ile Şark medrese eğitim zincirinde çok önemli bir rolü olan Ohi

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-2

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-2

-Demin biraz değindik ama şöyle sorayım, Mezhebinin görüşünü savunan bir mümin “mezhebin

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-1

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-1

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, geçtiğimiz ay değerli araştırmacı-yazar Mustafa Özcan be

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-4

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-4

-Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inde naklettiği bazı hadisler için “keşke bunları nakletmese

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-3

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-3

-Eş’ariler ile Maturidiler arasındaki fikri çatışmaların dini yorumlamada zarar verdiğini s

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-2

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-2

-Usul-i fıkıhta bir şeyin vacip veya mendup olmasında yeni bir usul olarak şu söylenmektedir;

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-1

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-1

Salih Ekinci Hocaefendi ile son röportajımız

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE MODERNİST DÜŞÜNCE VE BİD’ATKAR MEZHEPLER ÜZERİNE-3

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE MODERNİST DÜŞÜNCE VE BİD’ATKAR MEZHEPLER ÜZERİNE-3

-Seyda izninizle başka bir soruya geçiyorum. Vehhabiler ehl-i sünneti müşrik olarak mı görmek

De ki: "Herkes kendi yapısına uygun işler görür. Rabbiniz, en doğru yolda olanı daha iyi bilir."

Ä°sra, 84

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Emin ve doğruluktan ayrılmayan ticaret ehli (ayette sırat-ı müstakim ashabı olarak zikredilen) peygamberler, sıddikler, şehidler ve salihlerle beraberdir.

Tirmizi, Büyu 4, (1209); İbnu Mace, Ticarat 1, (2139)

TARÄ°HTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI