BİLİNMEYEN OSMANLI-AHMED AKGÜNDÜZ-SAİD ÖZTÜRK-OSAV-İSTANBUL-2000-2. BÖLÜM

Hâile-i Osmaniye, yeniçerilerin kazan kaldırarak II. Osman’ın canına kıydıkları acı musibet demektir. Ne yazık ki, bu fitnenin başında Sultân Mustafa’nın Vâlide Sultân’ı bulunmaktaydı. S. 181-182


Nurgül Dere

nurguldere@gmail.com

2011-07-31 17:09:33

 

Hâile-i Osmaniye, yeniçerilerin kazan kaldırarak II. Osman'ın canına kıydıkları acı musibet demektir.
Ne yazık ki, bu fitnenin başında Sultân Mustafa'nın Vâlide Sultân'ı bulunmaktaydı. S. 181-182

II. Osman'ın öldürülmesi, Osmanlı tarihinin en acı olaylarından biridir ve maalesef Kanuni'nin oğlu Şehzâde Mustafa olayı gibi tarihin akışını değiştirmiştir. II. Osman, bir zamanlar Osmanlı Devleti'nin yükselmesine sebep olan yeniçeri teşkilâtının artık çürüdüğünün farkına varmıştı ve bu gerileme sebebini ortadan kaldıramadan vefat etti. S. 182

…Sultân Abdülaziz'in gizlice tebdil-i kıyafet ederek hacca gittiği söylenmektedir. S. 183

Lale Devri (…) her çeşit kültür faaliyetlerinin arttığı, Matbaanın tam olarak hizmet vermeğe başladığı ve harpten ziyade sulh, sükûn ve de eğlencenin hâkim olduğu bu dönem, Osmanlı tarihi için ayrı bir sayfadır. S. 209

Padişah ve sadrazamın meşru dairede de olsa, vaktinin çoğunu ziyafetler ve eğlencelerde geçirmesi, halk arasında, maalesef ahlaksızlığın yayılmasına ve eğlencelerin meşru daireden gayr-i meşru daireye kaymasına yol açmıştır. O halde, Lale Devrinde İstanbul'da gayr-i meşru hayatın, diğer önemli dönemlere oranla arttığı asla inkâr olunamaz.
Ancak bu gayr-i meşru işlerin, Saraya girdiği manası asla çıkarılamaz. S. 215

17 Temmuz 1774 (8 Cemaziyülevvel 1188) tarihinde imzalanan ve Rusya ile Osmanlı Devleti arasında yapılan Kaynarca Andlaşması, Osmanlı Devleti'nin toprak kaybından ziyade, diğer hükümleri açısından Osmanlı Devleti için bir intihar andlaşması olmuştur. S. 224

Kısaca Kaynarca Mu'âhedesi, Osmanlı Devleti için sonun başlangıcı oldu. S. 224

Bir devletin iki temel vazifesi vardır: Birincisi, memleket içinde adaleti ayakta tutarak vatandaşların haklarını korumak ve ikincisi de, vatanın sınırlarını düşmana karşı savunmaktır. III. Selim tahta çıktığında yani 1789 yılında, Osmanlı Devleti, memleketin her tarafına yayılan derebeylik ve a'yânlar idaresiyle birinci vazifesini ve imzaladığı Küçük Kaynarca Andlaşması ile de ikincisini yapamaz hale gelmişti.
Bütün bu bozukluklar, Lale Devrinden beri devam edip gidiyordu. I. Mahmud, III. Mustafa ve I. Abdülhamid, bunların farkına varmalarına rağmen, yeniçeri engelinden dolayı istenilenleri yapamadılar. S. 229

Tanzîmât, yeniden düzenlemeler demektir. Osmanlı tarihinin 3 Kasım 1839 tarihli Gülhane Hatt-ı Hümâyûn'u veya Tanzîmât Fermanı adı verilen ferman ile başlayan ve 1293/1876 tarihine kadar devam eden devresine Tanzîmât, 1876-1878 yılları arasındaki devresine I. Meşrûtiyet; 1878-1908 yılları arasında II. Abdülhamid'in tek başına idare devri (…) ve 1908'den sonrasına ise II. Meşrûtiyet devri denmektedir. S. 248

…Tanzîmât Fermanından evvel Müslüman ülkelerde ve dolayısıyla Osmanlı Devleti'nde vatandaşın temel hak ve hürriyetleri yoktu, hukuk devletinden bahsedilemezdi ve mutlakıyet ile idare edilen devlet olmasından dolayı temel hak ve hürriyetler Padişahın iki dudağı arasındaydı gibi peşin fikirlerle meseleye bakmak, İslâm Hukukunu ve tarihini bilmemek demektir. S. 250

1886'da İsviçre'de, Anadolu'da binlerce Müslümanın kanına giren Ermeni Hınçak Cemiyeti kuruldu. Rusya ve İngiltere'de bir Müslüman memur bile yapılmazken, Ermeniler Osmanlı ülkesinde bakan da olabiliyorlardı. Buna rağmen, hak ve hürriyet diyerek terör estirmeye başladılar. Yüzlerce Müslüman köyünü basarak çoluk çocuğun kanını döker oldular.
İşte bu terör ve dehşet üzerine, II. Sultân Abdülhamid, merkezi Erzincan'da bulunan IV. Ordu Komutanı Müşir Zeki Paşa'yı, Ermeni terörünü durdurmak üzere görevlendirdi. Teröristlere aman vermeyen Paşa'nın bu hareketi, Avrupa basınının Abdülhamid aleyhine kampanya başlatmalarına sebep oldu. S. 269

Fransız Akademisi üyesi tarihçi Kont Albert Vandal, ilk defa Abdülhamid hakkında "Le Sultân Rouge" lakabını kullandı ve maalesef, İttihâdcılar bu tabiri "Kızıl Sultân" diye tercüme ederek, Ermenilerle birlikte Sultân Abdülhamid'i kötülemeye başladılar. İttihâdcıların, Ermeni kâtili diye Sultân Abdülhamid'i itham etmeleri ve onu Kızıl Sultân diye karalamaları, maalesef, Cumhuriyet devrinin ders kitaplarına kadar yansıdı. S. 269-270

…Abdülhamid'i Ermeni Kâtili ve Kızıl Sultân diye karalayan İttihâdcılar, daha sonra 1915'deki Ermeni tehciri sebebiyle aynı sıfatlarla karalanmışlar ve ilÂhi adalet yerine gelmiştir. Zaten iktidara geldikten sonra, Ermeni komitelerine serbestlik vermeleri, Doğudaki olayların da başlıca sebebidir. S. 270

…Başta Bediüzzaman ve Mehmed Âkif olmak üzere, büyük İslâm âlimlerinin Abdülhamid'e muhâlif oldukları ve hatta aleyhindeki hal' fetvâsını hazırladıkları şeklindeki iddialar doğru değildir. Fetvâyı zamanın Fetvâ Emini Hacı Nuri Efendi imzalamamıştır; ancak maalesef İttihâdcıların kuklası haline gelen Şeyhülislâm Mehmed Zıyâeddin Efendi imzalamıştır. Bu fetvâdaki hal' gerekçeleri tamamen iftiradır.
Zira Sultân Abdülhamid'in 31 Mart Vak'asına sebep olduğu zikredilmiştir ki, tamamen yalan olduğu ortaya çıkmıştır. Dini kitapları yaktırdığı iddia edilmiştir ki, tam bir iftiradır; zira en çok dini kitap onun zamanında basılmıştır. Devlet hazinesini israf ettiği söylenmektedir ki, Abdülhamid gibi dindar bir Pahişaha bunu isnad etmeye şeytan bile yaklaşmaz. Zâlim olduğu ileri sürülmüştür ki, iktidarı boyunca idam cezasını uygulamadığı herkesin malumudur. S. 288-289

…Cumhuriyet de Osmanlı da, iyisiyle kötüsüyle, Müslüman Türk milletinin malıdır. Bir insan ecdadını kötülemekle hiçbir yere varamaz. Tarihin her döneminde iyi şahsiyetler de kötü şahsiyetler de gelebilir. Ayrıca iyi şahsiyetlerin kötü ve yanlış tasarrufları ve kötü şahsiyetlerin de iyi ve güzel tasarrufları bulunabilir. Bir şeyi toptan reddetmek veya kabul etmek, aklın işi değildir.
İite bu esaslar çerçevesinde, Mustafa Kemal'in başarılarını saymak, Sultân Vahidüddin düşmanlığı sayılmamalı; Sultân Vahidüddin'in yaptıklarını anlatmak da Mustafa Kemal düşmanlığı olarak görülmemelidir. S. 300

…Her ne kadar, Osmanlı tarihçileri, devletin duraklamasını ve gerilemesini, III. Murad devrinden başlatıyorlarsa da, doğru olan, Osmanlı Devleti'nin Kanuni'nin son zamanlarında duraklamaya başlamış olduğudur. S. 306

Osmanlı Devleti'ni geri bırakan ve hatta yıkan sebeplerin biri de devletteki ilmiye sınıfının bozulmasıdır. İlmin yerini cehâletin alması, Osmanlı Devleti'ni batırmıştır. S. 307

Devleti ayakta tutan Osmanlı askeri iki açıdan bozulmuştur:
Birincisi; Askerin eğitiminin ve ahlakının bozulmasıdır. Yeniçeri ocağı, sayıları 6.000 ila 12.000 aded arasında iken yüzlerce zaferlere imza atmasına rağmen, daha sonra Yeniçeri Kanunnâmesinden öğrendiğimize göre, sayıları 60.000 ila 120.000 arasında dolaşmasına rağmen zafer kazanmaya değil, devlerin başına bela açılmasına sebep olmaya başlamıştır.
İkincisi; Askerin siyâsete karışmasıdır. II. Osman zamanına kadar da Osmanlı ordusu arada sırada iç siyâsette rol oynamıştır. Ancak askerin siyâsete doğrudan müdahalesi II. Osman olayı ile müşahhas hale gelmiştir. IV. Murad zamanındaki olaylar bu mahiyetteki olaylardır. Askerin siyâsetin içine girmesi, Patrona Halil isyanı ile iyice belirgin hale gelmiştir. III. Selim'in şehid edilişi de bu yanlış hareketin acı meyvelerindendir. S. 309

…Osmanlı tarihinde devleti yıkan asıl hareket, Abdülaziz'in askerler tarafından şehid edilmesidir. O tarihten Osmanlı Devleti'nin yıkılmasına kadar (II. Abdülhamid'in hâkim olduğu dönemler hariç) asker tamamen siyâsetin içindedir. Bu yüzden 93 harbi kaybedilmiştir, Berlin Muâhedesinin sebebi bu acı olaydır. S. 309

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Kim Allah'a ve Rasûlü'ne îman etmezse, (bilsin ki) biz inkâr edenlere alevi çılgın bir ateş hazırladık.

(Fetih, 13)

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Kur'an'ı seslerinizle süsleyiniz."

Ebu Davud

TARÄ°HTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI